“Hayır, hayır olamaz! İnanmıyorum! Senin beni bu kadar çabuk unutamayacağından, aşkımızı kalbinden söküp atamayacağından eminim.” Alev bunları söylüyor ama Ferit’i arkadaşıyla evlenmeye ikna eden, hatta zorlayan yine kendisiydi. ‘Saadetini, kendi eliyle Nazan’a terk etmiş’. Nazan’ın öldüğü ve Ferit’i kör kaldığı kazadan sonra, hastabakıcı Ayşe kimliğine bürünerek şimdi ‘kaçtığı’ sevdiğini kovalayacaktır. Bir mektubunda “İstanbul’un ayazı bir kere başladı mı arkası kesilmez” demişti. Aynı şey ‘aşkları’ için de geçerli galiba.
03 Şubat 2014

"Hayır, hayır olamaz! İnanmıyorum! Senin beni bu kadar çabuk unutamayacağından, aşkımızı kalbinden söküp atamayacağından eminim." Alev bunları söylüyor ama Ferit'i arkadaşıyla evlenmeye ikna eden, hatta zorlayan yine kendisiydi. 'Saadetini, kendi eliyle Nazan'a terk etmiş'. Nazan'ın öldüğü ve Ferit'i kör kaldığı kazadan sonra, hastabakıcı Ayşe kimliğine bürünerek şimdi 'kaçtığı' sevdiğini kovalayacaktır. Bir mektubunda "İstanbul'un ayazı bir kere başladı mı arkası kesilmez" demişti. Aynı şey 'aşkları' için de geçerli galiba.

Acı sonuçları olan 'bir fedakârlık öyküsü'. Hülya Koçyiğit'in doğum öncesi son filmlerinden. İlk kez 13 Ocak 1969, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle, (Şehzadebaşı) Kulüp, (Kadıköy) Opera sinemalarında gösterilmiş.

Alev, Nazan, Ferit ve Kenan. Çocukluktan beri beraber büyüyen dört arkadaş. Olayları Alev'in anlatımıyla izliyoruz. Hiç görüntüye gelmeyen annesi Selma Hanım'ın hasta olduğu söyleniyordu. Bir müddet sonra öldüğünü öğreneceğiz. '(Ferit hariç) erkek mahlûklara karşı sempatisi olmayan' bir genç kız. 'Her yarışta, Onlarla, en azından berabere kalacağına emin'. Öyle bir hali var ki erkeklere tesir ediyor. Babası Doktor Reşat'a göre 'Erkek Fatma'. Nazan'ın annesi Naciye Hanım da "Sen yanlış doğmuşsun. Erkek olacakmışsın" demişti. Güzelliği doğayla uyum halinde. 'Açıklık yerlere genç bir ağaç gibi yaraşıyor'. Bu uyum, iç dünyasına da yansımış; "Soğuğa rağmen uzun yürüyüşler yapıyordum. Rüzgâr etrafımda kulağıma bir şeyler fısıldar gibi dolaşıyordu... İçimde bir hüzün vardı. Ama buraya geldiğimden memnundum. Kulaklarım rüzgârın sesiyle öylesine doluydu ki kalbimi kemiren ıstırabı dinlememe imkân vermiyordu." Bir başka gün, deniz kenarında Ferit ile yürürken söylediği gibi 'yaprakları dökülen zavallı ağaçların üşüdüğü hissine kapılacak kadar hassas'.

Nedense Nazan'a karşı hep 'korumacıydı'. Arkadaşının hatasını hemen üstleniyor. 'Çocukluktan beri her derdine çare bulmuş'. Ama bunun sonu çok üzücü olacaktır.

Üç sahnedeki davranışları ise yadırgatıcı; Ferit'in subay babası İlhan Hemşeri tayin olduğunda Alev sapanını arkadaşına verir; "Sende kalsın. Oralarda daha çok kuş vardır." Benzer şekilde yıllar sonra ava çıktıklarında gökyüzündeki ördeklere habire ateş ediyor. Cansız iki ördeğin kemerinde sallanması hiç hoş değil. Üçüncü olarak, Ferit bir gece önce 'geç vakte kadar okuduğu' kitabı anlatıyordu. 'Romanın kahramanı bir asker, savaşçı bir insan ve adam öldürmesini iyi biliyormuş'. Alev "Doğrusu büyük meziyet" diyor bu durum için. Sapanla/tüfekle kuş vurmak ve 'adam öldürmeyi büyük bir meziyet olarak görmek' Alev'e yakışmamış.

