“KISA FİLM BİR KELEBEĞİN TIRTIL OLDUĞU VAKİTTİR...
08 Kasım 2014

İnsan hayatlarının her biri aslında farklı senaryolardır. Kimisi bu dönen filmin farkındadır.  Kimisi de değildir. Bunun farkında olanlar ise sinemayla bir şekilde ilişki kuruyorlar. Kısa film de buna güzel bir örnektir. Çektiği kısa filmlerle tanınan Burak Babayiğit kısa filmi şu şekilde tanımlıyor: “Bence kısa film bir kelebeğin tırtıl olduğu vakittir.” 

BURAK BABAYİĞİT KİMDİR?
6 Kasım tarihinde Ankara'da doğdu. Lise eğitimini Anıttepe Anadolu Lisesi'nde tamamladı. İlk kısa filmi olan “Beyaz ve Ben”'i lise yıllarındayken çekti. Daha sonra “Adam” ve “Machine” isimli kısa filmler çekti. Bu filmlerle uluslararası ve ulusal birçok yarışmadan ödül aldı. Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümünün özel yetenek sınavına girdi ve tam burs kazandı. Ayrıca 2012 yılında televizyon alanında Türkiye'nin en genç  görüntü yönetmeni  unvanına sahip oldu. Son olarak 2015'in ilk çeyreğinde vizyona girmesi beklenen "B.O.K.: Bi O Kalmıştı" filmi için yönetmen koltuğuna oturdu.

***
 
Esra ERDOĞAN: Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Sizi anlatan en belirgin kelime desem..
Burak BABAYİĞİT: Kendimi anlatmayı başarabildiğim bir  zamanı hatırlamıyorum. Ama beni anlatan en belirgin kelime “insan” olurdu heralde.

"BEN HIYARDIM, ZEKİ ABİ BENİ CACIK YAPTI!"

Esra ERDOĞAN: Sinemayla ilgilenmeye nasıl başladınız? Sinemanın sizdeki anlamı nedir?
Burak BABAYİĞİT: Lise de birinci sınıfı okuyordum. Derslerden yırtmak için Sosyal Faaliyet kulüplerine kafayı takmıştım.(gülüyor) Hatta bir gün Öğrenci Hakları ve Sosyal Faaliyetler Kulübü diye bir kulüp bile kurmuşluğum var. Neyse, Okulun içine girdiğimde pembe renkli, üzerinde "Gençliğin Gözünden Kısa Film Yarışması" yazan bir afiş gördüm. Kısa Film diye bir şeyin yarışmasından bahsediyordu. O gün onu çok önemsemedim, afişi incelememin sebebi, "sosyal faaliyet takıntısı" dediğim düşünceden kaynaklıydı. Ertesi gün kendi kurduğum kulüp (Öğrenci Hakları ve Sosyal Faaliyetler Kulübü) ile ilgili bir duyuru imzalatmak için okul müdürümün yanına gittim. Odadan çıkarken, Müdür bana "yav burak, sen seversin. Kısa film yarışması var. Katılıp, okulumuzu temsil etsene" dedi. Neden bilmiyorum tamam dedim. Ama kısa film hakkında hiç birşey bilmiyordum tabii. Eve gittiğimde hemen senaryo aramaya başladım internetten. Hemen bir senaryo bulup, ismini değiştirdim. Bir senaryom oldu sandım. Ha tabi, sadece ilk kısa filmimin senaryosu arak, gerisi el emeği göz nuru.(Gülüyor) Bir yerlerden VHS kasetli bir de kamera buldum. 5 Sayfalık filmi, 4 haftada çekebildim. Ne çektiğimi bilmiyordum. O zamanlar, ekipten birisinin bir tanıdığı Movie Maker programını iyi biliyormuş. Ona da kurguyu yaptırdık. 2-3 Hafta da o sürdü. Filmin son halini projeksiyondan izledik bir yerde ve ben o an büyüye kapıldığımı hissettim. Bu hissi daha önce de yaşamıştım. O da hayatımda ilk defa sinemaya gittiğimde... Ufuk Bayraktar'ın bir sözü vardır. ‘Zeki Demirkubuz’la ilgili ve benim çok hoşuma gitmişti. "Ben hıyardım, Zeki abi beni cacık yaptı", bunun aynısı benim içinde geçerli. "Ben hıyardım. Sinema beni cacık yaptı." 

