“Gene mi sen? Hani sondu? Hani bir daha karşımda görmeyecektim seni? Kimbilir ne nameler karıştırdın gene?” Suna, babacan Komiser Seyfi’nin karşısında.
30 Aralık 2016

"Gene mi sen? Hani sondu? Hani bir daha karşımda görmeyecektim seni? Kimbilir ne nameler karıştırdın gene?" Suna, babacan Komiser Seyfi'nin karşısında. Bu kez bir vitrin kırmış! Nedeni, yüreğini titreten ve 'vitrin süsü' olduğu için satın alamadığı bir elbise. Oysa ertesi günkü gazetede, o zamanlar zor bulunan Levi's pantolon için olduğu yazılı. Mağaza sahibi Zeki Sezer, fırsattan yararlanarak zararını '3000, 4000, 5000' diye arttırıyor. Sonunda 4500 lirada anlaşırlar!

Şubat sonu-Nisan başında çekilen 'Çapkın Kız', 01 Mayıs 1963, Çarşamba günü (Beyoğlu) 'İnci', (Beyoğlu) 'Yeni Taksim', (Aksaray) 'Bulvar', (Çarşıkapı) 'Şık', (Kadıköy) 'Opera', (Üsküdar) 'Hale', (Beşiktaş) 'Suatpark', (Paşabahçe) 'Yeni' sinemalarındaki suarelerle gösterime girmiş. Gazetelerde 'Mevsimin En Tatlı Filmi' ilanları vardı. Suna'nın bir çapkınlığını göremedik. 'Şımarık Kız' adı filme daha uygun.

Yoksulların da umutlu ve güzel olabildiği 60'lar! Haşim Toprakoğlu, Aygaz şirketinin sahibi. 'Gözün elifine bakınca' insanın ne mal olduğunu anlıyor. Tuttuğunu koparıp cihana hükmediyor. Para, nüfuz, mevki, her şeyi var, afra tafrası yok. Hâlâ sevecen ve alçak gönüllü. 'Çok mal haramsız olmaz'ın bir istisnası. Fakirlikten geldiği halde sonradan görme değil. Bir tek kızına forsu sökmüyor. Deli fişeğe göz kulak olabilecek birini bulsa kaç zamandır emeli olan siyaset hayatına atılacak.

Şirketin sevimli avukatı Abdurrahman Cemil Karakaptangilzade'nin, Levent Karakolu'na gitmediği gün yok. Genç kızın 'en masum hisleriyle sebep olduğu zarar ziyan' nedeniyle hep orada. Üstelik Suna'yı seviyor. Güzel görünmek için bir peruk bile takmış! Şımarık deli kızı, Haşim Bey'e karşı savunurken duyduklarımıza inanamıyoruz. Hilton havuzuna süt doldurup banyo edişi, fakir sütçüleri kalkındırmak gibi yeryüzünde ender bulunacak temiz ve insani bir düşüncedenmiş! 'Fil vuracağım' diye uçağa atlayıp Hindistan'a gidişi ise 'ava meraklı olduğu ama minnacık kuşları öldürmeyi yüreği kaldırmadığı' içinmiş. Ayrıca 'biçimini beğenmiyorum' diye yazlık köşkü yakıp, 'canım sıkılıyor' diye gazetelere 7 sütun üzerinden ilan vermiş. Bu can sıkıntıları artık pahalıya mal oluyormuş işadamına! Cemil buna da bir kulp buluyor. "Hâlbuki kerimeniz hanımın arzu buyurdukları spor otomobili alsaydınız bu sıkıntı işini daha ucuza hallederdiniz!"

67urturtur

İnsan, göründüğü gibi değildir. Filmin sonlarına doğru işin aslını Suna'dan öğreniyoruz. "Hayatta babamdan başka hiç kimsem yok. O da işinden başka bir şey düşünmez. Geriye jigololarla menfaat düşkünü bir takım züppeler kalıyor. Sonra yalnızlık! Yalnızlıktan doğan can sıkıntısı insana her şeyi yaptırıyor."

Ekrem ise bir taksi şoförü. Can sıkıntısına vakti yok. En iyi arkadaşı Zeki de bir şoför. Günde 100 liradan aşağı hâsılat kabul etmeyen Adnan Uygur'un garajında çalışıyorlar.