Kendisini 'kaçmak'la suçlayan Ferit'e "Kaçmak hiç de âdetim değildir" demişti. Oysa 11 kez 'aşktan kaçtığına' tanık oluyoruz. Ya konuyu değiştirerek ya da oradan uzaklaşarak kaçıyor. Sevdiği erkek "Bak gördün mü, gene kaçıyorsun" demişti. Aslında her kaçış, aşkının bir itirafı. "Çiftlikten kaçarsam anılardan kurtulabileceğimi sandım" diyor. Filmin sonunda ise 'kaçan' Ferit, 'kovalayan' Alev.zdfhzdf6y

60'larda doktorların durumu iyiymiş! Reşat Bey'in bir yalısı ve uçsuz bucaksız bir çiftliği var. Eşinin ölümünden sonra 'hatıralarından uzaklaşmak için' yalısını satıp 'karşı sakilde bir köşk satın almış'. Arada bir '5-10 günlüğüne' Paris'e falan konferansa gidiyor. 'Hissi kablelvukusu' da kuvvetli! Kızının Ferit ile evlenmek istediğini duyunca "Küçüklüğünden beri sevmezdim şu Ferit'i. Sebebi şimdi anlaşıldı, seni benden alıp uzaklaştıracakmış" diyecektir. Doktorumuz, Nazan'ın da dayısı.

Ferit yakışıklı bir Yüzbaşı. Zaten çocukluğunda hep askercilik oynardı. Annesini çok küçükken kaybetmiş. Adını öğrenemeyeceğimiz babası İlhan Hemşeri de subay. 1-2 sahne dışında kendisinden söz edilmiyor. Naciye Hanım, kahramanımızın halası. Annesizlik acısı çekmesin diye kol kanat germiş çocukken. Yaramazlıkları hoş görüyor; "Abimin oğlu, benim oğlum sayılır." O dönem roman ve filmlerde çok yaygın olduğu gibi akraba (hala) kızı ile evlenecektir Ferit.

Bir sahnede okuduğu kitaptaki genç kahramanı övüyor. Kralın kızını, birbiri üstüne defalarca kaçırması, O'nun sadakatini ve çok sevdiğini gösteriyormuş! "Acayip bir tefsir" diye yorumlar bunu Alev.

Nazan, bebek yüzlü, güzel bir genç kız. Babası 'kalp romatizmasından' ölmüş. Anne Naciye Hanım da romatizmadan yakınıyordu. Ama O'nunki galiba eklemle ilgili. Köşklerindeki yardımcının adı Salih.

Genç kız, bir çocuk saflığında. Aşkını Alev'e şöyle anlatıyor; "Sanıyorum Ferit beni çok seviyor. Bir akşam dans ederken saçlarımı öper gibi oldu." Öpmemiş ama öper gibi olmuş! 'Çok sevildiğini sanmasının' gerekçesi böyle.

Dört arkadaşın en şanssızı Nazan. Aşk üzüntüsü ve başarısız intihar girişiminden sonra zatürree tehlikesi yaşar. Kendisini sevemeyen kocası ile Merzifon'a giderken çok mutluydu. Sonlara doğru olan kazada karnındaki çocuğu ile can verecektir. Alev'le aynı okulda yatılı okumuşlar. Ama bir işte çalışmaları yok.

Gençlerin en az işleneni Kenan. Özverisi inanılmaz. Ailesinden bir tek Dadı Dursune'yi tanıyoruz. Doktor olacağı daha çocukken belliydi. Ferit'in ayağındaki yarayı temizlemesi Reşat Bey'den kocaman bir 'aferin' alır. "Sen de benim gibi doktor olacaksın galiba." Öylesine başarılı. Alev'i çok sevmiş. Evlilik önerisine önce 'biraz beklemesi gerektiği', ardından 'ret', aylar sonra da 'kabul' yanıtlarını alır. Düğün öncesi gelen kaza haberinin Alev'i ne kadar etkilediğini görünce nişan yüzüğünü nazikçe geri veriyor genç kıza; "Senin mutluluğun için böyle hareket etmemden daha tabii ne olabilir."

Arabası da kendi gibi 'mütevazı'; Önder Somer'e ait ['Karlı Dağdaki Ateş' (1969), 'Öldüren Aşk' (1969), 'Azize (1969)' ve 'Buğulu Gözler'de (1970) tekrar göreceğimiz] '34 KL 799' plakalı Anadol.

Balodaki hoş bir konuşma. "Sen bu gece çok içtin Nazan. Aile doktorun olarak daha fazla içmeni yasaklarım" diyor Kenan. Ama asıl kendisinin ayakta duracak hali yok. Bu anımsatılınca "Ne münasebet! Gel bir 'shake' dansı yapalım da gör" diyerek kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. Nazan'ın içkisine şaka yollu 'müdahale' eden 'aile doktorumuz', bardak bardak 'duble' viski içen Ferit'in araba kullanmasına ses çıkarmaz.

