“Maşallah çok yakışıklı olmuş. Severim Ali’yi. Zaten O’nu hiçbir zaman Cihangir’den ayırmadım”. Şimdi yere göğe sığdıramadığı delikanlı ve annesini birkaç gün önce “Defolup gitsinler” diye evden kovan Nadire Hanım söylüyor bunları. Kahramanımız fabrikada başmühendis olup ikramiye olarak ev ve araba alınca kıymete binmiş.
24 Eylül 2013

"Maşallah çok yakışıklı olmuş. Severim Ali'yi. Zaten O'nu hiçbir zaman Cihangir'den ayırmadım". Şimdi yere göğe sığdıramadığı delikanlı ve annesini birkaç gün önce "Defolup gitsinler" diye evden kovan Nadire Hanım söylüyor bunları. Kahramanımız fabrikada başmühendis olup ikramiye olarak ev ve araba alınca kıymete binmiş.

 'Hak Yolu', Erler Film'in Tahran'da Pars Film'le yaptığı ilk çalışma (1968). 09 Mayıs 1971, Pazar günü (Şaşkınbakkal) Atlantik Sineması'nda gösterime girmiş. 68'de çevrilip, 71 gösterimli filmde 72 yılından melodi var! Aynı konu 'Lekeli Melek' (1969) adıyla tekrar çekilecektir. Cüneyt Arkın, İran'da Fahrettin (Fakhreddin) olarak çok sevilmişti. Çekimlerin bir kısmı Pars Stüdyoları'nda yapılmış. Stüdyonun muhteşem havuzu iki kez görüntüye geliyor. Türker İnanoğlu, Giovanni Scognamillo'ya bir kısım çekimin İstanbul'da olduğunu söylemiş ama buna uygun sahne göremedik.

"İstanbul'a çalışmaya gelen İranlılar Türkiye'ye hayran kalıyorlardı. Yaşam biçimimiz, laik düzenimiz onları çok etkiliyor ve... Şah'ın dikta rejimine alışmış olan İranlılar İstanbul'a geldiklerinde şaşırıyorlardı. Bir gün de 'Siz Atatürk'e şükredin' diye samimi bir itirafta bulundular. 'Onun sayesinde bu noktalara gelebildiniz'..." (2004) (Bay Sinema-Türker İnanoğlu-Sf. 151) (Giovanni Scognamillo). Komşumuz, çok değil 5-10 yıl sonra 'Şah'ın dikta rejiminden Humeyni rejimine' geçecektir.

Başlarda kahramanımız Ali'nin huzurlu bir yaşamı var. Annesi Nuriye ile yaşıyor, işine gidip geliyor. Amcaoğlu Cihangir'in yaptığı soygun üzerine yıkılınca 'hayatı kararır'. Oğlunun tutuklandığını duyan zavallı kadın "Bütün malımı mülkümü satıp hakikatin meydana çıkması için bir avukat tutacağım" demişti. Oysa 'mal mülk' diye bir şeyleri yok. Zaten kendisini sonraki sahnede akrabalarının evinde hizmetçi/bulaşıkçı olarak görüyoruz. Neyse ki fabrika müdürü yardımcı olur da Ali affedilip hapisten çıkar.

'İftiraya kurban gitmiş'. Neden hakkını aramadığını soran Metin Bey'e anlaşılmaz bir yanıt veriyor; "Susmak zorundaydım. Çünkü bu benim aile şerefimle ilgili bir meseleydi. Şimdi anlıyorsunuz ya kendimi feda etmekten başka çare bulamamıştım." Bu sırada masa üzerindeki 'Parker Quink' mürekkep kutusu bizi ta o yıllara götürdü.ae4ytu

Delikanlı işyerinde hem idari işlerle hem de makine tamiriyle ilgili. Teknik konularda daha başarılı. İdari konularda ise hep yan çiziyor. Hisselerine karşılık 100 bin lira isteyen Cihangir ve annesine "Maalesef böyle bir 'selahiyetim' (herhalde 'salahiyetim') yok" diyor. Birkaç sahne sonra "Üç (adet) kol makinesi (ne demekse) ile ilgili evraka göz atmasını" isteyen Esat'ı da "Sana kaç defa söyleyeceğim? Bu benim işim değil. İdare Heyeti'ni alakadar eder (2. 'e' fazla uzun)" diye gönderir.

Cihangir 'soygun' dışında sadece ve sadece cinsellikle ilgili. Kızlara ilgisi, hamile bırakıncaya kadar. Filmin başında Ayten'i "Defol git karşımdan. Boş yere zırlayıp kafamı bozma. Seni istemiyorum anlamıyor musun" diye kovuyordu. Çocuğu da ne yaparsa yapsınmış! Yengesine bile içki içip dans etmesi için baskı yapıyor. Konuyu biraz daha zorlarsak, Ali'nin ilgisizliğinden yakınan kız kardeşine "Hayret doğrusu! Bir erkek nasıl olur da senin güzelliğinin farkına varmaz" demişti.

