“Yaşa be Sadri Abi! Öyle sıkı bir hırsızmışsın ki daha film başlamadan Efgan’ı soydun.” Mart 1966’daki gösterimde bir seyirci bunları söyleyerek sinema salonunu kahkahalara boğuyor. Çünkü jenerikte EFGAN EFEKAN’ın soyadı, ‘E’ çalındığı için(!) ‘FEKAN’ olarak yazılmış! Osman ise ‘hırsızlık’ konusunda ikircikli. Sonlara doğru “Ben suçsuzmuşum Selma, ben hırsız değilmişim yavrum” diye bağırıyor. “Ben suçsuzum, hırsız değilim” bile diyemez; “Ben suçsuzmuşum, hırsız değilmişim!”
03 Temmuz 2014

"Yaşa be Sadri Abi! Öyle sıkı bir hırsızmışsın ki daha film başlamadan Efgan'ı soydun." Mart 1966'daki gösterimde bir seyirci bunları söyleyerek sinema salonunu kahkahalara boğuyor. Çünkü jenerikte EFGAN EFEKAN'ın soyadı, 'E' çalındığı için(!) 'FEKAN' olarak yazılmış! Osman ise 'hırsızlık' konusunda ikircikli. Sonlara doğru "Ben suçsuzmuşum Selma, ben hırsız değilmişim yavrum" diye bağırıyor. "Ben suçsuzum, hırsız değilim" bile diyemez; "Ben suçsuzmuşum, hırsız değilmişim!"

'Sayın Bayan'ın (1963) ikinci çevrimi. Kahraman bu kez bir erkek. 'Hırsız' adı filme pek uymamış. Osman ve Dut Ali, kasayı kendileri için değil başkası için açıyorlar. Para da kısa sürede polise teslim ediliyor.

Kasım boyunca ve Aralık başlarında çekilip yıldırım hızıyla 20 Aralık 1965, Pazartesi günü (Şehzadebaşı) Kulüp Sineması'nda (bir hafta) gösterilmiş. Bir ay sonra, 19 Ocak 1966, Pazartesi, (Beyoğlu) Lale; (Şehzadebaşı) Kulüp; (Çarşıkapı) Şık sinemalarında tekrar gösterime sokulacaktır. En ağır yük, kameraman Necati İlktaç'ın üzerinde. Hilton'daki daireden yaptığı fotoğraf çekimlerini, Kemal Film'in platosunda kurulan dairenin camları arkasına ustaca yerleştirmiş. Maçka, Dolmabahçe ve Marmara görünüyor. Avrupa'da artık eskimeye yüz tutmuş bir sistem ama ülkemizdeki uygulaması ilk. Üç panoramik resim 45 metre kare. 15 bin liraya mal olabilecek işi, İlktaç, özverili bir çalışma ile 4 bin liraya çıkarmış.

Fatma Girik, 'genç' Selma, 'anne' Güner rollerinde çok başarılı. Yaşlılık makyajı da.

Film, tövbe etmiş bir kasa hırsızının öyküsü. Hüseyin Efendi'nin kıraathanesine gelişi ile başlıyor. Postacı-Hakkı Haktan elinde bir telgraf, şaşkındı. "Yahu, bir yanlışlık olacak. Adres sizin ama bak ne diyor; 'Osman Türker, İthalat-İhracat Kolektif Şirketi'. Kim bu adam?"

