Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Önce, İFSAK 13. Uluslararası İstanbul Kısa Film Günleri ardından da 20. Uluslararası İstanbul Film Festivali... Vizyon filmlerinden bunalmış olanlara, gerçekten alternatif bir seyir vaadeden bu etkinlikler arasında, bir Türk filmi şaşaalı bir gala sonrası gösterime girdi.
Savaş Ay?ın ilk yönetmenlik "denemesi" olan Dansöz?den bahsediyoruz. Her ne kadar, bu film hakkında "aman gidin, görün" diyen bir eleştirmen çıkmadıysa da filmi tümüyle de es geçmek olmaz. İstanbul Film Festivali?nin "Ulusal Yarışma" bölümünde 8 filmin yarıştığını düşünürsek, Türk filmlerinin sayısal olarak çoğalmasına kayıtsız kalınmamalı.
Ne yazık ki, nicelikle beraber niteliğin de artması birbirine paralel olmuyor. Türk filmleri sayıca artar ve gişe bakımından Hollywood filmlerini sollarken nitelik sorunu da kendini hissettirmeye başlıyor. Gişe garantisi hedefleyen Dansöz filmi de sinema dili ve senaryosu açısından, gerçekten ilginç bir durum arzediyor.
Geçenlerde, 4 nisanda gösterime girecek bir başka Türk filmi olan "Herkes Kendi Evinde" filminin basın gösteriminde, çok ünlü bir eleştirmenimiz şunları söylüyordu: "Bu filmi okullarda ders olarak göstermek lazım. Ama bir film nasıl yapılmamalı diye."
Bu sert yargı sizi hemen ürkütmesin. Film hakkında olumsuz görüşlere sahip olan sadece ünlü eleştirmenimiz değil. Tanıdığımız ve okuduğumuz hemen tüm sinema yazarları filmin anlatım yönünden ciddi hatalar içerdiği, konusunu açamayarak ya da bazı şeyleri gerekli gereksiz "açarak"seyirciye sıkıntılı anlar yaşattığı, sinema dilinin ilkel ve kaba olduğu yolunda benzer görüşler öne sürdüler.
Filmin teknik problemleri
İtiraf etmeliyiz ki bu görüşleri biz de paylaşıyoruz. Sahneleri birbirine bağlarken, "kararma" denilen eski bir tekniğin çokça kullanılması filmde ciddi bir tempo ve anlaşılabilirlik sorunu oluşturuyor. Sessiz çekim ve yapılan dublaj, doğallığı zedeliyor. Kamera ve ışıkta ciddi bir problem yok ama senaryonun bizzat kendisinin ve oyuncu yönetimindeki eksikliğin neden olduğu sorunlar, filmin teknik ve sinema dili açısından başarısızlığına ekleniyor. Öyle ki Nilüfer Aydan ve Çolpan İlhan gibi iki başarılı oyuncunun çabaları da heba oluyor.
Tabii Dansöz?ü sadece teknik açıdan değil konusu ve konusuna yaklaşımı açısından da ele almak gerek. Çünkü filmin niyeti burada daha iyi ortaya çıkıyor.
Konu ve anlatım
Çingenelerin, gelenekleri ve efsaneleriyle dünyanın hemen her yerinde çok renkli bir yaşam süren bu insanların, sinema için son derece zengin bir malzeme olduğu inkar edilemez. Dünya sinemasının da zaman zaman, farklı biçimlerde bu konuya yer veren filmler ürettiğini biliyoruz.Yani çıkış noktası itibarıyla "Dansöz", bu zengin malzemeye eğilmesi açısından olumlu bir girişim.
Filmde çok kısa sürelerle görülen medyatik isimlerin varlığını bir kenara bırakıp konunun kendisine döndüğümüzde şunları görüyoruz. Çingenelerin yersiz, yurtsuz göçebe bir hayat sürmelerini açıklayan bir efsanenin temsili ile başlayan film ilerleyen bölümlerde çingenelerden uzaklaşıp başka karakterlerin ve olayların etkisiyle bir oryantal gösterisine ve kadın vücudu teşhirine dönüyor. Böylece film, çıkış noktasını (Bir Çingene Masalı) bir kenara bırakıp seyirciyi en kolay yakalayabileceğini düşündüğü noktaya, erotizme sığınıyor.
Elbette Savaş Ay?ın, illa Çingeneler Zamanı gibi bir film yapmasını beklemek haksızlık olur. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Dansöz "alaturka" bir çingene filmi. Filmin isminde dansöz ve çingene kavramlarının içiçe telaffuz edilmesi de "Sulukule" anlayışını gösteriyor. Yani erotizm soslu bir oryantal gösteri.
Kameranın gözü
Bu filmde "erotizm niye var" diye sormuyoruz. Böyle bir yaklaşım pek sağlıklı olmaz. Aslında film bütün bu dansöz, çingene, çıplaklık tartışmalarının arasında -bilerek yada bilmeyerek- çok eski ve temel bir konuyu, iyi ve kötünün savaşımını ve iyinin sonuçta galip gelmesini anlatıyor. Bir yanda temiz, saf, iyi niyetli, yaşama sevinci dolu insanlar öbür tarafta yaşamlarının gıdası hırs ve kin olan olumsuz karakterler. Buna kim itiraz edebilir ki? Fakat filmin samimiyet konusunda ciddi bir zaafı olduğu ve yönetmenin, tarafında olduğu iyi karakterler gibi iyi niyetli olmadığı bir gerçek. Şunu inkar etmek mümkün mü? Kamera önce yönetmenin sonra seyircinin gözüdür.
Savaş Ay?ın kamerası ve kadrajları, güçlü bir konu içinde doğal olarak varolan cinselliği vermeyi değil, seyirciye teşhir etmeyi amaçlıyor. Banyoda duş alan iki çıplak kadını konuşurken göstermek gerekebilir ama kameranızı bu konuşmaya değil de çıplak vücutlara odakladığınızda ya da dans eğitiminin gösterildiği hemen her sahnede alt ve arka açılardan çekim yaptığınızda samimiyet konusunda zaafa düşersiniz. Konuda bir tecavüz teşebbüsü yer alabilir ama siz bunu adeta ballandıra ballandıra, "çarpıcı" açılardan ve uzun uzun verirseniz, niyetiniz hakkında kuşkulanmamak elde olmaz. Ya filmin web sitesindeki kırmızı noktalı bölüme ne demeli...
Savaş Ay seyircisini röntgenci konumuna düşürüyor. Bunu yapmaya çalışırken de güzelim konu, Bir Çingene Masalı arada buharlaşıp yok oluyor.