Fabrika önünde Meltem'e sarkıntılık eder. "Beni hatırladınız mı? Ben bu fabrikanın hissedarıydım" diyor. Ali'nin metresi olduğunu duymuş! Bu akşam birlikte çıkabilirler miymiş. Bu cüret, 'eski hissedar' olması nedeniyle. Ya bir de ortağı veya sahibi olsaydı! Yediği okkalı tokadın etkisini bir sigara yakarak gidermeye çalışır.

Annesi Nadire, adı söylenmeyen babası ve kız kardeşi Leyla ile beraberler. Soygundan sonra ailesine "Yakında istediğimiz her şeyi elde edeceğiz. Gayemize çok yaklaştık. Celal işini iyi biliyor. Fabrikanın başına öyle bir dert açacak ki" diye böbürleniyor. 'Elde edecekleri şey'; 'Gayeleri'; 'Fabrikanın başına açılacak dert'in ne olduğu hiç işlenmemiş. Unutulup gider bunlar. Nadire, oğlunun yaptığı soygundan çok memnun. "Bu işlerin sonunda rezil olmak da var" diye uyaran 'pısırık' kocasını azarlıyor; "Sen bütün gün evde otur rezil olmaktan bahset. Oğlumun kafası işlemeseydi kuru ekmeğe muhtaç olacaktık." Sonraki bir gün gazinocu İsmail'in çekmecesinden de bir tomar banknot çalacaktır 'sevgili oğlu'. Kötülükleriyle seyirciyi öylesine 'hayal kırıklığı'na uğratıyor ki 'The Mechanic'teki (2011) Harry McKenna-Donald Sutherland'ın sözlerini anımsattı; "Goddamn disappointment! Always has been, always will be."

Baba, herhalde ailesinin ne mal olduğunu bildiği için, Ali ve annesini korumaya çalışıyor. Nadire Hanım, eğlentideki tartışmada kocasını "Ay gene mi bunların tarafını tutacaksın" diye azarlamıştı. Zavallı adam filmin ortalarına doğru ölüp kurtulunca(!) O'nu çok seven(!) oğlu "Ne yapalım mukadderat. Ölenle ölünmez ki. (Celal'e) Sen söyle bakalım fabrikadan ne haber" diyor. Yas, üzüntü hepsi bu kadar. Üstelik rahmetlinin arkasından 'daha fazla fabrika hissesi almadı' diye söyleniyorlar.uj6ı65

Akşam yemeğinde, Nadire Hanım, oğluna bir iş bulmasını rica eder. Ali ancak fabrikada bir iş ayarlayabilirmiş. Bunu duyan Leyla, abisiyle dalga geçer; "İşçi tulumu ne kadar da yakışır sana." Cihangir ise kuyruğu dik tutmaya çalışıyor; "Hemen karar veremem. Biraz düşüneyim."

'Sabır taşı' deyimi Ayten için az bile. Filmin en saf kişilerinden. Ablası Meltem'e mutluluğunu anlatıyor; "Cihangir'le beraberdim. Yakında benimle evlenmeye söz verdi. Ne kadar iyi bir insan olduğunu bir bilsen." Bu ilişkiden birkaç aylık bir çocuğu var. Cihangirciği hâlâ 'biraz daha sabretmesini' istiyor. Bizimki de 'yakında' evleneceği için sevinçli.

O zamanki 'Cihangirler' şanslı(!). Kesin sonuç veren DNA testi henüz yokmuş. Bilimsel gelişmeler bazıları için 'zararlı' galiba. Filmin 'kötü adamı', "Çocuk benden değil. Var mı şahidin? İspat edebilir misin?" diye kükrüyordu. Böylece Ayten de 'o esnada' etrafta bir tanık bulundurması gerektiğini öğrenmiş olur! Gerçi "Allah şahidimdir" diyor ama Cihangir için yeterli değil bu.

Senaryoda '6 ay' üç kez tekrarlanmış. Ali '6 ay' hapis yatar; Ahmet '6 ay' sonra kızlarının yanına gelir; Ayten'in Cihangir'i bulması '6 ay' sürer.

Ali ve annesi kovulurken, gergin ortamı nispeten yumuşatan bir şey var. Duvarda Edgar Degas'nın 'La Classe de Danse (The Dancing Class/The Dance Class)' tablosu (1873/76) asılı.

