‘Fascination’ (1932) (Fermo Dante Marchetti / Maurice de Féraudy / Dick Manning); “Then I touch your hand//And next moment//I kiss you//Fascination turned-to-love.” Pikapta 33’lük plak dönmeye başlamış. “Şimdi çalacak müziği hatırlayacak mısın bakalım” diyor Ahmet.
02 Mayıs 2013

'Fascination' (1932) (Fermo Dante Marchetti / Maurice de Féraudy / Dick Manning); "Then I touch your hand//And next moment//I kiss you//Fascination turned-to-love." Pikapta 33'lük plak dönmeye başlamış. "Şimdi çalacak müziği hatırlayacak mısın bakalım" diyor Ahmet. Unutulacak şey mi? Zeynep; "Nebahat'ın düğününde senle dans ettiğimiz müzik. Nasıl hatırlamam. Senle ilk dansımızdı." 'Fabrika işçisi' kızla 'taksi şoförü' delikanlının dans melodisi o yılların toplum niteliği için bir fikir veriyor.


Temmuz ayında (bir kısmı İzmir'de) çevrilen 'Aşk Mücadelesi' 19 Aralık 1966, Pazartesi günü (Beyoğlu) Şan ve (Çemberlitaş) Şafak sinemalarında gösterime girmiş. Jenerikte, Nusret Özkaya'nın soyadı yok.

'Fabrika işçisi' Zeynep ve 'el kapısında' şoförlük yapan Ahmet iki sevgili. Bir simidi bölüşmeleri ne güzeldi. Evlilik hayali kuruyorlar. Bir odalık bir ev. 'Sevişip anlaştıktan sonra o bir oda saray gibi gelirmiş insana'. Taksitle radyo, pikap. Paraları olursa 'dışarda yemek, bazen gazino, sinema. Hiç kavga etmeyecekler. "Sevişmek, mesut olmak varken kavga da neymiş." Ama arada engeller var. Her şeyden önce genç kızın annesi Emine razı değil. Aşk karın doyurmazmış. Bu kafayla giderse sonunda köpek gibi pişman olurmuş. Kızının çalışmasını bile eleştiriyor. Zengin biriyle evlenmeliymiş. Fabrika işçiliği ve yoksulluk bir kadını suyu sıkılmış limon posasına çevirirmiş. "Sabahın köründe kalk, babanın temizliğini yap, karnını doyur, git fabrikada çalış, akşam eve gel, yemek pişir, bulaşık yıka! İllallah be! Bıktım usandım."

Baba Muammer Gözalan o kadar önemsiz ki senaryoda adı yok. Sakatlığı ve çalışamaması nedeniyle hep suskun. Boynu bükük. Karısı esip gürlerken yapabildiği tek şey sevgi dolu bir gülümsemeyle kızına bakmak. Birazcık ağzını açacak olsa azarlanır; "Bir daha ben konuşurken lafa gireyim deme." Yaşlı adam "Sen üzülmeyesin diye konuştum. Kanın beynine çıkıyor. Büsbütün helak oluyorsun" diyerek yaranmaya çalışsa da faydası yok. "Sayende! Beni o kadar düşünüyorsan bir an önce iyileşir, ayağa kalkar para kazanırsın. Boş lafa karnım tok. Anladın mı" yanıtını alıyor. Kızına "Bu ara annene uymuş görün. Ne söylese 'peki' de. Benim de senin tarafını tuttuğumu sakın bilmesin" demesinden ne durumda olduğu belli. Evlerini 'Silahları Ellerinde Öldüler' (1967) filminde tekrar göreceğiz.

Emine Hanım, lafını kızından da esirgemiyor. "Yalancı domuz, nankör, rezil, evlat büyüt de hayrını gör, sen bu kafayla gidersen köpek gibi pişman olursun, tüh lanet olsun, dayaktan gebertirim seni, eve kapatıp gün yüzü göstermem." Ahmet de payını alıyor bu fırtınadan; "Kızımın peşini bırakacaksın yoksa dünyayı dar ederim sana, sen önce kendi karnını doyur aç köpek, serseri, sersem." Tüm bunlar evlenmek istediler diye.