Suna ile tanışmaları biraz gergin. Yolda küçük bir köpek vardı. Genç kız'ın kullandığı 'Pontiac', Minnoş'u ezmemek için aniden durunca hemen arkadaki Ekrem'in 'Plymouth'u duvara çarpar. Sağ çamurluk tekmil berbat! Düzelmesi, boyanması 500'den aşağı olmazmış. İşten kaldığı da caba. Zeki ile beraber Haşim Bey'e gittiğinde insan sarrafı fabrikatör, bu mert, bileği sağlam delikanlının tam aradığı kişi olduğunu anlıyor. İş önerir; "Ayda üç bin lira maaş... Hafiye gibi kızımı takip edip yapacağı rezaletlere (her biri için ayrıca 500 lira prim) mani olacaksınız." Yeme, içme, giyme masrafları da işadamından. 'Dadılık elimizden gelmez' diye karşı çıkıyorlar ama garajdaki işten kovulunca zorunlu olarak kabullenirler.

Sonrası genç kızın 'hürriyet aşkı' ile Ekrem ve Zeki'nin 'görev aşkı' arasındaki bir yarış. Nerelere gidip, kimleri tanımayız ki. Akay Tamirhanesi'ndeki arkadaşlarının 'Landru' dedikleri kamyon şoförü Ayı Cafer; Hafiyelerimizin, Raj Kapoor Mihracesi Nergis ül Sait ve yardımcısı olarak katıldıkları sosyetik eğlence; İlk rollerindeki Zuhal Tan ve Sevda Nur; Dilenciler Kralı Sülük Apti ve şürekâsı.

'Profesör' Ragıp Garan'ın dediğine göre bir dilencinin vücudundaki 'aza adedi' ile 'kazandığı para' ters orantılıymış! "Benim imal ettiğim dilenci günde 200 liradan aşağı kazanmaz" diyor. Buna uygun olarak genç kızın kolu iki yerinden kırılıp bir gözü çıkarılacakken kahramanlarımız yetişir!

Birbirlerini seviyorlar ama itirafları Minnoş'a ve meyhanede Zeki'ye! Suna, film boyunca üç kez evlenme tehlikesi atlatır! Apti, Cemil ve Cafer'le. Tüm bu yanlış anlamalardan sonra Ekrem'le nişanlanıyor.

Haşim Bey, siyasette başarılı olmuştur belki. Suna'nın 'ehlileştirilmesinde' yararlandığı 'sıcak kestaneler maşa ile toplanır' kuralı asıl bu alanda geçerli. Politik hayatının başında bir Amerika gezisi yaptıysa, anımsatmışlardır!

568rudrture

'Çapkın Kız'daki melodiler.

The Dave Brubeck Quartet'in 'Time Out' 45'liğindeki (1959) 'Take Five' (Paul Desmond) Suna ve Ekrem'in ilk karşılaşmaları dâhil 9 sahnede.

'Surprise Party Tendresse' albümündeki (1962) Jack Melrose Et Sa Trompette Boucheé'den 'A Foggy Day' (1937) (George Gershwin / Ira Gershwin) Leylaların partisindeki ilk parça.

'Çiftetelli' Recep'in göbek atarken.

Guy Lafitte'nin 'Sax Pour Fin De Nuit' uzunçalarındaki 'Derniers Baisers (Sealed With A Kiss)' (1960) (Peter Udell / Gary Geld) Filmin sonu dâhil 9 sahnede.

'Men In War'daki (1957) (Elmer Bernstein) 'Run For Cover' Cafer, Dolmabahçe Saat Kulesi önündeyken.

Trumpet Boy'un 'Oh! Quille Nuit' mini uzunçalarındaki (1960/61) 'Ce Soir-Lá' (1960) (Pierre Dorsey / Hubert Giraud) Suna ve İsmet'in dansında.

'The Man I Love' (1937) (George ve Ira Gershwin) Pavyondan sonra İsmet'in evindeyken.

Mantovani'nin 'Film Encores, Vol 2' 33'lüğündeki (1957) 'Separate Tables' (1958) (Harold Adamson / Harry Warren) Cemil Bey'in çiçekleri geldiğinde.

