“Sizin olmadığınız bir dünya istemiyorum. Yalnız olduktan sonra aydınlığı ne yapayım.” Gül söylüyor bunları. ‘Darfur’da (2009) da benzer bir şey duymuştuk; “Yemeğin ölüye faydası olmaz.”
17 Şubat 2013

"Sizin olmadığınız bir dünya istemiyorum. Yalnız olduktan sonra aydınlığı ne yapayım." Gül söylüyor bunları. 'Darfur'da (2009) da benzer bir şey duymuştuk; "Yemeğin ölüye faydası olmaz."

 

Haziran ayında çekilen film, 15 Aralık 1958, Pazartesi günü Saray Sineması'ndaki suarede 'Senelerin En Güzel Türk Filmi' ilanıyla gösterime girmiş. 'Diyaloglar' Orhan Kemal'in. Hep en beğenilenler arasında ama ödül yönünden şanssız. Cannes'a gitmesine izin verilmemiş. Mayıs 1959'da, Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği ve 27 eserin katıldığı 'Türk Film Festivali'nde ilk elemeyi geçebilmiş sadece. Jüri üyesi Erdem Buri, 'En Başarılı Film Armağanına layık bir kordelâ bulunamadığını' anons edince salondan protesto sesleri yükselmiş. Mıstık rolü için önce Altan Erbulak düşünülmüş. Beyaz tavşanlı Niyetçi ve Fotoğrafçı tipleri hep Memduh Ün'ün çocukluğundan.

Üç Arkadaş'ın kaldığı iki katlı ahşap konak. Ha yıkıldı ha yıkılacak. Kapı pencere hak getire. Bakımsız bahçesi Amazon Ormanları gibi. Eşya demeye bin şahit gereken masa, koltuk, iskemle. Perişan 'çerçeveler içinde muazzam 'Sakallı Keçi' tabloları'. Mösyö Artin "Murat'ın dedesinin dedesi, ecdadı" olarak anlatır Gül'e. 'Erbabı 50 bin veriyor ama paha biçilmez manevi kıymeti nedeniyle' satmıyorlarmış. Keçi'nin yerini, 1971'deki ikinci çevrimde, dönemin verdiği cesaretle 'Maymun' alacaktır. Memduh Ün, söyleşilerinde "Üç Arkadaş'ı ikinci kez çekmekten duyduğu pişmanlığı" dile getirtir hep. Ancak toplumdaki değişimi yansıttığı için 'iyi ki yapmış'.

Mıstık, 'kibarcası Mustafa'. Seyyar bir ayakkabı boyacısı. Ama kendi pabuçları 'muhtacı himmet'. Eski püskü, kısa bir pantolon. Kolları sıvalı gömlek, yelek. Buruşuk kasket ve apaydınlık bir yüz. Kocaman tokalı bir kemer. Müşteri tavlaması "Amman Boyacı, Boyacı//Fırçana vurulayım Boyacı." manisi ile. Sanatını, Feridiye Caddesi'nde icra ediyor. 50'li yıllarda 'randevu evi baskınlarıyla' nam salmıştı burası. Gazetelerde "(Aralık, 1950) 38 numaralı apartmanın 1 numaralı dairesinde oturan Fatma Yeşilyaprak'ın randevuculuk yaptığı ve 3 çiftin 'suçüstü' yakalandığı" veya "(Eylül, 1953) Tekrar faaliyete geçen tanınmış randevuculardan Münevver Göktaş'ın 94 numaralı evinde, iki kadın dört erkeğin 'uygunsuz vaziyette' yakalandıkları" haberleri yer alırdı. 'Kadınlar muayeneye sevk edilirken Randevucu hakkında takibata geçiliyor'. Suçüstü veya uygunsuz yakalanan erkekle için ne muayene ne de takibat söz konusu. Ayrıca bazı evler 'zula yeri' olarak kullanılıyormuş. "Bir türlü izi bulunamayan namlı hırsız Bursalı Bedri Çalışkan" meğer Feridiye Caddesi'ndeki Kenan'ın evini depo olarak kullanıyormuş (Ocak, 1952). '30 bin liralık astragan-kürk manto ve mücevher hırsızlığını' ortaya çıkaran İkinci Şube İkinci Kısım Amiri Başkomiser Ali Şan'a, mağdurlardan İsviçre Hava Yolları Şirketi Müdürü bir Zenit marka saat hediye etmiş.

