Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yıl | 1963 |
Ülke | |
Tür | Dram, Duygusal |
Özellikler | Siyah Beyaz |
Yönetmen | Ülkü Erakalın |
Senaryo | Feyzi Tuna, Vural Sözer |
Yapımcı | Ülkü Erakalın, Kadri Yurdatap |
Müzik | Fecri Ebcioğlu |
Görüntü Yönetmeni | Memduh Yükman |
Süre (dk.) | 90 Dk. |
Firmalar |
'An American Tragedy' romanından (1925) (Theodore Dreiser) (Bir Amerikan Faciası) (Aydın Pesen) yapılan ve bizde 'İnsanlık Suçu' adıyla gösterilen (1955) 'A Place in the Sun'ın (1951) siyah beyaz Yeşilçam uyarlaması. İlk gösterimi 10 Aralık 1963, Salı günü Kadıköy, Özen Sineması'nda olmuş.
Kitaptaki Clyde Griffiths (ve 3 kardeşi) dualarla, ilahilerle büyümüş. Annesi (Elvira) ve babası (Asa) 'dünyayı Hıristiyanlaştırmayı amaçlayan' bir topluluk için çalışıyorlar. Amcaları (Samuel ve Allen) büyükbabadan kalan miras konusunda Asa'yı biraz oyuna getirmişler.
Delikanlı bir dolu maceradan sonra amca Samuel'in Lycurgus'daki fabrikasında çalışmaya başlar. Önce fabrika işçisi Roberta Allen sonra da sosyeteden Sondra Finchley ile ilişki kuruyor. Gerisi çorap söküğü gibi. Roberta hamile ve hiçbir doktor çocuğu almaya yanaşmaz. Delikanlı birkaç hafta öncesine kadar çok hoşlandığı sevgilisini şimdi görmek bile istemiyor. Çünkü yenisi zengin ve çok daha güzel. "Bir insana karşı hiçbir ilgi duymazken ilgisi varmış gibi davranmak ne güçtü! (sf. 266)" Bu işin içinden çıkmak için bulduğu yol korkunç. Big Bittern Gölü'nde öldürmek. Sonrasında elektrikli sandalyeye uzanan acılı bir süreç başlıyor.
'A Place in the Sun', George'un, amcası Samuel Eastman'ın yanında çalışmaya gelmesi ile başlıyor. Romanda uzun uzun anlatılan çocukluk yılları sokakta birkaç saniye gördüğümüz aile ile verilmiş. İlahi söylüyorlar. "Lord's divine command//When you find a brother struggling//Lend a willing helping hand."
Bir sinema sonrası George ve Alice Tripp, 'Mona Lisa' (1950) (Ray Evans / Jay Livingston) melodisi ile yürüyorlar. Burada güzel bir espri var. Genç kız, haftanın 6 günü kutuların içine mayo koyduğunu anlatıyor ("I put swimsuits in boxes six days a week"). Bizimki plaj davetini kaçırmaz; "What about Sundays? Maybe then you put yourself in a swimsuit." (Ülkü Erakalın bu konuyu Sabahat Işık'ın Roma'dan mayo sipariş etmesi şeklinde kullanmış.)
Fakat Angela Vickers ile karşılaşınca bütün bunlar geride kalıyor. Kaderi Clyde'ınki ile aynı.
Romanda ve Hollywood filminde amcakızı ile aşk yok.
Sanki Shelley Winters, Elizabeth Taylor'dan daha başarılı gibi.
Murat, Anadolu'dan gelmiş. 'Daha ayakkabısında taşra çamuru taşıyor'. Önce Emira adlı otele yerleşir. Süleyman-Yaşar Şener'in dediğine göre 'tekmil Sirkeci'yi dövse bundan iyisini bulamazmış'. Yüznumara da dışarıdaymış. Ama burada çok kalmıyor. Amcasının Arı Bisküvi Fabrikası'nda çalışacakmış. Kemal Bey 'işe sıfırdan başlayıp azmiyle her şeyi başaran' kişilerden. Yeğeninin de 'aynı düşünceyle hareket etmesini' istiyor. 'Varlıklı bir amcanın silik, şahsiyetsiz bir gölgesi olmasını istememiş'. Murat'ı müdür yaptığı zaman ise "Yalnız unutma bizim işimiz edebiyatla değil kerratla yürür" diyecektir. Kızı Nazan'ın fikri başka; "İki milyonluk bir şehirde Murat'ı tek başına yaşamaya zorlamanın şahsiyet dersi için mükemmel bir usul olduğunu sanmıyorum ben."
Kahramanımız 'bütün hayatları fabrika düdükleri arasında dönen küçük insanların arasına katılır'. Aynı yerdeki işçi Türkan'a âşık olur. Genç kız, babası bir iş kazasında ölünce Semih Usta'nın yardımıyla 2 sene önce işe girmiş. 'Anne sevgisinin nasıl bir şey olduğunu bilmiyor. Babasıyla İstanbul'a muhacir geldiklerinin senesi ölmüş.'