'Bu adam' kahramanımız Osman. Uzun seneler evvel İzmir'de Tariş mağazalarında (Tariş Çırçır Fabrikası) çalışıyordu. (Ceketin kolları parlamasın diye taktığı kolluklar harika)."İşim kıyak. Beni sorarsan, Allah inandırsın, filinta gibi bir delikanlıyım. Karı-kız dersen, kredi bin beş yüz. Hangisine yan baksam, çarkın kayışı oynuyor yerinden. Ama bizim mağazanın solunda bir tuhafiyeci var. Kızı Güner'i görünce elim ayağım tutuluyor, çarpılıyorum. Babası zengin, gene de mağazada çalıştırıyor kızı." Suya delik misali, fırsat buldukça sinyalleşiyorlar. Bir akşam yolunu keser genç kızın. "Baktım, hemen böyle nasıl diyeyim, güneş gibi gülüverdi Abi. Sonra ne yaptım, ne ettim ben de bilmiyorum. İçimden hep böyle ağlamak geliyor. Durup dururken gözlerim yaşarıyor. [Bunları, 'Sana Layık Değilim'deki (1966) Türkan'a da tekrarlayacaktır]. Bir şey değil el âleme rezil olacağız. Dedikodu dersen zaten almış yürümüş." İstemeye kalkınca sen misin bunu diyen. "Baba, bir bayrakları açtı ki görme gitsin. Ne itliğim ne serseriliğim ne servet avcılığım kaldı. 'Yahu' dedim, Allahıma kitabıma, seviyorum bu kızı be. Ama kim dinler meteliksizin aşkını. Kovdu beni Abi, iyi mi. Bir gücüme gitti ki sorma." Çaresiz kaçırmış genç kızı! "Ama daha bizim odadan adımını attı atmadı içer, dona kaldı. Yani öylesine yadırgadı. Ee, ana yok baba yok. Akraba taallukat dersen yengen." Peri masallarındaki gibi yaşatacağına söz verir Güner'e. Oysa kısa sürede bu günleri  bile mumla aratacaktır.dfhdhdfhdf

Cicim ayları bitince başlıyor sıkıntı günleri! Aldığı maaş malum. Boğaz birken iki olunca ne yapsa nafile. Her akşam hesap kitap. "İster doluya koy, ister boşa koy borçlanıyorum şuna buna." Karısının 12 bin lira çeyiz parasını (ne olduğunu anlayamadığımız) bir 'kontrat dümeni' ile kaybeder. Bu arada bir de kızları olmuş. Süt bile alamıyor çocuğa. Arkadaşı Halim'in Pasaport'ta bir kumarhanesi vardı. Orada çalışmaya başlar. Yaptığı iş 'perdelik, söğüşcülük'. Yani soyulacak budalalara ökselik etmek. "Cebimiz para gördü. Ne kadar kumar numarası varsa öğrendim." Bir gece polis basar kumarhaneyi. Soyup soğana çevirdiği biri ihbar etmiş. Tutuklanır. Gazetelerde boy boy resimleri, yazılar. Çıktığında babası Güner'i alıp eve götürmüştü. "Bir celsede ayırdılar beni. Dünyalar yıkıldı içimde. Kendimi öylesine mağlup, öylesine yenik hissettim... Bir gemi kalkıyordu limandan. 'İstanbul'a gidiyor' dediler. Atladım gizliden. İzmir de, karım da, mini mini kızım da uzaklarda ince bir hat oldu, eridi sulara karıştı." Mağlubiyeti yediremez kendine. Kuyruğu dik tutmak için kendisini zenginmiş gibi gösterir İzmir'dekilere. 20 yıl boyunca, İhracat-İthalat yazılı kartlar-mektuplar göndermiş.

Satırlarda varsıl, gerçekte yoksul yaşarken o gün gelen telgraf her şeyi alt üst ediyor; "Selma'yı sana getiriyorum. Öğle uçağında bizi bekle. Güner."

Hiç olmazsa insan içine çıkabilecek bir elbisesi olsaydı bari. Öylesine beceriksiz, işe yaramazın biri ki bu duruma bile arkadaşları çözüm bulur! "Öldü mü insanlık." Aralarında para toplamışlar. Janti bir elbise, palto, ['Meleklerin İntikamı' (1966) ve 'Serseriler Kralı'nda (1967) tekrar göreceğimiz '34 DK 277' plakalı] 'Buick' araba, hatta Hilton'da bir oda ayarlanmış.

Sonrası, mutlu sonla biten bir yolculuk.

Osman'ın Tariş'deki işinden neden ayrıldığı belli değil. Ailesinden ayrı kaldığı süre ise senaryoda çelişkili. Güner, '20'; Dut Ali, '18' sene diyor. İstanbul'da, ilk zamanlar 'kasa hırsızlığı' yaparmış. Bir kez bile polisin eline düşmeden! 'Balkanların en birinci kasa faresi'. Dev gibi kasaları, şifreli kilitleri açacak teknik bir tek kahramanımızda varmış! (Biraz da Dut Ali'de). Bu 'sanatı' nerden öğrendiği söylenmiyor. Arkadaşının "Tevazuu (tevazuyu mu diyecekti) bırak Osman. Var mı bu memlekette senin eline su dökecek kasa hırsızı" dediği kadar usta. 10 yıl önceki tövbenin ardından, şimdi geçimi 'kumarla'.

