Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Filmler bir kenarda dursun, bu kez modern hayatta başrol oynayan bir adamdan bahsedelim. Kahramanımız sıradan bir yaşam sürüyordur muhtemelen. Sabahları erkenden kalkıp duşunu alır, çantasını hazırlayıp banliyödeki evinden aceleyle çıkar. Külüstür arabasına binip trafikle cebelleşir ve şehrin plazalar cennetinde yer alan iş yerine varır. Geç kaldığı için azar işitir, patronuna saygı duruşunda bulunup işine bakar, dosyaların altında ezilir, fazla mesaiye kalır, ailesiyle geçireceği tüm özel zamanları feda eder. Çalıştığı şirketin hesap defteri gün geçtikçe daha da kabarırken, o hep terfi edeceği günü düşler, daha çok çalışır, daha çok kazanmayı hedefler. Eşine ve çocuklarına daha iyi bir yaşam sunmayı dilemektedir çünkü. Çocukları büyüsün, üniversiteye gitsin, evlensin ve balayına çıkabilsin diyedir tüm bu zahmet... Ancak aradan yıllar geçip de soluklanma zamanı geldiğinde, ne birlikte yaşlanabileceği bir eşi ne de babalarını minnetle anacak evlatları kalmıştır geride...
Bize oldukça tanıdık gelen bu hikâyeyi, Click'te bu kez fantastik bir versiyonuyla izliyoruz. Bir yandan geçim telaşıyla uğraşırken hayatın temposuna ayak uydurmakta güçlük çeken aile babası Michael'ın kafası, ufak teknolojik ayrıntılar yüzünden bile kolayca karışabiliyor. Televizyonun, garaj kapısının ve ışıkları açıp kapama düğmesinin aynı bünyede toplandığı, hayatı kolaylaştırıcı fonksiyonlara sahip bir süper-kumanda almak için açık dükkân aradığı gecenin birinde Morty ile karşılaşıyor. Bir alışveriş merkezinin "daha da fazlası" tabelalı kapısının ardında tanıştığı bu garip adam ona iade etmemesi şartıyla beş kuruş para almadan bir uzaktan-kumanda hediye ediyor. Çünkü "tüm iyi adamların bazen yardıma ihtiyacı olabilir." Bu kumanda benzerlerinden biraz daha farklı. Zamanı ileri veya geri sarabiliyor, insanların ve hayvanların sesini kısabiliyor, Japonca konuşan birinin sözlerini dilinize çevirebiliyor, yani "süper" olma payesini gerçekten hak ediyor.
Cennete düştüğünü zanneden Michael için işler bir süre sonra sarpa sarıyor ve yaşamak istemediği anları ileri sararak faydalandığı uzaktan kumandası, onun yerine tüm hayatını yaşamaya başlıyor. Amacından sapan bir makinenin oyuncağı durumuna düşen Michael, ya son nefesini artık ona ait olmayan bir ailenin özlemiyle verecek, ya da bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulacak.
Özellikle son dönemde rol aldığı filmlerle komedi türünün aranan isimlerinden olan ve Jim Carrey'in tahtına aday gösterilen Sandler, artık Hollywood'un güldürme garantisi veren oyuncularından. Cem Yılmaz'ın yaptığı her espriyi güldürme vaadi, Mehmet Ali Erbil'in yer aldığı her projeyi yüzbinlerce seyirci garantisiyle sunan bir anlayışın, Amerikan versiyonu ürünlerinden... Onun farklılığı ise belki daha mahcup bir delikanlı portresi çiziyor olması.
Bildik Beklentilere Bildik Çözümler: Tür Sineması
Sinema endüstrisini kâr temeline dayalı olarak yapılandıran ülkelerde, "tür filmleri" önemli bir alan açmıştır kendisine. Çünkü bu filmlerin en önemli ortak niteliği popüler olmaları ve hedefledikleri ticari başarıdır. Tür filmlerinin yeni bir şey vaat etmediğini hepimiz biliriz. Bu filmler yinelemelerden oluşur ve kolay anlaşılırlar, soyut kavramları irdelemek gibi bir dertleri yoktur. Bunun farkında olan izleyicinin amacı da, aynı hikâyeyi her seferinde biraz daha farklı bir üslupla ve birkaç ufak değişiklikle izlemektir. Seyirci, özellikle bu tarz komedi filmlerinde gülmek ve mutlu sonlar görmek ister. "Benzer ama farklı" olma gerekliliği, klasik bir anlatıyı beraberinde getirir. Yani hikâye başlar, belli olay örgüleriyle sunulur ve biter.
