“Her şeye rağmen Mete’ye minnettarım sevgili Oğuz! O olmasaydı, seni tanıyamayacaktım ben. Ve eğer seni tanımasaydım, birçok güzel şeyi hiç bilemeyecektim hayatta. Kendimi de tanıyamayacaktım tam anlamıyla. Kendimde olan birçok gizli hassadan haberim bile olmayacaktı.” Perran söylüyor (sf. 213-214) bunları. Dediği gibi “Mete olmasa Oğuz’u tanıyamayacak”; “Birçok güzel şeyi bilemeyecek” ve “Kendindeki gizli hassalardan haberi olmayacaktı”. Ancak (filmin ve romanın sonuna bakınca) “Hayatta olacaktı”! Bir şans verilse hangi yolu seçer acaba?
28 Aralık 2014

"Her şeye rağmen Mete'ye minnettarım sevgili Oğuz! O olmasaydı, seni tanıyamayacaktım ben. Ve eğer seni tanımasaydım, birçok güzel şeyi hiç bilemeyecektim hayatta. Kendimi de tanıyamayacaktım tam anlamıyla. Kendimde olan birçok gizli hassadan haberim bile olmayacaktı." Perran söylüyor (sf. 213-214) bunları. Dediği gibi "Mete olmasa Oğuz'u tanıyamayacak"; "Birçok güzel şeyi bilemeyecek" ve "Kendindeki gizli hassalardan haberi olmayacaktı". Ancak (filmin ve romanın sonuna bakınca) "Hayatta olacaktı"! Bir şans verilse hangi yolu seçer acaba?

Aynı adlı romanın ('Zambaklar Açarken'-İnkılap ve Aka Kitabevleri-Nisan, 1973) (Kerime Nadir) (Üçüncü baskı-1978) renkli Yeşilçam uyarlaması. Yaz aylarında çekilip 17 Aralık 1973, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci; (Beyoğlu) Şan; (Aksaray) Bulvar; (Bostancı) Murat; (Çarşıkapı) Şık; (Kadıköy) Suadiye sinemalarında gösterime girmiş. Yazar, anılarında 'filmi izlediğini ve çok beğendiğini' belirtiyor ('Romancının Dünyası').

İlk sahnede "Sevgili arkadaşı Mete'nin sevgili babacığına" gönderdiği mektup var. "İmtihanlar başarılı geçiyor. Ama hepsinden mühimi sana bir havadisim var. Dün burada yıldırım nikâhıyla evlendim. Karım, güzeller güzeli bir Türk kızı. Adı Perran. Roma'ya Türk kıyafetlerini sunmaya gelen bir manken. İkimiz de delicesine mutluyuz. Ne yazık ki görevi yüzünden iki gün sonra Türkiye'ye hareket etti. Ben de, tabii, imtihanlarım yüzünden buradan ayrılamadım. Bu ayın 25'inde Carlton Oteli'nde (film ve romanda '216 numaralı odada') bulunacak. O'nu alıp eve götürmeni rica ediyorum." [Kitapta, Mete futbolcu. Roma'daki turnuvada kazandıkları ilk maçtan sonra karşılamış Perran'la].

O gün otelde Faize Sevim Modaevi'nin 'Şekerpare' adlı defilesi ve podyumda birbirinden alımlı mankenler vardı. "Bizim delikanlının kalbini çalan hangisi acaba" sorusu yankılanır Oğuz'un kafasında. Aynur Aydan'ın şakaları da eklenince ancak ertesi gün götürebilir Perran'ı çiftliğine. Otorite kurmak için o kadar sert ki "Bana, dün akşam arkadaşlarımın yaptıkları için mi, yoksa oğlunuzla evlendiğim için mi kızıyorsunuz" ve "Elinizde bir sopanız eksik. Korkarım biraz sonra da bana para teklif edeceksiniz oğlunuzu terk etmem için. Şu meşhur romanlarda olduğu gibi" diyor gelini. İlişkileri şimdilik gergin ama zamanla bambaşka bir şekil alacaktır.

