Sinema ve tiyatro oyunculuğunun yanı sıra mankenlik ve fotomodellik de yapan Gülbin Eray, “Filmcilerin gözünde bizim kıymetimiz yok” diyor…
21 Aralık 2015

Cihangir’de, Sormagir Sokağı’nın bir apartmanın birinci katında yalnız başına oturuyor Gülbin Eray… Balkonundan Boğaziçi, Üsküdar, Adalar görünüyor. Sarmaşıklı pencereleri, geniş, kalın perdeleri var. O kadar orijinal bir dekorasyon ki hemen «değişik» bir insanın evine girdiğinizi anlıyorsunuz.

Evler, içinde oturan kişilerin karakterini gösteren aynalardır. Gülbin’in «aynası» da evi. Bir yemek masası var; cilalı, ağaçtan yapılmış; bir peykesi, iki yüksek, aralıklı iskemlesi olan bir masa… Yerde kilimler, puf, minderler bir de tahtadan eşek… Üzerine oturunca zilleri çalıyor. Koltuklar, kanepeler de var, ama Gülbin bunların hiç birine oturmuyor, eline bir elma alıp hem yiyor, hem de plajda kumlara yatar gibi uzanıyor.

 

«Sereserpe» denemez bu haline. Çünkü Gülbin demek pantolon demek… George Sand gibi, pantolonsuz gezmiyor. «Niçin?» diye sorduğunuz zaman:

– «Benim özelliğim bu… Madem ki özel hayatımı çekip, yazıyorsunuz… Pantolonsuz gezmem. Ama soyunmaktan da korkmuyorum. Zaten karakter artistleri kadınlar, eğer genç ise, muhakkak soyunuyor. Daha doğrusu rejisörler bizi soğan gibi soyuyor…»

Gülbin Eray güzel cümle yapıyor, güzel yazı yazıyor. Hikayeleri var. Söz aşka, flörte gelince, son «erkek arkadaşı»ndan yanıp yakılıyor:

– «Duygularımda, sözlerimde açık ve içten olduğum için bu kez de beni aldattılar. Ama, artık olgun insanlarla geziyorum. Onlardan zarar gelmiyor. Daha önce de bir doktor arkadaşım vardı, çok iyi insandı…»

Oturduğum kanepenin kenarında Rodrigo’nun gitar konçertosunun plağı duruyor. Tavandan yerlere kadar sarkan abajurlu lambalardan renkli ışıklar dökülüyor. Duvarlarda köy işi heybeler, kaşıklar…

– «Yerli sinemada sadece genç kız rollerine çıkanlara para veriliyor. Filmcilerin gözünde bizim kıymetimiz yok. Ben fotoğraf modelliği, defilelerde mankenlik yapmasam aç kalırım valla. Vamp rolleri en nankör roller. Çünkü sanata, oyuna filan lüzum yok. Her sinemaya ayak basan genç kadın soyunmakla işe başlıyor. Soyunan kadın da o kadar çok ki, filmci bizi kısa zamanda unutuveriyor.»

Sinirli, hırçın, aksi bir hali var. Oysa, yıllar önce Küçük Sahne’de «Hepimiz Paris’te» oyununda sahneye çıkmadan önce prodüktör Galip San’ın sekreteri iken ne kadar yumuşak, sakin bir kızdı.

Bunları düşündüm ve söyledim.

 

– «Ne yapayım, insanlar, etrafımdakiler beni böyle yaptı. İsyankar, sert, kavgacı davranışım dünyanın ve insanların kötülüklerine karşı bir tepki.»

 

Durdu, daldı. Sonra uzandığı döşemeden jimnastik yapar gibi, bir balerin edasıyla havaya fırladı:

 

– «Hadi, güneş batmadan resimleri çekelim. Ev çok dağınık, evde çektirmem…» dedi. Sonra hemen ilave etti:

 

– «Çıplak da çektirmem. Ben kişilik sahibi bir kadınım.»

 

Yıldız Parkı’na gittik. Güneş ağaçlar arasından bir görünüp bir kayboluyor.

 

Pantolonlu resimlerini çekerken etrafımızda dokuz, on kişi toplandı. Birkaç pozdan sonra çantasından bulüz, pantolon çıkardı. Herkesin gözü önünde soyunup, giyindi. «Seyirciler»den, «Ooooo… Şuraya bak…» sesleri yükseldi.

Sütyen taktı, sütyen çıkardı. Mayoya benzer bir kostümle kaldı. Sonra bir başka pantolon daha giydi. Pozları kendisi verdi. Süratliydi, içi içine sığmıyordu.

Yıldız Parkı’ndan çıkarken çıplak belli bulüz ve dar pantolonuyla herkesin dikkatini çekiyordu. «Tuncel Kurtiz’in evine gidelim. Orada kafaları çekeriz» dedi. Bir taksiye atladık. Arnavutköy’ün yolunu tuttuk.

Kaynak
Ses dergisi – 15 Ekim 1966
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)