“Kulağınıza neler fısıldadıklarını biliyorum. Şehirden kaçıp burada yaşamamın hiçbir esrarlı sebebi yok. İnsanlar arasında dostluk kuracaklarımı ben seçiyorum sadece. İstediklerimle konuşmak, istediğimle sevişmek istiyorum. Cemiyete karnım tok!” Binnur’a söylüyor bunları. Eski sevgilisine de ‘sen istediğin için değil, ben istediğim için buradasın’ gibi bir şey demişti. “Çevremdeki her şey bana tabi olmalı! Olacak!” Dans teklifi bile “Benimle dans etmek istemez misiniz” şeklinde! Emir gibi! Kahramanımız, böylesine ‘nevi şahsına münhasır’ biri!
10 Şubat 2016

"Kulağınıza neler fısıldadıklarını biliyorum. Şehirden kaçıp burada yaşamamın hiçbir esrarlı sebebi yok. İnsanlar arasında dostluk kuracaklarımı ben seçiyorum sadece. İstediklerimle konuşmak, istediğimle sevişmek istiyorum. Cemiyete karnım tok!" Binnur'a söylüyor bunları. Eski sevgilisine de 'sen istediğin için değil, ben istediğim için buradasın' gibi bir şey demişti. "Çevremdeki her şey bana tabi olmalı! Olacak!" Dans teklifi bile "Benimle dans etmek istemez misiniz" şeklinde! Emir gibi! Kahramanımız, böylesine 'nevi şahsına münhasır' biri!

'Karlı Dağdaki Ateş'in (Refik Halid Karay) (1956-Arif Bolat Kitabevi) (İkinci basım-1973-İnkılâp ve AKA Kitabevleri) renkli Yeşilçam uyarlaması. Aralık, 1969'da çekilip, 13 Nisan 1970, Pazartesi günü (Beyoğlu) 'Lâle', (Mecidiyeköy) 'Özlem', (Kadıköy) 'Reks' sinemalarında gösterime girmiş. İçinde 'tahakküm, teslimiyet, isyan, öfke, şefkat ve yaş farkı dâhil her türlü zıtlık' olan bir aşk öyküsü.

'Temiz çamaşır, azcık da lavanta çiçeği' kokulu Binnur. Fabrikatör Naci Girişen'in biricik kızı. Annesini çok küçükken kaybetmiş. 'Sarışından ziyade açık kumral saçlarıyla' Debbie Reynolds ve Terry Moore'a benziyor. 22 yaşında.

Halası ile karlı Uludağ'ın tadını çıkarmaya gelmişler. Tipide bile aydınlık bir yer burası. Uzakta orman ve ormandan sonra alabildiğine uzayan ova. En güzel hülyalar orda kurulur, orda yaşanır. Gören, bir daha ayrılmak istemezmiş.

Babasından, bu kısa tatile izin koparabilmek için az dil dökmemişti. Kayak yapmasını öğrenecek, düşüp kalkacak, batıp çıkacakmış. 'Yanlarında bir kırık çıkıkçı olsa iyi olurdu'!

[Romandaki Binnur, Kız Sanat Okulu öğretmeni. Soyadı 'Uslu'. Kocadağ'ı ile meşhur şehre tayin olmuş. Nezihe Hanım'ın, Bakırcılar Sokağı başındaki evinde pansiyoner olarak kalıyor. Annesi sağ, 45 yaşında. Söylendiğine göre en az kızı kadar güzelmiş. Babasının tekaüt maaşı ile geçiniyorlar. Tüm varlıkları, Beylerbeyi'nde ufacık bir ev. Halanın yerinde şapka öğretmeni Zeria Hanım var. Bir paşa torunu. Kızıl saçlı, çilli, iri kemikli, şen bir kız].

