Ne kadar da meraklıymışız Modern Aşklara!... Modernlik mi farklı bir şey; yoksa aşk mı? Modernlik “yeni” gelen; ama aşk, her zaman aynı adlandırılan; ancak “zamanlara” göre farklı farklı yaşanan(mıy)mış.
31 Temmuz 2012

Ne kadar da meraklıymışız Modern Aşklara!... Modernlik mi farklı bir şey; yoksa aşk mı? Modernlik “yeni” gelen; ama aşk, her zaman aynı adlandırılan; ancak “zamanlara” göre farklı farklı yaşanan(mıy)mış.

Çok konuşuldu, çok yazıldı, çok izlendi. Moderne mi meraklıyız? Aşka mı? Sanırım bizlerin sorunu, moderne meraklı olup içten içe eskiye özlem duymakta ve bunu da en iyi “eski aşklar”da adlandırmakta. Yıllarca etrafımı da eskiye özlem duyan insanları dinlemişizdir. Dinleye dinleye o hale geldik. Sonra  bunu aşklarımızda aradık. Eski aşkları aradık. Bilmediğimiz, görmediğiz; ama hikayelerini dinlediğimiz eski aşkları...

Sonra ne oldu? Başarısız olunca sabırsızlığımıza verip herkes kendi dönemini yaşar, diyerek günümüze döndük. Çok istediğimizden değil eski hissiyatları önemseyemediğimizden. Onları iç bunaltıcı bulduğumuzdan. Günümüzün hızına yetişemediğinden. Biz de dedik ki “modern aşk”ımızı yaşayalım:

Erkeksek, kadınlarla tek gecelik ilişkiler yaşayalım. Gecede, kadınlar tanıyalım. Paramızla ya da cazibemizle bize cinsel hizmet vermelerini sağlayalım: Bazen tek içkiye, bazen güzel bir söze... Gündüz şans eseri yolda denk gelirsek yüzlerine bakmayalım. Tek gecelik ilişkilerimiz gibi tek gecelik hayatlar yaşayalım. Sonra bir gün... Şansız bir gün... Gündüz, bir kadınla tanışıverelim. O kaçtıkça kovalayalım. Hayatımıza sokalım. Bir yemek yiyebilmek için “iki” gün peşinden koşalım. Sonra yemek için evimize gelmesine ikna edelim. Aramızda çekim mi oldu? Geceyi birlikte geçirelim. Sonra onun “gündüz” kadını olduğunun farkına varamayarak ona nasıl davranacağımızı bilemeyelim. Bize öğretsin... Öğrenelim.... Öğrendiğimiz bizi sıksın, içimizi bunaltsın. Gecelerimize geri dönelim.

Kadınsak, bir erkeğin bizi biraz beğendiğini farkedince biraz nazlanalım. Evet belki çok sert ve kararlı görünüyoruz; ama sadece “iki” gün sürecek. İki günün sonunda, akşam yemeği için adamın evine gidelim. Çabuk mu ikna olduk? Hayır canım, olur mu? Kek getirdiğinde kahveyi üstüne döktük... Sonradan kaba davrandığımızı düşünüp arayarak özür diledik; ama bu sayılmaz tabi ki! Neyse yemeğe gidelim. Yemeği yedikten hemen sonra ayrılırız. Yemeğe gittik, yedik. Tam evden çıkacaktık ki... Aramızda çekim mi oldu?

Geceyi evinde geçirebiliriz. Adam biraz garip. Davranışları biraz tuhaf. Sanki... Bir kadına nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Biraz da sinirli mi ne?... Ama olsun “çok seviyoruz”, hatta “aşığız!”... Sonra noldu? Tarih tekerrür etti ve “ıssız adam” bizi “ıssız” bıraktı. Mutlu “aşk” da böylelikle sona erdi. Her gün sokakta gördüğümüzü(!), beyaz perdede gördük. Hüzünlendik. Özellikle son sahneye

gelince, yıllar sonra aşıkların tekrar karşılaşmasını görünce göz yaşlarımızı tutamadık(!). O kadar acıklıydı ki(!)... Birbirlerini o kadar seviyorlardı ki(!)...

Eskiye o kadar düşkünler ki “modern bir aşk”ta bile “eski”nin duygularını aradılar. O kadar “eski”yim ki “modern”e bir türlü alışamadım.

Kaynak
Hatice Özgiden
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)