Ferit, babası gibi, subay ve çok varsıl bir yaşamı var. Tayinle gittiği Merzifon'daki evleri köşkten farksızdı. Arabası [Kartal Tibet'e ait ve 'Ölmeyen Aşk' (1966), 'Parmaklıklar Arkasında' (1967), 'Benim de Kalbim Var' (1968), 'Cilveli Kız' (1969) filmlerinden anımsadığımız] '34 HA 578' plakalı Mercedes. Baştaki eğlence sonrasında (Ertem Eğilmez'e ait) üzeri açık 'şevrole'nin direksiyonundaydı.  Film boyunca 6 bardak viski ve bir şişe kanyak içip, 11 Pall Mall tüttürüyor.

Belki başka konularda çok tutarlı ama işin içine Alev girince ne yapacağını bilemez bir haldeydi. O'nun zorlamasıyla sevmediği Nazan'la evlenir. Hamile bile bırakır! Karısının "İstanbul'u ziyaret" isteğine 'tatbikat var, asker olduğumu unutuyorsun' diye karşı çıkarken Alev'in evleneceğini duyunca "Hiç vakit kaybetmeden yola çıkalım. Hatta hemen bu gece" diyor.zddryrd

Aslında sevdiği kızın da durumu farklı değil. Bir ara Ferit'le evlenecekti. "Nazan'ın, rıhtımdan Boğaz'ın sularına atlayıp intihar girişiminde bulunduğunu" duyunca hemen vazgeçiyor. Delikanlının "Zamanın tedavi edeceği bir çocuk için neden saadetimizi bozalım" diye yalvarması boşuna. "Zavallı bir kızın ölüsünü çiğneyerek, her deniz görüşte cinayetimizi hatırlayarak, belki de birbirimizden nefret ederek, öyle mi?" yanıtını veriyor. Ama aynı Alev, Nazan'ın ölümüyle sonuçlanan kazadan sonra Ferit'le beraber olmak için yırtınıyor. Bir konuda çok tutarlı. Maskeli balo sonrası sahilde 'şu parıldayan iri yıldızın adını' sorduğunda Ferit 'yukarı bakmadan' yanıtlar; "Çoban Yıldızı." Çünkü 'çocukken de yalının bahçesinde hep aynı yıldızı sorarmış'.

Şaşırtıcı bir sahne. Naciye Hanım, Kenan'la evlenmek üzere olan Alev'in gelinliğini düzeltiyordu. Silvana Panpani de orada. Reşat Bey, gelen bir telefonla, trafik kazasını öğrenir. Kızına dönüp "Yavrum metin ol! Sana acı bir haberim var" diyor. Nazan'ın öldüğünü, Ferit'in kör kaldığını anlatırken Naciye Hanım'a bakmıyor bile. Oysa ölen kişi zavallı kadının biricik kızı, kör kalan da yeğeni.

Senaryo 'mevsim' konusunda karar verememiş gibi. Maskeli balonun ertesi günü gençler Ada'ya gitmek istiyorlardı. Yüzeceklermiş! Oysa aynı gün çiftliğe 'kaçan' Alev "Kış aylarında buraların o kadar çıplak bir sessizliği var ki insan ister istemez düşünceler âlemine sürükleniyor" demişti. Bu balonun 'yılbaşı eğlencesi mi yoksa maskeli balo mu olduğu' da tam belli değil.

Benzer şekilde Naciye, Ferit'in 'halasıyken' avdaki konuşmada 'teyzesi' olur. Alev, delikanlıya, Nazan'la evliliği için "Hem bu, teyzenin de çok istediği bir şey" diyor.

'Sevemez Kimse Seni'deki melodiler.

Filme adını veren 'Sevemez Kimse Seni' (1967) (Suat Sayın) (Hicaz Fantezi) Jenerik dâhil 21 sahnede.

'Zorba'daki (1964) (Mikis Theodorakis) "Life Goes On (La Vie S'en Va)" Başlarda küçük Ferit ve babası köşkten ayrılırken.

'Berceuse de Jocelyn' (1888) (Benjamin Godard) 2 sahnede (Alev, mezarlık sahnesinde "Sen gittikten bir süre sonra annem öldü. Bu acı, sanki beni birden büyüttü. Babamın hayatındaki boşluğu ben doldurmak istiyordum" derken; Nazan, Alev'in mektubunu okuduktan sonra).