Yusuf da buraların efsane kayakçısı. Kırkını aşmış, kır saçlı, çatık kaşlı bir ilah. Mağrur, inatçı, pervasız. 'Neyle geçindiği koca bir soru işareti, muamma'! Uludağ'ın zirvelerindeki kulübede kalıyor. Daha ötesi 'tam bir kar çölü'. Otel Fahri'de dedikodusu yapılıyordu. "Şehirden niçin kaçmış acaba? Başından bir felaket mi geçmiş... Aftan istifade ederek hapisten çıkmış adi bir suçlu da olabilir... Delinin biri... Dağ başında, tek başına yaşaması acayipten de tuhaf." Dünyadan elini eteğini çekmiş gibi gözükse de genç ve güzel hanımların peşinden ayrıldığı yokmuş. Bir zengin dulu kulübesine kapatmış. Bazıları bu sırnaşıklığın Yusuf'tan gelmediğini iddia ediyorlar. Bilakis, pek ağırbaşlı bir adammış.

Daha ilk gün karşılaşırlar Binnur'la ve ilk tavsiye gelir. "Dikkat edin, düşerken vücudunuzu yumuşakça bırakınız. Direnmeyin, sert hareket yapmayınız." Apansız, garip bir şey başlar aralarında. Yıllar, aylar süren tanışıklık, flört veya sözleşme olmadan severler birbirlerini. "Kalbe hâkim olunmaz, aksine ona esir düşmek gereklidir" diyor Refik Halid Karay.

Tam da o günlerde Ulvi çıkagelir. Yakında (bir başka sahnede '2 ay sonra') vazifeli olarak iki yıllığına Kanada'ya gidecekmiş. Bir an evvel nişanlanmak, evlenmek istiyor. "Biraz daha bekleyelim... Çok vaktimiz var... Telaşlanacak, çarçabuk kararlar verecek kadar yaşlı hissetmiyorum kendimi" yanıtlarından bıkmış. Genç kız şimdiye kadar hiç ümit vermemişti kendisine. Aksine ümitsizlik vermiş. Hala'ya göre 'seven katlanır'. Hemen pes etmemeli, yarın bir daha teklif etmeliymiş delikanlı! Öbür gün bir daha! "Tahammüllü olacaksın. Nefes aldırmayacağız, bunaltacağız. Şaşkına dönecek, buradan dönmeden 'evet' diyecek o hınzır!"

Kendisi de yardımcı olmak için alır sazı eline! Ailenin şerefine, geleneğine uygun, genç kıza ve (filmde söylenmeyen) tahsiline layık bir erkekmiş Ulvi. Üstelik yakışıklı, kibar, nazik, ince. Asil bir aileden. Zengin, parlak bir istikbal, renkli bir hayat, kalabalık bir muhit, iki kamaralı bir kotra. Binnur'u nasıl sevdiği ve hoş tutacağı da malum. Bu zamanda böylesi, bulunmaz bir nimet. "Evlendikten sonra Amerikası, Kanadası, Avrupası, dünyayı dolaşacaksınız" diyor. Bir erkekle hayat boyu beraber olmak için bunlar yeter de artarmış. Eksik bulduğu aşksa, merak etmesin, sonradan o da olurmuş!

Yusuf'tan soğutmak için "Karlı dağ haydudu... Kart herif... Irz, namus düşmanı" sözleri yeterli olmayınca bu kez Ulvi'ye yüklenir. "Pısırık herif, canlan biraz. Koş Binnur'a, bağır, kopar, götür." Delikanlı çırpınıyor, elinden geleni, hatta gelmeyeni de yapıyor ama nafile.