Oğuz Albatros, kır saçlı bir 'piyes yazarı'. (Kitap, O'nun ağzından anlatılmış). Orta yaş sınırını geçmek üzere. Mediha Hanım'la evli. Ama ayrılmak üzereler. Kilyos'taki çiftliğinde [karısı Levent'teki (romanda 'Ayazpaşa') evinde] kalıyor. Huzur bulduğu küçük bir tepede aile kabristanı var. Zambak dolu. İlk defa dedesi diktirmiş bunları. "Zambak gibi beyaz, güzeller güzeli bir kızı sevmiş gençliğinde. Zavallı kızcağız çok yaşamamış. Garip bir hastalığı (kitapta 'verem') varmış. Renklerden en çok beyazı severmiş, çiçeklerden de zambağı. Dedem, O'nun hatırasına, bütün hayatı boyunca bağlı kalmak istemiş bu şekilde" diye anlatıyor. (Oğuz ve Perran'ın kaderleri de aynı!). Aslında göründüğü kadar sert ve iradesi sağlam bir insan değil Yazarımız. "Bir çocuk kadar aciz, bir çocuk kadar yeteneksizim." Afra tafrayla örtmeye çalışıyor bunu.

Perran, kumral (romanda 'kısa saçlı'), çocuk yüzlü, güzel bir genç kız. 19 yaşında. 'Pırıl pırıl zeka ışınları saçan gözler, nefis dudaklar ve profil'. Anne ve babasını 10 yıl önce kaybetmiş. Ortaköy'deki (kitapta 'Beşiktaş') uzak bir bayan akrabasından başka kimsesi yok. [Romanda 'orta halli bir ailenin tek kızı'. İzmir Koleji mezunu. İstanbul'a gelişi Akademi'ye girmek için. Öğretmen olan babası geçen yıl ölmüş. Annesi 'küçük bir mağazanın çocuk kreasyonunda terzi'. Ayrıca 'bekâr çamaşırları yıkıyor']. Başlangıçta hafif şımarıktı. Oğuz'a sevgisi arttıkça olgunlaşacaktır.

Mediha çok zengin, kaprisli bir kadın. Güzel, zeki, iradeli, kültürlü ve sosyetik. Üstelik kumarcı. "Babasından kalan paraların haddi hesabı yok." O nedenle her şeyin, insanların bile satın alınacağını sanıyor. Çarşı pazardan alınır gibi! "Mete de sen de benim kölemsiniz. Hatta Oğuz bile. Hepiniz paramın esirlerisiniz. Döverim de söverim de" diyordu Perran'ı tokatlarken. Evlendiklerinde "30'una yakın bir dulmuş". Delikanlı ise daha 20'sinde. Kocasını ilk aldatışı bir masajcı ile. Sonra herkesle!

Mete'nin gelişi uzadıkça kayınpeder-gelin yakınlaşır. "Daha birkaç gün evveline kadar Perran adında bir genç kızın bulunduğunu bile bilmiyordum. Hayatıma ani kasırga gibi giren bu olağanüstü varlık, şimdi benim bir parçamdı. Bütün yaşantım boyunca benim bir parçam olagelmiş gibi." Buna karşın sahneler boyunca Mete ile Perran ayrılmasın diye yırtınacaktır. Genç kız da Oğuz ve Mediha boşanmasın diye!kljkfhgfds

Romandaki gençlerin evliliği Roma elçiliğimizde. Filmde, o işi Türkiye'ye bırakmışlar. [Böyle yapmakla senaryo aksıyor. Genç kız, otelde 'Perran Albatros' adıyla kayıt yaptırmıştı. Henüz evlenmediklerine göre bu mümkün değil]. Dahası İtalya'daki o kısa sürede birlikte bile olmamışlar! (Tüm bunlar, 'el değmemişlik' konusunda hassas seyirciyi rahatlatmak için!).

Tüm nefretine karşın Mediha, yükselmesi için kocasına omuz veriyor. Piyeslerin oynanacağı salonlar, gazetelerdeki methiyeler, dahası seyirciler bile parası ile ayarlanmış. Neden böyle davrandığı tam anlaşılmıyor. Belki 'ne kadar çok yukardan düşerse o kadar acı çeker' diyedir. Oğuz'u 'boş bir çuval gibi yere çarpacak' en güçlü darbeyi en sona saklamış. "Hayatım boyunca O'na ihanet ettim. Hiçbir şey olmadığı gibi Mete'nin babası bile O değil" demişti gelinine! Avcı komşuları Sâbir'miş! Ancak (romandaki öğrenirken filmdeki) Oğuz bunu öğrenemiyor. Korumacı bir içgüdüyle kayınvalidesini öldürür Perran. Kendi ölümü de Sâbir'in av tüfeğinden çıkan kurşunla. Zaten çektiği sıkıntı ile aklını yitirmişti zavallı.