Cihangir'in Ayten'i arabasından kovduğu ve Ahmet'in sepeti takside unutma numarası yaptığı 2 sahnede uzakta park etmiş '84649' plakalı Mercedes dikkat çekiyor. Herhalde yönetmenindir.

Senaryodaki dini içerikli konuşmalar; Sepetten balık yerine çocuk çıkınca Ahmet şaşkınlıkla "Bu şunu ispat eder ki insan nesli balıktan gelmiş. Baksana balık, çocuk olmuş" diyor. İsmail hemen düzeltir; "Hadi be! İnsan nesli balıktan filan gelmedi. Hepimizin bildiği gibi insan nesli Âdem'le Havva'dan geldi." Bir başka sahnede Cihangir, Nuriye Hanım'ı içki içmeye zorlayınca Ali müdahale eder; "İçki içmez O. Annemin dindar bir kadın olduğunu bilmiyor musun?" Kahramanımız ve annesi yeni evlerine, bir tepsideki Kuran'ı öptükten sonra altından geçerek giriyorlar. İran'da adet böyle olsa gerek.

Farsça gazete ve sağdan sola yazmak gibi ayrıntılara çok dikkat edilmiş.

Filmdeki melodiler.

Paul Mauriat'nın 'Isadora' (1970) uzunçalarındaki 'Le Météque' (1969) (Georges Moustaki) 3 sahnede (Jenerikte; Meltem "İnan bana bu çocuk benim değil, kız kardeşimin" derken; Ali, Meltem'in düşürdüğü çiçeği yerden alırken).

'Z'deki (1969) (Mikis Theodorakis ) 'The Happy Youth' 9 sahnede (Nadire Hanım "Ay dilimin ucuna kadar geleni söylesem kalbiniz kırılacak. Sussam da razı olamıyorum. Ne yapacağımı şaşırdım" derken; Ali ve Meltem tanıştıklarında; Meltem'in mektubu okunurken; Meltem, Ali'nin işe gelişini uzaktan ve gözyaşları içinde seyrederken; Ali eve sarhoş geldiğinde; Sevdiğine "Nihayet seni buldum. Bugün'e kadar nerelerdeydin" derken; Meltem "Bizim aramızda uçurumlar var. Ben fakir bir kızım. Senin dengin değilim" derken; "Bir gün gerçeği öğreneceksin ama iş işten geçmiş olacak. Ben günahsızım" derken; Ayten "Ben O'nun kız kardeşiyim. Çocuk da benim" derken). 'Andonis' 2 sahnede (Ali, Tahran sokaklarında araba ile dolaşırken Meltem'i gördüğünde; Meltem, hastanede kız kardeşi ile konuşurken).dheujeyy

'Once Upon a Time in the West'teki (1968) (Ennio Morricone) 'The Transgression (L'attentato)' 6 sahnede (Kasa soyulurken; Meltem ve Ayten'in babası köyden geldiğinde; Ayten, çocuğu sepete koyarken; Cihangir ve Nadire Hanım, Meltem ile konuşmaya geldiklerinde; Ayten, Ali ile konuşurken; Cihangir ve Ayten karşılaştıklarında). 'The First Tavern (La Posada No. 1)' 8 sahnede (Cihangir kasayı soyarken; Evdeki davette Ali, Cihangir'i ittirince; Cihangir, Melten'den tokat yedikten sonra; Nadire Hanım, Ali ve annesinin konuşmasını gizlice dinlerken; Cihangir, Meltemlerin evini gözetlerken; Nadire Hanım, Meltem'e "Acı da olsa gerçekleri kabul etmek zorundayız" derken; Cihangir, nikâhtan kaçan Meltem'in arkasından gülerken; "Meltem'in babasını nikâhına ben yolladım" derken). 'As a Judgement (Come Una Sentenza)' Ahmet'in yanlış sepet götürdüğü anlaşılınca. 'Main Title/Finale' Ali'nin annesi çay getirdiğinde "Çok yorgun görünüyorsun, yavrum. İşin biter bitmez hemen yatağına yat, olur mu" derken.

Santana'nın 'Evil Ways' şarkısı (1969) (Clarence Arthur Henry) Nadire Hanımların evindeki davette.

Handan Kara'nın Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde söylediği 'Gözüm Sende' (1971) (Sözler Ülkü Aker) İlk gazino sahnesinde.

Klaus Wunderlich'in 'Hammond Sensationen in Phase Four' uzunçalarındaki (1969) "Lara's Theme (Schiwago Melodie)" (1966) (Maurice Jarre) Ali ile Meltem işyerinde bakışırken. 'The Impossible Dream' (1964) (Mitch Leigh / Joe Darion) İşyerinde öğle yemeği yerken. 'Mas Que Nada' (1963) (Jorge Ben) Ali, Meltem'i arabasına alırken. 'Honey' (1968) (Bobby Russell) Meltem, ikinci yemekte konuşurken.