Zeynep'in annesi ile ilgili görüşleri zamanla değişim gösterir. Önceleri "Fena bir insan değildir. Kötülüğü dilindedir" diyordu. Sonradan, Fabrikatör Şakir'le ortak hareket ettiğini anlayınca "Kötülük yalnız ağzındadır sanırdım. Meğer yüreğindeymiş" diyecektir.

Amcası, araba için yardımcı olmaktan vazgeçince Ahmet'e İstanbul yolu görünür. Emine Hanım gibi konuşmaya başlar. Para kazanmak zorundaymış. Hayal, saadet getirmezmiş. Genç kız "Kuru ekmeğe bile razıyım" diye yalvarıyor ama nafile. Delikanlı kararlı. 'Yoksulluğuna ortak etmeye hakkı yokmuş'. Uzaklara gitmek ölümden beter ama mecburmuş. Seneye dönecekmiş. "En fazla bir yıl. Daha fazla, bağlasalar durmam." İstanbullular, bir sene önce çalışmak için gelen şoförü gitmemesi için neden bağlasınlar belli değil. Üstelik Musa 'başkasının taksisinde çalışarak evlilik parasını ancak 1500 senede birikeceğini' söylüyor.

'Face of a Fugitive'deki (1959) Ellen Bailey-Dorothy Green, Meksika sınırına yakın Tangle Blue kasabasından ayrılmak üzere olan Jim Larsen-Fred MacMurray'e "The first part of the journey is often the hardest" demişti. Ahmet'in de İstanbul'a gidiş kararı zor ama genç kızı ikna etmesi daha zor.

Karar, özellikle de ani verilen karar konusunda Fethi'nin görüşleri; "Ani kararlar, sahibine zarardan başka bir şey kazandırmaz. Böyle ani karar veren bazı insanlar hatırlıyorum. Hepsinin başına bir felaket gelmiştir. Kendilerinin değilse yakınlarının başına. O felaket, nereye gitseniz sizi bulur dostum."

Zeynep'in çalışıp çalışmadığı konusu çelişkili. Filmin başında "Nasıl olsa pazarları çalışmıyorum. Fabrikada bir haftanın yorgunluğu senin yanında bir günde çıkıyor" demesi çalıştığını düşündürdü. Ama hemen sonra "O zaman seni ancak akşamları görebileceğim" diyor. Daha işe başlamamış. Üstelik babası "Zeynep de çalışacak. Halimizi biliyor" demişti. Filimin ortalarında fabrika müdürü, Şakir Bey'e "Bu sezon çalışmaya başladı" diye açıklamada bulunuyor.

Ahmet'in Zeynep'le ilişkisi için söylenenler de farklı. Genç kıza göre 'sözlü'; Ahmet'e göre 'nişanlı'; Musa'ya göre 'sevdiği kız'; Fethi'ye göre 'karısı'. Öylesine alımlı ki Fethi kendisini görünce "Güzel, hem de çok güzel. Mükemmel. Saf kan İngiliz" demişti.

Hayati Hamzaoğlu, Kazablanka'nın esrar kullanan, beyaz çoraplı müdürü rolünde çok başarılı. Kullandığı uyuşturucu nedeniyle sık sık burnunu tutma alışkanlığı var. Film boyunca bu istem dışı hareketi 40 kez yapıyor. Bir konuşmasında eroine 'helva' dendiğini öğreniyoruz.

Eşrefpaşalı Yarımdünya Fethi, BB aşığı bir gazino patronu. Gunter Sachs ile evlendiğini duyunca deliye dönmüş. Yatıştırmak Musa'ya düşer; "Üzülme Patron! Bundan da ayrılır. Biliyorsun bundan önce iki defa daha evlenmişti. Bu üçüncü evliliği ('bundan önce iki defa daha evlenmişti' dedikten sonra 'bu üçüncü evliliği' demesine gerek var mıydı). Elbet sana da sıra gelir. Senden iyisini mi bulacak?" Ancak Fethi'nin "Şimdi rahatladım" demesi için Brigitte Bardot'nun resmine 4 el ateş edip purosunu fırlatması gerekecektir. Çeteden çıkma konusunda söyledikleri; "Ben adam bırakırım ama adamlarım beni bırakamaz."