Esra ERDOĞAN: Kısa filmden söz edecek olursak, sizce tanımı nedir? Uzun metrajlı filmin alt yapısını oluşturan unsurlar kısa filmde de olmazsa olmaz öğeler midir, yoksa kısa filmi apayrı bir alan olarak mı düşünmeliyiz?
Burak BABAYİĞİT: Zaten soruyu sorup, cevabı da soruda vermişsiniz. Klişe diyebileceğimiz bir tabirle cevap vermek gerekirse, Kısa Film kısa vakitte iyi dert anlatmaktır derim. 

Esra ERDOĞAN: Biraz da filminizden bahsedelim "B.O.K" isimli filmin yönetmenliğini yaptınız. Evet, bu bir ilk film. İlk filmler beni müthiş heyecanlandırıyor. En çok bundan söz etmenizi istiyorum. El yordamıyla bulduğunuz, bulamadığınız, bulup heybenize koyduğunuz yahut yaptıktan sonra acaba dediğiniz şeylerden bahsedelim biraz da. Yeni bir şey yapıyor olmak denize atlayıp nefes alamama, boğulma hissi yaşattı mı size?
Burak BABAYİĞİT: İnsan olarak özgürlüğü hep isteriz, ama hangi özgürlüğü istediğimizi çoğu zaman bilemeyiz diye düşünüyorum. Sinema benim gerçekten özgürlüğümü hissettiğim bir dünya.  Denize atlayıp nefes alamama durumu, denize her yeni girerken mutlaka olacaktır. Bizim yönetmen olarak, hatta hayalperest insanlar olarak en öncelikli görevimiz ; dalgayla karşılaştığımızda, ona göğüs gerebilmektir diye düşünüyorum.
Esra ERDOĞAN: Peki  B.O.K. Filminde günde kaç sayfa çekiyordunuz?
Burak BABAYİĞİT: Günde 20 sayfaya yakındı yanılmıyorsam. Ama 17  Sayfanın altına, 1 gün inmişizdir.
Esra ERDOĞAN: Filminiz henüz vizyonda değil ancak merak edenler için ufak bir detay verecek olursanız neler söylerdiniz? B.O.K. hangi kitleyi hedef alıyor? Senaryo sizin için ne ifade ediyor?
Burak BABAYİĞİT: B.O.K. için bir çeşit Yeşilçam usulü komedi diyebiliriz sanırım. Hani Yeşilçam'da bazı filmler vardır, ve her izlediğinde ilk izlediğin zamanda ki gibi gülersin. Bizim en büyük derdimiz buydu. Çerez film dediğimiz işlerden ziyade, arkadaşlarla toplanıldığında " ya 3 defa izledik ama bidaha izleyelim hadi" denilebilen bir film yapmak istedik.
Esra ERDOĞAN: Biraz da oyuncu seçimlerinden bahsedersek? Neye göre seçtiniz oyuncularınızı?
Burak BABAYİĞİT:  Hayalime göre diyebilirim buna. Hikayemizi ilk yazdığımızda bu adam bunu oynamalı kesin diyerek yazdığımız oldu. Ve o insan için yazılmış karakter olması, doğru tercihi bulmama çok yardımcı oldu.
...EN BÜYÜK BÜTÇELİ FİLMİ SİZ ÇEKSEYDİNİZ?
Esra ERDOĞAN: Sınırsız bir bütçeye sahip olduğunuzu ve dünyada bugüne kadar çekilmiş en yüksek maliyetli filmi çekme şansının size verildiğini hayal edin. Nasıl bir hikaye anlatırdınız, kimlerle çalışmayı tercih ederdiniz?
JAMES CAMERON'A UYGULAYICI YAPIMCILIK TEKLİF ETMEK İSTERDİM!