Ray Heindorf & His Orchestra'nın 'A Very Precious Love / Uncle Samson' 45'liğindeki (1958) 'Uncle Samson ('Marjorie Morningstar' filminden)' (Ray Heindorf / Max Steiner) Avukat Cemil, resim çekmek için geldiğinde.

'Hüzzam Makamında Ud Taksimi' Ekrem, meyhanede Zeki ile konuşurken.

'La Cumparsita' (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Nikâhta.

Filmdeki şarkılar, marş.

'Papatya Gibisin Beyaz ve İnce' (1943) (Necdet Koyutürk) Leylaların partisinde Sevda Nur söylüyor) (20 saniye). "Papatya gibisin beyaz ve ince//Eziliyor ruhum seni görünce//İsmin dudaklarımı yakıyor neden//Nedir bu çektiğim senin elinden."

'Suna (Sensiz Olmam)' (Türkçe sözler, Fecri Ebcioğlu) (1959-"C'est La Vie, C'est L'Amour") (Sam Coslow / Roger Williams) İsmet Tomurcuk 2 sahnede söylüyor [(57 saniye) Pavyonda; (16 saniye) Arabada]. "Sensiz olmam bezdim artık dünyadan//Yalvarıyorum, Suna, çık git rüyamdan//Belki kurtulurum bu korkunç hülyadan//Hayat mı, aşk mı bu//**//Sevmedin, Suna, anlıyorum bunu ben//Hâlâ etmiyorum şikâyet bak senden//Fakat bilmek hakkımdır sebebi//Neden kaçtın söyle benden." Bu şarkıyı, yıllar sonra Ayten Alpman'dan dinleyeceğiz.

'Gençlik Marşı'nın biraz değiştirilmiş şeklini, Avukat Cemil söylüyor (16 saniye). "Kale içten fethedilmeli//Yürü Cemil, kapı açık//Sunam şimdi beni bekliyor//Yürüyelim arkadaşlar."

Hulusi Kentmen'i genellikle Kemal Ergüvenç seslendirir ama Ahmet Tarık Tekçe'nin de rolü olunca bu kez konuşan Sadettin Erbil.

Avukat'ın tam adı, Abdurrahman Cemil Karakaptangilzade. Haşim Bey'in 'kerimeleri hanımefendi'yi korumak için öylesine bir çaba içinde ki fabrikatör'ün karşısında ceketinin düğmelerini 5 kez açıp kapatır. Beraber olduğumuz 11 sahnenin sekizinde yakasına bir karanfil iliştirmişti. Gülerken şaşkınlığa dönüşüveren yüz ifadesi harika. Habire düşen peruğu da! Başladı mı susmak bilmiyor. Zeki'nin söyleyişiyle "Çene değil, Singer (dikiş) makinesi mübarek!"

Gülten Ceylan iki rolde; Haşim Bey'in sekreteri ve evdeki yardımcı. Filmin başındaki ufak kaza sonrası arabaları seyredenler arasında Ahmet Koç, Durak Meyhanesi'nde Enver Dönmez ve Yönetim Kurulu'nda Memduh Alpar var. Yalnızca birkaç saniye görünüyorlar ama bakışlarımızı alamıyoruz.

56ı5oetyıeıert

Suna, bir manolya kadar saf, temiz, zarif, latif. Afrodit! 'Sosyetenin göz bebeği'. Aslında o taraklarda bezi yok. Can sıkıntısı nedeni ile aralarına katılır. Leylaların partisine Cafer ile gidiyor. Çekimler Muammer Karaca'nın kuş çizimleriyle dolu evinde yapılmış. Smokinin şart olduğu bu davete, Landru Cafer, balıkçı kazak, deri ceket ve boru gibi bir pantolonla katılıyor. Zuhal Tan'ın üzerine içki döker, 'Papatya' tangosunu söyleyen Sevda Nur'un sesini beğenmez, ortalığı birbirine katar. (Zuhal Tan'ı, Cemil'le nikâh sahnesinde tekrar göreceğiz). Ev sahipleri ses çıkaramıyor çünkü bir taahhüt işinde Suna'nın babasına muhtaçlarmış!