Şimdi zambak dolu tepede yatıyor. "Çocuklar gibi hür olmak istiyorum. Beyaz bulutlar gibi tertemiz bir yolda ilerlemek istiyorum. Ayaklarımın dibinde çiçekler olsun, zambak çiçekleri."

'Zambaklar Açarken'deki melodiler.

Herbie Mann'ın 'MemphisTwo-Steps' albümündeki (1971) 'The Night They Drove Old Dixie Down' (1969) (J. 'Robbie' Robertson) 3 sahnede (Oğuz, Carlton Otel'in Amerikan Bar'ında Perran'ı beklerken; Dans ederlerken; Genç kız, yaş gününde kitap okurken).'Memphis Two-Step' (Don Sebesky) Mete'nin gelişi şerefine verilen partideki ilk dansta.

'La Course Du Lievre Á Travers Les Champs'daki (1972) (Francis Lai) 'Generique Du Fin' 4 sahnede [Başlarda, Bekir, bayılan Perran'ı kucağında taşırken; İçki içen Mediha odadan çıkarken; Oğuz arabaya benzin koyarken; (00.45 sonrası) Perran'la köşke geldiklerinde]. 'Theme Solaire' Sâbir "Hayatımda böyle güzel mayonez yememiştim. Perran Hanım siz bir dâhisiniz" dedikten sonra. 'La Course Du Lievre' 10 sahnede [Sâbir pencereye ateş ederken; "Seni çok arzu ediyorum, küçük şeytan. Bu gece bana geleceksin. Oğuz'a bir şey söylersen ikinizi de öldürürüm" derken; Kuş vururken; (00.55 sonrası) Perran "Nasıl kıyılır bu günahsız kuşlara" derken; Mete, ittirip Oğuz'u yere düşürdüğünde; Sâhir, Bekir ve Perran'ın peşinden giderken; Hafızasını kaybeden Perran, Bekir'in evinde "Neredeyim ben? Siz kimsiniz" derken; Sâhir'in saldırısına uğrarken; Sâhir'in kurşunu ile vurulduğunda; Oğuz'a "Gitme, bırakma beni" derken].

'Zambaklar Açarken' (Bora Ayanoğlu) (Enstrümantal) 13 sahnede (Oğuz "Alnınızdaki sıyrıktan 1-2 güne kadar hiçbir şey kalmaz" derken; Çocuk bahçesinde; Zambak tepesini Perran'a gösterirken; Oğuz "Tuhaf şey, sana bu kadar kısa zamanda ne kadar alışmışım" derken; Ortaköy'de konuşurlarken; Perran, Boğaz Köprüsü'nü gören deniz kenarında "Şu koca memlekette kalemiyle para kazanan insan o kadar az ki. Başka iş yapsanız" derken; Sahildeki balık lokantasında; "Bana bakmaktan ne zaman bıkacaksın" derken; Mete'nin turistik bir geziye çıktığını öğrendiklerinde; Doğum günü partisinde Oğuz'un çiçekleri geldiğinde; Oğuz kırda, Perran deniz kenarında birbirlerini düşünürken; Perran, arabada "Sensiz yaşayamayacağımı anladım" derken; Sonlara doğru Oğuz'un kucağında giderken).

'Shaft'daki (1971) (Isaac Hayes) "Walk From Regio's" 2 sahnede (Oğuz eve gelirken; Avukatı evden kovarken).

"Piano Sonata, No. 8, Op. 13, 'Pathétique' Adagio Cantabilite" (1799) (Ludwig Van Beethoven) Havaalanında Mete'yi karşılarken.

'State Of Siege'deki (1972) (Mikis Theodorakis) 'State Of Siege' 2 sahnede (Perran, öpüşen gençleri seyrederken; Mediha Hanım'ı yatakta bir erkekle yakaladığında).