Böyle bir ortamda Mıstık, yere düşen bir cüzdanı sahibine geri veriyor. Yaşlı adam 'kitap gibi bir atom bombasının kıpır kıpır kalçalarına' bakıyordu. Horoz ölür gözü çöplükte kalırmış. "Her göz banyosuna cüzdanı ekersen sana günde bir çuval para yetişmez" diyor kahramanımız. 'Mis kokan, su katılmadık bir beşlikle' ödüllendirilir. 'Para, halis muhlis para'. Çarşaf gibi bir 'yarım barbunya'. Mösyö Artin "Para makinesi mi keşfettin, zarfçılığa mı başladın"; Murat "Milli Piyango mu çarptı" diyor. Gerçekten de bir piyango bu. 'Doğruluk Piyangosu'.

Çok iyi mızıka çalıyor ve şehriye çorbasını çok seviyor Mıstık. Hele limonlu ve yumurtalısını. Zengin olursa günde 15 defa içecekmiş. Bunca tutkusuna karşın kendi çorbasını Gül'ün tabağına boşaltacaktır. Hoş bir sahnede yüzünü yalayarak uyandıran tavşan Pamuk'a "Şimdi biraz da Artin Amca'nın yüzünü temizle. Yalnız dikkat et zehirlenmeyesin" diyor. Mahalle kahvesindeki çayları 'iş sonrası camları silerek ödüyor'.

Mösyö Artin Dartanyan ['Ah Güzel İstanbul'un (1967) Haşmet'i gibi] bir sokak fotoğrafçısı. Gül'e tanıtıldığı şekliyle 'Fotoğrafçılık Türk Anonim Şirketi Müdürü'. Pırtık bir takım elbise ve sarkık papyon kravat. Başkan Truman'la ün kazanan Panama tipi hasır şapka. Çalışma yeri Ortaköy Camisi yakınları. (2000'lerde 'biricik dost ve müttefikimiz'in en zeki başkanını göreceğiz burada). Müşterileri çoğunlukla asker. "Aslan parem, şu kolunu az bir buçuk önüne al ki 'rüdben' görünsün" diye yardımcı olur kendilerine. Ne olursa olsun yakınıcı değil zorluklardan. Sadece bir kez "Zoo, esnafta insaf denen şeyden zırnık kalmamıştır" diyordu.

Murat, 'Menşur Niyetçi'. Çorapsız giyilen arkasına basılı pabuçlar. Ceket pantolon. Beyaz tavşan Pamuk ve iki güvercin (birinin adı Mahmure Abla). "Göz takılır devrane//Kesel gelir insane//Mahmure Abla çek niyeti//Çıksın falımız meydane." Araksi Hebo'nun oğlu için çekilen fal: "Başına konacak talih güneşi//Yakında olacaksın milyoner Ford'un eşi." Sonrasında "Siftahı senden bereketi Allahtan" diyor. Ressammış. "Fırçayı elime alır yaparım." Resim yapışı böyle. Gül "O kadar kolay olmasa gerek" diye itiraz edince daha ayrıntılı anlatır ressamı; "O kadar kolay değil tabii. Bir defa asil olmalı. Rahatı yerinde, karnı tok olmalı. Sonra bunlarla da bitmez. Ruh asaleti lazım. İnsanın temiz hisleri olmalı." Bu açıklama, örneğin Van Gogh ve Fikret Mualla gibi sanatçılara uymuyor. Filmin hoşlanmadığımız sözlerini Murat'tan duyarız; "Seni bırakmayacağım. Mıstık evlensin isterse. Artin de gitsin" diyor Gül'e. Oysa arkadaşları hep destek, hep yardımcıydı.

Bunca yoksulluklarına rağmen Onlar gibi olmak isteyişimizin sebebi nedir.  