Emel Sayın'ın sesi ile 'Aşkın Kanunu' (1970) (Sadettin Öktenay) (Mehmet Erbulan) Meltem ve Ali sahilde dolaşırken. (Enstrümantal) Meltem geçmişi hatırlarken.

Handan Kara'nın Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde söylediği 'Sevemedim Kara Gözlüm Seni oyunca' (1971) (Orhan Gencebay / Nail Bayşu) Ali ve Esat gazinodayken.

Raymond Lefévre Orkestrası'nın 16 numaralı albümündeki (1972) 'Comme Ils Disent' (1972) (Charles Aznavour) Fondaki ses "Cihangir çocuğunu kabul etmek mecburiyetinde kaldı" derken.

İsmail, Ahmet'in getirdiği balığa çok sevinmiş. Bu sırada kendisini seslendiren Sadettin Erbil ufak bir hata yapıyor; "Aman balık! (sepeti öper) Denizden balık çık... (burada yanlışını anlayıp biraz duralıyor) babam çıksa namussuzum yerim."

Sonuçta sepetteki çocuğu görünce Ahmet'e şunları söyler; "İki ('üç' demeliydi) işin var. Birincisi, bu, balığa benzeyen çocuğu böyle sepetleyip doğru evine götüreceksin. İkincisi de, senden bir ricam var, böyle çocuk gibi şeyleri getirme. Aile saadetimle oynuyorsun. Yarın sabah da erkenden işine başla (üç etti) tamam mı?"u7547eye

Lokanta/Gazino ve Alilerin sofrası Coca Cola şişesi dolu. 'Gönüllü reklamcılık'. Astığı astık 'Şah' gider, kestiği kestik 'Humeyni' gelir. 'Humeyni' gider 'bir başkası' gelir. Ama bu 'soft drink' sofralardan hiç gitmez.

Ali âşık. Nuriye Hanım 'kızın ailesi'ni sorunca "Ailesinden bana ne anne. Kimlerden olursa olsun, ben O'nun ailesini değil kendisini seviyorum" diyor. 'Evlat Uğruna'da (1967) Doğan-Muzaffer Tema'nın söylediklerini çağrıştırdı.

Meltem'in sekreter masası Ali için çok önemli. İlk ayrılıklarında "Bu masa, üstündekilerle burda kalsın. Kimse elini sürmesin" demişti. Genç kızın 'gayrı meşru bir çocuğu olduğu yalanına inanınca' ise "Bu masayı derhal buradan kaldırın. Gözüm görmesin" diye ortalığı birbirine katıyor.

Kahramanımız filmin sonunda 50 saniye boyunca Cihangir'e 14 yumruk atar. Bu dayak sahnesinde bazı bölümler tekrarlanmış. Belli ki, aslında süresi daha kısa. Yönetmen, herhalde seyirci iyice rahatlasın diye, bazı yerleri bir daha gösteriyor. Aynı durum Ustabaşı Celal'in dövülmesinde de var.

Ali'yi Abdurrahman Palay; Ayten'i Alev Koral; Meltem'i Nevin Akkaya; Cihangir'i Toron Karacaoğlu; Ali'nin annesi Nuriye Hanım'ı Nedret Güvenç; İsmail'i Sadettin Erbil; Ahmet'i Pekcan Koşar; Nadire'yi Sacide Toroğlu; Cihangir'in kardeşi Leyla'yı Gülen Kıpçak; Ustabaşı Celal'i Zafer Önen seslendirmiş.

Ali'nin arkadaşı Esat; Meltem-'Niloofar' ve kardeşi Ayten; Babaları Ahmet-Shahin Khalili; Cihangir-Cihangir Gaffari, 'isimsiz' babası, annesi Nadire ve kız kardeşi Leyla; Ustabaşı Celal; Fabrika Müdürü Metin Bey; Tahran ve Khayyam (Hayyam) Caddesi; Pars Stüdyoları çok güzeldi.

Meltem; "Annem öldükten sonra yaşantımız tamamen değişti... Yuvamızın mutluluğu da uçup gitti. Babam üzüntüden kendini içkiye verdi. Huysuz, sinirli geçimsiz bir insan oldu. İçtiği zaman kendini kaybediyor. Kız kardeşimle bana yapmadığını bırakmıyor. Evde hayatımız tahammül edilmez bir hale geldi."

Söyledikleri 2. çevrim 'Lekeli Melek'teki (1969) Cahit Irgat'ın canlandırdığı Rıza için daha uygun. Babaları Ahmet-Shahin Khalili hiç de böyle biri değil.

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)