[Kitaptaki Ulvi, yakışıklı bir sarışın. Bayındırlık Bakanlığı'nda başmühendis. Soyadı 'Sapangil'. Kanada'ya değil Amerika'ya gidiyor. 'Uyku saatlerini bile hesaplayan gençlerden'. İntizamlı bir koca olup sürprizsiz evliliğe katlanacak kızları mutlu edebilirmiş. "Böyleleri sever belki, ancak aşkta istidatsızdır" yazara göre. Hamle yok, değişiklik yok, bambaşka bir adam tesiri yapmak yok! Binnur da 'muntazam bir kız' ama 'ara sıra fevri hareketler bekliyor' karşısındakinden! Nitekim Yusuf 'daha ilk dakika o tesiri yapıp ilgisini çekmişti'. 82. sayfada bir âşık daha var. Teyze torunu Erbil. Yüksek Denizcilik Okulu'nu bitirmiş, bir şilepte görevli].

Naci Bey eskiden beri takdir eder, damadı gibi görürdü Ulvi'yi ama olmayınca olmuyor. En ufak bir pişmanlık duymadan dağdaki kulübeye yerleşir Binnur. Kapıda bir levha; 'Mutluluk Ülkesi'. Yusuf'la Binnur gibi olmayanlar giremezmiş! Bir çeşit Âdem ile Havva olurlar.

Sonradan sırını öğreniyoruz Yusuf'un. Meğer bir kızı (romanda bir de oğlu 'Kaya') varmış. Ama işleri bozulunca, karısı bir başkasıyla evlenmiş. "Bütün kadınlardan nefret ettim o zaman, kaçtım. Yıllardır uzak, yalnız yaşadım. Beni isteyen her kadından intikam alıyor, Onları apansız terk etmeyi bir marifet sanıyordum. Böylece çektiğim acı hafifliyordu." Günün birinde bir zamanlar karısı olan kadının öldüğünü öğrenir. Selma, babasından, Binnur'la kendisi arasında bir tercih yapmasını istiyor. Film biterken, kulübe yanıyordu. Karlı dağdaki ateşi, şehirlerde yakacaklarmış Binnur'la.

'Karlı Dağdaki Ateş'teki melodiler.

'The Great Race'deki (1965) (Henry Mancini) 'Pie-In-The-Face Polka' 2 sahnede (Hala, karda düşerken; Binnur düşerken). 'Push, The Button Max' Yusuf için "Yaşadığı hayatı öyle merak ediyorum ki... O'nun da istediği bu merak zaten. Şu anda hepimize kendisinden bahsettiriyor" denirken.

'Karlı Dağdaki Ateş'12 sahnede (Yusuf "Acemiler için şu uzaktaki düzlük en tehlikesiz yerdir" derken; Binnur "Tuhaf bir adam" diye düşünürken; Yusuf, telefonla konuşurken göz göze geldiklerinde; Otelde, Kevsertepe'den söz ederken; "Onun için hediye ediyorum zaten. Yarın bir yenisine başlayacağım" derken; Şömineye odun atarken; Sevgilisi, 'neden habire otele gittiğini' sorarken; Binnur, Ulvi'nin omuzu üzerinden Yusuf'a bakarken; Yusuf, çay içmeye davet ederken; Binnur'un elini öperken; Gazinoda, Binnur'u düşünürken; İtirafı sonrası kucaklaşırlarken).

'Blow-Up'daki (1966) (Herbie Hancock) 'Verushka Part 1' 2 sahnede (Yusuf, şömine önünde, sevgilisini öperken; Genç kız, karda güneşlenirken).

Werner Müller Orkestrası'nın 'International' albümündeki (1964) 'Sundays And Cybelle' (1962) (Maurice Jarre) 12 sahnede (Ulvi "Yürüyüş yapalım seninle, konuşalım" dedikten sonra; Kanada'ya gideceklerini söylerken; "Terasa çıkalım biraz" derken; "İstersen yarın Bursa'ya bir kaçamak yapalım. Görülecek pek çok yeri vardır" derken; Hala, Ulvi'ye "Burdan dönmeden, evet diyecek o hınzır" derken; Binnur ve Ulvi konuşurken, Yusuf geldiğinde; Ulvi, Binnur ve Yusuf'u beraber gördüğünde; "Sen mi gittin, O mu çağırdı" dedikten sonra; Halası, Binnur'u evlilik için zorlarken; Ulvi "Seni bırakmayacağımı, senden çırpınmasız vazgeçmeyeceğimi, benim olman için elimden geleni gelmeyeni yapacağımı biliyorsun değil mi" derken; Nuri Bey "Eskiden beri sever, takdir ederdim Ulvi'yi. Şimdi bir daha gözüme girdi" dedikten sonra; Binnur ve Ulvi, ormanlıkta yürürken).

