Bilimsel bir görme teorisi...
10 Eylül 2013

Bu sabah uyanacak ve her zaman olduğu gibi günlük hayatınıza devam edeceksiniz. Okulayahut işe gidecek, yemek yiyecek, aile bireyleriniz ya da dostlarınızla vakit geçirecek, telefon görüşmeleri yapacaksınız. Ve bunlar gibi pek çok eylemde bulunacaksınız... Peki, günlük hayatın içindeyken birisi size gelse ve "gerçek zannettiğin bu dünya aslında bir hologramdan, yani bir hayalden ibaret" dese acaba tepkiniz ne olurdu? Belki de bazılarınız bunun benzeri bir ifadeyi daha önceden duymuştunuz. Bu nedenle "O ne demek?" diyenler olacağı gibi "Evet, bunu biliyorum." diyenler de olacaktır. Bazıları da "Eee ne olmuş yani" gibi bir tepki de verebilir. Herkes aynı derecede anlamayabilir, aynı yoğunlukta etkilenmeyebilir. Ama aslında hayata bakış açınızı külliyen değiştirecek bir gerçektir bu.

Başlamadan önce belirteyim ki, bu yazıda anlatacaklarım tamamen bilimsel izahlardan ibaret olacak olup hiçbir şekilde bir felsefe ya da ideoloji değildir.

Çevrenizle ilgili tüm bilgiyi size beş duyu organınız sağlar. Ve bunların arasında size dış dünya ile ilgili en kapsamlı bilgiyi "görme duyunuz" verir. Peki, hiç düşündünüz mü yahut araştırdınız mı, "Nasıl Görüyorsunuz?"? Gözlerimle diyenler sanırım çoğunlukta olacaktır. Ama yanılıyor olacaklar. Bir "göz" asla ve asla göremez. Göz sadece bir video kameradır. Gözünüze gelen ışık demetleri retinadaki reseptör (alıcı) hücrelere düşer. Bu düşen ışık demetinin (fotonların) vücudunuz için bir şey ifade etmesi mümkün değildir. Neden mi? Çünkü vücudunuz elektrik sinyalleriyle çalışır. Beyin hücreleri olan nöronlar fotonu taşıyamazlar. O halde ne gereklidir? Fotonların elektrik sinyaline çevrilmesi. İşte reseptör hücrelerinin hemen ardındaki kısımda bu çevirme işlemi gerçekleşir. Artık elektrik sinyaline dönüşmüş olan dış dünyaya ait görüntü, beyninizin arka kısmındaki "Occipital Lob" denen görme merkezine iletilir. Görme merkeziniz yaklaşık olarak bir mercimek büyüklüğündedir. İşte dış dünyaya ait tüm görüntü bu mercimek büyüklüğündeki yerde oluşur. Yani aslında görüntü gözünüzde değil, beyninizdeki bu görme odasında oluşur. Uçsuz bucaksız denizleri de, bir odanın içindeki eşyaları da ya da arkadaşlarınızı, eşinizi, dostunuzu kısacası her şeyi bu görme odasında görürsünüz. Şimdi gelin biraz derin ve de detaylı düşünelim.

Elektrik sinyallerinin dönüşmeden evvelki halinin ne olduğunu bilebilir miyiz? Yani gözümüze gelen ilk görüntü aslında neydi? Şunu demek istiyorum: Birinin size borcu var ve o an ödeme yapıyor. Ödemeyi yaparken size dese ki, " üzerimde Türk Lirası yoktu, döviz bürosuna girip de değiştirmek (exchange) zorunda kaldım". Dikkat ederseniz size hangi para birimini TL'ye çevirdiğini söylemedi. Yani siz o paranın TL'den önceki halini bilmiyorsunuz. İşte aynı şekilde beyninizde oluşan görüntünün de elektrik sinyaline çevrilmeden önceki halini bilmiyorsunuz. Ve hiç birimiz de asla bilemeyeceğiz. Çünkü hiç kimse beyninin dışında bir şey göremez. Herkes her şeyi beyninin içinde yaşar. Beyninizin içindeki yalnızca bir kaç santimetre küplük bir odacıkta size rengârenk bir dünya sunulmuştur. Gözlerinizle baktığınız elleriniz, kollarınız, bacaklarınız yani tüm gövdeniz de hatta aynaya baktığınızda gördüğünüz yansımanız da hep beyninizin içinde gördüğünüz bir görüntüdür sadece. Ama diyeceksiniz ki maddelere dokunuyorum, kokluyorum, tadını alıyorum. Yemek pişirirken elimi yakıyorum ve acı hissediyorum, ya da hastalanıyorum kendimi halsiz hissediyorum. Bunlar nasıl hayal olabilir? Elimde kalemi tutuyorum işte gerçek. Güzel soru, haydi o zaman başka bir aleme, başka bir boyuta gidelim.

Yazımın başında sizi uyandırıyordum. Şimdi ise daha öncesine gidelim. Uyurken ki halinize ve uyurken gördüğünüz rüyalarınıza. Herkes rüya görür. Bazılarını hatırlar, bazılarını hatırlamazsınız. Rüyada şöyle bir mizansen olsun: Ailenizle çok güzel bir sofrada oturmuş yemek yiyorsunuz. Yemeklerin kokuları burnunuza geliyor, tatları çok hoşunuza gidiyor, elinizde kaşık-çatal ve çevrenizde de anne-baba-kardeş-eş-çocuk... Onlarla muhabbet ediyorsunuz. İşte tam o sırada birden uykudan uyanıyorsunuz. Fakat elinizde ne çatal-kaşık var ne sofradasınız ne de aile bireyleriniz etrafınızda. Şaşırmıyorsunuz aslında evet bu rüyaydı ve uyandım diyorsunuz. Ama rüya dediğiniz şeyi de aslında aynı yerde yani "Occipital Lob"ta gördünüz. Dikkat edin! Gözleriniz tüm rüya boyunca kapalıydı. Elinizde hiç bir zaman çatal-kaşık olmadı. Ama varmış gibi hissetiniz! İşte bu rüyadaki tüm görüntüleri size beyniniz izlettirdi, tıpkı elinizde çatal-bıçak tuttuğunuzu hissettirdiği gibi... İşte gerçek hayat dediğiniz her şeyi de aslında size beyniniz sunuyor. Tıpkı rüyada olduğu gibi.

