“Döndü Nine’ye gelinceye kadar koynuna alacak çok var Ali’yi.” Kaçak’a mahalleden birinin yataklık yaptığı anlaşılmış. “Döndü Nine’nin koynunda yatmasın” diye şaka yapan Şaban’a veriyor bu yanıtı Yakup. Üstelik oradaki Reşat’a karısı Hacer’i anıştırarak.
06 Şubat 2013

"Döndü Nine'ye gelinceye kadar koynuna alacak çok var Ali'yi." Kaçak'a mahalleden birinin yataklık yaptığı anlaşılmış. "Döndü Nine'nin koynunda yatmasın" diye şaka yapan Şaban'a veriyor bu yanıtı Yakup. Üstelik oradaki Reşat'a karısı Hacer'i anıştırarak.

1962, Ekim-Kasım aylarında çevrilen film uzun bir aradan sonra 18 Mayıs 1966, Çarşamba günü (Beyoğlu) Saray Sineması'nda gösterime girmiş. Aynı yıl katıldığı 3. Antalya Film Festivali'nde (Mayıs-Haziran) ilgi görmezken 1. İzmir Fuar Filmleri Festivali'nde (Ağustos) En İyi Film ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini almış. Ayağının tozu ile yurda dönen Ayhan Işık'ın "Küçük Hanım Avrupa'da" sonrası ilk filmi. 2200-2400 metrelik çekimlerin 2/3'ü Lütfü Akad, gerisi Memduh Ün tarafından gerçekleştirilmiş.

Filmin kaynağı hakkında 'rivayet muhtelif'. Genel kabul gören görüş "Orhan Kemal'in bir öyküsünden veya Kaçak adlı romanından (1970)" olduğu. (Fakat tarihler, romanın filmden esinlenmiş olabileceğini de düşündürdü). Bu kitap, 'Vukuat Var' (1958) ve 'Hanımın Çiftliği'nin (1961) devamı. 'Bir gazetede tefrika edilmiş. Ardından sinemaya uyarlanmış ve yıllar sonra roman olarak çıkmış'. Orhan Kemal adını önce 'Yabancı' olarak düşünmüş. Fikret Otyam'a yazdığı mektupta "Ulus Gazetesi'nde tefrika edileceğini" yazmış. (Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları-Sf. 371) (Aksoy Yayıncılık-2. Baskı-1999). Daha önce bir gazetede yayınlandığından hiç söz etmiyor. Ayrıca 'Kaçak'ın devamına da son şeklini vermiş kafasında. 'Çıkacağı geziden dönmek, yani ölüm falan olmazsa, kısmetse o sene' yayınlayacağını söylüyor. Adı 'Bir Başka İnsan'. Roman ve film arasındaki büyük farkı açıklayan bir bilgi yok bu mektuplarda. Bir başka iddia senaryonun 'Hüsamettin Gönenli' adıyla Vedat Türkali tarafından yazılması. Bir diğeri Orhan Kemal'in (bulamadığımız) bir öyküsünden olduğu. Yazar daha sonra bu konuyu 'Sokakların Çocuğu' (1963) ve 'Kaçak'ta tekrar işlemiş. Nurer Uğurlu'ya "Yeşilçam'a 300'e yakın senaryo yazdım" diyor ["Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi" (sf. 350) (2. baskı-2002)]. 'Suçlu'yu Atıf Yılmaz'a; 'Devlet Kuşu'nu ('Avare Mustafa' adıyla) Memduh Ün'e; 'Murtaza'yı Tunç Başaran'a; 'El Kızı'nı Nejat Saydam'a; 'Vukuat Var' ve 'Hanımın Çiftliği'ni Acar Film'e verdiğini anlatır. Ne yazık ki sonuncusunu görmek nasip olmamış sanatçıya.

'Eski Filmler'deki (2003-Gendaş Kültür) önsözde Vedat Türkali "Halit Refiğ ile yaptığımız 'Şehirdeki Yabancı', Lütfü Akad'la, bir Orhan Kemal romanından kaynaklanan çalışmalarımız, 'Üç Tekerlekli Bisiklet' adlı filmlerimi... Senaryolarını saklayamadığım için yayınlamak olanağını bulamadığıma üzgünüm" diyor (sf. 17). Senaryoyu yazdığı belli ama keşke biraz daha bilgi verse.