Erzurum'da askerlik yapan bir abisi var. Sonradan intikam için Murat'ın peşine düşüp düşmediği belli değil.
Genç kızı hep (dört kez) pencerede Murat'ı beklerken görüyoruz. Başlangıçta her şey iyiyken Nazan'ın ortaya çıkışı ile durum değişir. Zaten 'güzel şeylerin ömrü kısa oluyor'.
Bu durumda delikanlı ne yapacağını bilemez. Tuncan Okan 23 Aralık 1963 tarihli yazısında "Aslına bakarsanız Erakalın da ne yapacağını bilememeye ve şaşırmaya başlıyor. Verimli bir konunun böylece harcanmasına acımamak elde değil" diye yazmış.
Semih Usta ve nişanlısı Serpil üzüntülü sahnelerden sonra filme neşe katıyorlar. Genç kız "Geceleri kahvede duman talimi yapacağına evde oturur İngilizce çalışırsın" diyor. Usta lafın altında kalmaz; "Kızım sen turist rehberi misin yoksa fabrika işçisi mi. Yarım porsiyon Türkçe nemize yetmez."
Murat, köşke davet edilmiş. Semih "Başına devlet kuşu kondu. 10 senedir şu fabrikadayım patronun açık kilometreden sade kahvesini içtim diyenin alnını karışlarım" diye teşvik ediyor. 'Nikâh dairesinin en kralına gidiyormuş'.
Türkan'ı da "Ekmek parası kızım. Elbette bayıla bayıla gidecek. Ama sen sonunda yayıla yayıla oturacaksın. İş sahibi olmak, göze girmek kolay mı" diyerek neredeyse azarlıyordu. Sonradan bunları unutup delikanlıyı suçlamaya başlar.
Türkan'ın intiharına Afif Yesari çok üzmüştür. Çünkü en iyi arkadaşı Suphi Kaner de aynı şeyi yapmıştı o günlerde.
Murat Tamer'i Hayri Esen; Türkan'ı Adalet Cimcoz; Nazan'ı Çolpan İlhan; Serpil'i Altan Karındaş; Semih Usta ve Süleyman'ı Erdoğan Esenboğa; Kemal'i Rıza Tüzün seslendirmiş.
Sekreter Zuhal Tan; Cemal-Afif Yesari; Kemal bey ve karısı Handan; Sosyetik dostları Sabahat Işık; Mahalleli Talia Saltı; Yaş günündeki konuk Gülgün Erdem çok güzeldi.
Filmin melodileri.
'Greensleeves' üç sahnede (jenerikte; Türkan, Salacak'ta "Bir gün bütün bunların bitivermesinden korkuyorum" derken; Nazan ve Murat, Bursa'da dans ederken).
'The Slavonic Dances, Op. 72, No. 2, Allegretto grazioso' (1878/86) (Antonin Dvorák) Türkan ve Murat'ın birbirlerinin oldukları sahne dâhil 16 sahnede.
The Shadows'dan 3 melodi var. (Cemal-Afif Yesari, Murat'ı Semih Usta'ya getirdiğinde) 'Stars Fell on Stockton' (1962) (Welch / Marvin / Bennet); (Haftalıklar alınırken) 'Dance On' (1962) (Murtagh / Murtagh / Adams / Stellman); (Nazan'ın yaş gününde dans ederlerken) 'Midnight' (1961) (Marvin / Welch).
'Venus' (1959) (Marshall / DeAngelis) iki sahnede (Kemal Beylerdeki akşam yemeğinde ve Nazan'la Murat pavyonda dans ederlerken).
"What'd I Say" (1959) (Ray Charles) filmin sonuna doğru Türkan telefon ettiğinde.
'Pepe' (1960) (Wittstatt / Langdon) Niyazi, Nazan'ı dansa davet ettiğinde.
Mantovani'nin 'Film Encores' albümündeki (1957) 'Intermezzo' (Newman).
'Bütün Suçumuz Sevmek'in ikinci çevrimi 'Son Hatıra'da (1968) tekrar göreceğimiz 24 numaralı evin önü.
Murat; "Bir şey söyleme Semih Usta. Ne söyleyeceğini biliyorum."
Semih; "Söyleyecek değilim zaten. Soracağım."
Murat; "Sormasan daha iyi. Verecek cevabım yok çünkü."
Semih; "Cevap çok ama sende verecek yüz yok tabii. Ben sorayım da sen yine dilediğin gibi davran. Patronun kızından memnun musun? Araba sefaları, ziyafetler güzel mi? Daldığın âlemde aklına hiç kimse gelmiyor mu? Her şeyiyle seni bekleyen birini hatırlamıyor musun? Tuttuğun yolu beğenmiyorum Murat. Patrona şirin görünmek için kızının kuklası olacak adam değilsin sen. Aklını başına topla."