'34 FR 689' plakalı Ford'unu 'İdam Mahkûmu' (1966), 'Beyoğlu Esrarı' (1966), 'Bar Kızı' (1966), 'İntikam Uğruna' (1966), 'Kolejli Kızın Aşkı' (1966), 'Suçsuz Firari' (1966), 'Kardeş Kavgası' (1967), 'Parmaklıklar Arkasında' (1967) filmlerinden anımsıyoruz.

Armut dibine düşermiş. Kazablanka'nın sahibi de müdürü de hep erotik dergi okuyor. Musa'nın tanıtımıyla çetenin elemanları; "Kibar Recep, önce ateş eder sonra özür diler. İnsafsız Nuri, öldürdüğü adamın arkasından ağlar. Zalim Kadri, attığını vuran cinsten." Tayyar'ın adamlarından biri Hüseyin Salıcı diğeri Nusret Özkaya.

Filmde Musa'nın sözünü ettiği 'Mumcu Kahvesi' o yıllar İzmir'de çok meşhurdu. Günay Şimşek'in, Nisan 1964'deki bir yazsısında buranın müdavimlerini tanıyoruz. Kurkubik Mustafa; Balon Ahmet; Maydanoz Hakkı; Koca Hüseyin-Hüseyin Baş; Patata Cemal-Cemal Özçapkın; Altınbaş Nuri-Nuri Önkibar. Kahvede 'Palavracılar Kralı Yarışması' bile düzenlenmiş. DDT Ali-Ali Demircanlı kazanmış; "Bizim Karaburun'da büyük bir zeytinliğimiz vardı... Biraderle beraber işe başlamadan önce İzmir'de eğlenmeye karar verdik. İki gün yedik içtik ve Karaburun'a döndük... Bir de baktık ki ağaçlarda tek tük zeytin var. 'Zeytinliğe bir sabotaj var' diyerek elde silah pusuya yattık. Sabaha karşı on binlerce sığırcık bizim zeytin ağaçlarına konmuş. Gagalarına bir, ayakları arasına bir zeytin sıkıştıran sığırcık hemen ağaçtan uçuyor ve yerini diğerine bırakıyor. Cipe atlayıp sığırcıkları takibe koyulduk. Sığırcıklar nereye gitse beğenirsiniz. Menemen'deki bizim fabrikanın avlusuna. Tam 1008 çuval zeytin toplamış sığırcıklar bizim zeytinlikten. O yılki kârımız birden iki misli olmuştu. Ne zeytin toplamak için amele tutmuş ne de nakliye parası ödemiştik."

Dönemin önemli dansözlerinden Hülya Babuş, bir sahnede 'Azize' oyun havası eşliğinde güzelliğini sergiliyor. Çınar Otel, Klöb-X (Bomonti), Taşlık Şark Gazinosu (Maksim), X-Klöb (Kınalıada) (Çarşamba, cumartesi, pazar geceleri Adalar, Kadıköy ve Köprü için 200 kişilik motor temin edilmiş), Küçükbebek Gaskonyalı, Bebek Belediye Gazinosu, Büyük Tarabya Oteli, Yeniköy Carlton Oteli gibi yerlerde sahneye çıkıyordu. Hoş bir anısı var. 31 Aralık 1970'deki Milli Piyango Yılbaşı Çekilişi için dört bilet almış. Birine, bir milyon (dörtte bir olduğundan 250 bin) diğer üçüne amorti çıkmış. Sanatçı bunu annesi Bahriye Akkalem'e (O da eskilerin meşhur bir dansözü) hediye etmiş. Bahriye Hanım'ın sözleri; "Ben sanat hayatından çekildim ve meydanı kızıma bıraktım. Biletlere çekilişten üç gün sonra baktık. Bir milyonun tamamını bekliyordum. Ne yapalım, bu paraya da 'peki' dedim." Böylesine 'mütevazı'. Ana kız, ikramiyeyi yatırdıkları bankanın defteri ile gazetecilere poz vermişler.

Üç sahnede Selma Güneri'ye ait '35 DN 189' plakalı araba kullanılmış; Ahmet 'malları' Tayyar'ın çetesinden kaçırırken; Tayyar'ı 'çöplüğe' götürüp atarken; Arap Celal'e mal teslimi için giderken.