Yaşamı pişmanlık ve af dilemek dolu. Evlendikleri gün "Hadi göster kendini. Çek, çevir beni" demişti karısına. Kendisini çekip çevirmeyi de başkasına bırakmış. Bunda bile 'zeytinyağı gibi üste çıkma' durumu var. Başarısız olursa 'çekip çeviremedin' diye Güner'i suçlayacak! 'Cicim ayları' çabuk geçer. 'İki gönül bir olunca' mutluluğu, 'boğaz birken iki olunca ne yapsan nafile'ye dönüşür. Arkadaşlarına "Bilirsiniz tabii, hepinizin başında" diyerek haklı çıkmaya çalışıyor. Karısının çeyiz parasını, kolundaki saati, cebinde ne var ne yoksa hepsini ne olduğunu bilmediği bir 'kontrat' ve kumarda kaybeder. "Hamallık bile yapmaya kalktım ('bile' niye). Sırf 'bir lokma ekmek götüreyim eve' dedim." Ama yapamaz. 'Asaleti' izin vermedi herhalde. Arkadaşı Halim'in kumarhanesindeki dolandırıcılığı, 'geceleri bir depoda çalışıyorum' diye anlatır karısına. ('Hamallık' değil ama 'dolandırıcılık' yapabiliyor). İstanbul'daki 'kasa hırsızlığını' ve 'kumarı' da öyle. Hep 'af dileyip, hep affedilecek' kadar sevimli, şanslı. Dans da biliyor. "Zamanında fena sayılmazdık."srtsr7rr

Hep 'milyoner olmak' hayali içinde. Kumar ve kahve arkadaşlarının yardımıyla hiç olmazsa birkaç gün 'yalancıktan zengin olur'.

Telgraf geldiğinde, ağızda sigara, kumar masasındaydı. (Zaten başka bir yerde olduğu yok). "Amerikan reisicumhurundan mı" diyor alayla. Aşağısı kurtarmazmış! Başka türlüsü 'mevkii içtimai umumiyesine' uymazmış!

Güner, belli ki eğitimli. Uçakta 27 Kasım 1965 tarihli 'Paris Match' dergisi var elinde. Kapağında "A L'Assaut De L'Elysee" yazısı. 'Eski kocasını' hâlâ çok seviyor. 'Güneş gibi bir gülüşle' affeder her hatasını. Mühendis İlhan ile Amerika'ya gidecekti. Evlenecekleri yer için 'burada' diyor. İlhan ise 'konsoloslukta'. Sonunda Osman'ın yanında kalmaya karar verince bu çelişki önemsizleşir.

Selma, babası ile İstanbul'un altını üstüne getiriyor. 'Tarihi ve turistik yerler' kazan, Onlar kepçe. Lokanta, gazino, dans. Orkestranın çaldığı parçayı beğenmeyip "Mıy, mıy, mıy, mıy. Ne oluyor böyle? Canlanın, canlanın" diyerek 'La Bamba'yı ister. Oysa o sırada duyulan 'Amore Scusami' de çok güzeldi.

İzmir'de bir sevgilisi var. Genç kız için (aynı uçakla) buralara gelmiş. Çaktırmadan peşlerinde. Osman işkillenmiş; "Kim bu çıtkırıldım?" diyor. 'Mektep arkadaşım' masalını yutmaz; "Bana bak delikanlı, burası İstanbul! Hani, adama bir Tophane Sarması takarlar, bel kemiğin balık iğnesi gibi böyle eğrilir." 'Çıtkırıldım' küçümsemesine verilen "Ben annemden tam 6 kilo doğmuşum, Efendim" yanıtını dinlemez bile.

Cüneyt'in, patronu Tevfik Soyurgal'dan izin koparması çok eğlenceli. Annesinin hasta olduğunu falan söylüyor, hiç inandırıcı olmadan. Bu sırada, arkalarından Silvana Panpani geçiyor iki kez.

