Selahi İçsel ve balıkçı kulübesi. Gül, sevdiği erkeği getirmiş. Ancak 60’larda söylenebilecek şeyler; “Bak, sana kurtarıcı meleğimi getirdim… Karşındaki, dünyanın en iyi insanı Dede. Zengin ama para, hislerini hiç değiştirmemiş. Fakirler kadar iyi. Onlar gibi anlayışlı, yumuşak.” Şimdilerde ‘orta halli’nin bile ‘adı yok’.
22 Ocak 2015

Selahi İçsel ve balıkçı kulübesi. Gül, sevdiği erkeği getirmiş. Ancak 60'larda söylenebilecek şeyler; "Bak, sana kurtarıcı meleğimi getirdim... Karşındaki, dünyanın en iyi insanı Dede. Zengin ama para, hislerini hiç değiştirmemiş. Fakirler kadar iyi. Onlar gibi anlayışlı, yumuşak." Şimdilerde 'orta halli'nin bile 'adı yok'.

66 yazında çekilen 'Karanlıklar Meleği', 16 Ocak 1967, Pazartesi günü (Beyoğlu) 'İnci'; (Beyoğlu) 'Lâle'; (Beyoğlu) 'Levent'; (Çarşıkapı) 'Şık'; (Kadıköy) 'Özen' sinemalarında gösterime girmiş. Çevriliş öyküsü kime niyet kime kısmet gibi. 'Şafakta Dört Kurşun'un çekimleri sırasında Cüneyt Arkın'ın sol kolu çıkmış. 'Bir de ufak kemik kopması var'. (O günlerde 'Allahaısmarladık'ın ikinci çevriminde Hülya Koçyiğit ile başrolü paylaşacaktı. Yerine Ediz Hun getirilir. Özel nedenlerle Hülya Koçyiğit de oynamak istemeyince Sema Özcan, 'Allahaısmarladık' ile ikinci çıkışını yapar). Bülent Oran'ın, belki de, en başarılı çalışması. Her cümle bir özdeyiş. Senaryonun ilk halinde, yalnızca yüz yaralanması varken, Cüneyt Arkın'ın durumuna uygun olarak, kol kırığı da ilave edilmiş. Sette gömleğini giyebilmesi bile Adnan Mersinli'nin yardımıyla. Gül'ü saldırganlardan kurtardığı sahnede sol kolunu hiç kullanmadan 3 kişiyi dövüyor! Hoş bir rastlantı ile sonraki filmi; 'Kolsuz Kahraman'!

Film ['Silahların Sesi' (1965), 'Namus Borcu' (1966), 'Siyah Otomobil' (1966), 'Ümit Sokağı'ndan (1966) anımsadığımız] 120 ile giden '34 FD 783' plakalı 'Chevrolet'de başlıyor. Kuyumcu İbrahim Beylerin davetinden dönüyorlar. Direksiyondaki Jale, kadınların kocasına ilgisini kıskanmış. Söyledikleri yenir yutulur gibi değil; Düne kadar beş parasız bir yazar müsveddesi olan delikanlıyı sefalet bataklığından kurtarmış; Velinimetiymiş; O'nun eseriymiş; İsterse kovar, geldiği sefil kaldırımlara atarmış. "Nefret ediyorum senden... Madem paramın esirisin sana emrediyorum beni dinleyecek, kadınlarla selamı sabahı keseceksin. Söz mü?" Kemal için 'çılgın bir kadının nefreti ile sevgisi arasında hiç fark yok', ikisi de aynı şey. Vereceği sözün ne değeri olabilir ki. Çünkü 'selamı sabahı keseceği ilk kişi de karısı olacakmış'. "Eski pantolonla dolaşmak, hatta aç kalmak senin gibi sonradan görme şımarık milyoner bir kadının çenesini çekmekten iyidir."

Hız göstergesi 180'i gösterdiğinde bir kamyona çarpıyorlar. Jale ölmüş, Kemal yaralı.

Hayatı kurtulmuş ama yüzünde derin bir yara izi kalacakmış. Eskiden yakışıklılığı ile öğünür, aşırı bir hayranlık duyardı kendisine. Bundan sonra aynalara düşman olacaktır.

