Defalarca izlemiştim Eternal Sunshine Of The Spotless Mind filmini Kaufman'ın. Her bir karesini sanki kendi yaptığım bir filmmişcesine özenle ayırmıştım. Ayrılan her karenin başka bir anlamı kendi içinde bir yolu vardı. Başka bir şeyi gösteriyordu.
31 Temmuz 2012

"Kimin ki şu anda evi yok, asla da olmayacak
Kim ki yalnız, yalnız kalacak
Okuyacak
Oturacak
Akşam çökünce uzun mektuplar yazacak
Ve volta atacak yollarda yorulmak bilmeden
Ve etrafında yaprak döken ağaçlar olacak."

Defalarca izlemiştim Eternal Sunshine Of The Spotless Mind filmini Kaufman'ın. Her bir karesini sanki kendi yaptığım bir filmmişcesine özenle ayırmıştım. Ayrılan her karenin başka bir anlamı kendi içinde bir yolu vardı. Başka bir şeyi gösteriyordu. Her oluşun bir anlamı vardı. Buna kader de diyebilirsiniz tesadüf de. Ama ayrı iki hayatta aynı iki insanın yine yeniden birbirini sevmesi sadece bir kader değil olması gereken bir zorunluluktur. Çünkü aşk böyle olduğunda anlamlıdır. Kaçamayıştır aynı sona uzanıştır. Suyun su yolunu bulması orada yer yapmasıdır. Kaçınılmazdır bu son farklı şekillerde yine aynı sona koşacaktır.

Being John Malkovich ve Adaptation da Eternal Sunshine Of The Spotless Mind kadar etkili, uçuk konulara sahip farklı hikayelerdi. Filmi parçalara ayırabilirdiniz. Koca hikayenin içinde kendinizi küçük hikayelerin peşinde giderken de bulabilirdiniz. Ama Synecdoche, New York sadece hikayesi bakımından değil hem oyunculukları ile hem de Kaufman'ın ilk yönetmenlik deneyimi olması açısından başka özellikler de taşıyor.

Herşeyden önce filme biletinizi aldığınızda, bir sonraki seansa da bir bilet ayırtmayı şart koşuyor Kaufman. Filmin herhangi bir yerinde kendinizden birşeyler bulmuş ve onun peşinde gitmiş olabilirsiniz. Filmden kopmazsınız ancak bir çok detayı da o anda anlayamamışsınızdır. Bu nedenle ilk ve en önemli şey filmi ardından tekrar izleme gereksinimini idrak etmektir.

"Caden Cotard çoktan ölmüş bir adam. O zamanın karıştığı, kronolojinin olmadığı, kan dolaşımının durup durmamak arasında devam ettiği yarım bir dünyada yaşıyordu. Buna rağmen son ana kadar yaşamına anlam katmak için cesurca mücadele etti. Ama sonunda toprak oldu."

Her canlının hayatının bir evresinde, hakkında düşündüğü, burun buruna geldiği ya da anlamını sorguladığı bir olgudur Ölüm. Çoğumuz hayatımızın bir sonu olduğunu biliriz ama bunu düşünmekten ısrarla kaçınırız. Zaten hayatlarımızı değerli kılan, her bir dakikanın önemini kendimize sık sık hatırlatmamızın nedeni de hayatın da bir sonu olması değil midir? Ancak Caden hayatının her anında ölümü düşünmüş, ve bu uğurda sahip olması gereken şeylerden de mahrum kalmıştır. Ne kızının büyümesine eşlik edebilmiş ne de aşk sözkonusu olduğunda bir devamlılık sağlayabilmiştir. Yalnızdır. Ve hep yalnız kalacağını kendisi de bilmektedir. Ve mesleği olan Tiyatro Yönetmenliğini farklı bir boyuta taşıyacaktır. Hayatını günü gününe sahneye aktaracak her sahneyi yeniden yaşayacak ve hayatındaki belkilerle keşkelerle yeniden yüzyüze gelecektir. Ama sonuçta bildiği tek gerçek vardır. Yalnızdır ve ölüm yakındır.

Hayatı ve tiyatro sahnesindeki tekrarı birçok kez birbirine karışacak, hangisinin gerçek hangisinin tekrar olduğunu farkedemeyeceğiniz sahneler olacaktır. Ki zaten Kaufman da Sammy'nin Hazel'i oynayan kadına değil de gerçek Hazel'e aşık olmasıyla bunu anlatmaktadır. Öyle bütünleşmiştir ki Caden olmakla o aşkı da aynı şekilde yaşamıştır. Filmin son dakikalarında beraber çalıştığı birçok oyuncunun ölmesi ya da ayrılması da Caden'in her an kaçtığı ve düşündüğü ölümün bir başka vücut bulmuş şeklidir. Bazı sahnelerde olanları değiştirecek pişmanlıklarıyla da yüzleşecektir.

"Ben 'bana vurmayı kes yoksa öleceğim' derdim ve sen yine de vururdun. Ve ben "şimdi ölmek zorundayım derdim ve sen de "ama seni özlerim" derdin. Ben de "Ama zorundayım" derdim. Ve sen beni tekrar görebilmek için bir milyon yıl beklemek zorunda kalırdın. Beni bir kutuya koyarlardı, tek ihtiyacım küçük bir bardak su ve birçok küçük pizza dilimi olurdu. Ve kutunun uçak gibi kanatları olurdu. Sen "kutu seni nereye götürür peki?" diye sorardın. "Eve diye cevap verirdim.

Synecdoche, New York hikaye ve anlatım açısından Kaufman çıkışlı olduğunu her evresinde hissettiriyor. Önceki filmlerinin birer karalama çalışması olduğunu hissediyorsunuz çoğu sahnede. Ancak söz konusu yönetmenlik olduğunda birçok sahnenin de havada kaldığını ya da tam anlamıyla aksettirilemediğini düşünüyorsunuz. Farklı bir yönetmenin elinde nasıl bir şekil alırdı bu hikaye o da muamma olarak kalacak. Ancak Kaufman gibi görmek ve yaşamak hoşunuza gidiyorsa Synecdoche, New York çok şey bulabileceğiniz bir film.

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)