Franck Pourcel'in 'International' uzunçalarındaki (1970) 'The Man I Love' (1927) (George Gershwin / Ira Gershwin) 20 sahnede [Halası "Beni dinlemiyorsun galiba" derken; Binnur "Yanına çağırdı beni, neye uğradığımı şaşırdım" derken; Yatakta Yusuf'u düşünürken; Yusuf, Ulvi'ye "Binnur Hanım'a kayak yapmasını öğreteyim. Siz de seyredersiniz" derken; Binnur, odun taşıyan Yusuf'u görünce; Yusuf, Ulvi ile kavga sonrasında, Binnur'a "İstemezdim, mecbur oldum. Söyleyin bir daha mecbur etmesin" derken; Binnur "Burada kalacağımı sanıyor. Gideceğimi bilse koşar gelir" derken; Halası ile otelden ayrılırken; İstanbul'da Yusuf'u görünce; (1.50 sonrası) Evde Yusuf'un sözlerini düşünürken; (1.50 sonrası) Hala, Ulvi'nin düğün armağanından söz ederken; (1.50 sonrası) Binnur "İnanmıyorum" diye haykırırken; Deniz kenarında karşılaştıklarında; Orada Binnur'a "Seni seviyorum" derken; "Nereye gitsem, nereye dönsem sen varsın" derken; "Gene geldim. Bu defa sensiz gitmeyeceğim" derken; Genç kız, Yusuf'un hayalini görürken; (1.50 sonrası) Şömine önünde birbirlerine sarılmışken; Binnur, uyuyormuş gibi yapan Yusuf'a bakarken; Sona doğru karda yürürken].

'In The Heat Of The Night'daki (1967) (Quincy Jones) 'Shag Bag, Hounds & Harvey' Ulvi "Ne cesaretle gidersin, o herifin yanına nasıl oturursun! Hayran hayran bakmanı, dinlemeni görmez olsaydım" derken.

'Un Homme Et Une Femme'daki (1966) (Francis Lai) 'Plus Fort Que Nous' 2 sahnede (Yusuf'un eski sevgilisi "Sıra şimdi de O'na geldi demek. Benimle de böyle başlamıştı" derken; "Sende yeni bir şey başladı bile" derken).

'The Bible: In The Beginning...'deki (1966) (Toshiro Mayuzumi) '40 Days And 40 Nights' Yusuf ve Ulvi kavga ederken.

'Doctor Zhivago'daki (1966) (Maurice Jarre) "Komarovsky And Lara's Rendezvous" 2 sahnede (Binnur, Ulvi ve Yusuf'u kâğıt oynarken görünce; Binnur, Yusuf'un mektubunu bulduğunda).

"Who's Afraid Of Virginia Woolf"daki (1966) (Alex North) 'Moon Music-Prelude' (1.00 sonrası) 2 sahnede (Yusuf, uyuyan Binnur'un üzerini örterken; Binnur uyanıp yanında Yusuf'u bulamadığında). 'Snap' Kulübe yanarken.

Paul Mauriat'nın 'L.O.V.E.' 33'lüğündeki (1969) 'Get Back' (1969) (Lennon / McCartney) Karda Binnur'un resmini çekerken.