'Dut' Ali, filmin en özverili kişisi. Soyadı 'Kanmaz'. Selma'ya söyledikleri senaryonun bir özeti; "Hayatta mağlup olmuş erkek nedir, bilir misin sen?" Mürvet Sim'e ait perişan bir pansiyon odasını Osman ile bölüşüyor. Telgrafı okuyup şaşıran arkadaşıyla "Ne oldu yahu, oynadığın at mı kaybetti" diye şakalaştığına göre kumar dışında at yarışı da varmış bizimkilerde. 'Yıldırım telgraf' ile sonuç öğrenecek kadar da tuzu kurular!

Selma, babasının Boğaz'a bakan köşkünü görmek ister! Mutlu bir rastlantıyla Kamil Bey (filmde kendisini değil hizmetçisini, karısını ve köpeğini göreceğiz), Avrupa'daymış. Kâhya Selahi İçsel'in eline 2-3 banknot sıkıştırınca sorun çözümlenir. Burası birkaç saatliğine Osman'ın! Ali bu sırada (o dönem 10-15 sayfalı) nüfus cüzdanını yere düşürür. Sayfalarda Senih Orkan'ın adı okunuyor! Baba adı 'Behçet', anne adı 'Cemile', doğum tarihi '8.6.1928'.

Köşkte telefonun yerini güç bela bulmaları çok hoş. Osman suçu hizmetçilerin üstüne atar. Her temizlikte yerini değiştiriyorlarmış!

Kahveci Aziz Basmacı'nın rol adı iki sahnede farklı. Filmin başında Hüseyin, sonra Rıdvan Sert. Galatasaray Kahvesi'nin adresi; Parmakkapı, 345, Beyoğlu-İstanbul.686r858568

'Hırsız'daki melodiler.

Ron Goodwin and His Orchestra'nın 'Smooth Sounds of Ron Goodwin' albümündeki (1964) 'The Girl From Corsica' (1959) (Trevor Duncan) 3 sahnede (20 yıl sonra kızı ile havaalanında karşılaşınca; Emniyet Müdürlüğü'nde Selma "Sen kalbimde olduktan sonra ayrılmış sayılmayız ki baba" derken; Filmin sonunda Yeşilköy'de).

Los Indios Tabajaras'ın 'Maria Elena' uzunçalarındaki (1963) 'Ternura' (1958) (Natalicio Moreyna Lima) 3 sahnede [Baba kız, İstanbul'u gezerken (Cüneyt de peşlerinde); Haydar ve Dut, şapkaları ile Osman için para toplarken; Osman, kızını köşküne(!) getirdiğinde].

Al Hirt'in 'Trumpet and Strings' 33'lüğündeki (1962) 'As Time Goes By' (1931) (Herman Hupfert) Güner ve İlhan, gazinoda dans ederlerken. 'How Deep is the Ocean' (1932 (Irvin Berlin) Güner, kızına "İlhan'a karşı biraz daha nazik davranmanı rica etsem... Senden biraz yakınlık, biraz ilgi görse dünyalar O'nun olacak" derken.

'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) 'The Doğ Attacks' 2 sahnede (Gülbin Eray "Bu kadarı da çok fazla. Burası Kamil Bey'in evidir. Ben de eşiyim. (Hizmetçiye) Kızım, göster kapıyı küçükhanıma" dedikten sonra; Selma, çay bahçesinde Dut Ali'nin düşürdüğü cüzdanı incelerken).

The Giles Brothers'dan 'Move on Over' (1964) (Peter Giles / Michael Giles) Sondan bir önceki gazino sahnesinde.

Fausto Papetti'nin '5a Raccolta' albümündeki (1964) 'Amore Scusami' (1964) (Vito Pallavicini / Gino Mescoli) İlk gazino sahnesinde baba kız dans ederken.

Los Machucambos'dan 300 yıllık Meksika halk şarkısı 'La Bamba' İlk gazino sahnesindeki hızlı dansta.

Güner ve Selma'yı, Aliye Rona ve Jeyan Mahfi Ayral; Dut Ali'yi Sadettin Erbil; Kadir Savun'u Kemal Ergüvenç; Osman'ı Sadri Alışık; Cüneyt'i Fuat İşhan; Patron-Tevfik Soyurgal'ı Ağâh Hün; Aziz Basmacı'yı Erdoğan Esenboğa; Kahvede "Peki şimdi ne yapacaksın... Kahretme kendini" diyen kişiyi Fikri Çöze seslendirmiş.

Oyuncular arasındaki Zati Özgüler, lodos nedeniyle 'Yalova Kaymakamı'nın bir gösterisine yetişemeyince yerine eserin yazarı Orhan Kemal çıkmış.

