Sanem Öge, başrolünü oynadığı 'Şimdiki Zaman' filmi ile ilgili SinemaTürk'e konuştu...
09 Eylül 2013

 

 

 

 

 

 

Sinematürk: Role nasıl hazırlandınız?

Sanem Öge: Senaryoyu elime aldığım andan itibaren rolün kendimden hiç de uzak olmadığını anladım. Benim tempoma, benim ritmime, benim dengeme uygun bir roldü. Sonrasında daha teknik mevzular girdi; mesela kahve falı bakmak. Benim yapabildiğim bir şey değil, hala da değil (gülerek). Kahve falıyla ilgili kitaplar okudum, Belmin'le çalışmalar yaptık ki Belmin çok güzel fal bakar. Ve ben hepsinin sonucunda kahve falının öğrenilecek bir şey olmadığını anladım. Tamamen sezgisel ve hayal gücüyle yapılan bir şey ve herkesde gerçekten o yetenek yok. Yani sadece rolünü yapabildim açıkçası. Metnin alt okumalarını yaptık, dramaturjik açıklamalarını yaptık, arada doğaçlamalar yaptık vs, ve böylece çıktı ortaya. 

Sinematürk: Bu karakterin oyunculuk kariyerinizdeki yeri nedir?

S.Ö: Sanırım çok büyük, hatta belki de en büyüklerinden biri diye düşünüyorum. Bundan sonra ne olursa olsun, ilk başrolüm olması özelliği var benim için sinemada. Ben tiyatro çıkışlıyım ve hala tiyatro sahnelerindeyim. Tiyatro benim ilk göz ağrım, en çok bildiğim, en çok yaptığım şeydir. Sinemaya çok yeni yeni giriyorum. Ve bundan sonra ne olur bilmem; büyük rol olur mu, küçük rok olur mu, film olur mu, olmaz mı. Ama sonuçta çok güzel bir ekiple ve çok güzel bir işle giriş yaptığımı düşünüyorum. Hep merak ediyor insan kariyeri boyunca acaba bir gün ne olacak yani birisi görücek mi beni? Şan, şöhretten bahsetmiyorum ama yani, sadece takdir edilmekten ve verdiğin emeklerin karşılığını almaktan bahsediyorum basitçe. Eş dost, çevredeki insanlar hep güzel şeyler söylüyor oyunculuğunla ilgili ama bir de gerçek sınama yerleri var. Bu, onlardan biriydi benim için. Bu kadar güzel bir ekiple ve bu kadar güzel bir işle giriş yaptıysam sektöre, yani bunu diyebiliyorsam şimdi bu çok büyük bir şey. Böyle bir yeri var benim için. Çok güzel bir yönetmenim, yapımcım oldu.  O açıdan da çok şanslıydım. 

SinemaTürk:Filme, Mina karakterini canlandırmasaydınız hangi karakteri canlandırmak isterdiniz?

S.Ö: Aslında başından beri Fazi karakterine gıptayla bakıyorum. Ne yalan söyleyeyim, oynarken bile şey diye düşünüyordum; benim karakterim hani daha durağan, daha olaysız bir karakter ya. Fazi daha canlı, hareketli bir karakter böyle baktığında. Özendiğim olmuştur, bunu hiç itiraf etmedim ama. Sonrasında aslında taşların ne kadar güzel yerine oturduğunu ve aslında her bir cast'ın ne kadar uygun olduğunu, ne kadar uygun seçildiğini fark ettim.  Ve içim çok rahat bir şekilde devam ettim. Ben de muhtemelen Fazi karakterini oynamaya kalksam belki Şenay kadar oturmazdı o rol benim üstüme. Çok doğru bir cast seçimi olmuş diye düşündüm sonra. 

SinemaTürk: Filmde Mina'nın belli bir karakteri var. Bir de sizin bir karakteriniz var. Eğer filmdeki karakter Mina'nın değil de sizin karakteriniz olsaydı bu filmin gidişatını nasıl etkilerdi?

S.Ö: Galiba ben daha az sakin olurdum. Yani ben daha saldırgan olabilirdim. İnsanlara karşı bir agresyondan bahsetmiyorum da, hayatla ilgili ve mücadeleyle ilgili daha hırslı bir tutum alabilirdim. Değiştirmek ve dönüştürmek konusunda daha aceleci olabilirdim. Mina'nın çok güzel bir dengesi var. Böyle sakin sakin, işte bir dolar, iki dolar, üç dolar , on dolar, yirmi dolar alarak para biriktirip gidebileceğine inanıyor ve belki de gidiyor gerçekten bundan bir beş sene sonra biriktirdiği parayla. Benim yolum daha sabırsız bir yol olurdu kesinlikle.

SinemaTürk: Filmin sonu nasıl biterdi peki?