Delikanlı 'Edebiyat Fakültesi' mezunu bir muharrir yazar. 'Kibar olunmaz, kibar doğulur' diyenlerden. Fakir, yarı aç yarı çıplak bir genç ama hiçbir zaman kaba değil. Çapkın bir erkek de sayılmaz. 'Hayatta, kızların peşinde sürtmekten daha fazla önemsediği şeyler var'.  Jale'den önce 'pis meşin ceket, eski pantolonla' dolaşırmış.HDFHSS

Hastanede, arkadaşı Doktor Ali'ye tanışmalarını anlatıyor. Elinde Muhtar Selim'in tavsiye mektubu, Müteahhit-Mimar Sabri Bey'i ziyarete geldiğinde köşkte bir parti vardı. 'Onca züppenin arasından geçmek, Atlantik'i yüzerek aşmak gibi bir şey'. İşadamı, esprili bir kişiymiş. "Sanatçı değiliz, bari sanata yardımımız dokunsun" diyerek inşaatlarından birine amele başı yapar!

Yeğeni Jale, delikanlıyı çok beğenmiş. Sık sık ziyaretine (bir kez de evlilik teklifi ile) gelir. Kemal, 'sevgiyi nüfus kâğıdıyla ölçen budalalardan değil'. Sevdikten sonra 10-20 yaş farkın ne önemi var. Tek korkusu (genç kadının 4 yaş büyük olması değil) aralarındaki 'zenginlik uçurumu'ydu. Aşılma zahmetine değerse, aşılmayacak uçurum yoktur! "Sen 'evet' de, istersen bütün servetimi dağıtır, fakir bir kadın olarak diz çökerim karşında" yanıtını alınca içi rahatlıyor. (Ancak 'servetten' vazgeçmediği gibi sınıf atlamanın bir belirtisi olarak pipoya başlayacaktır).

Sade bir törenle evlenirler. Romanları kapışılan bir yazar olur. Eskiden rüyalarında bile göremeyeceği bir çalışma odası var. Hep daktilosunun başında. Zamanla Kemal'e bakan her dişi göze düşman kesilir Jale. Kabalaşmak, hakaret. Hiçbir kadın kıskançlığını, büyük bir aşkı böyle düşmanlığa çevirecek derecede ileri götürmemiştir. Kemal, böyle bir anda, beklenmeyen bir şey yapıyor; Karısını tokatlıyor!

Sonuç trafik kazası, bir ölü, bir de sakat! Yüzünde bir çukur, uçurum kadar derin bir yara! Kadınlardan, her şeyden nefret etmeye yetecek kadar derin."Gencim, çirkinim, talihsizim." Yüzüne kim baksa iğreniyor gibi geliyormuş.

Köşkten, servetinden kaçarak Yedikule Surları'nda kalmaya başlar. Yine inşaatlarda ama bu kez amele! He gece meyhanelerde efkâr dağıtıyor.

"Bir kadına, ancak 'beni görmediği takdirde' katlanabilirim" diyordu. İstediği gibi de olur! Bir gece kör bir kızı saldırganlardan kurtarır.

Gül, adı gibi güzel, dünyanın en tatlı kızı. Şimdi yoksul ama eskiden iyi halli bir ailenin çocuğuymuş. "Bir doktorun şımartılmış çocuğu." Uzun yıllar sadece mutlu kahkahalar atarak, dünyayı eğlenip gülmek için gelinmiş bir yer sanacak kadar hiçbir şeyden habersiz yaşamış. Babasının ölümü ve üvey babanın gelişiyle ıstıraplı günler başlar. İlk kavgaları 'rahmetlinin' resminin kaldırılmasıyla. Daha da kötüsü olur. 'Salyalı, sarhoş bir saldırıdan kaçarken' gözlerini kaybeder. Pencereden düşmüş.

Karşılaştıklarında, Selahi İçsel'in balıkçı kulübesinde kalıyordu. Görmeyen gözleri Kemal'in nefret dolu korkusuna merhem olur. Tekrar hayata, yazı makinesinin başına dönmüş. Yeni romanlar. Acısını, sayfalara aktararak, Gül'le konuşarak gideriyor. Alkolle değil.SRUFURTU

Genç kızın, ameliyatla görebilme ihtimali değişik duygular yaratır delikanlıda. Tedirgindi ama 'üç santimlik yara izini görmesin diye bir zavallı kızı güneşten mahrum etmek isteyecek kadar' bencil değil. "Suratımı görünce hayal kırıklığına uğrayıp benden soğur diye çekiniyorum. Ziyanı yok! O bir güneş kazansın da ben bir melek kaybedeyim, razıyım."