Osman-Sadri Alışık; Güner/Selma-Fatma Girik; Dut Ali-Senih Orkan; Cüneyt-Efgan Efekan; Komiser-Kadir Savun; İlhan-Muzaffer Tema; Kahveci-Aziz Basmacı; Sansar Şadan Tek-Cahit Irgat; Adamları Mehmet Ali Akpınar, Kadri-Alp Aslan, Ali Seyhan, Çetin Başaran, Kaya Volkan, Faruk Panter; Kamil Bey'in 'bir içim su' karısı Gülbin Eray; Emniyet Müdürü-Muammer Gözalan; Kahve müşterileri Niyazi Vanlı, Haydar-Haydar Karaer, Mustafa Yavuz; Yeşilköy'deki Mehmet Büyükgüngör; Köşk bekçisi-Selahi İçsel; Polisler Zeki Tüney, Hüseyin Zan, Erdoğan Seren; Güner'in annesi-Nezihe Güler ve babası Faik Coşkun; Postacı-Hakkı Haktan; Cüneyt'in patronu-Tevfik Soyurgal; İstanbul ve İzmir manzaraları; Tariş Çırçır Fabrikası; Pasaport'ta Halim-İlhan Hemşeri'nin kumarhanesi; Hilton Oteli; Yeşilköy ve El Al uçağı; Jenerikteki İstiklal Caddesi, '34 DF 886' ve '34 EU 575' plakalı arabalar çok güzeldi.sr8srrs

'Zehirli Hayat'ın (1967) yoğurtçusu Ömer Sağlam 3 sahnede karşımıza çıkıyor; Havaalanında, ilk ve son meyhanede.

Filmde iki 'tirat' var. Osman'ınki 9 dakika 7 saniye sürüyor. 159 cümle, 1029 sözcük. Ali'ninki ise beş buçuk dakika. 54 cümle, 365 kelime. Osman'da en uzun cümle 33; Ali'de (inanması güç ama) 63 sözcük. Osman'ınki; "Bütün bir ömür sabahları evden çıkarken karısının boynuna sarılan, 'akşama eve milyoner döneceğim' diye hayaller kuran, sonra gün kararırken arkadaşlarından 3-5 kuruş borç alıp meyhane köşesinde rüyasını cilalayan yenik bir adamın hikâyesi." Ali'ninki; "Dünyalar kadar sevdiği karısından, kundaktaki kızından ayrılmak, alnında bir leke, herkesin suratında acı bir gülüş, 'beceriksiz herif, müflis köpek, bir b.ka yaramaz hergele' damgasıyla yaşamak ve gene de burasında ta burasında sevdikleri için dünyalar bile devirecek arzularla, iyiliklerle yaşamak ve hiçbir şey yapmadan her gün yeni bir darbe, yeni bir mağlubiyet, kalleşlik, kahpelikle döğüşe döğüşe, yenile yenile yaşamak, batmak nedir bilir misin sen?"

Fatma Girik buradaki bazı giysileri başka filmlerde kullanmış. Uçaktan inerkenki kürk yakalı mantoyu 'Kucaktan Kucağa'da (1966) jeneriğin ilk saniyelerinde; Başlardaki geceliği, 'Yıldız Tepe'de (1965) köşkteki ilk gecede; Babasının zannettiği köşkte Gülbin Eray ile konuşurkenki pardösüyü 'Kucaktan Kucağa'da (1966) Murat-Ediz Hun'a "Görmek istedim sizi. İşinizden memnun olup olmadığınızı öğrenmek için" derken ve 'Yıldız Tepe'de (1965) son sahnede giyiyordu.

Güner, kimbilir kaç kez tekrarladığını sonda bir daha söylüyor; "İster serseri ister kral ol, dünyada tek sevdiğim erkek sendin sen kalacaksın Osman. Omuz omuza verip çalışacağız. Güveniyorum sana sevgilim. Göreceksin, başaracaksın." ['Gurbet Kuşları'ndaki (1962-Orhan Kemal) Ayşe de gecekonduları yıkıldıktan sonra kocasına "Kalk lan kalk. Gene yaparık, yenisini yaparık" demişti]. Aslında kahramanımızın hiçbir şey yapmaması çok daha zararsız!

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)