S.Ö: Kesin Amerikaya giderdim. Ama kaçak, ama başka türlü, kesin yani. Başımı belaya sokmak pahasına ben Amerikaya giderdim. Onu görürdünüz filmin sonunda. Hatta sonrasında dönüşümü bile görebilirdiniz; yani bana öyle geliyor. O kadar hızlı gelişebilirdi olaylar. 

SinemaTürk: Sizin Mina karakterine kattığınız çok şey var. Peki Mina karakteri size hiçbir şey kattı mı?

S.Ö: Tabi ki. Yani meslek, kariyer üzerinden konuşmuyoruz. Daha duygusal bir yerden konuşuyoruz anladığım kadarıyla. Hayatımın o döneminde çok böyle sakin olmaya ihtiyacım vardı diyebilirim. Ve Mina'nın çekimleri sırasında çoğunlukla o sakinliği ve durağanlığı yaşamayı başardım tuhaf bir şekilde, onu söyleyebilirim. Öyle bir duygusal katkısı olmuş olabilir. Beni yavaşlatmış ve sakinleştirmiş olabilir. 

SinemaTürk: Bu filmin, fallara bakış açınıza bir etkisi oldu mu?

S.Ö: Oldu, olmaz mı? Ben fallara falan inanan bir tip değilim, çok ilgilenmem ama hani konuşulduğunda dinlerim, ilgimi çeker ama özellikle peşini kovaladığım bir şey olmamıştır hiçbir zaman. Fal bakmanın sezgisel bir şey olduğunu düşünüyorum, gerçekten telvelerdeki şekillerle ilgili bir şey olmadığını düşünüyorum. Karşındaki insanın sende ne gördüğünü, sende ne sezdiğini yansıtıyor aslında. Sana baktığında işte senin enerjinden, senin duruşundan; dolayısıyla çok iyi bir gözlemci olmaları gerekiyor diye düşünüyorum. Ve sezginin hayalgücüyle harmanlanmış hali bir nevi. Dolayısıyla fala inanır mısın, inanmaz mısın sorusu da saçma geliyor o noktada; çünkü hani inanılcak ya da  inanılmayacak bir şey değil. Karşındaki adamın seninle ilgili sezgilerini dinliyorsun. İçlerinde tabi doğruları da olacak, yanlışları da. Böyle bakmaya başladım daha çok fala. Ve falın gerçekten böyle güzel ve telapatik bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bizim kültürümüzde de daha bastırılmış toplumlarız ya biz, özellikle kadınlar kapalı kapılar ardında daha çok şey paylaşıyorlar. Fal da onların içinden doğup gelmiş bir gelenek. görenek diye düşünüyorum. 

SinemaTürk: Peki bu filmin içinde en çok sevdiğiniz bölüm hangisi?

S.T: En çok başını seviyorum filmin. Başındaki biometrik fotoğraf sahnesini. Hatta ilk senaryoyu elime aldığımda da ilk güldüğüm ve tamam dedirttiren şey ilk sahneydi. Çünkü gerçekten hepimizin, yurtdışına çıkmaya çalışan herkesin yaşadığı o cehennemi sürecin bir sembolü gibi o biometrik fotoğraf işkencesi. Hani o kabak gibi çekilen fotoğraflarımız. Filmi başından sonuna özetleyen bir sahne gibi düşünüyorum. 

SinemaTürk: Filmin çekimlerinde Mina'nın çok içine girdiğiniz, sizi özellikle sarsan bir sahne var mı?

S.Ö: Tabi ki. Ablamla telefon konuşması sahnesi sonrasında ağladığım bir sahne var. Yardıma ihtiyacım var ve onun geri çevirildiğini ve yalnız kaldığını hissettiği bir an Mina'nın. Ya da Fazi'yi dayak yemiş bir halde merdivenlerde otururken gördüğüm zaman. O anlar ben çarpan anlardan ikisidir. 

SinemaTürk: Peki filmle ilgili herkesin dikkatini çekmesini istediğiniz bir sahne var mı? Ya da filmle ilgili eklemek isitediğiniz bir şey?

S.Ö:Yok, bence bu filmin güzel yanı şu; filmde  herkesin dikkatini çekmesi gereken tek bir nokta, ya da bir nokta yok. Herkese alan bırakan bir film.  O dilini de çok sevdim. Sonuyla olsun, başıyla, gelişmesiyle bir görüntü bir kare bir fikir dayatan bir film değil de; seyirciye geniş alan bırakan , ne hissediyorsa onu yaşamasıına izin veren, bazen sıkabilir, bazen sürükleyebilir bazılarını. Tamamen kişilere özel bir şey. Bizim filmin izlenmesine böyle bakıyorum ben. Her film için öyle diyemezsiniz. Bunu herkes beğenir diyebilirsiniz. Ama bizim film için herkes beğenir mi bilmem, ama herkese dokunucak bir şey oluyor içinde.

SinemaTürk: Çok teşekkür ederiz.

S.Ö: Ben teşekkür ederim...

Sanem Öge hakkında detaylı bilgi için tıklayınız...

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)