"Gioconda's Smile"daki (1965) (Manos Hadjidakis) 'Mr. Knoll' 3 sahnede (Binnur "Geri dönmek istiyorum. Burada duramam artık. Geldiğime bile pişmanım" derken; Baygın durumdaki Binnur kendine gelirken; Yusuf, Selma ile konuşurken).

'Krakatoa: East Of Java'daki (1968) (Frank De Vol) 'A Nice Old Fashioned Girl' Dağda kaybolan Binnur, kayakçılar tarafından bulunduğunda; 'Kee Kana Lu' Selma, Binnur'a "Niçin babamın yanındasın" derken.

'For A Few Dollars More'daki (1965) (Ennio Morricone) 'The Watchers Are Being Watched (Osservatori Osservati)' Donmaktan kurtulan Binnur baygınken.

'Zorba'daki (1964) (Mikis Theodorakis) 'Life Goes On' Yusuf "Mazimi anmak değil düşünmek bile istemiyorum" derken.

'Solenzara' (1962) (Dominique Marfisi / Bruno Bacara / Catherine Darbal) Binnur; "Şuraya ufacık bir kulübe yaparız. Şuraya da çepeçevre çit çevirmek istiyorum" derken.

'Vivre Pour Vivre'deki (1967) (Francis Lai) 'Theme de Robert' Babası Uludağ'a geldiğinde.

'Ferahfeza Saz Semaisinin 3. Hanesi' (Tanbûrî Cemil Bey) Naci Bey "Sana müşfik,  namuslu, faziletli bir örnek olmaya çalıştım" derken.

'Gönlümün Bülbülüsün Aşk Bahçemin Gülüsün' (Nihâvend) (Alâeddin Yavaşça) (Giriş sazı) Hala "Bir gün pişman olacaksın, ziyan olacaksın. Senin için gene bizler ağlayacağız. Buralarda ömrünü çürütmen için mi büyüttük. Bunca emek bunun için miydi" derken.

'The V.I.P.s'deki (1963) (Miklós Rózsa) 'Main Title' Binnur, hala ve babasına hamile olduğunu söylerken.

Filmdeki şarkılar.

'Karlı Dağdaki Ateş' (Türkçe sözler Sezen Cumhur Önal) Ertan Anapa'nın sesinden 4 sahnede [(2 dakika 8 saniye) Jenerikte; (1 dakika 20 saniye) İkinci gazinoda dans ederlerken; (1 dakika 36 saniye) Pervaneli THY uçağıyla Bursa'ya geldiklerinde; (52 saniye) Film biterken]. "Tövbe etmiştim her şeye//Yavrucuğum senden önce//Nasıl yaşadım//Aşkından habersizce//**//Karlı dağdaki ateşim//Seni beklermiş hep kalbim//Bunca yıl yazık boşa//Geçmiş günlerim//**//Seneler geçse de hiçbir şey//Söndüremez bu ateşi bilsen//Her zaman, her yerde artık sen//İnan ki sevgilim sen varsın//Şüphe etme sevgimden//Kurtul dertlerden." 45'lik plak olarak nedense iki yıllık bir gecikmeyle 1971'de çıkmış.

'Dönsen de Artık Sevemem Seni /Aşkımız Bitti' (1969) (Mehmet Bürün / Semih Ertem) Gazinoda (1 dakika 31 saniye) Belkıs Özener, radyoda (29 saniye) Alaettin Şensoy'dan dinliyoruz. "Dönsen de artık sevemem seni//Aşkın bu muydu sevmedin beni//Yıllarca koştum onun peşinden//O hayal bizi terk edip gitti//**//Bir rüya gibi bir masal gibi//En güzel çağda aşkımız bitti//**//Yalvarma sakın dönemem sana//Ayrıldık artık yanma sen buna//Yıllarca koştum onun peşinden//O hayal bizi terk edip gitti."

'Solenzara'yı Selçuk Ural (1969) ve Juanito (1970), Fecri Ebcioğlu'nun Türkçe sözleriyle söylemişlerdi; 'Kumsaldaki İzler'.

