“Hastaydı annem. Açtı, ölecekti. Bir lokma ekmek O’nu kurtarır zannetmiş, ekmek çalmıştım. O ekmeğe karşılık, beni çamurlu kaldırımlara çarpan bir tokat yedim. Hatırladıkça acısı hâlâ yanaklarımı sızlatan bir tokat!” Böyle anımsıyor Fosforlu. Oysa bir iyiliksever, fırıncının kalkan elini tutup ekmeğin parasını vermişti. Kemal’deki ‘amnezi’ hali bulaşıcı galiba!
07 Ekim 2015

"Hastaydı annem. Açtı, ölecekti. Bir lokma ekmek O'nu kurtarır zannetmiş, ekmek çalmıştım. O ekmeğe karşılık, beni çamurlu kaldırımlara çarpan bir tokat yedim. Hatırladıkça acısı hâlâ yanaklarımı sızlatan bir tokat!" Böyle anımsıyor Fosforlu. Oysa bir iyiliksever, fırıncının kalkan elini tutup ekmeğin parasını vermişti. Kemal'deki 'amnezi' hali bulaşıcı galiba!

Mart-Nisan aylarında çevrilen 'Bana Derler Fosforlu', önce Adana'daki 'Gar Sineması'nda gösterilmiş (08 Temmuz 1969). İstanbul gösterimi 06 Ekim 1969, Pazartesi günü (Şehzadebaşı) 'Gündeş', (Aksaray) 'Kısmet', (Elmadağ) 'Şan', (Pangaltı) 'Yeni atlas' sinemalarında. 93 dakika sürüyor ve 16 buçuk dakikası şarkı. Jenerikte, Fadıl Garan ve Hidayet Pelit'in soyadları 'Karan' ve 'Pelin'. Zafer Karakaş, o yıl Altın Portakal'da 'En İyi Çocuk Oyuncu Ödülü'nü ('Cemile') almıştı.

Türkan Şoray'ın en etkili dönemi. Beyaz perdede, birlikte gözüktüğü, hatta reddettiği rollerde oynayanların bile hemen şöhret olduğu yıllar. Filmdeki küçük (henüz bir yaşında bile değil) sevimli sıpanın sahibi de bundan nasibini almış! Çok mutlu. Nasıl olmasın ki? 'Mühür gözlü, sevimli mi sevimli Abdullah'ın günlüğü '100 Lira'. Assolist yevmiyesi neredeyse! 

Alınlarına kimsesizlik yazılmış ama feleğin akrabadan yakın yaptığı Fosforlu, Ömer, Kazım Abi ve Hüdaverdi'nin öyküsü. İyilik, dostluk ve insanlıklarıyla içimizi bir tas çorbanın daha fazla ısıtan insanlar.

Yıllar önce fırtınalı bir gece. Adı, Suat Derviş'in romanına, konusu, Memduh Ün'ün 'Üç Arkadaş'ına (1958) yakın olan film, 'sokaktan daha soğuk' bir pansiyon odasında başlıyor. Yatak döşek bir kadın duvara vurarak yardım ister; "Fenayım Zehra Teyze." Nasıl fena olmasın ki. Od yok ocak yok. Ne sobada odun ne mangalda ateş. Açlık da cabası. "Bu halini bilseydim sana tarhana çorbası pişirirdim" diyor yaşlı komşu. Ama yese de fark etmez artık. Ölüm yakasına yapışmış bir kere Ayşe'nin.

Bari kocası bir iş bulsaydı. "Bu hale düşmeniz hep O'nun beceriksizliğinden" diye kızıyor Zehra Teyze. Aslında 'beceriksizlik' değil 'şanssızlığından' zavallının. Bu hallere düşecek adam mıydı Hüseyin. Dört dönüyor 'iş' için. Hangi kapıya başvursa duvar olmuş. Karısı ölüm döşeğinde, yavrusu aç. Çöpçülük, hamallık, lağımcılık, ne olsa razı. Ama yok, yok. Hırsızlık yapmaya da eli varmıyor.