Gül, 'kör ama netice itibariyle bir kız'! Körler, sese âşık olurlar. Görmese de Kemal'i sevmiş. 'Körlerin de kalbi vardır'! Operasyon sonrası görebildiği halde göremediğini söylüyor. Yeter ki sevdiği adam üzülmesin!

Şimdi sıra Kemal'de. Avrupa'daki ameliyattan 'eskisinden daha yakışıklı olarak' dönüyor. Havaalanındaki mutlulukları, öpüşmeleri görülmeye değer.

'Karanlıklar Meleği'ndeki melodiler ve şarkı.

Franck Pourcel ve Orkestrası'nın  'Magnifique' uzunçalarındaki (1966) 'Thunderball' (1965) (John Barry / Don Black) 11 sahnede (Jenerikte; Kemal, Gül'ün kör olduğunu anladığında; Salep içerlerken; Ali, köşkte "Kemal Bey, pek gelmez buraya. İşleri icabı tabii. Romanlarını, olayların geçtiği yerlerde, incelemelere dayanarak yazmayı esas tuttuğu için çok seyahat eder" derken; Gül, Kemal'in romanları için "İnsanları ne kadar iyi tanıyor değil mi Bacı? Bir insanın bu kadar duygulu yazabilmesi için çok iyi kalpli olması lazım" derken; Bahçede kitap okuyan Kemal'e kahvesini getirdiğinde; Kemal, yeni çıkan kitabını Gül'e verirken; Özür dilerken; Ameliyat için Avrupa'ya giderken; Oralardan mektup yazarken; Uçakla yurda döndüğünde).

'Shake Hands With The Devil'daki (1959) (William Alwyn) 'Dublin 1921' 2 sahnede (Kaza sonrası hastanede; Jale'yi tokatlarken). 'Professor Sean Lenihan' Ali'ye "Ama güzel günler çabucak artan ünümle bozulmaya başlamıştı" derken. 'Rescue At Garda Depot' 2 sahnede (Jale ve Kemal, tartışıp, Kuyumcu İbrahim Beylerin davetinden ayrılırken; Kemal'in yüz bandajları açılırken). 'Trouble' 2 sahnede (Selahi İçsel "Kalbi temiz olanın yüzü de güzel olur kızım" derken; Kemal sarhoş bir halde, ameliyattan çıkan Gül'ü ziyarete geldiğinde). 'People Of Erin' Doktor Ali, hastanede Kemal'i ziyarete geldiğinde.

'Dance Party Chez Valerie Lagrance' albümündeki 'Trumpet Boys'dan 'Twist Train' (1962) (Oscar Washington / Lewis C. Simpkin / Jimmy Forrest) Kemal, tavsiye mektubunu Sabri Bey'e verirken.

The Ventures'ın 'Going To The Ventures' 33'lüğündeki (1962) 'Dance Party!' (Don Wilson) 'Soğuk Büfe'ye saldırırken.

Fausto Papetti'nin '3a Raccolta' uzunçalarındaki (1962) 'Cercami' (1961) (Enrico Polito / Silvano Simoni) Baştaki davette Jale ve Kemal, bahçede konuşurlarken. 'Tuff' (Ekim, 1961) (Ace Cannon) 3 sahnede (Jale, inşaatta çalışan Kemal'i ilk ziyaretinde; Sonraki gelişte; Gül ve Kemal'in gittikleri gazinodaki). 'Controluce' (1962) (Francesco Cassano) Jale, Kemal'e "Doğru, deliyim belki. Deli olmasam İstanbul'un bütün erkekleri, en parlak cümlelerle beni kandırmak için peşimden koşarlarken hepsine sırt çevirip arkanızdan koşmazdım" derken.