Corinne Noelle de 'Plus Fort Que Nous'yu, Aykut Sporel'in sözleriyle plak yapmıştı (1967); 'Sevgi Denen Şey Çok Ulu'.

Gershwin kardeşlerin 'The Man I Love' şarkısındaki bir bölüm filme çok uygun; "He'll build a little home//Just meant for two//From which I'd never roam//Who would, would you?//And so, all else above//I'm waiting for the man I love."

Uludağ, başrollerden birinde. Hülya yeridir, hülya ile doyar burada insan. "Ne şehirleri arar, ne de şehirdekileri. Karnı cemiyet hayatına toktur". Büyük kentlerde de kar var ama 'çarçabuk iğrenç hale getiriyor, kendimize benzetiyormuşuz'!

Yusuf... Binnur'un, kendisinden kaçtığı adam! Çatık gür kaşların loşluğunda parlayan gözler. Kayak ayakkabıları, pantolonu ve rüzgâr ceketiyle harikulade alımlı bir şahsiyet. Tüm azametine karşın beklentisi küçücük. 'Bir dağ evi, bir ocak, bir tutam kar, ısınacak kadar ateş, uyunacak kadar uyku, yaşanacak kadar zaman'. Bazılarına göreyse 'enerjisini buralarda boşu boşuna harcıyor'. İnsan içine karışsa neler olmaz, neler yapmazmış. Oysa cemiyet zalimdir, intikam almak ister böylelerinden.

Kendisi gibi düşünenlerle konuşmaktan hoşlanmıyor. Yankı, önce eğlenceliyken, sonra can sıkarmış! Çok otoriter! Fikrini sormadan, Binnur için kahvaltı emri veriyor garsona; "Ekmekleri hafifçe kızart. Reçel, tereyağı sür. Sahanda yumurta, zeytin. Çabuk." Romanda da böyleydi. "Tereyağına iki yumurta kır, reçeli minimini tabağa sürtüp getirme, bolca koy. Ha, ekmekleri hafifçe kızartacaksın (sf.54)."

Otel Fahri, filmin çekildiği yıl açılmış (Ocak, 1969). Telefonu, 'Uludağ, 16'! Her gece değişik bir film gösterilen minik sinema salonu bile var. Kişi başına 60 Lira olan ücreti, 72'de 104'e, 80'lerde 5900'e yükselecektir!

Safa Önal, yazın hayatına Milliyet'teki öyküleriyle başlamış (1950/51). 'Sızı', 'Bir Yıldız Kaydı', ''Bir Günah İşledim', 'Bitmeyen Hasret', 'Saatin Hicranı', 'Bir Akşamdı', 'Aysız Gece', 'Hiç...'. Ayrıca 'kısa ve hissi' diye ilan edilen bir romanı ('Karanlıklar') ile E. Wallace'dan bir çevirisi ('7 Kilitli Kapı') var.

Binnur'un güzelliği için 'bir içim su', 'şeker şerbet', 'peri kızı', 'bakmaya kıyılmaz' deniyor. İnsan 'kendi nazarı değecek diye korkarmış'. Eski gazetelerden birinde 'aniden gelen ve başınızı döndürerek sizi peşinden sürükleyen aşkı şüphe ile karşılayın' gibi bir şey okumuştu. 40'ını aşmış, çoluk çocuk sahibi, kendisinden 20 yaş büyük bir kar adamına 'aniden' âşık olur!  Üstelik herkesi kıskandıracak bir evliliği teperek! Bazen "Ah, neden bu hisleri Ulvi'ye karşı duymadım" diye hayıflanıyordu. Yusuf çağırınca hemen gidiyor. Ekmeğinde, odasında, penceresinde, gecesinde, gününde hep O. Uykuda mı değil mi belirsiz. Ayakları yere basmıyor sanki.