Çaresiz kalıp palto ve ceketini eskiciye 100 liraya satmıştı. Bu para için iki hırsız tarafından bıçaklanarak öldürülür.

Kimsesiz kalan küçük kızları meyhanelerde çiçek satmaya başlar. Bu yaşta bir zekâsı var ki sırf 'Fosfor'! Gözleri ışıl ışıl. Şansı varmış, kaderi 'insanların en insanı' Zurna Kazım ile kesişiyor. (Sondaki mahkemede "O olmasaydı belki beni bir kaldırım yosması olarak çıkarırlardı karşınıza" diyecektir).

İkisini de birbirlerine Allah yollamış. "Fosforlu kızım benim" dediği çocuğa bir isim bulur; 'Fosforlu'.

Sokaklarda şarkı söylerken görüyoruz ikisini yıllarca. Aralarına çocuk darbukacı Hüdaverdi ve küçük sıpası 'Abdullah' da katılınca '4 kişilik bir orkestra' olurlar.

'Yoksul ama mutlu' dostlarımıza kıyasla şehrin çok yukarılarında 'zengin ama mutsuz' biri var; 'Kalplerimizin ve müzik dünyamızın eşsiz yıldızı Kemal Aşkın'. Çılgınlıklarından usandığı karısıyla anlaşamıyor. 'Fakir bir şarkıcıyken âşıktı ama şimdi dudaklarından bile kaçıyor' Neriman'ın. 'Bol para, otomobil, elbiseler, her şeyi yapmasına karşın' yaranamamış. Genç kadının sözleri durumun özeti; "Vizon bir kürke ihtiyacım var. Kocada bulamadığım sıcaklığı kürkte bulurum belki!" O da yetmeyince Önder Somer'i 'buluvermiş' sevgili olarak.

Ankara'da bir konser verecekti Kemal. Yolda arabasına aldığı Mustafa Yavuz tarafından soyulup yol kenarına atılır. Biraz sonraki feci kazada ölen soyguncu Kemal zannedilir.

Bir ay geçmiş. Kahramanımız kendisine geldiğinde görmüyor ve hiçbir şey hatırlamıyordu. Körler Okulu'nda akordeon öğrenecektir. Yeni adı 'Ömer'.

Bir çocuk parkında şarkı söylerken karşılaşır bizimkilerle. Sokak orkestrasının beşinci elemanı olur. Bremen Çalgıcıları gibiler.

İki genç birbirini sevmiş. Fosforlu'nun yüzünü göremese de 'dünyanın en tatlı, en güzel kızı olduğunu hissedebiliyor'. İncecik, yumuşacık parmaklar; Ancak çok güzel dudaklardan dökülebilen bir ses; Ellerine yansıyan sıcacık bakışlar. Ömer'le konuşurken bambaşka şeyler hissediyor genç kız. İçmiş gibi tıpkı! Bayağı sarhoş oluyor!

Sonrasında delikanlının gözü için seferber olurlar. Muammer Gözalan'ın dediğine göre ameliyatla belki hafızasını da kazanacakmış. Doktor, kendisi için para istemiyor ama 'hastane ve bakım ücretleri' 3 bin lira kadar!

3 bin lira bu! Ölme eşeğim ölme! 'Ulan zenginlik, ulan para! Gözünüz kör olsun emi'. Sokakta, gazinoda, ecnebi deyimiyle '7/24' bir çalışma, didinme başlar. 'Allah büyük ama sandal küçük'! Emektar klarneti 'mektep etmek', Abdullah'ı boyayıp boyayıp satmak, Rüstem Bey ve karısının evinde hizmetçilik, hiçbiri yetmez. Üstelik 'yarına kadar da parayı yatırmaları lazım'. Kalantor Rüstem'in "Keçilik etmez, benim olursan" dediği bir yüzük vardı. 'Reddetmişti' Fosforlu. Şimdi 'çalar'!