'The Bible: In the Beginning...'deki (1966) (Toshiro Mayuzumi) 'Theme from the Bible' 2 sahnede (Reşat Bey, Alev ve Nazan'a "Gören de büsbütün ayrılıyorsunuz sanacak. Yakında okullar açılıyor. İkiniz de aynı yatılı okulda okuyacaksınız" derken; Nazan, vapurla gelen Alev'i beklerken).

'The Yellow Rolls-Royce'daki (1964) (Riz Ortolani) 'Pisa' 2 sahnede (Salıncaklı sahnede Nazan "Yıllar ne çabuk geçiyor. Çocukluğumuzda buralarda ne oyunlar oynardık" derken; Nazan, annesine Alev'in nerede olduğunu sorarken). 'Forget Domani-Slow Tempo' 2 sahnede (Alev, intihar girişiminde bulunan Nazan'ı ziyaret ettiğinde; Nazan "Elimi bırakma, bana yardım et" derken).

'Blow Up'da (1966) The Yardbirds topluluğunun 'Stroll On' (Jimmy Page, Jeff Beck, Chris Dreja, Jim McCarty, Keith Relf) şarkısı. Yılbaşı eğlencesi mi yoksa maskeli balo mu olduğunu anlayamadığımız toplantıda.

'Vivre Pour Vivre'deki (1967) (Francis Lai) 'Théme de Catherine' Ferit ve Nazan, Alev', zayaret için çiftliğe geldiklerinde. 'Théme de Robert' (0.32-0.62 arası) Postacı, Nazan'ın intihar girişimi telgrafını getirdiğinde.

'Charade'deki (1963) (Henry Mancini) 'Bye Bye Charlie' 2 sahnede (Ördekli havuz başında Kenan ile konuşurken; Kenan, Alevi Kenan'ın evine hastabakıcı olarak getirdiğinde).zdrudzruyzdr

'La Cumparsita' (1917) (Gerardo Matos Rodriguez) Ferit ve Nazan'ın düğününde.

'Sevemez Kimse Seni', filmin sonunda Belkıs Özener'in sesiyle sözlü olarak var (1.20 dakika).

Baştaki balodan sonra araba ile giderlerken Semiramis Pekkan'ın, Yalçın Ateş 6'lısı eşliğinde söylediği 'Bu Ne Biçim Hayat'ı (1968) ('Dorogoi Dlinnoyu' adlı Rus halk şarkısından uyarlayan Gene Raskin-Those Were the Days) (Türkçe sözler Fecri Ebcioğlu) (1.12 dakika) dinliyoruz.

Alev'i Jeyan Mahfi Ayral; Ferit'i Hayri Esen; Nazan'ı Nedret Güvenç; Kenan'ı Erdoğan Esenboğa; Doktor-Tevfik Soyurgal'ı Rıza Tüzün; Hemşireyi Tijen Par; Dursune'yi Gülen Kıpçak seslendirmiş.

Senaryoda 'gözleri görmeyen kişilerle' ilgili sözler var. Doktor Tevfik Soyurgal "Görme duyularını kaybeden insanlar kendilerine hatıra ve hayalle dolu bir iç dünya kurarlar" diyor. Alev/Hemşire Ayşe'nin 'vazifesi Ferit'e hayatı kabul ettirmek olacakmış'. Delikanlı da "Görmemek, insanı aksi yapıyor" demişti.

Alev/Ayşe-Hülya Koçyiğit; Yüzbaşı Ferit-Kartal Tibet; Nazan-Gülsüm Kamu; Doktor Kenan-Önder Somer; Reşat Bey-Cahit Irgat; Naciye-Nezihe Güler; Ferit'in babası-İlhan Hemşeri; Salih Efendi-İhsan Yüce; Osman Ağa-Faik Coşkun; Dursune-Güzin Özar; Çocuk Alev-Hülya Şengül; Çocuk Nazan-Özcan Yiğitmen; Çocuk Ferit-Taner Erhal; Çocuk Kenan-Tuncay Torun; Doktor-Tevfik Soyurgal; Barmen-Kubilay Hakan; Alevlerin evindeki hizmetçi ve 'kendinden süzgeçli çaydanlık'; Genç kızı Nazanlara getiren Haydarpaşa Vapuru; Boğaz ve Gar sahneleri; Duvarları tüfek, geyik boynuzu, hayvan postu dolu çiftlik evi; Av köpekleri Kerem ve Aslı çok güzeldi.

