Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Çocukluğumdan bu yana Afrika ile ilgili çeşitli belgeseller, filmler izledim... Kitaplar, dergiler okudum... Tabi hiçbirisi orda yaşamı anlamamıza yetmez. Fakat bazı gerçekler var ki tüm dünyanın seyirci kaldığı ve hatta çıkar sağladığı; o da Afrika?nın hep "bir şeyler" için sömürüldüğüdür. Bilinmelidir ki her zaman daha fazlası var, işte Kanlı Elmasfilminde göreceğiniz gibi...
İhtiras Rüzgârları (Legend of the Fall), Son Samuray (Last Samurai) gibi pek çok ses getiren filme imza atan, usta yönetmenlerden Edward Zwick'in yönetmenliğini yaptığı film kelimelerin yetersiz kaldığı, sadece masum halkın zarar gördüğü toprakları, Afrika'da Sierra Leone'yi, Zimbabwe'yi ve daha pek çok bölgeyi anlatıyor. Oradaki insanların 1990'lı yıllarda yaşadığı iç çatışma, buna sebep olan dış güçleri en çok da İngiltere'nin sömürüsünü anlatıyor. Tabi filmin hikâyesi daha özel; bir köyün isyancılar tarafından baskını sonucu dağılan ailesini toplamaya çalışan balıkçının, Zimbabweli bir paralı asker ve yasadışı elmas ticaretini ortaya çıkarmaya çalışan Amerika'lı bir gazetecinin önce menfaatlere ve sonra arkadaşlığa dönüşen direnişini izliyoruz. Fakat hikâye en çok Mendeli balıkçının gözünden, hunharca öldürülen insanları ve aynı toprakta yaşayan insanların birbirlerini hırs uğruna nasıl da yok ettiğini anlatıyor. Zaten insanın izlerken en çok tüylerini ürperten ve üzen aralarına dış güçler tarafından düşmanlık sokulmuş Afrika halkının hazin hikâyesi...
Filmin bir repliği çok dikkat çekici; "Tanrı korusun, burada bir de petrol bulsalar, halimiz ne olur!". Filmde çok kısa süre görünen yaşlı bir köylünün bu sözleri, insanın kanını donduruyor. Elmas için akıtılan kanlar toprağı boyuyor, insanoğlunun açgözlülüğüyse çileden çıkartıyor. Dünya nimetleri için birbirini yiyen insanları izleyen köylü balıkçı ise; buna anlam vermemekle birlikte esir düştüğü isyancı kampında zorla elmas madeninde çalışırken, çok değerli bir parça buluyor ve kurtuluş olarak gördüğü bu büyük elmas parçasını gömüyor. Bütün koşuşturma bundan sonra başlıyor. Çatışma sonucu oradan kurtulan balıkçı Solomon, sadece ailesini bir araya getirmeye çalışırken; bulduğu elmas ona bazen yardımcı oluyor, bazen ölümle burun buruna gelmesine neden oluyor. Sonunda kim kazanıyor kim kaybediyor, bence bunu izleyerek siz bulun... Çünkü her zaman 3.Dünya ülkelerinde, "Sömürücü Kapitalist Ülkeler" kazanıyor. Kaybedense her daim halk oluyor. Elmaslar her zaman kanlı, tıpkı altınların da kanlı olduğu gibi, o yüzden mücevher takarken bir kez daha düşünün. Acaba, taktığınız mücevher uğruna ne kadar kan döküldü?!
Filmi çeken "Amerikalı" olunca elbette çok aksiyon, çok patlama ve mutlaka Amerikalı var. Başarılı oyuncu Jennifer Connelly, Amerikalı barışçı gazeteciyi oynarken, Zimbabweli paralı asker rolünde Leonardo Di Caprio'yu izliyoruz. Leonardo Di Caprio buradaki rolüyle Altın Küreye aday olmuştu. 79.OSCAR Ödülü, en iyi erkek oyuncu adayları arasında da var. Fakat bana sorarsanız bu filmde ailesini bir araya getirmeye çalışan ve bu sırada yaşadıklarını da anlamlandırmaya uğraşan balıkçı Solomon Vandy rolünde Djimon Hounsou son yıllarda izlediğim en iyi oyunculuk performansını sergiliyor. (Bu adam kim diyenlere bir ipucu; yakın bir zamanda Cnbc-e kanalında gösterilecek olan Heroes'da, Ada filminde, Lara Croft Tomb Raider: The Cradle of Life'da ve daha birçok yapımda rol almış bir oyuncu). Ve kanımca en iyi yardımcı erkek oyuncu adaylığına değil, en iyi erkek oyuncu adaylığına Djimon Hounsou aday olmalıydı.
Filmde Charles Leavitt senaryosu, başarılı bir görüntü yönetimi ve başarılı bir kurguya sahip olmakla birlikte Kurgu dalında da 79.Oscar Ödülü adayı. Son olarak filmi mutlaka izleyin ve izlerken muhakkak düşünün diyorum. Neden bu dünyada her türlü doğal zenginliğe sahip ülkeler, 3.dünya ülkesi konumuna getiriliyor ve insanoğlu neden doğru olanı görüp, buna hala başkaldırmıyor.