Genç kız 'hırsızlıktan'; Kazım ve Hüdaverdi 'yataklıktan' 2 yıl içerde kalacak. İyileşen Kemal, konser verdiği her yerde üç sevgilisini arıyor. "Sen, canım kardeşim Hüdaverdi; Sen, Kazım Abi, ağabeylerin en kralı. Sen, canım Fosforlum! Acı hatıralarımın tatlı sesi, karanlık günlerime ışık olan aziz varlık. Karanlık bir mutluluktan ışıklı bir mutsuzluğa yuvarlandığımı; Tanrı'ya 'al gözlerimi, ver Fosforlumu' diye yalvardığımı söylersem, inanır mısın bana?"

Neriman durumu daha kötü. Sevgilisini, başka bir kadınla yakalayınca iki kurşunla öldürmüş.

Bizimkiler tahliye olunca son bir kez görmek isterler Kemal'i. Konyalı'daymış konseri. Şarkıdan önce "Aramızdaki uçurum şöhretse her şeyimi bırakıp eski akordiyonumla ve kırık kalbimle yanınızda şarkı söylemeye hazırım" diyor. Kazım Abi, dayanamayıp klarnetini konuşturunca beşi de sarmaş dolaş olur. Fosforluyla körlük bile tatlıymış!

'Bana Derler Fosforlu'daki melodiler.

'Gözlerimden Yüzün Kulaklarımdan Sesin' (1968) (Hicâz) (Muzaffer İlkar) 7 sahnede [Jenerikte (0.00-0.30 arası); Jenerikte (1.23-1.52 arası); Ömer, kahvaltı tepsisi getiren Fosforlu ile konuşurken; Havuz kenarında "Tahayyül ettiğim güzelliğini, altın kalbini, ellerimle sıcaklığını hissettiğim iri ve büyülü gözlerini, içimi titreten o ılık sesini anlatmak için kelime bulamıyorum" derken; Fosforlu rüya görürken; Ömer "Ya ameliyat başarısız geçerse" derken; 'Son' yazarken].

'Aşkımla Oynama Kumar Değildir' (Muhayyer-Kürdî) (İsmet Nedim / Mehmet Erbulan) Jenerikte (0.30-0.46 arası).

'Bütün Meyhaneler Benim Olsun' (Uşşak) (İsmet Nedim / Suphi Kaner) Jenerikte (0.46-1.10 arası).

'Yağmurlu Bir Günde Tanıdım Seni' (Halay) (Suat Sayın / Birsin Kozluca) Jenerikte (1.10-1.23).

'In The Heat Of The Night'daki (1967) (Quincy Jones) "No You Won't" (1.09-1.23 arası) 3 sahnede (Hırsızlar, Hüseyin'i eskicide görünce; Kudret Karadağ, Hüseyin'i bıçaklarken; Cebinden paraları alırken).

'Saba Makamında Yaylı Tanbûr Taksimi' 3 sahnede (Ayşe "Ekmek taze olsun Hüseyin. Sıcak olsun" diye sayıklarken; Ölürken; Mahkemede).

'Hicâz Makamında Ud Taksimi' 3 sahnede (Çocuk Fosforlu, meyhanede çiçek satarken; Zurna Kazım, 'Tek Tek'den dışarı atılırken; Evde, küçük kızla dertleşirken).

'Hyperprism' (1923) (Edgar Varese) Hüdaverdi, 'Abdullah'ı Fosforlu ve Kazım'a tanıtırken.

'Batman Theme' (1966) (Neal Hefti) Neriman evde dans ederken.

'Ramona' (1928) (Mabel Wayne / L. Wolfe Gilbert) Fosforlu, Kemal'in para dolu şapkasını alıp kaçarken.

'Arabesque'deki (1966) (Henry Mancini) 'Dream Street' Yüzüğü çalarken.

'Shake Hands With The Devil'daki (1959) (William Alwyn) 'Trouble' Hastanede, Neriman ve Fosforlu karşılaştığında.

Fausto Papetti'nin 'I Remember N. 3' albümündeki (1966) 'In a Sentimental Mood' (1935) (Duke Ellington) Neriman'ın sevgilisi Önder Somer "Bunca zaman bekle, tam miras muameleleri biterken herif hortlayıp berbat etsin bir çuval inciri" derken.