'Aşk Mücadelesi'nin bir sürprizi var. Kazablanka'nın girişinde Filiz Akın'ın afişi asılı. 'Ayrılık Saati'nde (1966/67) bu isimdeki bir ses sanatçısını canlandırmıştı. İki film aynı günlerde çekilmiş.

Hülya Koçyiğit, İstanbul'a geldiği sahnedeki paltoyu 'Siyahlı Kadın' (1966), 'Ölmek mi Yaşamak mı' (1966), 'Damgalı Kadın' (1966), 'Utanç Kapıları' (1967), 'İntikam Alevi' (1967) filmlerinde; Son sahnedeki elbiseyi ise 'Dişi Düşman'da (1966) kullanmıştı.

Hapishane sahnesindeki Enver Dönmez, hayranlık uyandıran yüzü, gözleri ve oyun gücüyle 'esas çocuk'u gölgede bırakıyor; "(Adım) Yakup, Morti Yakup. Yarımdünya Fethi'nin eski adamıyım. Buraya geleyim diye ufak bir hır çıkardım. Sırf seninle konuşabilmek için." Lütfü rolünde olduğu 'Acı Günler'de (1967) benzer bir rolü var.

Zeynep'i İzmir'e götüren lokomotif Haydarpaşa'dan hareket ettiğinde vagonları ters olarak çekiyordu. Bir sonraki sahnede (nasıl olduysa) düzelmiş.


Yarımdünya Fethi ve Tayyar iki çete lideri. Uyuşturucu kaçakçığında rekabet halindeler. Ama konuşmalarında dini sözler var. Komiser Muzaffer; "Sizin paylaşamadığınız mal ya esrar ya afyon ya da eroindir" dediğinde Tayyar "Tövbe de Komiser Bey, tövbe de. Biliyorsun ben hacca gitmiş gelmiş bir adamım" karşılığını veriyor. Sonlara doğru Ahmet'in (poliste konuştum anlamında) "Okudum" dediği sahnede Fethi; "Ne okudun? Mevlit mi?" diyecektir. Ahmet'in yanıtı; "Bir bakıma öyle. Senin mevlidin." (İkisinin de söyleyişi 'mevlüt' şeklinde).

Filmdeki melodiler.

'Cleopatra'daki (1963) "Antony and Cleopatra's Love/One Breath Closer" (Alex North) 4 sahnede (İzmir'de deniz kenarında konuşurlarken; İstanbul'daki evlerine geldiklerinde; Ahmet gemiye binerken; Zeynep'e mektup yazarken).

'Peter Gunn'daki (1958) (Henry Mancini) 'Fallout!' Ahmet, taksi durağında iş sorarken ve sonlara doğru Fethi ile konuşurlarken. 'Sorta Blue' İstanbul'da Zeynep'in hayalini kurarken.

'Ruby Gentry'deki (1952) 'Ruby' (Heinz Eric Roemheld / Mitchell Parish) Ahmet, İstanbul hakkında düşüncelere dalmışken.

'Goldfinger'daki (1964) (John Barry) 'Gassing the Gangsters' Üç sahnede (Emine Hanım, Zeynep ve Ahmet'i evin önünde gördüğünde; Zeki Sezer, Ahmet'i almaya geldiğinde; Musa, Ahmet'e "Parayı alıp saymadan stepneyi verme" derken). "Alpine Drive-Auric's Factory" Altı sahnede  [(2.37-2.50 arası) Fethi "Kimmiş bu kabadayı" derken; Ahmet ve Musa 'malları' depoya götürürken; (1.54-3.00 arası) Musa, Zeynep'i Fethi'nin odasına getirdiğinde; Ahmet, Fethi'ye "Yakında evleneceğiz O'nunla" derken; Zeynep, İstanbul'daki evde düşünürken; Arap Celal, 'mal' değişimi için geldiğinde]. "Oddjob's Pressing Engagement" Arap Celal, 'malları' gemiden atarken. 'Dawn Raid on Fort Knox' Dört sahnede (Ahmet, Ferit'i Kazablanka'ya getirdiğinde; Komiser Muzaffer "Suçun eroin imalatına girer. Cezası da idam" derken"; Zeynep, Haydarpaşa'dan İzmir'e giderken; Sondaki kavgada). 'Teasing the Korean' Tayyar'ı arabadan atarlarken. 'Golden Girl' Komiser Muzaffer ve Zeki Sezer hastanedeki Tayyar'ı ziyarete geldiklerinde. 'Bond Back in Action Again' İki sahnede (Arap Celal vurulurken; Fethi "Rüzgâr Ahmet, sevgilinle sevişebilir miyim" derken).