Beyniniz gerçekten de çok yeteneklidir. Dedik ya hani gözünüze dışarıdan gelen fotonlar reseptör hücrelere düşer diye... Ama retinanın bazı noktalarında reseptör hücreler yoktur, yani buralar kör noktalardır. Dolayısıyla aslında etrafınıza bakarken bazı yerleri karanlık görmeniz lazımdı. Ama hiçbir yeri böyle görmezsiniz. Neden mi? Aslında gözleriniz iki ayrı kameradır. Ve her bir kamera size iki boyutlu bir görüntü nakleder. Ama beyin bu iki ayrı kameradan gelen iki boyutlu görüntüleri yorumlayarak üç boyutlu hale getirir. Uzun süre tek gözünüzü kapatıp da yaşarsanız bir süre sonra dünyayı iki boyutlu (derinlik algısı olmadan) görmeye başlarsınız. Peki ya bu karanlık noktalar ne oldu? Beyniniz size bir güzellik daha yaptı. Görüntünün geri kalanını yorumlayarak o bölgede ne olması gerektiğine karar verdi ve o boşluğu kendine göre doldurdu. Ve bunu her an her salise yapıyor.

Beyni anladık, hünerlerinden bahsettik. Peki ya beyin nedir? Bir kadavradan beynin çıkarıldığını düşünün. Önünüzde duran bir beyin var. Peki, o beyni nasıl görüyorsunuz? Biraz evvel anlattığım görme işlemi nasıl gerçekleşiyorsa önünüzde duran o beyni de aynı işlemler sonucu görüyorsunuz. Yani neticede, kendi beyninizdeki görme merkezinde görüyorsunuz. Görmenin başka bir yolu yoktur. Ne demek istiyorum? Yani aslında beyin denen şeye de dışarıdan baktığınızda o da bir görüntüdür, diğer bir ifadeyle hologram dünyanızın içindeki bir hayaldir. Peki, o takdirde kendi de hayal olan bir şey, bir hayal dünyası nasıl oluşturabilir? Peki ya Görme Merkezinizde oluşan bu hayali izleyen kimdir? Yani aslında gören kim? Bunu şöyle sorayım bir de: Odadaki TV açıkken ve siz TV'ye bakmıyorken TV'deki görüntünün bir anlamı var mıdır? Görüntü onu bir izleyen varsa, yani bir bilinçli izleyici varsa bir anlam kazanır. O takdirde görme merkezindeki görüntüyü izleyip onu yorumlayan şuurlu izleyici kim?

Özetle madde zannettiğiniz her şey aslında bir görüntü, bir hayal, hologramın bir parçasıdır. Anlattığım konu dikkat ettiyseniz her şeyin özü, her şeyin başıdır. Tam olarak anlayanda (anlamaktan kastım idrak etmek) bir ürperme ve şaşkınlık meydana getirir. Hayal kırıklığı yaşayanlar da gördüm. "Nasıl olur?" dedi birisi, "bu yeni aldığım gıcır gıcır arabam, özenle döşediğim evim, mezun olduğum okul, kariyerim, karım-çocuklarım... Tüm bunlar hayal mi?" evet dedim. "Rüyayı iyi düşün. Geçenlerde sen değil miydin rüyanda spor araba aldığını söyleyen. Ama uyandığında yoktu. İşte ölüm dediğin şey de bu rüyadan uyanman olacak. Yani aslında bir boyut değiştirme olacak." "Peki ya sonrası" dedi? "İşte onu da uyandığında göreceksin" dedim. "Ama" dedi "o zaman bu dünyanın hiç bir anlamı yok, neden yaşıyoruz ki?" "Hayır" dedim "anlamı çok, nasıl ki sen bunları öğreninceye kadar hayatın senin için bir anlamı vardı, işte yine olacak. Zaten kuvvetle muhtemel günlük hayatta aldığın yoğun telkin ile yine tüm maddesel evren varmış gibi yaşayacaksın." Ve gerçekten de 2 gün sonraki karşılaşmamızda her şeyi unutmuştu. Muhtemelen sizlerde de öyle olacaktır. Ama ben unutmamak için çaba harcamanızı tavsiye ederim. Çünkü unuttuğunuz şey gerçeğin ta kendisi olacak.

Peki, bu bilgiyi bilmek neye mi yarar? Yine soruyorum: Şuurlu izleyici kim? Benim işte diyeceksinizdir tahminim. Benim dediğiniz "siz", yani "vücudunuz" atomlardan, atomlar da proton,nötron, elektron gibi parçacıklardan oluşur. Protonun mu, nötronun mu, yoksa elektronun mu şuuru var? Elektron dediğiniz şey, nötron ve protondan oluşan çekirdeğin etrafında dönen ancaközel mikroskoplarla görülebilen, 9 çarpı 11 üzeri -31 kg'lık, yani küçücük bir parçacıktır. Bu parçacıkların hiçbirinin de şuuru yoktur. Peki, o zaman tekrar soruyorum: şuurlu izleyici kim?

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)