'A Taste Of Honey' (1960) (Bobby Scott / Ric Marlow) Neriman, Kemal'le hastaneden ayrılırken.

Fausto Papetti'nin saksafonundan 'What A Wonderful World' (1967) (George Douglas / David Weiss) Önder Somer ve Feri Cansel'i yatakta yakaladığında.

'Hüzzâm Peşrevi' (Tanbûri Cemil Bey) Sondaki gazinoda Fosforlu, Kazım Abi ve Hüdaverdi konuşurken.

Filmdeki şarkılar ve türkü. Kemal, Güneri Tecer'in; Fosforlu, Sevim Şengül'ün sesiyle söylüyor.

'Gözlerimden Yüzün Kulaklarımdan Sesin' (1968) (Hicâz) (Muzaffer İlkar) 2 sahnede [Havuz kenarında (2 dakika 40 saniye); Sondaki gazinoda (1 dakika+1 dakika 10 saniye)]; "Gözlerimden yüzün, kulaklarımdan sesin silinmedi senelerdir//Gönlümdeki sevgin, dudaklarımdan ismin silinmedi senelerdir//Unutamam seni, geçen mutlu günleri sevemedim kimseleri//Gönlümdeki sevgim, dudaklarımdan ismin silinmedi senelerdir."

'Aşkımla Oynama Kumar Değildir (Benim de Canım Var)' (Muhayyer-Kürdî) (İsmet Nedim / Mehmet Erbulan) (53 saniye) Fosforlu ve Zurna Kazım'ın sokaktaki ilk şarkıları. "Aşkımla oynama kumar değildir//Seviyorum demek hüner değildir//Benim de canım var, ben de insanım//Benim de kalbim var, ben de insanım."

'Yağmurlu Bir Günde Tanıdım Seni' (Halay) (Suat Sayın / Birsin Kozluca) (2 dakika 45 saniye) Gazinodaki ilk şarkıları. "Yağmurlu bir günde tanıdım seni//Sevgilim ne çabuk unuttun beni//Saklarım kalbimde hâlâ yerini//Kaderim böyleyse günah bende mi."

'Bana Aşk Dersi Verme' (1968) (İsmet Nedim) (1 dakika 30 saniye) Kemal Aşkın'ın birinci şarkısı. "Az mı çileni çektim//Sevmesem çeker miydim//Boş yere bekliyorsun//Artık çok geç sevgilim//**//Bana aşk dersi verme//Sende sevgi ne gezer//Her gün aynı hikâye//Buna bir son ver//**//Artık senin yanında//Bir gölgeden farkım yok//Boş yere yemin etme//Sevgine güvenim yok."

'Bütün Meyhaneler Benim Olsun (Sarhoş)' (İsmet Nedim / Suphi Kaner) (1 dakika 20 saniye) Çocuk parkında, akordeon çalarak söylediği şarkı. "Bütün meyhaneler benim olsun//Benim olsun şişeler//Ah, gözümden akan yaşı//Mey diye içiyorum//Sen diye içiyorum//Kan ağlıyor içim//İçiyor içiyorum."

'Gözlerin Kömür Senin' (1967) (Hicaz) (Avni Anıl / Cemal Atayman) (1 dakika 30 saniye) Zümrüt Meyhanesi'ndeki şarkı, "Gözlerin kömür senin//Bakışın ömür senin//Aşkına tutulanlar//Kahrından ölür senin."

'Kara Sandık Açamadım Loy Loy' (Cemil Cankat) (1 dakika 55 saniye) Ömer'in ameliyatı için para biriktirdikleri günlerde meyhanedeki şarkı. "Sandığımı açamadım loy loy//Çeyizimi saçamadım loy loy//Yazık oldu gençliğime loy loy//Bir yiğide kaçamadım loy loy//**//Ezme ile süzme ile loy loy//Yar bulamadım gezme ile loy loy//Mezarımı beyler/kızlar kazsın loy loy//Altın saplı kazma ile loy loy."