Taner Erhal, Şule Erhal'ın kardeşi. İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü sanatçılarından. Rol aldığı eserlerden bazıları; 'Avluya Bakan Pencere' (Kasım, 1963-Yeni Komedi Tiyatrosu) (Curth Flatow-Horst Pillau) (Türkçesi Seniha Bedri Göknil-Sahneye koyan Vasfi Rıza Zobu); 'Küçük Prens' (Nisan, 1968-Fatih Sahnesi) (Saint Exupery) (Çeviren ve oyunlaştıran Ayberk Çölok); 'Köşebaşı' (Ekim, 1968-Harbiye Sahnesi) (Ahmet Kudsi Tecer) (Taner Erhal, 'Hırsız Çocuk' rolünde); 'Paralar Bankada' (Nisan, 1971-Harbiye Sahnesi) (Curth Flatow) (Sahneye koyan Vasfi Rıza Zobu ve Celal Nalkır); 'Mavi Kuş' (Kasım, 1971-Harbiye Sahnesi) (Maurice Maeterlinck) (Ülkü Akbaba, Esin ve Taner Erhal, Engin rolünde); 'Anna Karenina' (Ekim, 1972-Fatih Sahnesi) (Leo Tolstoy) (Çeviren Va-Nû).

Hülya Koçyiğit'in bazı giysilerini başka filmlerden anımsıyoruz. Maskeli balodakini 'Kadın Asla Unutmaz'da (1968) "Ellerim Böyle Boş Boş mu Kalacaktı"yı söylerken; "Bütün gece gözüme uyku girmedi. Yağmur da başladı" dediği sahnedeki geceliği 'Funda'da (1968) hemşirenin "Bir ziyaretçiniz var Fehiman Hanım. İlk defa geliyor. Akrabanız olduğunu söyledi" dediği sahnede; Garda, babası ve Kenan'ı karşılarkenki mantoyu 'Yağmur Çiselerken'de (1967) Asım Nipton'a kocasının çapkınlıklarından yakınırken ve 'Hicran Gecesi'nde Celal-Ediz Hun'a "Her şeyi hazırladım. Başka bir emriniz var mı" derken; Nazan ve Ferit'in düğünündeki giysiyi 'Damgalı Kadın'da (1966) Murat-Metin Serezli'nin evine gittiğinde, 'Ölmek mi Yaşamak mı'da (1966) akşam vakti öğrenci yurduna döndüğünde, 'Yağmur Çiselerken'de (1967) tanışmalarının üçüncü yılında kocasını akşam yemeğine beklerken ve 'Sürtük'te (1970) sonlara doğru partide; Hastabakıcı olarak Ferit'in evine geldiğindeki mantoyu 'Gül Ağacı'nda (1967) karlı sahnede, 'Hicran Gecesi'nde (1968) Sevda-Çolpan İlhan'ın mektubunu okurken ve 'Kalbimin Efendisi'nde (1970) mahkemede; Gözleri görmeyen Ferit'e kendi yazdığı mektubu okurkenki elbiseyi 'Hicran Gecesi'nde (1968) Reşit Bey'in Ankara'dan döndüğü gece yemekte giyiyordu.dt7r68

Düğünde giydiği 'Dior Kreasyonu' ve Ferit'in evine hemşire olarak geldiği 'Kızılcık' adlı manto, sırasıyla, 'Kader Böyle İstedi'de (1968) nişanda ve 'Suçsuz Firari'de (1966) Havana Bar'a Turgut-Öztürk Serengil'i görmeye giderken Nilüfer Koçyiğit'in üzerindeydi.

Kartal Tibet de, evde konuşarak ayrılmaya karar verdikleri sahnedeki kazağı 'Seven Ne Yapmaz'da (1970) başta Zeynep-Zeynep Tedü ile konuşurken; 'Mahşere Kadar'da (1971) Fatma-Fatma Girik'le beraber oldukları gece; 'Ömrümce Aradım'da (1971) yatakta, doktorun söylediklerini düşünürken giyiyordu.

Yürek burkan bir sahne. Ferit ve Nazan, Haydarpaşa'dan Merzifon'a gidiyorlar. Alev de gözyaşlarını içine akıtarak el sallıyor; "Tren, uzaklaşırken sana verebileceğim tek şeyi, paramparça kalbimi de beraber götürüyordu... Istıraptan nasır bağlayan kalbim buna da dayanmasını bildi."

Ferit; "Ben yalnız seni seviyorum Alev. Başka kadınların en yakın temaslarında veremedikleri saadeti yalnız senin yüzüne, gözlerine bakmakla buluyorum." Yine de sevdiği kızın ısrarı ile 'başka bir kadınla' evlenebilmişti. Alev'e olan aşkını böyle kanıtlıyor belki de!     

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)