1 Nisan sinema alanında önemli bir sanatçımız olan Yılmaz Güney'in doğum günü. Topraklarını, insanlarını seven ve onların acılarını, sevdalarını içinde yaşayan Yılmaz Güney'in hayatını kendi anlatımından okuyalım:
31 Temmuz 2012

1 Nisan sinema alanında önemli bir sanatçımız olan Yılmaz Güney'in doğum günü. Topraklarını, insanlarını seven ve onların acılarını, sevdalarını içinde yaşayan Yılmaz Güney'in hayatını kendi anlatımından okuyalım:

"Bir sanatçı olarak 'Yılmaz Güney' diye bilinirim. Asıl adım Yılmaz Pütün'dür. Adım, zorluklar karşısında eğilmez, umutsuzluğa kapılmaz, yılgınlığa düşmez ve baş eğmez anlamına gelir; soyadım Pütün ise bir dağ meyvesinin kırılmaz çekirdeği demektir. 1937 yılında, Türkiye‘de, bir güney şehri olan Adana‘nın Yenice köyünde doğdum. Kürt asıllı, topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biriyim. Annem dindardı ve okuma yazma bilmezdi... Babam ise okuma yazmayı askerde öğrenmişti. Annem gibi o da hiç okula gitmemişti. 1976'da ben Kayseri Cezaevindeyken öldü. Mezarını göremedim... Dokuz yaşımdan bu yana hayatımı çalışarak kazandım. İlk işim dana gütmekti... Sinemayla karşılaşmam 13 yaşındayken oldu. Kavgalı dövüşlü filmlerin gösterildiği fukara sinemalarına gidiyorduk. Kendimizi daha rahat hissediyorduk bu sinemalarda. Mesela bir Galatasaray Sineması vardı, çok güzeldi. Önünden geçer bakardık, ama çok lükstü gitmeye korkardık. İstesek parasını verip girebilirdik. Ama ne kıyafetimizi ne de yapımızı uygun görmezdik o sinemaya.

Liseyi Adana'da bitirdim. O yıllar Doruk adında bir sanat dergisi çıkardım. Sanata meraklıydım ve hikayeler yazıyordum. 1955'te bir hikayemden ötürü takibata uğradım. Hakkımda dava açıldı. 1957 yılında İstanbul‘a, İktisat Fakültesin'de öğrenim görme hayalleriyle geldim. Fakat devam edemedim. 1955'ten beri süren takibat ve mahkeme sonuçlanmıştı ve ben başlangıçta yedi buçuk yıl ağır hapis ve iki buçuk yıl sürgün cezasına çarptırıldım. Daha sonra temyiz mahkemesi kararı bozdu, yeniden görülen mahkeme sonucu cezam bir buçuk yıl ağır hapis ve altı ay sürgün cezasına çevrildi.

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili, Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...

Öğrenimim yarım kalmıştı. Önümdeki tek yol, kendimi hayatın okulunda, hayatın kabul ettiği ve dayattığı öğretmenler aracılığı ile eğitmekti. Öyle yaptım... Kitaplar, sinema, iş, cezaevi, acımasızlık, hayatın katı kuralları, toplumsal baskılar, kahpelikler, yiğitler... Karşılaştığım zorlukları yenmek için direnmek ve kararlılık...

Kimdir...
Sardunyayı, yasemini
Ve hanımelini sevmeyen
Kimdir... Gül fidanlarını kıranAkşam sefalarına saldıran
Kimdir... İncir kuşlarını
Kumruları yok sayan
Kimdir... Erik ağaçlarından
Kiraz ağaçlarından
O ağaçların çiçek açmalarından korkan
Kim...

1961 Mayısında cezaeviyle tanıştım. 1962 Aralığında cezam bitti. Muhafazakarlığıyla ünlü Konya şehrine sürgüne gönderildim. Konya sınırlarından çıkamazdım. Her akşam polise imza vermeliydim. En çok imzayı polis defterine attım. 180 defa...

Eskiden bilmezdim yalnızlığı
Bir ağaç nasıl yalnız değilse ormanında
Bir çiçek kendi dalında
Eskiden bilmezdim yalnızlığı
Yalnızlığın içinde
Şimdi yalnız, yalnız mıyım
Kopuk muyum dalımdan
Uzağında mı kaldım ormanın"

1963-1966 yıllarında 39 filmde oynayan, yönetmenliğe başlayan ve Çirkin kral adıyla anılan Y.Güney söyle devam ediyor anlatımına:

"Ben, oyuncu olarak halkın giyiminden, davranışlarından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır. 1968 de askere gittim. 1970 Nisanında döndüm. Hayatımdan çalınan iki yıl... 1971 Mayısında on binlerce aydın, sanatçı, yazar gibi ben de gözaltına alındım. Hakkımda hiçbir delil yoktu. Sadece kuşku. Bir hafta gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldım; resmi olmayan bir emirle, sözlü bir emirle ve tehditle Nevşehir’e üç aylığına yine sürgün edildim. Bu kez polise imzaya gitmiyordum, polis beni dıştan kolluyordu. 1972 de, Martın 16'sında, devrimcilere yardım gerekçesiyle tutuklandım. Mahkeme sonucu 10 yıl ağır hapis ve sürgün cezasına çarptırıldım. Ecevit hükümetinin 1974 genel affıyla serbest bırakıldım. Bugün ise Ecevit cezaevindedir. 1974 Eylülünde, bir cinayet olayına adım karıştı ve 19 yıla mahkum edildim.

Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan.
Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.

Cezaevindeyken Güney adlı bir kültür-sanat dergisi çıkardım. On üç sayı sonra sıkıyönetimin yeniden gelmesi üzerine, dergimiz kapatıldı ve hakkımda yazılarımdan ötürü on ayrı dava açıldı. Suçum, komünizm propagandası yapmak, milli duyguları zayıflatmak, halkı suç işlemeye teşvik etmek, suç sayılan fiileri övmek ve devletin içte ve dışta itibarını sarsmak... İstenen ceza toplamı yaklaşık 100 yıl...

Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlüğü yaşadın mı
Bir garibanın elinden tutup ta hiç kadere rest çektin mi
Alçağın adisine ispiyoncusuna kurşun yağdırdın mı
Dedim ya gülüm ben bu alem de kral tanımam

1981 Ekiminde, izinli çıktığım Isparta yarı-açık cezaevine dönmedim. Sonra da yurt dışına çıktım. 1981 Ekimine kadar, yaklaşık on iki yılımı çeşitli cezaevlerinde geçirdim. Bu on iki yıl içinde, ikisi yarı-açık olmak üzere on beş cezaevi tanıdım Ülkemden ayrıldıktan sonra ilk aylarda üç davanın sonuçlandığını, sonuçta, toplam 20 yıl ağır hapis, 7 yıla yakın da sürgün cezası aldığımı öğrendim... Öbür davalarım devam etmekte; ancak henüz hangileri sonuçlandı, ne kadar daha ceza aldım, bilmiyorum..."

Yılmaz Güney’in filmleri çok sevdiği kendi ülkesinde sansüre uğramıştır. Ama o halkının büyük desteğiyle sansüre karsı durabilmiştir., Sinema salonları zincirini elinde tutan yapımcılar filmlerini göstermeyi reddetmelerine rağmen halkın yoğun ilgisi nedeniyle bu filmler gösterilmiştir.

"Sevgi ne demek bilen var mı? Nerden bileceksiniz sevgiyi,
Sevgiden anlar mısın? Benim gibi,
Sevgiyi sever misin? benim gibi,
Ama nerden bileceksin ki sen sevgiyi,
Benim kadar sevseydin sevgiyi,
Belki o zaman anlardın sevginin önemini..."

12 Eylül döneminde, dünya tarihindeki kitap yakma olayını anımsatan bir uygulamayla bütün filmleri toplatılıp yok edilen Y.Güney sadece 11 Filmini yurtdışına çıkartarak kurtarabilmiştir.

"Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye
Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye
Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla
birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye"

Filmlerinin çoğunu hapisten tasarlamak zorunda kalan Yılmaz Güney Türkiye de Bayram adıyla Şerif Gören’e çektirttiği ve yurt dışında tamamladığı "Yol" filmiyle 1982 Cannes şenliğine katildi ve büyük ödülü “Altın Palmiye"yi Costa-Gavras in Missing filmiyle ortak olarak aldı. Güney 1983 yilinda Fransa da Fransız hükümetinin de desteğini alarak senaryosunu yazıp yönettiği "Duvar" filmini çekti. Bu film Yılmaz Güney in tüm hapishane yıllarının acısını taşır.
Filmde kendi yazdığı şiirden bir bölüm:

"Burası 'dördüncü koğuş'tur benim abim
bak camları yoktur kırıktır
ne bacası tüter ne de sobası
her neyse benim abim
ver bir cigara zuladan yanalım
...
Burası 'dördüncü koğuş'tur benim abim
kaderde ikinci adresimiz."

Sinemaya adanmış bir yürek söyle diyordu yurt dışından:

"Benim için sürgün, ülkemin
taşına toprağına, havasına suyuna,
ağacına kuşuna, insanına aşına
özlem demektir. Benim için sürgün, bir anlamda
sansürsüz film yaratabilmek
ve özgürce düşünebilmek
demektir. Benim için sürgün, sürgün
demek değildir."

1 NİSAN YILMAZ GÜNEYIN DOĞUM GÜNÜ İyi ki bizim topraklarımızda doğdun, sevinçlerini, acılarını, sevdalarını, türkülerini kattın bizimkilere.

Kaynak
Fulda
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)