Burak BABAYİĞİT:  Hm.. Şans insanlara verilmez, insanlar istediğinde şans elde eder diye düşünüyorum ile başlayayım. (gülüyor) Böyle bir film şansını kazandığıma göre, Steven Spielberg ile J.J. Abrams'ı senaryo ekibine davet ederdim. James Cameron'a da uygulayıcı yapımcılık teklif ederdim.  Oyuncu olarakta, Natalie Portman ve Nicolas Cage ile çalışırdım heralde. Filmin hikayesine de bağlı tabi. Ama fantastiği bol, büyülü bir film olurdu heralde.
Esra ERDOĞAN: Peki, Büyüleyici bir film olur muydu?
Burak BABAYİĞİT: İşte onu bilmiyorum.  (Gülüyor)
Esra ERDOĞAN:  Neden James Cameron'a uygulayıcı yapımcılık? Kendisi bir yönetmen değil mi?
Burak BABAYİĞİT: Olsun, paraya kıymayan bir adam. Avatar, Titanik gibi filmlerinde gördük.
Esra ERDOĞAN: Türkiye'de ve dünyada, görsel bakış açınıza yakın bulduğunuz film yönetmenlerini bizimle paylaşır mısınız?
Burak BABAYİĞİT: Gaspar Noé, Martin Scorsese isimlerini tek geçerim heralde bu konuda. Tabii yukarı da saydığım insanları da severim.
  Esra ERDOĞAN: Yönetmenlik konusunda kendinize özgü nasıl bir tarzınız var? Oyuncu yönetmeni olarak kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burak BABAYİĞİT: Oyuncularımdan emprovize tepkiler almayı çok seviyorum, bunu ilk sinema filmimde daha net görme şansım oldu.  "kamerayı nereye koyduysam sende orada oyna!" zihniyetinde bir adam değilim, oyuncu nereye giderse kamera oraya gitmeli gibi bir düşüncem var. Onlara hayal bahçemin sınırlarına kadar rahat alan bırakmak, istediğim oyunu almama yardım ediyor. 
Esra ERDOĞAN: “Machine” filminizi ele alalım; “Machine” adlı bir ülke olduğunu düşünün. Sizce neye benzerdi? Nasıl bir bayrağı, milli marşı, dili ve dini olurdu?
Burak BABAYİĞİT: “Machinen”in bir ülke olmasından ziyade, bir temsilci olduğunu düşündüm her zaman. Sistemi temsil ediyordu en nihayetinde. Bayrak ya da milli marş "SİSTEM" öven cinsten olurdu. Dilsiz kalsın isterdim, konuşamasınlar, işaret dili olsun. Ama kesin ortak dilleri ingilizce olurdu. Sistem ingilizce malum. Din olmasa sisteme itaat ettirecek insan da olmazdı, mutlaka bir dini de olurdu ama bilmiyorum. Tek bildiğim “Machine”'nin tanrısı olmak istemezdim.
Esra ERDOĞAN: Yönetmenlerin atasözleriyle yarışacak cümlecikleri  vardır. Örneğin ‘Bergman’ “Film çekmek insanın farklı yaşlarda kendi fotoğrafını çekmesi gibi bir şey. Hepsi farklı görünür, ama aslında hepsi aynıdır.” demiştir. Bu konuda bir şeyler söyler misiniz, Türkiye'nin  Bergman'ı siz olsaydınız ?
Burak BABAYİĞİT: O zaman bu da benden gelsin; "yaşıyoz işte ya" bundan anlam çıkartamayan gelsin beni bulsun (gülüyor)
Esra ERDOĞAN: Son olarak benim sormayı atladığım, fakat şundan da bahsetmeliyim dediğiniz bir şey var mı? Röportajımız sizin içinizden gelenlerle son bulsun.
Burak BABAYİĞİT: "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine."


 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)