Çekimler Taşlıtarla'da yapılmış. Çocuk, toz, toprak, yoksulluk. 'Geçim belasının ağır yükü'. Lütfü Akad, çok sevdiği 'Göç' konusunu sıkıştırmış filmin başına. Daha 1-2 yıl önce Anadolu'dan gelenler şimdi yeni bir göç hazırlığında. "Çekip gideceğim Almanya'ya." Mahalle kahvesinde bunları söylüyor Şaban. Saçı sakalı ağarmış ama (biraz tereddütlü de olsa) yeni bir maceraya hazır. Topal Selim, tavla oynarken laf yetiştiriyor. 'Giderse nüfusumuz bir kişi eksilir'miş. Hamdi de işin gırgırında; "Aman gitme Şabancığım." Bir sene kaldın mı araba alıyormuşsun. Maraşlı, bir tane getirip 40 bine satmış. Bu konu sonraları, hele yönetmen de değişince, tavsayıp gidiyor.

Hacer'den önce Gülsen'i tanıyoruz. Alımlı, fettan bir kız. O gün çok mutluydu. Celal sinemaya götürmüş, iki defa evlilikten söz açmış. Mahalleye, katiyen getirmezmiş delikanlıyı. "Yoo, getireyim de oğlanın aklını çelsinler değil mi?" Bundan sonra, tövbeler tövbesi, Celal'den başkasına bakarsa 'iki gözü önüne aksınmış'. Kahramanımıza söyledikleri filmin logosu gibi; "Sen nasıl bekliyorsun Reşat Abi'yi dört senedir."

Hacer, beş yaşlarındaki oğlu Hasan ile İstanbul'un bu banliyösünde yaşıyor. En büyük sıkıntısı ev için 560 lira borçlu olduğu Yakup. 'Para' diye sıkıştırır durur. Sonradan 'tahsilâtı' bambaşka şekillerde yapmaya kalkışacaktır. Genç kadın "Diyarbakır'dan oluruz" demişti. İzmir'de bir fabrikada memleketlileri var. Kocası orada çalışmaya gitmiş yıllar önce. Her gece okuya okuya ezberledikleri mektup dışında ne bir haber var ne bir şey. Biraz duralasa oğlu tamamlıyor cümleyi; "Evvela mahsus selam ederim. Döndü Nine'nin ellerinden öperim. Soranların hepsine selamlar. Senin de gözlerinden öperim." Çok göreceği gelmiş. İnşallah Hasan'ı ikinci yılını doldurmadan burada olurmuş. Duy da inanma. Ailesinden çok konu komşu ile ilgili mektubunda. Bunca sene neden gelmediği filmde belli değil. Genç kadın çamaşırcılık yapıyor. İki odalı evin aydınlanması gaz lambası ile. Su bahçedeki kuyudan. Nereye baksak leğen, ip ve mandal. Gömlek ve çarşaflardaki kirler küllü su ile kabartılıp gevşetiliyor. Sonra sabun faslı var. Çamaşırları, bir zamanlar kocasının kendisini yoğurduğu gibi yoğuruyor. 'Bir yanda erkeksizlik, öte yanda bitmez tükenmez çamaşır'. Hayırsız kocası gitti gideli yabancı erkek sokmamıştı eve. Ancak oraya sığınan Ali'ye 'git' diyemez bir türlü. 'Yüz insanın aynasıdır'. Delikanlıya bakınca "Bu adamdan hiçbir zarar gelmez bana" diye düşünmüştü. Sezer Sezin, gözümüzü alamayacağımız kadar güzel ve güçlü. Gülistan Güzey'in sesi de çok yakışmış rolüne.