Mualla Abla'nın bir düşmanı var; Mercan. 'Sataşıp duruyormuş'. Ancak taş atıp kovabiliyorlar kediyi. Saraylı Şehnaz da açar bayramlık ağzını; "Sizi kopuk alayı sizi. Şikâyet edeceğim hepinizi. Hem bedava konakta oturuyor hem de mahalleyi ayağa kaldırıyorsunuz... Ayol, aslan Mercanıma 100 tane uyuz kuş feda olsun. Benim Sarmanım, Tekirim, Gümüşüm, Mırnavım, Arabım, Mavişim, Pamuğum hepsi saray kedisidir. O uyuzu yerlerse mideleri bozulur." Kendisi Ferazker Ali Paşa'nın kucağında büyümüş. Bizimkiler gibi 20 tane uşak varmış kapısında. Halayıklar, bahçıvanlar, aşçılar, hizmetçiler. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmazmış. Mıstık'ın 'Kontak Karı' dediği Şehnaz ve 'Encikler' dediği kedileri senaryoda daha fazla işlenmemiş. Kedi dostu ama kuş düşmanı olması ilginç.

Gül annesini hiç tanımamış. Yüzü gibi sesi de çok güzel. İzmit'te yaşarlarken bir yangın sonrasında hastanede açmış gözlerini. "Açtım diyorum ağız alışkanlığı. Hâlâ açık ama göremedikten sonra." Üvey anası 'ayağına dolaşan kör bir kızdan hoşlanmamış'. "Dışarda ise 'zavallı kızcağız, mahvoldu' gibi laflar. Herkeste bir acıma, herkeste yalancı bir merhamet. Buna çok dayanamadım, evden kaçtım." Üsküdar'da bir arkadaşı var. Bazen O'nun yanında, bazen de parklarda, sokaklarda, köprü altlarında kalıyor. Sataşanlar olurmuş arada bir. Sarhoşlar, serseriler. Alışmış artık buna. 'Kör olduğunu anlayınca vazgeçerlermiş'. Zamanımızda 'vazgeçerler mi' acaba.

Bir aktardan aldığı çengelli iğne, firkete gibi şeyleri satıyor. Paket başına 5 kuruş kalıyormuş. Karşılaştıkları gece Mıstık'ın kucağındaki taze ekmeği hafifçe sıkıp bırakışı ve nefes almadan çorba içişi filmin çarpıcı sahneleri.

Hakkı Usta'nın açık havadaki çayevi. Çırağı Ali. Mevlanakapılı Ayı Recep ve Hasan müdavimlerden. Buradaki bir masa, aynı zamanda Tefeci Salamon'un işyeri. 'Bir yüzlük eden' saat, çakmak gibi kıymetli eşyaları 5-10 liraya kapatıyor. Her 'kazıklama' sonrasında 'Ayı' seslenir; "Ali! Bizim çayları Salamon Efendi'ye yaz." Etme bulma dünyası, birkaç sahne sonra Murat'tan bir güzel dayak yiyip bayılınca bu kez sıra Salamon'da; "Ali! Yaz şimdi bütün çayları Ayı Recep'e."

Gül'ün göz ameliyatı için gerekli olan 800 lirayı Osman Büyükbulut'tan istemelerini de Recep önerecektir. 'Rabbena hakkı için zengin mi zengin, efendi mi efendi. Tam fakir babası'. Emirgan'da oturuyormuş. 'Allahı var, kıyak herifmiş'. Kör Nuri hacamatlanınca tedavi parasını; Çarpık Hatice'nin düğün mangırını; Saroz Salih arabayı vurunca kırılan makasın mangırını çıkarıp çıkarıp vermiş. Sonradan İstanbul'un 'en cimri zengini' olduğunu öğreneceğiz. Bizimkiler gidince "Hay Allah! Yarın gene bize sinema çıktı" diye alay ediyor Recep. [60'larda bu sözcükle kullanılan deyimler çoktu. Yine Mehmet Ali Akpınar 'Otobüs Yolcuları'ndaki (1961) alaycı bir sahnede "Şimdi içerde sinema" diyecektir].

'Toplum Mühendisliği' o yıllarda da varmış. Ameliyat parasının zorla alınmasını mazur göstermek için Osman Büyükbulut'tan nefret etmemiz sağlanıyor. Herkesi küçümseyen bir zengin; "Bana ne kör olmasaydı" der Gül için; Parayı sokaktan toplamadığı gibi dilenci de beslemezmiş; Kızı Selma 7 kez nişanlanmış.