'Bir Daha Âşık Olmayacağım' (Nihâvend Fantezi) (İsmet Nedim / Mehmet Erbulan) (2 dakika 45 saniye) Göz ameliyatından sonra Kemal'in gazinodaki şarkısı. "Bir daha âşık olmayacağın//Kimseyi, hiç kimseyi sevmeyecek, sevmeyeceğim//**//Ne yaşaran gözlere//Ne uzanan ellere//Ne verilen sözlere//İnanamam ben artık//**//Bir seni sevmiştim ölesiye//Ellerin ellerimde//Gözlerin gözlerimde//Nasıl, nasıl terk ettin beni."

Sevim Tanürek ve Suat Sayın'ın plaklarında 'Bana Aşk Dersi Verme'nin bestecisi; Suat Sayın.

Üstündekileri satmaya gelmiş. Neredeyse kar yağacak, donar bu havada. Ama zaten ölmüş Hüseyin, fark etmez! İstediği de çok bir şey değil. Eskici Asım Nipton "Buna palto mu diyorsun sen. Ancak tahta bezi olur bu be" diye fiyat kırmaya çalışıyor. Sonunda ceket ve paltoya 100 Lira vermeye razı olur. O da insaniyetindenmiş! "Edeceğinden değil, a!" Hırsızlar, tomar tomar banknotlu Eskici'yi değil de garip Hüseyin'i soyuyorlar!

Ayşe'nin pansiyon komşuları Zehra Teyze ve Silvana Panpani o denli iyiler ki Fosforlu'nun sokakta kalmasını anlayamıyoruz. O yoksul durumlarında bile çocuğu bırakmazlardı. Fırıncı Mustafa Dağhan, küçük kızı affetmesini söyleyen Hidayet Pelit'e "Af ede ede sokaklar orospu doluyor ya" karşılığını veriyor.

Duygulu bir sahnede, koca bir testi su getirmiş. "Yavrum sırılsıklam olmuşsun. Bu havada dışarı çıkılır mı hiç?" diyor annesi. "Sen susuzluktan yanarken yağmur değil taş yağsa çıkardım. Senin için öl deseler ölürüm... Soğuktan titrerim, aç kalırım, susuz kalırım ama sensiz olamam, olamam" yanıtını alacaktır.

Neşeyi ve hüznü yüreğimizde hissettiren Zurna Kazım. Klarnet üzerine 'talimli'. Şimdi Taşlıtarla otobüsü gibi çarpık çurpuk, bir bardak şarap parası ödeyemedi diye tekme kötek meyhaneden atılıyor ama bir zamanların en kral çalgıcısıydı. "Şu mübareğe bir nefes verdim mi milletin soluğu kesilir, 'tıs' olurlardı" diyor. Etrafında kızlar fırıldak ki o biçim. Sonra, günün birinde 'tak' kapılmış bir kadına! Aşkta mantara basınca sarılmış şaraba. "Çek baba çek! Sonunda bir de baktım ki sokaktayım." Tıpkı çocuk Fosforlu gibi.

Klarneti, hayattaki en kıymettar bir şeyi. Ha, bir ananın yavrusu, ha, bizimkinin klarneti. Dünyanın tekmil servetlerine değişmez. Müzede yok böylesi. Ama Fosforlu ve Kemal için satmalara kalkacaktır. [Neyse ki Hüdaverdi, 'Hüdaverdi usulü(!)' geri alıyor eskiciden]. Feleği morarmış, aşka meşke yan çizmiş ama çakar gönül davalarından. "Aşk dediğin de ölesiye olur zaten! Geberircesine!" Eşşekler gibi sevmeliymiş insan!

Kahramanlarımız sokakta 'döktürdüklerinde' para toplayamıyorlar. Şu insan milletine bir pintilik arız olmuş! 'Sanki ceplerinde akrep var ineklerin'. "Gazinoya gider cüzdanlarının astarlarına kadar kazınırlar. Bize gelince, üç kuruşa şahin kesilirler." Ne yapalım, alınlarının defterine böyle yazmış Felek. "Şarkı ve bilakis dans hususunda elimize su dökemeyen elin ibişleri bu işin harcını yerken, bizim gibi validesinin karnından notayla ihraç olmuş doğuştan müzisyenler nal topluyor sokaklarda." Meyhanedeki dansta herkesin gözü genç kızın bacaklarındaydı. Bunlara, sanat değil kasaplık et lazım!