'6+6' albümündeki (1964) (Stavros Xarhalos) 'Fthinoporinos Dromos' Kemal "Fakirin sofrasıyla yatağı zevkli olur" derken. 'Hathike To Pengani' 2 sahnede (Ali, Gül'ü köşkün iki emektarı Bacı ve Osman Efendi ile tanıştırırken; Köşkü gezdirirlerken). 'Parapono' Ağaçlıkta "Yeniden doğmuş gibiyim Kemal" derken. 'Aponi Zoi' Avrupa'dan gelen kartları okurken.

'Gül Dalında Öten Bülbülün Olsam' (Hicazkâr) (Neveser Kökteş) (2 dakika 12 saniye) Gazinoda solistten.

'Opus No. 1' (1943) (Sy Oliver / Sid Garris) Konkurhipiklerde.

'Ellispontos' 33'lüğündeki (1966) (Stavros Xarhakos) 'Ta Dakria Mou Ine Kavta (My Burning Taers)' Jale evlenme teklif ederken.

'Genghis Khan'daki (1965) (Dusan Radic) 'Parade Of Mongols Horde' Kemal, Gül'e sataşanları döverken.

'Segâh Peşrev' (Neyzen Yusuf Paşa) 2 sahnede( Selahi İçsel'in kulübesine geldiklerinde; Aynı yere ikinci ziyaretlerinde).FSTURTFURT

'Goldfinger'daki (1964) (John Barry) 'Teasing The Korean' Ali, arabası ile Gül'ü köşke getirdiğinde; 'The Arrival Of The Bomb And Count Down' (2.40 sonrası) Genç kız, Kemal'e hayatını anlatırken.

'I Gitonia Ton Angelon'daki (1963) (Mikis Theodorakis) 'Penia' Gül "Salonu öğrendim. Kemal Bey'in çalışma odasını da tanımak istiyorum. Belki bir gün evde çalışırsa O'na körlüğümü hissettirmeden yardım edebilirsem bana yaptığı iyiliklerden birini olsun ödemiş olurum belki de" derken.

Franck Pourcel ve Orkestrası'nın 'Beautiful Obsession' albümündeki (1966) 'La Playa' (1965) (Pierre Barouh / Georges Joseph Van Wetter) "İlk zamanlar, körlüğü daha çok uykuda hissediyordum" derken.

Fausto Papetti'nin '6a Raccolta' uzunçalarındaki (1965) 'Virna' (1965) (Neal Hefni) Gül ve Kemal'in danslarındaki ilk melodi. 'Broken Promises' (1961) (John Schachtel) 2 sahnede (Danslarında sonraki melodi; Gazinodan eve geldiklerinde).

'Mondo Cane'deki (1962) (Riz Ortolani / Nino Oliviero) 'Casa Della Morte' 2 sahnede (Gül odasında ağlarken. Dadı teselli etmeye çalışıyor; Kemal, Gül'ün odasına gidip konuşamadan dönerken).

'Murder, Inc.' 33'lüğündeki (1960) (Irving Joseph) 'April In Brownsville' Bunalan Kemal, odasında "Allahım, sen bana kuvvet ver. Sen bana yardım et" diye inlerken.

'Therenody For The Victims Of Hiroshima'daki (1960) (Kryzstof Penderecki) 'II. Therenody For The Victims Of Hiroshima' Gül'ün göz bantları açılırken.

Jimmy Smith'in "Who's Afraid Of Virginia Woolf?" albümündeki (1964) "Who's Afraid Of Virginia Woolf?" (Keith Knox / Don Kirkpatrick) Arabadaki tartışmada.

"His days of asking are all gone//His fight goes on, and on, and on." Fon müziği 'Thunderball'u Mehmet Taneri, Türkçe sözlerle (Sezen Cumhur Önal) ve Tom Jones kadar güzel söyleyecektir (1969-Grafson Plak). 'Bu Son Gecemiz'; "Bu seninle son gecemiz//Yarın kimbilir nerdeyiz//Hangi limanda demirliyiz//İşte bu son gecemiz//**//Ben veda etmeyi bilmem//El sallamayı da sevmem//Tekrar döneceğim demem//Seninle bu son gecem//**//Gel beraber yemin edelim//Bu geceyi aklımızdan silelim//**//Her çılgınlığı yaparım//Belki sensiz de yaşarım//İçimde hasretini taşırım//Anla beni yalvarırım."