Niyet çektirmek isteyen acımasız iki çocuklu sahne. Mahmura Abla sıcaktan uyuyakalmış. "Ben tavşanı istemem. Kuşu isterim" diyen küçük kızı ve "Çiğdem kuş istiyor. Uyuduysa uyandır. Parasıyla değil mi" diyen Timuçin'i hemen unutmak istiyoruz.

Muhterem Nur, Gül rolünde. Murat ve Mıstık hapis yatıyorlar görmeyen gözleri için. Oysa hayat ne kadar farklı. Sanatçı, Süleyman Kaya isimli bir mobilyacıya olan 10 bin liralık borcu nedeniyle Buca Ceza Evi'ne gönderilmiş (Şubat, 1967). 24 kişilik koğuşta 46 kadın. Sağındaki ve solundaki ranzalarda yatan mahkûmların adı çok büyük bir rastlantı; Gül. Biri esrardan iki yıl; Diğeri zinadan 8 ay cezalı. İlginç bir şekilde zinadan mahkûm olanın kocası da aynı ceza evindeymiş.

Maddi yardım şöyle dursun çıkışta geçmiş olsun telgrafı bile gelmemiş Yeşilçam'dan. 'İçerdeyken' yazdığı şiir. 'İçimdekiler'; "Bir defter almıştım derdimi yazarım diye//Bütün duygularımı dile getiririm//Ama yazamıyorum ne şiir ne de hatıra//Çünkü hayatım geçmişti hep kara//**//Bilmem nasıl itiraf edeyim//İçimdekileri dile getireyim//Ben suçlu muyum bilmem neyim//Bildiğim tek şey var, çileliyim."

Aynı yılın Mayıs ayında (avukata olan 750 liralık vekâlet borcu için) tekrar (5 gün hapse) mahkûm olmuş. Neyse ki bundan 'haraç mezat satılan' kostümü sayesinde kurtuluyor. 2000 liralık dansöz giysisini bir kadın terzisi 900 liraya almış.

Bunca stresin, yıllar sonra gelen bir sonucu var. Ekim, 1971'de üç kutu uyku hapı ile intihar girişimi.

Mobilyacı, avukat, terzi. Herhalde 'Üç Arkadaş'ı seyretmiş ve göz ameliyatı için para vermek istemeyen Tefeci Salamon ile Osman Büyükbulut'a demediklerini bırakmamışlardır. Tıpkı bizim gibi. Gül de bir sahnede "İnsanlar birbirlerine yardım etmezler. Sadece menfaatlerini düşünürler" demişti.

Murat'ın afiş yapıştırdığı duvarda 'Diş Tabibi' Cemil Çataloğlu'nun tabelası var. Candan Selek'in hazırladığı 'Bir Bilene Soralım' köşesinde Milliyet okurlarının diş ve dişeti ile ilgili sorularını yanıtlardı.

Yine orada Çetin İnöntepe'nin afişi yer alıyor. 'Beyaz Park'taymış. Orkestrası vardı ama hep 'Arkadaşları' olarak söylenirdi. Sevilen şarkıları: 'Sen İster Miydin'; 'Postacı'; 'Her Odada Aşk'; 'Kaçamazsın Sen Benden'; 'Unutulan Sevgili'. Usta bir dalgıç, rekorları olan bir yüzücü. Selma Güneri'nin (üvey) abisi ve Aysun Kocatepe'nin babası.

Filmdeki melodiler.

Victor Young ve Orkestrası'ndan (1953) 'Ruby Gentry' için yapılan (1952) 'Ruby' (Heinz Roemheld / Mitchell Parish) Jenerik dâhil 4 kez.

'By the Sleepy Lagoon' (1930) (Eric Coates) Filmin başlarında güneşli bir sabah işe giderlerken.

'13 Numaralı Do Diyez Minör Piyano Sonatı (Moonlight Sonata) Op. 27: Adagio sostenuto' (1801 (Ludwig van Beethoven) Murat ve Mıstık şehriye çorbası hakkında konuşurken; Gül, Pamuk'la dertleşirken.

'Autumn Leaves' (1945) (Joseph Kosma / Jacques Prevert&Johnny Mercer) Murat evde Gül'le konuşurken ve hep beraber üst kata çıkarlarken.