Hala, oldum olası soğuktan pek haz etmezmiş. Otel Fahri'de, konuklarla çay içip bir yandan Yusuf'u çekiştirirlerken "Ben uyuyacağım. Sen otur... Pek seversin böyle bahisleri" diyen Binnur'a "Benim yaşımda, benim gibi olursan sen de başka bir şey yapamazsın, merak etme" karşılığını vermişti. Bir başka sahnede "Benden ibret al. Evlenemedim, her erkekte bir kusur buldum. Benim gibi olmanı istemiyorum" demesi iç burkucu.

Ulvi, yakın olmak istediği Binnur'u arabasıyla dolaştırıyor. [Önder Somer'e ait '34 KL 799' plakalı bu Anadol'u, 'Buğulu Gözler' (1970) ve 'Azize'de (1969) tekrar göreceğiz]. Yusuf'la, şimdilerde unutulmuş olan (filmde söylenmiyor ama romanda 53. sayfa) bezik oynuyorlardı. Birkaç gün sonra bu centilmenlikten eser kalmaz ve yumruklaşırlar! Ulvi'nin gönderdiği buketteki karta yazdıkları insanı şaşırtıyor; "Çiçekler kadar kısa ömürlü, solacak, çürüyecek bir aşkın ölümsüz Binnur'una."

Refik Halid Karay, eserlerinden uyarlanan 'Dişi Örümcek' (1963) ve 'Nilgün'ü (1954) seyretmiştir. Keşke, 'Nilgün' (ikinci çevrim) (1968), 'Karlı Dağdaki Ateş' (1969), 'İkibin Yılın Sevgilisi' (1973) ve asıl 'Yatık Emine'yi (1974) görebilseydi. Ölümünden (18 Temmuz 1965) sonra yayınlanan bir yazıda 'her zaman yazarlığını baş tavcı ettiği, durmaksızın yazdığı' belirtiliyor (Tarık Dursun). Mizah, anı, roman, hikâye, dergi, günlük fıkra. "Garip gelecek ama ölüm O'nun için bir dinlenme oldu." Memleket Hikâyeleri'nden (1919) sonra sanatı gitgide kişiselleşmiş. 'Ortakat okur için kuru, yavan bir anlatım'. Gözü pek gözlemin yerinde üslup cambazlığı, toplumcu eleştirmen Karay'ın yerinde bambaşka ve tanınmaz bir Karay varmış artık. Karlı Dağdaki Ateş de bu ucuzuna romanlar dizisindenmiş.

Naci Bey'e ait '34 LC 550' plakalı siyah Taunus'u 'Ölünceye Kadar' (1970) ve 'Bir Kadın Kayboldu'dan (1971) anımsıyoruz.

Yusuf'u Abdurrahman Palay; Binnur'u Jeyan Mahfi Ayral; Ulvi'yi Esen Günay; Naci Bey'i Avni Dilligil; Hala'yı Nevin Akkaya; Selma'yı Birsen Kaplangı seslendirmiş.

Naci Bey, 06 Aralık 1969 tarihli gazeteyi okuyor bir sahnede. "Vakko'da Bayram Sevinci" ilanı var. Evi, 'Kader Böyle İstedi' (1968) filminde Nilüfer'in hala ve eniştesine aitti.

Yusuf-Ayhan Işık ve kulübesi; Binnur-Filiz Akın; Ulvi-Önder Somer; Fabrikatör Naci Girişen-Avni Dilligil; Hala-Nevzat Okçugil; Gazinodaki Sadri Karan; İstanbul; Bursa; Uludağ; Deniz kenarındaki '34 LC 623' plakalı 'vosvos' çok güzeldi.

 

"Niçin korkuyorum senden" diyor Binnur. Gelen yanıt; "Benden değil, kendinden, aşkından korkuyorsun. Bir erkeği sevmeyi gururun affedemiyor. Yenilmemek için çırpınıyorsun." 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)