'The Thomas Crown Affair'deki (1968) (Michel Legrand) 'Crowning Touch' Mediha "O, Oğuz Bey diye gözünde büyüttüğün masal dedeye bütün mutluluğunu ben satın aldım. Tiyatro tuttum, piyeslerini oynattım. Seyirci tuttum, alkışlattım. O'nu adam yaptım, adam. Para yedirttim, büyük yazar dedirttim. Hakkında methi senalar yazdırttım" derken.

'Sacco and Vanzetti'deki (1971) (Ennio Morricone) 'The Ballat of Sacco and Vanzetti (Part 3)' Perran "Dün gece annenin yatağında bir adam vardı. Öylesine kendilerini kaybetmişlerdi ki" diye anlatırken. 'Hope for Freedom' Mete "Babacığım, sözü uzatmak gereksiz. Acele karar verdiğim için kendimi suçlu buluyorum. Onun için bu işi bitirmeye karar verdim" derken.ghfds

Henry Mancini'nin 'Love Story' uzunçalarındaki (1970) 'Song From M. A. S. H. (Suicide is Painless)' (1969) (Johnny Mandel / Mike Altman) Perran'ın yaş gününde.

Raymond Lefevre ve Orkestrası'nın 'Festival De San Remo' 33'lüğündeki (1973) 'Da Troppo Tempo' (1973) (Giancarlo Colonello / Luigi Albertelli) Turistik geziden dönen Mete, evde, Oğuz ve Perran ile karşılaşınca.

'Jeux Interdits (Forbidden Games)' Perran "Bunu nasıl söylersin? Bu çirkef içinde tek iyi, tek dürüst olan sendin arkadaşım. Ama sen de yenildin Onlara" derken.

'Airport'daki (1970) (Alfred Newman) 'Main Title' Oğuz, Perran'ı Sâhir'den kurtarırken.

Filmde iki de şarkı var.

Bora Ayanoğlu'ndan 'Zambaklar Açarken' (Bora Ayanoğlu) jenerik ve sonda; "Bir yapraktın kuruyan sessizce dalında//Bir rüzgar esti düştün zambak tarlasına//Gözlerin gözlerimde filizlendi birden//Biz seninle aşka düştük birlikte//**//Zambaklar açarken//Mutluluğa koşarken//Kaybettim birden seni//Zambaklar açarken."

Faize Sevim Modaevi'nin Carlton Otel'deki 'Şekerpare' defilesini Yasemin Kumral'ın söylediği 'Gül Benimle' (1972) (Yasemin Kumral) eşliğinde izliyoruz. 90'lardan sonra değil ama "Ankara'yı sandviç yapıp yemek istiyorum" diyen genç kızı çok sevmiştik. "Kalbini sevinçle doldur//Gül benimle sen de//**//Vazgeç artık ağlamaktan// Ne var üzülmekte//Gül benimle sen de böyle hep//**//Yaşadığımız gün bugündür dün değildir//Mazideki kederleri unutalım//Mutlu olup dünyayı pembe görmek varken//Neden her gün ağlayalım//**//Kaybettiklerin için sakın fazla üzülme//Gül benimle sen de//Zaten hepsi burda kalmıyor mu biz gidince//Gül benimle sen de böyle hep."

'The Night They Drove Old Dixie Down'ı Joan Baez'in yorumladığı şekliyle (1970) de çok sevmiştik; "Virgil Caine is my name,//And I drove on the Danville Train."

Mete'nin mektubunda 'dün' ile 'bugün' arasındaki 'iki gün' aklımızı kurcalıyor. Delikanlı 'dün' evlendiği Perran'ın 'iki gün sonra Türkiye'ye hareket ettiğini' belirtiyor 'bugün' yazdığı satırlarda! Kitapta, 25 Mart'ta yazılan mektup, 1 Nisan'da eline geçtiği için bu ani evliliği 'Nisan 1' şakası zanneder Oğuz.

Albatros, 'En büyük deniz kuşu'; Perran, 'uçan, uçucu' demekmiş. Perran Albatros 'uçan kocaman deniz kuşu' demek oluyor böylelikle. Genç kızın 'hatları çok güzel'. (Roma'daki ünlü ressam Antonio Rossi hayran kalmış. Yeryüzünde bir benzerine rastlamadığını söylüyormuş). Dudaklarında, zehir gibi bir kuvvetin bile başaramayacağı işi başaran küçücük, tatlı bir tebessüm. Manken olduğu için gıda konusunda dikkatli, doktorluğu da var. (Romandaki sigara içiyor). Yemekleri 'meyve suyu, sebze haşlama, sövüş et, grisini' şeklinde. Kahvaltı âdeti olmayan kayınpederini, yaşına da hafifçe dokundurarak uyarıyor; "Sizin yaşınızdaki erkeklerin iyi bir kahvaltı etmeleri sıhhatleri için gerekli bir husustur. Öğle ve akşam yemeklerini hafif yersiniz."

