Şiddet ve ölüm, yaşadığımız dünyada/şehirde her gün ister istemez karşılaştığımız haber unsurları olmaya başladı. İnsan psikolojisini böylesine geren-altüst eden olayların sıklıkla duyulur ve de normalleşir olması bir yandan rahatsız etse de her daim insanların dikkatini çekmekte.
31 Temmuz 2012

Şiddet ve ölüm, yaşadığımız dünyada/şehirde her gün ister istemez karşılaştığımız haber unsurları olmaya başladı. İnsan psikolojisini böylesine geren-altüst eden olayların sıklıkla duyulur ve de normalleşir olması bir yandan rahatsız etse de her daim insanların dikkatini çekmekte. Tarihleri boyunca savaşmış insanlar, her zaman "şiddet" hakkında okur ve de seyreder. Bu itici/çekici unsuru, fi tarihinde keşfetmiş olan sinemacılar; şiddetten vazgeçmedikleri gibi onu özenle korumuş büyütmüşlerdir. "Şiddet" Bardafilmiyle de her daim farklı bir bakış açısına sahip olduğunu düşündüğüm Serdar Akar'ca yorumlanmış.

Film özetle, bir barda geçe kalmış gençlerin son içkilerini içerken, mekana "filmin tam da anlatmak istediği gibi" pek de uygun olmayan "dışlanmış" bir grubun girmesi, uyduruk bir nedenle tatsızlık çıkarmaları ve tüm grubu rehin almaları, devamında da türlü işkence yapmaları şeklinde özetlenebilir.

Filmin belki de en iyi vurgusu, şehirde aslında iç içe yaşayan "farklı grupların" birbirine olan kıskançlığı rahatsızlığı, tahammülsüzlüğüne işaret etmesi ve buna paralel doğabilecek şiddet potansiyeli. Film aslında şiddetin nedenini değil, şiddet uygulamak zorunda bırakılmış insanları ve düzeni inceden inceden anlatıyor.

"İnsanlar sosyal ve mimari bir mekana (mıntıkaya) biraz da zorlayarak girerler; orada mekan kendilerini kusup dışarı atana kadar huzuru bozmak için ellerinden geleni yaparlar. Dışarıya fırlatılmış olan içeriye girmek ister ve girdiği yerde olabilecek en dehşetli, en korkunç en berbat şeyleri yaşar." Şiddetin Mitolojisi (Veysel Atayman)

Filmin ilk bölümü, adeta Serdar Akar'ın ikinci bölüme ulaşmak için çekmek zorunda kaldığı bir giriş gibi... Sanki o oflayarak çekmiş, biz de oflayarak seyrettik. Yaşam koşulları gereğince bize yakın durması gereken gençler ve sıkıntıları son derece yüzeysel kalmış. Sahte diyaloglar, duygusallıktan uzak sevişme girişimleri, hamilelik vesilesiyle kanımı donduran evlilik teklifi, sanki tüm bunlar Akar'ın "kötü adamlar gelse de film artık başlasa" anına kadar geçiştirilmiş sahneler gibi..

Ve... kötü adamlar filme girer.

Beş adamın bara Tarantinovari girişlerinden "ürkek olanın etrafı kolaçan etmesi" ne, barda yerlerini alış anına kadar geçen süre bile filmin girişinden daha oturaklı. Nejat İşler'in başını çektiği tüm kötüler, kıyafetlerinden, mimiklerine oyunculuklarından diyaloglarına kadar çalışılmış karakterler ve çok başarılılar.

Film, kendi gidişatına uygun çok aşırıya kaçmayan ama yine de rahatsız edici saldırgan diyaloglar, dayak, (terbiyeli) tecavüz sahneleri içeriyor ki bu pek Türk filmlerinden alışık olduğumuz bir şey değil.

Tabi bunun yanı sıra kafa karıştıran birkaç şey de yok değil; devamlı içilen içkiye rağmen sarhoş olunamaması, (mini futbol sahasında N.İşler'in nedensiz! şiddetin nedenlerini sayarken elindeki şişeyi hatırlayalım) hapların ekstra bir enerji potansiyeli yaratmaması, belinde silah taşıyan (elinin sarılı olmasından da seyirciye belalı bir adam izlenimi veren) bu egzozcu, nohut-pilavcı, torbacı, arkadaşların nedense hepsinin birden sabıkasız olması gibi...

Serdar Akar, aslında şiddetin ve cinayetlerin üzerinde durmaz gözüküp bunları; kişilerin toplumsal altyapılarına, içkiye, uyuşturucuya bağlı cinnet anı sonucu plansız yapılmış olaylar gibi sunsa da birinin belinde silahı, diğerinin kullanmayı pek iyi bildiği jileti olan bu sabıkasız! adamların, iki kişiyi öldürüp üç kişiye tecavüz etmeleri ne kadar plansız olabilir tartışılır.

Ve sonuç: Suçlular yakalanır, kurunun yanında yaş da yanar, kötülerle dolaşan iyi adam da dahil olmak üzere tecavüzcüler içeri girer. Bu sefer "mahpushanede" adalet konumlanır. Cezaları sabit suçluların, ölüm emrinin "nedenini anlayamadığım bir utanç duymakta olan" kurbanlardan değil de bir hukuk adamından gelmesi de yine kimilerine gerçekçi gelmeyen sürpriz bir son olarak karşımıza çıkıyor.

Savcının "telefonun ucundaki kararlı adamlar" dediği, lümpenleri cezalandırmaya pek hevesli olan cezaevi mahkumları ise "şişleyin katilleri, tecavüzcüleri" kibirinden ziyade çok "Seyirciyi de çok üzdük biraz vicdanını rahatlatalım" hissiyatıyla yapılmış bir son izlenimi vermekte.

Kaynak
Simge Üngör
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)