'Fascination' (1904/1932) (Ferma Dante Marchetti) İstanbul'daki evlerinde dans ederlerken.

'Moonlight Serenade' (1939) (Glenn Miller / Mitchell Parish) Babası Zeynep'e "Seviyorsan, o da seni seviyorsa, güvenilecek bir gençse hiç durma evlen" derken."

'Stardust' (1927/29) (Hoagy Carmichael / Mitchell Parish) Genç kız "Babam razı. O verdikten sonra annemi dinlemem ben" derken.

'Autumn Leaves' (1945) (Joseph Kosma / Jacgues Prevert / Johnny Mercer) Üç sahnede (Zeynep "O zaman seni ancak akşamları görebileceğim" derken; Odasında Ahmet'in resmine bakarken; Emniyet Müdürlüğü'nde "Ben gidiyormuşum, öyle mi" derken).

'Manfred Symphony, Si minör Op. 58: IV. Allegro con fuoco' (14. 51-15.24 arası) (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) Ahmet'in sorgusunda.

Zeynep'i Jeyan Mahfi Ayral; Ahmet'i Hayri Esen; Fethi'yi Erdoğan Esenboğa; Musa'yı Reşit Gürzap; Emine Hanım'ı Nevzat Okçugil; Muammer Gözalan'ı Rıza Tüzün; Tayyar ve Morti Yakup'u Zafer Önen; Komiser Muzaffer'i Sadettin Erbil; Fabrikatör Şakir ve Süheyl Eğriboz'u Tolon Karacaoğlu; Zeki Sezer'i Cüneyt Türel seslendirmiş.

İzmir'de Körfez, Asansör, Kadifekale, Konak, Karşıyaka sahneleri; Zeynep'in annesi-Nevzat Okçugil ve babası-Muammer Gözalan; Yarımdünya Fethi-Turgut Özatay; Filmde görüntü olarak olmasalar da Ahmet'in amcası ve yengesi; İnsafsız Nuri-Kudret Karadağ; Sivil polis memurları Zeki Sezer ve Süheyl Eğriboz; Tayyar-Necip Tekçe ve adamları Hüseyin Salıcı, Nusret Özkaya; 5. Şubeden Komiser Muzaffer-Cahit Irgat; Fabrikatör Şakir-İlhan Hemşeri; Arap Celal; Galata Köprüsü; Umumi Nakliyat Türk Anonim Şirketi; Alman Çeşmesi; '34 DD 320' ve '34 FA 559' plakalı taksiler; Besler Bisküvi Fabrikası; (Tepebaşı) Kazablanka Gazinosu; İzmir'e varmayan tren yolculuğu; Ödemiş Gemisi çok güzeldi.


Tekrar izlendiğinde bile kahkaha attıran sahne. Musa "Kafa, yürek, bilek. Bu üçü bir araya geldi mi kralsın, kral" diyor çayevinde.

Ahmet; "Yüreği, bileği boş ver ama hatırladığıma göre sende eskiden pek kafa yoktu."

Musa; "Senin bildiğin eski kafaydı. Sonra onu salhaneye gidip değiştirdim. Yenisini taktım. Nasıl, beğendin mi?"

Ahmet; "Bana kalırsa sen salhanede başka hiçbir kafayı beğenmemiş gene akılsız kafayla ordan çıkmışsındır." Bu 'kafa, bilek, yürek' söylemini (nedense hep 'kötü' adamlardan dinleriz) 'Çifte Tabancalı Kabadayı'daki (1969) Kemal-Necati Er de kullanacaktır. Ahmet bile (eroin çetesi için çalıştığını bilmeden) "Alnımın teri, bileğimin gücü ile kazandım" diyordu.

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)