Kemal, köşke ilk geldiğinde, Osman Efendi ters davranmış ve tepeden tırnağa müstehzi bakışlarla süzmüştü. Edebiyat Fakültesi mezunu delikanlının üzerinde 'eski deri bir ceket, delinmeye yüz tutmuş pantolon' var. Bir yandan "Romanlarımı kılığımla değil beynimle yazarım" diye kuyruğu dik tutmaya çalışırken diğer yandan "Edebiyatın insanı aç bırakacağını önceden bilseydim İnşaat Fakültesi'ni bitirirdim" diye mızmızlanıyor.

Sabri Bey, gençliğinde bedava yemekli toplantıları kaçırmazmış. "Üstelik 'ertesi günü idare için' cebimde yağlı kâğıt taşırdım. Amele başılıkta insan iyi gıda ister" diyerek sofraya götürür bizimkini. 'Soğuk Büfe'de 'obur olduğu kadar küstahtı' Kemal; Jale ise 'güzel olduğu kadar' terbiye fukarası. Delikanlı mazur görülebilir. İnsanlar boş mideyle yeteri kadar efendi olamıyorlar çünkü.

Her fakir gibi çok mağrur. (Gerçi zenginlerin de gururu varmış ama eğlence ve rahattan gururlarını düşünecek vakit bulamazlarmış!). Sadece gururunu korumak gerektiğinde gevezelik eder. (Karısına göreyse 'sadece kadınları kırmak istediği zaman açılıyor çenesi' bizimkinin). Kadınla erkeğin arkadaşlığına inanmazmış. "Klasik ateşle barut hikâyesi." Kadınların ayaklarını ezmeyecek kadar da dans ediyormuş.

Jale 'İstanbul'un en iyi araba kullanan, en zengin ve en kıskanç kadını'. Ölümüyle sonuçlanan kazada direksiyondaydı. Böylelikle seyircinin Kemal'i suçlaması engellenmiş. 'Aynı şehirdeler ama sınırları ayrı'. Ya da 'aynı sınırlar içinde iki ayrı İstanbul'da' yaşıyorlar. Aralarındaki servet uçurumu böylesine derin.ZDJHDJD

"Ölmek azap çekmekten iyidir" diyor delikanlı. Hastaneden pijama ile kaçtığında durumunu yanlış anlayan bir berduş "Evli kadınla mercimek fırınlayan donla sokak arşınlamaya hazır olsun" diyor. Sığındığı Yedikule Surları'nın diğer adı 'Bitli Hilton'. Fatih Sultan Mehmet babamız yaptırmış. Kaşınmaya alıştıktan sonra saray gibi gelirmiş insana. Dört Köşe Rıfkı, hapın sayısını şaşırıp eşek cennetini boylayınca yeri ve battaniyesi Kemal'e kalır.

Meyhane arkadaşları '17 nikâh yemiş' Hamza ve Sakallı Cepçi çok hoş. Sohbetleri de. "İnsanlar acı çektikçe pişer. Lakerda gibi bir laf, köküne kadar doğru. Acı çekenlerin en birinci ilacı içkidir." Kadınsız da yapamıyorlar. "Mıknatıslı, mübarekler!" Hamza 'çenelerinden' şikâyetçi. "Bana kalırsa karıların en iyisi dilsiz olandır."

Müteahhit-Mimar Sabri Bey hoşsohbet biri. Muhtar Selim Bey'in tavsiye mektubu ile gelen kahramanımıza şunları söylüyor; "İşadamlarına iki çeşit mektup gelir. Borç isteyenlerden ve iş isteyenlerden. İkincileri tercih ederim. Çünkü hiç değilse para bedavaya gitmez." Amele başı [işadamı sonradan 'puantör' (pointeur) diyor] olarak alır inşaatına.

Kemal, hediye altın çakmağı kabul etmiyor ama pavyon davetine evet der; "Kadınları altın çakmaklar kadar kolay reddetmem." Başka bir sahnede "Fakirin sofrasıyla yatağı zengin olur" diyor. "Başka zevkleri olmadığı için"miş!

Karısı bir kıskançlık canavarı! Körlükten de daha büyük bir kusur! Jale'ye değil bu kıskançlık şeytanına lanet ediyor. "Beni aynalara, hayata düşman eden iblise!"