Kemal, Ankara'ya 'Hüzünlü Aşk' (1969) ve 'Çingene Aşkı Paprika'dan (1969) anımsadığımız '34 KF 357' plakalı arabasıyla gidiyor. Gazetedeki ölüm haberi için 03 Nisan 1969, Perşembe günkü Milliyet ('Adalet Partisi Komisyonu Tasarıyı Geriye Yolladı' haberi kapatılarak) kullanılmış. Aynı sayfadaki diğer haberler; 'Otomobil Getirme İmkânı Genişlerdi'... "Nixon'la Görüşen Demirel Bugün Dönüyor"... "Komer'in Arabasını Yakanlar Yargılandı"... "Güvenlik Konseyi İsrail'i Takbih Etti"... 'Bir İşçi, Genç Karısını Balta ile Öldürdü'.

Kahramanlarımız, Akordiyonlu Ömer ile karşılaştıklarında önce biraz bozulurlar. "Bu sinameki tohumu da nerden çıktı be? Zaten zor doğrultuyoruz 3 kuruşu... Al başına bir ortak... Var mı yani bizim bölgede icra-i sanat eylemek... Başkasının çöplüğünde eşinmeyi ben O'na gösteririm." Parasını çalacaklardı, kör olduğunu anlayınca geri verirler. Fosforlu "Vicdanı traşlı eşkıya! Karakol ziyafeti çektirmeyelim sana" diye azarlıyor Hüdaverdi'yi yalancıktan. Kemal'e de "Burası İstanbul! Her köşesinde bir öküz evliyası bulunur. Paraları çaldırmamak için tetikte olmalı... Yoksa öyleleri var ki, anladın mı, Allahın cebinden Peygamber'i yürütürler" nasihati veriyorlar. Etraf hırsız doluymuş! Görmeden çalışmak kolay değil. Görenin gözünü bile şeşi beş ediyorlarmış 'itoğulları'!

Bir komik sahnede, Fosforlu rüyasında Ömer tarafından öpülüyor. Uyandığında ise öpenin Abdullah olduğu anlaşılır. "Bu aşk bizim Abdullah'a yaradı."

Ameliyat için '1960 lira eksikti'. Bir sahne sonra çalıntı yüzük için kuyumcuya "Bana 1690 lira lazım" diyor Fosforlu. 10 bin liralık yüzük için '500 papel' verir Zeki Alpan. İnsaf! "Biz insaf tüccarı değiliz. Sen de yüzüğün sahibi değilsin. 500 liradan fazla vermem." Sonuçta anlaşırlar.

Hüdaverdi, Ömer'in ameliyatı için Abdullah'ın satılmasını önerir. Zavallı eşek kardeşi gibiydi oysa. Ama mühim değilmiş. "Alt tarafı eşek sıpası işte. Bir başkasını bulurum. Memlekette eşek mi arıyorsun, tonla" diyor. Yalnız kaldıklarında özür dileyecektir. Abdullah, saman yerken oradaki çalar saati de yutmuş. Satmaya götürdüklerinde, saat çalmaya başlamasın mı. "Bu kibar sıpadır. Acıkınca karnı zil çalar" diyerek durumu kurtarıyorlar!

Neriman'ın elinde hep içki bardağı. 'İhmal edilen bir kadının yapacağı başka bir şey yokmuş'! Filmin başında Kemal, dil sürçmesi ile 'Nermin' diye sesleniyor karısına.

'Bütün Meyhaneler Benim Olsun'un söz yazarı Suphi Kaner o kısacık ömründe ne kadar çok ve güzel işler yapmış.