'Scheherazade Op. 35: III. Young Prince and Young Princess' (1888) (Nikolai Rimsky-Korsakov) Dostlukları şerefine kadeh kaldırırken.

'Mi Bemol Majör 3 Numaralı Senfoni (Eroica) Op. 55' (1805) (Ludwig van Beethoven) 'I. Allegro con brio' Parayı Osman Büyükbulut'tan zorla alırken. 'II. (marcia funebre) Adagio assai' Gül çorba içerken.

Mantovani Orkestrası'ndan 'Elizabethan Serenade (Our Last Affair)' (1951) (Ronald Binge) Dua ederken.

'Do Minör 2 Numaralı Piyano Konçertosu, Op. 18: I. Moderato' (İlk 10 saniye) (1901) (Sergei Rachmaninov) Ameliyat sonrası bandajlar açılırken.

'La Muette De Portici (Masaniello): Overture' (1828) (Daniel Auber) (İlk 13 saniyesi) Afişte Gül'ün resmini görünce. (1.40'tan sonrası) Büyük Çiftlik Parkı'nda ve Gül Mıstık'ın sesini duyduğunda.

'Gayane Balesi: Sabre Dance' (1941/42) (Aram Khachaturian) Caddede koşarken.

Meyhanedeki türkü; "Her sabah her seher gelir geçersin//Kanımı kadehe koyar içersin//Ne beni alır ne de geçersin//Yetmez mi insafsız senden çektiğim."

Aynur Akın'ın harika sesinden (3 sahnede 5 buçuk dakika) dinlediğimiz şarkı. 'Geceleri Yıldızlar' (Abdullah Yüce); "Geceleri yıldızlar//Sanki derdimi sorar//Dünya geniş bir mezar//Sensiz hayatta ne var//**//Her tarafta ararım//Uçan kuşa sorarım//Ağlarım sessizce ben//Belki de duyarsın sen//**//Karanlık dünyam benim//Her an bir ışık arar//Görmeyen gözlerimden//Ümitsiz yaşlar akar."

Özellikle Semih Sezerli'nin mızıkası eşliğinde dinlediğimiz ilki çok güzel. Ancak bu sahnede Mösyö Artin ve Murat'ın gereksiz yere ağızlarını oynatıp mırıldanır gibi yapmaları (sesleri duyulmuyor üstelik) dikkatimizi dağıtıyor.

Erdem Buri, 'Üç Arkadaş'taki müzik seçimini 'hep yabancı plaklardan alındığı için' eleştirmişti. Ancak Müzik Yönetmeni olduğu 'Kanlı Firar'da (1960) aynı şeyi yapınca bu sözleri kendisine anımsatılacaktır.

Gül'ü Adalet Cimcoz; Murat ve Memduh Alpar'ı Abdurrahman Palay; Artin'i Salih Tozan; Saraylı Şehnaz'ı Sacide Keskin; Hasan'ı Erdoğan Esenboğa; Osman Büyükbulut'u Rıza Tüzün seslendirmiş.

Hakkı Usta'nın Çayevi; Mıstık'ın kucağındaki taze somun ekmek; Hasan-Zeki Tüney; Ayı Recep-Mehmet Ali Akpınar; Meyhanedeki sarhoş-Hüseyin Güler; Saraylı Şehnaz-Mualla Sürer; "Yavrumun talihine bir niyet çek bakalım" diyen Araksi Hebo; Kuşçu Abdulrezzak Efendi-Faik Coşkun çok güzeldi.

 

Bebek sırtlarındaki 'bir tepeden aziz İstanbul'a bakıyorlar'. Yakında Gül de görecek bu güzellikleri. "Anlatsana neler var" diyor. "(Kameranın dönüşüne uygun olarak) Karşıda Küçüksu, Anadolu Hisarı, Kanlıca Koyu, Uzakta Beykoz. (Görüntüye genç kızın yüzü gelince) Şimdi dünyanın en güzel, en tatlı şeyini görüyorum. Seni görüyorum Gül, seni görüyorum. Pırıltılı saçlarını, alnını, görmesini candan dilediğim gözlerini, burnunu, ağzını. Sevdiğim kızı görüyorum Gül."

 

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)