Sütçü Ali'nin dededen, babadan kalma bir mandırası var. Emin ve Arif Beyler arazisini almak için çok bastırmışlar. Tehdit, mahkeme derken iş mandıranın yakmasına dek varmış. Ali de o kızgınlıkla Emin Bey'i öldürmüş. Yaralı olarak Hacer'in evine sığındığında perişan bir haldeydi. Genç kadın, çatı aralığına çıkarıp yarasını sarar. Zamanla "Benim kocam sensin" diyeceği kadar yakınlaşırlar. Hasan da 'babası' olarak benimseyecektir Ali'yi. Sünnetinde alınan 'üç tekerlekli bisiklet' aileyi çok iyi yansıtıyor.

Reşat'ın durumu bambaşka. Hem 'koca-baba', hem değil. İple sarılı bir bavul ve bir bohçayla yıllar sonra geldiğinde eve alınmaz. Döndü Nine "Üstüne varmaya gelmez oğlum. Fenalaşır biçare. Bizimki, rahmetli, seferberlikten döndüğü zaman ben de böyle oldumdu." Diyor. Üç gün sokmamış odasına 'rahmetliyi'. "Geçer oğlum geçer. Ee, kolay mı, 4 yıllık ayrılık bu. Az çekmedi biçare." Ama Hacerinki pek öyle üç günle, beş günle geçecek gibi değil. Filmin sonunda Ali hapse götürülürken Hasan'la peşinden gidiyordu.

'Topal' Selim, 'kayıp bilici' gibi. Ali de, 'dünden beri ortalarda görünmeyen' Gülsen de O'ndan soruluyor. Topallığının nedeni Emin Bey. Dövdürüp sakat bırakmış. Nedeni senaryoda yok. Ali'ye yardım ederek ödeyecektir ayağının diyetini. "Kırarım öteki ayağını da. Bu dünyadan pisi pisine gitmek istemezsen gözünü dört aç" demişti Apti. Yine de söylemez Ali'nin yeri.

Emin ve Arif Beyler; Kurdukları İnşaat Kollektif Şirketi pek işlenmemiş. Adamları Apti, Sarı Sami, Kırba ve Niyazi Vanlı için 'Gübreler' ve 'Çoban Köpekleri' demişti kahvedekiler. Şirketin değil ama Apti'nin çıkarını "Bu işte iki katım var" demesinden anlayabiliyoruz. Ama kamyonun altında can veriyor. Arif Bey'in ne olduğu belli değil.

Yakup Kantarcı ikide bir düşen pantolonunu hırsla göbeğinin üstüne çekiyor. Böyle bir alışkanlığı var. Fötr şapkası ve iki renkli pabuçları ile dolanıp durması bir âlem. Ali'nin dayağını yediğinin ertesi günü "Kasımpaşalı Nuri'nin adamları yolumu kesti" diye anlatıyordu kahvede. '5' kişiymişler.

Ayla Kaya, 'tatlı, çıtı pıtı, fındık kurdu gibi bir genç kız'. Aliki Vuyuklaki'ye benzetilirdi. 50'lerin 'çocuk yıldızı'. 'Cennet Yolcuları' (1951) ve 'Dudaktan Kalbe' (1951) filmlerinden sonra 11 yıl ortadan kaybolmuş. 'Üç Tekerlekli Bisiklet' ile tekrar kamera karşısında. Adını öğrenemediğimiz erkek kardeşi de 5 filmde oynamış. İstanbul Belediye Konservatuvarı'na devam etmiş. Hoş bir anısı: "1952 Şubatında gazetelerde 'Roberto Rossellini bir Türk artistini İtalya'ya götürüyor' diye haberler çıktı. Rossellini bana bir mektup yazıp 'Stromboli filminde bir köylü kızı rolü var. Siz senaryodaki o tipe çok benziyorsunuz. Menajeriniz ve anneniz ile gelebilirsiniz. Uçak biletinizi yollayalım' demişti. Ağustos'ta İtalya'ya hareket ediyordum. Fakat Temmuz'da nişanlanıp perdeden çekildim. Böylece de seyahate çıkamadım." Oysa 'Stromboli' 1950'de gösterime girmişti. Ayrıca 1952'de 14 olan yaşı nişan için biraz erken.

