Ateşle kavrulmuş topraklarda bu ateşten nasibini almış insanların hayatlarından ufacık bir kesiti, gerçek bir hikayeden yola çıkarak anlatan Babamın Sesi, gurbetteki babalarının sesini kaset kayıtlarından duyabilen arada kalmış iki çocuğun ve yalnız annelerinin hikayesini anlatıyor.
06 Ocak 2013

Anadolu'nun devlet tarafından unutulmuş topraklarında dili ve dini yüzünden ayrımcılığa uğramış ama daha da öncesinde yoksul bırakılmış insanlarının hikayesi Babamın Sesi. Alevi-Kürt kökenli bir ailenin Maraş Katliamı'ndan ailenin reisi sayesinde sağ kurtulup yaşamlarını sürdürmesi üzerinden kurgulanan film, gerçek hikayesi ile bir belgesel olabilecekken yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan tarafından başarılı bir şekilde senaryolaştırılıp kurmacaya dönüştürülmüş. Filmde anlatılan bütün hikayeleri yaşamış kişilerin kendilerini canlandırdığı filmin çıkış noktası ise okuma yazma bilmeyen baba Mustafa'nın çalışmak için gurbete gitmesi sebebiyle ailesiyle bağlarını kopartmamak için geliştirdiği yöntem: Ses kayıtları. 

Her ikisi de okuma yazma bilmeyen Mustafa ve karısı Basê, mektuplarla iletişime geçmek yerine çözümü teyp kasetlerini kaydederek birbirlerine göndermekte bulunca, ailenin tüm ayrılık hikayesi kasetlere dolmaya başlamış. Bu naif, basit ve yaratıcı çözüm; film içerisinde ailenin tüm durumunu gözler önüne sererken bir yandan da Anadolu'nun baskıyla ezilmiş insanlarının durumunu ortaya çıkartıyor. Ayrımcılığa uğramamaları için Türkçe konuşmaları gerektiğini söyleyen bir baba, kendi dilinden vazgeçmek istemeyen bir anne ve arada kalmış çocukların yaşadıklarını ses kayıtlarıyla dinlerken bir taraftan da, yıllardır Türkiye'de bir çeşit mahalle baskısı ile kimliklerini yaşamalarına izin verilmeyen insanların tek bir filmde ve dört kişilik bir çekirdek aile içerisinde anlatıldığına tanıklık ediyoruz.

Film, her sahnesi ve her diyaloğuyla öyle güzel ve özenli kurgulanmış ki, okunma yapılması gereken sahneler sebebiyle filmi tekrar tekrar izlemek gerekiyor. Özellikle dikkat çeken birkaç sekans var ki, bunlar; Anadolu'nun katliamlarla dolu utanç tarihini çok etkileyici ama asla abartılı olmayan bir şekilde gözler önüne seriyor. 

Her akşam aynı saatte çalan telefonu açan Basê, oğlu Hasan'ın adını her ağzına aldığında içinden kopanları tekrar tekrar yaşıyor ve telefon aslında çalmıyor olmasına rağmen özlem duyduğu oğluna her defasında sitem dolu mesajlar gönderiyor oluşu; onun için zamanın artık işlemediğinin bir göstergesi gibi. Zira Basê için zaman, Hasan'ın gidişiyle birlikte durmuş gibi. Bir ananın yüreğinin dağlanması daha nasıl anlatılabilir ki? Hele o her telefonu açışındaki "Hasan" deyişi...

Babamın Sesi, nefretle yıkanmış topraklarda ezilmiş farklı dinden ve dilden insanlarımızın birbirinden farklı acı hikayelerini tek bir çatı altında toplayabilmiş bir film. Bunu yaparken hiçbir şekilde abartıya kaçmadan, olanı olduğu gibi gösteren film soğuk yapısıyla nesiller boyunca acı çekmiş insanların durgunluğunu da bir nebze olsun anlatıyor.

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)