Adalet Cimcoz, Fosforlu'yu; Abdurrahman Palay, Kemal / Ömer'i; Alev Koral, Ayşe'yi; Handan Kadıoğlu, Neriman'ı; Münir Özkul, Kazım Abi'yi; Cahit Irgat, 2 kişiyi (Hakkı Haktan ve Fadıl Garan); Agâh Hün, Hüseyin'i; Esen Günay, Önder Somer'i; Erdoğan Esenboğa, 4 kişiyi (Rüstem, Kudret Karadağ, Fırıncıya "Yapma hacıdayı! Sen büyüksün, affedersin" diyen kişiyi; Kazım'a "Madem dansöz oynatıyorsun biraz geniş ol be kardeşim" diyen sarhoşu); Mustafa Dağhan, fırıncıyı; Zafer Önen, 3 kişiyi (Cevat Kurtuluş, Kemal'i gazinoda takdim eden sunucu, "Sultanlar sultanı,  bir göbek de karşılıklı atsak mı acaba" diyen sarhoş); Muhip Arcıman, Selahi İçsel'i seslendirmiş.

Filmle uyumlu soyadıyla Renan Fosforoğlu'nun canlandırdığı Rüstem Beylerin ev (Suat Sadıkoğlu'nun Yalısı) ve çay takımlarını 'Zehirli Hayat'tan (1967) anımsıyoruz. Aynı filmin yoğurtçusu Ömer Sağlam, gazinodaydı. 'Kara Sandık Açamadım' türküsünde Orhan Çoban, meyhane müşterisi.

Körlerin gözleri, bastonlarıdır. Ama asıl Fosforlu 'göz olur' Ömer'e. Kendisini yaralı bulup bir ay boyunca bakan Hakkı Haktan ve karısını ziyaret etmiştir belki delikanlı.

Fosforlu-Türkan Şoray; Kemal Aşkın/Ömer-Engin Çağlar; Ayşe-Muhterem Nur; Hüseyin-Aydın Tezel; Zurna Kazım-Münir Özkul; Çocuk Fosforlu-Nihal Kaplangı; Neriman-Mine Soley ve sevgilisi-Önder Somer; Hüdaverdi-Zafer Karakaş; Rüstem Bey-Renan Fosforoğlu ve karısı Müşerref Çapın; Kuyumcu-Zeki Alpan; Eskiciler-Asım Nipton ve Fadıl Garan; Ayşe'nin komşuları Silvana Panpani ve Zehra-Talia Saltı; Sivil polis-Muzaffer Yenen; Yargıç-Selahi İçsel; Katil soyguncular Kudret Karadağ ve Süheyl Eğriboz; Fırıncı-Mustafa Dağhan; Doktor-Muammer Gözalan; Kemal'i kurtaran Hakkı Haktan ve karısı; Önder Somer'in sevgilisi Feri Cansel; Aynur Aydan; Cevat Kurtuluş ve oğlu-Arda Şenol; Hidayet Pelit; Gazino, mahkeme, sokak sahneleri; Handan Kara afişli 'Tek Tek Meyhanesi'; Çocuk parkı; Zümrüt Meyhanesi çok güzel.

Kahramanımızla aynı isimli Yargıç Kemal Aşkın'ın ilginç bir anısı; Fahiş fiyata (80 kuruş) pirinç sattığı gerekçesiyle bir bakkalı 3 ay hapse mahkûm ettiği gün, çarşıda pirincin 95 kuruş olduğunu görüp ağlamaklı olmuş! (Baha Akel-Milliyet-14 Şubat 1980).

Güneri Tecer, sanat yaşamına 50'lerde Ankara Radyosu'nda başlamış. 63'te Göl Gazinosu, Pathe Plakları ve İstanbul. 'Aydınlık yüzlü sanatçı... Ruhumuza hitap eden ses... Yarım kalmış, küllenmiş aşkları eşeleyen şarkıcı' olarak bilinirdi.

 

Fosforlu ve Zurna Kazım; "Eğer utanmak şartsa, 6 yaşındaki kız çocuğu değil, çocuğun babasını işsiz bırakanlar, anasını açlıktan ölüm döşeğine düşürenler utansın... Allah var yukarda. Garibanız diye bizi de unutacak değil ya!"

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)