Romanda Ali ve Hasan'ın yerini Habip ve Hüseyin almış. Mandıra ve yakılması diye bir şey yok. Aksine Hanımın Çiftliği'ni yakan Habip. Üstelik evli ve bir çocuğu var. Askerlik terhisinden kalma kocaman 'Rozvelt pabuçlar', Ayhan Işık'ın Avrupa'dan getirdikleri olmuş. Hacer'in ev borcu yok. Kocasının adı söylenmiyor. 7 yıl önce 'anasından kalan malı' almak için Doğu'da bir yelere gider. Gidiş o gidiş. İzmir'deki Reşat, hiç olmazsa bir mektup yazmıştı. Topal Selim burada Topal Duran ve filmin 'kötü adamı'. 'Üç tekerlekli bisiklet' sadece konuşulur. Alınmıyor. Filmde önemli olan sünnet de yok. Sonda, kasaba dışındaki çalılıklarda buluşup uzaklara kaçacaklardı.

Filmdeki melodiler.

'Elmer Gantry'deki (1960) 'Main Title' (André Previn) 2 sahnede (Jeneriğin ilk kısmında ve Hacer, Yakup'u Ali'nin tabancası ile korkuturken).

'Music To Be Murdered By' (Jeff Alexander) (Featuring Alfred Hitchcock) 5 sahnede (Ali sığınacak ev ararken; Hacer'in evine geldiğinde; Yakup'u döverken; Hasan, bisikleti ile Apti'ye çarptığında; Sondaki kavgada).

'El Cid'deki (1961) "The Cid's Death" (Miklós Rózsa) 6 sahnede (Jeneriğin ikinci kısmında; Ali "Peşimde namussuzlar" derken; Hacer "Arıyorlar! Yalan söyledin bana" derken; Ali'ye ateş düşürücü ilaç verirken; Ali'yi düşünürken; Birbirlerinin olurken). 'Farewell' 8 sahnede (Reşat'ın mektubunu okurken; Hasan uyurken; "Babam her şeyi anlattı bana" derken; Hacer çatı arasına yemek getirdiğinde; "Nasıl yaptın bu işi" derken; Üçü sofradayken; Hacer, Ali, Selim konuşurken; Sonda). 'Battle of Valencia' (5.59'dan itibaren) Hacer, Reşat ile göz göze geldiğinde. '13 Knights' Ali, Niyazi Vanlı ile kavga ederken.

'West Side Story'deki (1961) (Leonard Bernstein) 'Prologue' 2 sahnede (Sarı Sami, Helvacı'da Ali'yi beklerken ve Ali Helvacı'dan parasını alırken).

'Le Meurtrier'deki (1963) 'Prologue' (René Cloérec) Hasan, merdivenle çatı arasına çıkarken. (Bu film bizde 'Asla Öldürmeyeceksin' adıyla gösterime girmişti).

Ali'yi Hayri Esen; Hacer'i Gülistan Güzey; 'Topal' Selim'i Senih Orkan; Yakup Kantarcı'yı Sadettin Erbil; Erdoğan Esenboğa 3 kişiyi (Reşat'ı, Dr. Nuri Arslan'ı, Sarı Sami'yi); Şaban'ı Osman Alyanak; Komiser Asım Nipton'u Süha Doğan seslendirmiş.

Yumurta tokuşturan çocuklar; Dr. Nuri Arslan'ın 'himayelerindeki' sünnet düğünü; Ordan oraya dolaşan '34 AA 722' plakalı polis cipi; Almanya'ya gidiş bürosu olarak kullanılan Mahalle Kahvesi; Yüksek topuklu Gülsen-Ayla Kaya; Hamdi-Nuri Genç; Şaban-Osman Alyanak; Komiser-Asım Nipton; Makarios karikatürlü gazeteler; Helvacı-Selahi İçsel; Kahveci-Abdullah Ferah; Komşu Talia Salta; Döndü-Muazzez Arçay; Reşat-Reha Yurdakul; Apti-Mehmet Ali Akpınar; Sarı Sami-Hakkı Haktan; Kırba-Haydar Karaer; Niyazi Vanlı; Hasan-Kenan Eker çok güzeldi.

Hacer; "Nasıl, nasıl yaptın bu işi?"

Ali; "Keşke daha önce tanısaydım seni. Öldürmezdim belki de."       

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)