Ağzındaki sakız, sinir etmişti 'muhterem kayınpederini'. Çıkarıp atmasını ister. Soyadını taşıyan gelinin her türlü saygı kurallarına uyması gerekmiş. Albatros ailesine layık olabilmek için elinden geleni yapar O da. Hazırladığı sofra öyle muhteşem ki 'yemek yemesini sevmeyen fakat böyle güzel yemekler yapabilen birine ilk defa rastlamış' Oğuz. Elektrik süpürgesiyle kıyı bucak temizlemesine de "Yeter artık yavrum! Mete, seni bu durumda görürse eve gelin değil hizmetçi aldığımı zannedecek" diye takılıyor.gfdhjhf

Birbirlerine hitapları çok hoş. Oğuz, 'küçük şeytan', 'şeytan çekici'; Perran  'arkadaşım', 'sevgili arkadaşım', cicim, 'üstat', 'baba Albatros', 'nonoşum', 'şekerim', 'cicim' şeklinde.

Yazar tarafından (o yıllardaki sağ-sol ayrışmasını kastederek) "Gençliği çeşitli yönlere iten bir takım akımların etkisinde kalmadan, kendi yaşama ortamını bulmaya çalışmış" diyerek övülür genç kız.

Akademi'de (herhalde 'Güzel Sanatlar') 'heykeltıraş' olmak istiyordu. (Romanda annesinden gelen) Parası yetmeyince mankenliğe başlar. Kazanç bakımından iyi ama sevememiş bu mesleği. "Kendi kişiliğini başkalarının zevkine satmak. Bir talkım kuralların canlı makinesi olmak. Her şeyiniz ölçülü. Adımlarınız, gülücükleriniz, hatta nefes alışınız." Oysa Perran özgürlüğüne düşkün. Kendi kişiliğiyle yaşamak istiyor. "Kimsenin davranışlarıma karışmasına, beni bir başka biçime sokmasına tahammül edemem."

Geceleri 'steno' kurslarına devam etmiş. Çok da 'mütevazı'. "Âcizane, biraz daktilo yazmasını bilirim. Şöyle '10 parmak' falan!" diyor. "Bilirsiniz, sekreterlikle mankenlik kardeş mesleklerdir." Bundan sonra Oğuz'un daktilo işlerini de yapacakmış. İngilizcesi, romanda 4 kez 'all right' diyecek kadar.

Mediha'nın ikinci tokadına "O kadar alçaldınız ki eliniz bana yetişemez" sözleriyle engel olur. Yediği tokada, sonraki sahnede bir tokatla yanıt verir. Tokat filmde çok önemli. Oğuz bile "Şu şamarımı görüyor musun sen benim" diye şakalaşmıştı genç kızla.

68. sayfada, " 'Şaşkınlık', 'hayranlık'ın göbek adı değil midir" diyor. Benzer söyleme, Hollywood filmlerinde rastlayacağız; 'Predator 2'de (1990) Teğmen Harrigan-Danny Glover; "Cooperation is my midlle name."

Mediha Hanım'a diklenmişti. "Dünyada satın alamayacağınız şey, bir baba ile oğlu arasındaki sevgidir." Mete'nin gerçek babasının Sâbir olması, sözlerinin vuruculuğunu azaltıyor!

Filiz Akın'ı, 6 tanesi defilede olmak üzere 23 giysiyle izliyoruz. Diğer mankenler; Başak Gürsoy, Zülal Özbağ, Aynur Aydan.

Oğuz'un çiftliği dededen kalma. İpotek borçlarını Mediha Hanım ödemiş! Bir de ['Bir Demet Menekşe'den (1973) anımsadığımız] '34 KT 417' plakalı 'Mercedes' i var (romanda 'fildişi renkte, otomatik, en son model, gıcır gıcır bir Rambler'). İclal Kalfa (kitapta, ayrıca, kâhya Halim Efendi, hizmetçi Zülfiye ve Aşçı İbrahim) ev işlerine yardımcı.