Click, tüm bu kurallara riayet etmekle beraber, içerdiği fantastik sosla konuyu daha da ilgi çekici hale getiriyor. Ancak gülmeye gelen izleyici bu kez, ummadığı dozda bir dramatizeyle karşılaşıyor ve film, komedi olarak başlayıp melodram olarak devam ediyor. Bu tema değişimi, seyirciyi gafil avlamayı amaçlayıp ortaya sürpriz bir katarsis çıkmasına sebep olabilir. Yine de finaldeki abartılı "mutlu son" sahneleri ve komedi filmlerinin mutsuz bitmeyeceği teminatı seyirciyi rahatlatıyor. Tüm tipik Amerikan senaryolarında olduğu gibi karakter evrim geçiriyor, yaşamının ve ailesinin değerini anlıyor ve onları bir daha asla ihmal etmeyeceğine dair söz veriyor kendi kendine.
Bu tür bir vaaz verme eyleminin hedef kitlesi her ne kadar Amerikan izleyicisi olsa da, onların filmleriyle büyümüş bizler de filmin nasihatlerinden nasibimizi alıyoruz. Birdenbire ortaya çıkan dramatik öğeler her ne kadar kandırılmış gibi hissetmemize sebep olsa da, bu tarz filmlerde bir tür terapiye imza atıldığı söylemek mümkün. Amaç, iyi niyetli bir hizmet sunmak olmasa da, filmi ciddiye almadan, hayatı yaşanılır kılan sebepleri hatırlamak isteyen kimselere bir nevi danışmanlık hizmeti veriliyor. Ancak bu terapi çok da abartılmamalı, zira elde edilenler, seyircinin cımbızla çekip alabileceklerinden ibaret.
Bu noktada, çoğunlukla küçümsenen tür filmlerinin samimiyetine dair birkaç söz etmek gerekebilir. Tür filmlerinin ne idüğü bellidir. Yapmaya çalışılan şey daha en baştan duyurulur. Korku filmlerinin, westernlerin, gangster filmlerinin, komedilerin, melodramların, müzikallerin ve diğer bütün türlerin hangi düzlemde yer alacağı temel hatlarıyla belirgindir. Bu filmler tokat atmaz, sarsmaz, mideye kramplar girmesine sebep olmaz, görmüş geçirmiş bir izleyiciyi kandıramayacağının farkındadır, haddini bilir. Örneğin bir komedi filmi "Çok güleceksiniz!" dışında bir vaat sunmaz, kartlarını açık oynar. Tanrısal bir iyiliğe sahip olduklarını iddia etmiyorum elbette ama küçüktür, basittir ve bildiktir bu filmler. Seyirci bu basitliği tercih ediyorsa karşısına beklediğinden fazlası çıkmaz.
Click'e dönecek olursak, tür filmi olmanın handikaplarını barındırmakla beraber içerdiği modern hayata dair eleştirinin haklı yanları olduğu söylenebilir. Hepimiz belli bir yoğunluğun ve temponun içinde sevdiklerimize ve hayatımızın yalnız bize ait olması gereken kısmına vakit ayıramamaktan, zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlayamadığımızdan yakınırız. Önümüze hedefler konur ve onları elde etmek için geride kalan pek çok şeyi feda etmemiz, var gücümüzle çalışmamız beklenir.
Bir mucize bekleriz hep, gökkuşağının sonundaki hazineye kavuşmak için koşarız durmadan, oysa kavuşacağımız şey belki de sadece bir kâse "mısır gevreği"dir. Altın dolu küp ise bize yolun en başında, gözlerimizi dünyaya ilk kez açtığımız hastane odasında verilir ve adına "hayat" denir.