Cafer'in takma adı; 'Landru'. Asıl Landru, ilk dünya savaşında dul kalan 10 kadını sobada yakmışken, bizimki sinek bile öldürmemiş! Ayı gibi olmasına karşın aslında bir ana kuzusu! Birkaç kez sözünü eder. "Rahmetli annem 'kadınlara inanırsan yolda kalırsın' derdi... Rahmetli annem 'hiçbir duası eksik olmasın' derdi... Rahmetli annem 'belediye nikâhına imam nikâhını eklemek gerek' derdi... Rahmetli annem 'imama el kalkmaz' derdi!" Güzel kızlara zaafı var. Kamyon Emine'nin sesini duydu mu hoşafın yağı kesiliyor. Suna'nın Dolmabahçe'de buluşma isteğine yanıtı çok nazik; "Dörtnala gelirim!" Türkan Şoray'a, 'Sultan' diyen ilk kişidir belki.

Erdoğan Üçkaya, Leylaların partisindeki orkestrada baterist.

Ekrem'i, Suna'nın arabasını parka çeken görevliyi ve nikâh memurunu Abdurrahman Palay; Suna'yı Adalet Cimcoz; Cafer'i Kemal Ergüvenç; Haşim Bey'i Vahi Öz; Avukat Cemil'i Aziz Basmacı; Komiser Seyfi'yi Sadettin Erbil; İsmet'i İsmet Ay; İmam'ı Osman Alyanak seslendirmiş.

Ekrem, Spor-Toto'daki Beşiktaş-Fenerbahçe için "Tabii ki Beşiktaş" diyor. Gerçekten de 25 Şubat 1963, Pazartesi günü, Mithatpaşa Stadı'nda oynanan maçı Beşiktaş, Güven'in golleriyle 2-1 kazanmıştı. Fenerbahçe'nin gölü Nedim'den.

Suna-Türkan Şoray; Ekrem-Abdurrahman Palay; Cafer-Ahmet Tarık Tekçe; Haşim Bey-Vahi Öz; Komiser Seyfi-Hulusi Kentmen; Zeki-Semih Sezerli; Avukat Cemil-Aziz Basmacı; Mağaza sahibi-Zeki Sezer; Genç kuşağın romantik şarkıcısı İsmet Tomurcuk-İsmet Ay; Salatalık-Haydar Karaer; Süleyman-Mustafa Dağhan; Apti-Danyal Topatan ve adamları Mehmet Ali Akpınar, Hüseyin Güler; Profesör dilenci-Fadıl Garan; Meyhaneci-Faik Coşkun; Meyhane müşterisi-Enver Dönmez; İmam-Orhan Aykanat; Garaj sahibi-Adnan Uygur; Yönetim Kurulu Üyesi-Memduh Alpar; Leylaların partisindeki Konuk-Zuhal Tan; Şarkıcı-Sevda Nur; Nikâh konukları Orhan Çoban ve Feriha Şemahi; Suna'nın köpeği Minnoş; Ekrem'in 'T. 59 191' plakalı taksisi; Cafer'in 'K. 86 486' plakalı kamyonu; Suna'nın 'H. 39 212' plakalı 'Pontiac'ı; Zeki'nin 'T. 60 265' plakalı taksisi; Şen Büfe ve otobüs durağı; Gazino; Dolmabahçe Saat Kulesi; Durak Meyhane çok güzeldi.

8e5468rturt

60'larda İstanbul'a gelen bütün sanatçılar, nedense Tomurcuk İsmet rolündeki İsmet Ay'ın konuğu oluyorlardı. Sacha Distel'i de ağırlamış, bütün masraflarını karşılamış. Milyon versek yaptıramayacağımız kadar reklamını yaptırmış ülkemizin. Eline geçen ise Basın Yayın ve Turizm Bakanlığı'nın verdiği bir takdirname. Filmin çekildiği günlerde borçlarını ödemekle meşguldü! Tek arzusu, borcu bitene kadar Fransa'dan başka bir sanatçı gelmemesi!

'Hercai Çiçeği' Suna; "Babam gibiler milyonları ile saadetin bütün kapılarını açacaklarını sanıyorlar. Hâlbuki servetin, bir Şoför Ekrem karşısında bile hiçleştiğini bilmezler." Çok haklı. Saadetin kapısı milyonla değil 'üç bin lira maaş+prim'le açılmıştı!

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)