Yazarlık dışındaki girişimleri fiyaskoyla sonuçlanmış. "İhracat-ithalat firması kurdum, bir aya kalmadan batırdı. Daha bir sürü iş denedi, olmadı" diyor Mediha. Sudan çıkmış balığa dönüyormuş edebiyattan başka bir şey yapınca. "O bir çocuktur, daima renkli rüyalar görmek isteyen bir çocuk." Yazarlıktaki başarısı(!) da karısının parasıyla. Bunun bile farkında değil. "Mediha'nın bana uzattığı her eli reddetmesini bildim. O'nun yardımından başka kurtuluş yolum olmadığını bilseydim ölümü tercih ederdim" diye koskoslanıyor. "Zavallı Mete" dediği sahnede "Zavallı Oğuz" yanıtını almıştı Perran'dan.

En büyük özelliği 'gevezelikten hoşlanmaması'. Ama romanda 'edebiyat' söz konusu olunca susmak bilmiyor. Zambağın 80 çeşidi olduğunu da kendisinden öğreniyoruz. 'Kırık Aynalardaki (filmde 'Aynadaki') Yüzler' için "Kırık bir aynanın her parçasında kişiliğinin ayrı bir çehresini, benliğinin ayrı bir yönünü gören bir adamın karakter analizi" açıklaması var. 'Gümüş Tırtıl' sanat ödülünü kazanmış. Hep karısının girişimiyle. Kahramanımız bunu bilmiyor. Bazen bilmemek daha iyidir!

(Kitaptaki) Halası Tomris Albat bir yazar. 'Albatros'un kuyruğunu makaslamış'. Büyük olasılıkla, Kerime Nadir'dir bu kişi. "Kitapları piyasada en çok cayırtı koparan, etrafında filmcilerin pervane oldukları sır dolu kadın." 60'ına merdiven dayamış ama sanki 45'inde. 3 kez evlenmiş.

Oğuz, 'fikirlerini kendisine saklayan, realiteye dönük bir yazar'. "Yeniyi, orijinali seçerim hep. Alışılmamış bir stil uygularım." Eserleri baştan sona bir muamma ve sadece bir avuç aydına hitap ediyor. Tomris Albat ise işin püf noktasını bulmuş. Fikirlerini ortaya döküyor. Kaleminin ustalığı ile bütün milleti baştan çıkarıyor. Oğuz, 'sanat düşündürür'; Halası ise 'sanat hayatı güzelleştirir, yaşamayı zevkli bir hale getirir. Bunalmış insanlara nefes aldıracak bir pencere açar' fikrinde. Bu nedenle kahramanımız jürilerden ödül alırken, Tomris bütün bir milletin kalbini kazanıyor.

Kerime Nadir'in, söyleyemediklerini söylemesi Tomris aracılığı ile; "Siz bazı senaristler, bir romandan senaryo nasıl yazılır bilmiyorsunuz. Konunun ruhunu parçalamadan, kendi özellikler ve değerleriyle beyazperdeye aktarma sanatı yani. Hatta çok defa yazdığınız senaryonun o romanın konusu ile hiç bir ilgisi bulunmuyor. Bazen de bir romandan sadece bir nüve veya 1-2 kahraman tipi alıyorsunuz. Şuradan buradan derlenmiş bayat ve kalitesiz motiflere sarıyorsunuz bunları. Ortaya çıkan parça-bohçaya da senaryo diyorsunuz."afghjlkhjghfgd