Kemal, Gül için kavga eden ilk erkek. Genç kızlık hayallerine giren ilk erkek sesi. İçtikleri salep 'sıcaklığıyla birlikte çoktandır hasret olduğu sevgiyi akıtmış içine'. "Gözlerimi kaybettiğimden beri ilk defa sizin sesinizle yaşamaya başladım. Asalet, en çok sesten belli olur" diyor.

Selahi İçsel'i yapayalnız bırakıp köşke gitmesi seyircide tepki toplamasın diye "Senden ayrılmak kolay değil dedeciğim. Ama sana zevkten çok, yük oluyorum bu halimle. Biraz da ondan istedim gitmeyi" dedirtiyorlar genç kıza. Yanıt da aynı minvalden; "Üzülme kızım! Kalpler bir olduktan sonra mekânlar ayrı olmuş ne çıkar."

Yaşamak için görmekten daha önemli olan şey aşk değil, açlıkmış! Kemal çocuklukta, genç kız sonradan yaşamış bu sefaleti. "Başta sıkıntı çekmek sonda çekmekten iyidir."

Gül, ışıktan mahrum bir ışık! Kemal'e de ışık olur. Kahramanımızla öyle mutlu ki körlüğünü unutuyor bazen. "İnsanlar dünyayı gözleriyle değil kalpleriyle görürler" diyor delikanlı.

Benzer bir şeyi kitaplar için duyuyoruz. "Aslında romanları kalemimle değil kalbimle yazarım ben. Kırık bir kalemin yerini yenisi alabilir ama kırık kalplerin yedeği olmaz." Bir ara kızgınlıkla "Okuyucuların canı cehenneme" demişti. Okumayan bir toplum olduğumuz için seyirci bu lafı çok önemsemez!

İleriki yıllarda daha başka etkilenmeleri olsa da Bülent Oran'ın, o dönem, toplumcu fikirlerden etkilendiği belli.

Jale'nin evi için Beylerbeyi'ndeki Kalkavanlar Köşkü kullanılmış. Yılmaz Güney'in, 'Eşrefpaşalı'daki 'Giyom Tell' davranışı da tam o günlerde ve oradaydı.

Cüneyt Arkın'ın çekimler sırasında söyledikleri, Yeşilçam'ın hızlı çalışma ortamını yansıtıyor; "Önümüzdeki yıl tam bir ay dinleneceğim. 11 filmden fazlası yok. Senaryoları muhakkak okuyup ondan sonra filmde oynayacağım. İyi oyun veremeyişimizin sebebi senaryoların her gün 3-5 sayfa yazılıp sete gönderilmesi. Bu hal bana çıkık kolumdan daha fazla acı veriyor."

Gül'ü Jeyan Mahfi Ayral; Kemal'i Toron Karacaoğlu; Jale'yi Nevin Akkaya; Dr. Ali'yi Zafer Önen; Sabri Bey'i Süha Doğan; Mehmet Büyükgüngör'ü Pekcan Koşar; Selahi İçsel'i Fikri Çöze seslendirmiş.

Kemal Dikmen-Cüneyt Arkın; Gül-Hülya Koçyiğit; Jale-Neriman Köksal; Dr. Ali'ye Anatomi dersleri veren Mehmet Büyükgüngör; Sabri Bey-Ertuğrul Bilda; Bacı-Dursune Şirin; Osman Efendi-Cevat Kurtuluş; Matbaacı Remzi Bey-Cevat Uz; Gül'ün annesi Nezihe Güler; Üvey baba Haydar Karaer; Gazino sahnelerindeki Ali Demir; İnşaat görüntüleri; Gazinodaki solist; Meyhanedeki sohbet; Yedikule Surları; Yeşilköy; '34 DP 216' plakalı ambulans; Doktor Ali'nin ['Fakir ve Mağrur'dan (1966) anımsadığımız] '34 FC 222' plakalı arabası çok güzel.

Osman, Avrupa'yı övüyor. "Onlar, doktorlukta öyle yükselmişler ki, ameliyatla eşşeği bile adama çeviriyorlarmış." Bacı yanıtı yapıştırır; "Ne duruyorsun, gitsene!"

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)