Mete, 20 yaşında. Ele avuca sığmaz, aklı bir karış havada. Babasının deyişiyle 'köftehor'. Bütün kızların rüyalarına giren bir genç. Perran "Evet! Gerçek kimliğini tanımayanların" diyerek tamamlar bunu! Filmde değil, romanda, babasının piyes yazarı olduğunu söylemiş karısına. Biraz 'ana kuzusu'. Mediha, iki kez ta Avrupalara gidip (film ve kitapta 'Swiss Air' ile) Türkiye'ye getiriyor oğlunu. Mezuniyet hediyesi olarak verdiği '34 LF 300' plakalı arabayı 'Yumurcak / Veda'da (1974) tekrar göreceğiz. Romanda, Milli Takım'a seçilip, bir İtalyan takımından transfer teklifi alır. Senegalli bir revü yıldızından çocuğu olduğu iddiası gerçek çıkmaz. Türk takımı (Mete üç gol atmış) İtalyanları 4-0 yenip şampiyon oluyor. Filmde, 'gerçek babasının Sâbir olduğunu' öğrenmiyor. Romandaki öğrenmiş ama yine de Oğuz ile kalmayı tercih eder. Aytaç Arman'ın hızla yükseldiği yıllar. 'Cebinde 5 lirayla geldiği Yeşilçam'da artık film başına 20-25 bin lira alıyor' (Altan Demirkol).

Mediha'nın evinde 'eğlenmek mecburi' ve her türlü günah, sevaptır! Yatakta bir erkekle yakalandığında "Alış artık bunlara. Ne de olsa genç bir kadınım. Benim de hakkım" diyor. "İğrenç olan,  hayatın kendisidir" ve "Bir kadının çektiği ıstırabı ancak gene bir kadın anlar" demesi çok anlamlı. Perran, Güliver'in kitaplarını önerir. Çevresindekiler 'cüce', hanımefendi 'dev'miş. "İkinci cildi 'Devler Ülkesinde'. Bir gün gelecek cüce olmak, küçülmek sırası size gelecek!"

Sâbir'in soyadı 'Ceylan'. Bir 'filozof'. Özel liselerde fizik ve kimya okutuyor. Oğuz'un aksine 'geveze ve palavracı'. Sözlerinden %80 indirim yapmak gerek! Gözleri hep çakmak çakmak. Yaşamındaki en önemli şey 'av'. "O köpeklerin sesini, alnıma tokat atan ormanın ıslak yapraklarını, benden sinsice kaçan avımı kanımda canımda hissederim." Vurulan kuş için üzülen Perran, aynı tüfekten çıkacak kurşunla yaşamını yitirecektir.

Korucunun oğlu (romanda yok) Bekir 'iyi çocuktur'. Ormanda bir kulübesi var. Yadigâr Ejder'in soyadı jenerikte Kırmızıgül. 'Kuzu' olan aslını da katarsak üç tane soyadı var.

Oğuz, gençlere "Bir baba olarak saadetiniz için elimden gelen her şeyi yaptım ve yapmaya da hazırım" diyor. Cümlenin ikinci kısmını "Ve daha da yapmaya hazırım" dese daha doğru olacaktı.

Perran'ı Jeyan Mahfi Ayral; Film boyunca 10 sigara içen Oğuz'u Abdurrahman Palay; Sâbir'i Agâh Hün; Mediha'yı Nevin Akkaya; Mete'yi Esen Günay; Bekir'i Sadettin Erbil; Gazeteci Raik ve Avukat Orhan Erkal'ı Erdoğan Esenboğa; Ahmet Açan ve Tiyatro Müdürü-Renan Fosforoğlu'nu Fikri Çöze seslendirmiş.

Oğuz Albatros-Kartal Tibet; Perran-Filiz Akın; Mete-Aytaç Arman; Mediha-Suzan Avcı ve odasındaki 'The Nude Maja' (1800) (Francisco de Goya) tablosu; Sâbir- Nuri Altınok;  Bekir-Yadigâr Ejder; İclal Kalfa-Nezihe Güler; Mediha'nın Avukatı- Orhan Erkal; Tiyatro Müdürü-Renan Fosforoğlu; Gazeteci Raik-Abdullah Şahin; Kamyon şoförü-Muzaffer Civan ve '34 PD 724' plakalı Bedford kamyon; Davetli-Ahmet Açan; Köylü-Vahit Volkan; Zambak dolu tepe; Ortaköy ve Boğaziçi Köprüsü; Carlton Oteli; Balık Lokantası; Yeşilköy Havalimanı çok güzel.

Perran'a ne Mete, ne Oğuz, ne Sâhir, ne de Mediha'nın evinde sarkıntılık yapan Ahmet Açan sahip olabiliyor! "İçimden, canımdan bir şeyler kopuyor her 'Oğuz' deyişimde. Cennet, sevdiğinin yanıdır. İnsanlar, şu kısa hayatları boyunca neden mutlu olamazlar?" 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)