Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Çocukluğumuzda kendimizle yaptığımız konuşmaları, bize söylenenleri anne ve babamızla birlikte uyarlayarak düşünmenin tadı başka hiçbir şeyde yoktur. Saftır çünkü. Dünyanın bütün kirliliğinden arınmış süt gibi beyaz beyinlerle türetilen türlü oyunlar... Sinemada bunun yerli ve yabancı birçok örneğini gördük. En yakınımızdan Babam ve Oğlum geçti. Bizi etkilemesinin nedenlerinden biri, hikaye anlatıcısının çocuk olmasıydı. Tıpkı Adem'in Trenleri'ndeki gibi.
Film, bütün trenleri kendi treni olarak gören Adem?in köyünde meydana gelenler anlatıyor. Ramazan ayı için cami hocası ve ailesinin Adem'in köyüne gitmesiyle olaylar başlıyor. Hoca, karısına ve kızına garip davranıyor. Pirelenen ahali ailenin sırlarını çözmeye çalışıyor. Film bize bunu anlatırken, Adem'i kullanıyor.
Senaryo konusunda çok büyük kalemlerden Barış Pirhasan filmi hem yazmış hem yönetmiş. Ancak senaryoda birkaç değinilmesi gereken nokta var. Öncelikle Bekir karakterinin daha fazla incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü filmin en kilit karakterlerinden birisi, ama hakkında çok az şey söyleniyor. Sonra bana kalırsa köyün kadınlarının izleyicide yarattığı samimiyet, erkeklerde yaratılmamış. Yani erkekler birbirinden kopuk gibi bir hava esiyor. Ayrıca filmi izlerken başka birçok filmden parçalar görebiliyorsunuz. Dondurmam Gaymak'taki hoca ve öğrencilerin sahnesi, Babam ve Oğlum'daki çocuk karakterin kurduğu hayaller... Yani bazı bölümlerden kolaj tadı aldım. Hikayenin ilgi çekici yanlarından bir diğeri, yer ve zaman kavramının kullanılmaması. Bunu ancak hikayesine çok güvenen bir senarist yapabilirdi. Belki istasyondan geçen askerlerin nereden geldiğini, daha da önemlisi neden geçtiklerini bize aktarsaydı, daha iyi olurdu.
Oyunculuk olarak tiyatro-sinema bocalaması yaşayan oyuncu kadrosundan sıyrılan tek bir isim var. O da Derya Alabora. Filmin gerektirdiği biçimde, öylesine sade oynamış ki, gerçekten o köyde yaşayıp yaşamadığı konusunda tereddüde kapılıyorsunuz. Ayrıca Cem Özer-Nurgül Yeşilçay çiftinin aile olarak performansı tatmin ediciydi. Özellikle yatak sahnesindeki mizansenler, filme büyüleyici hava katmış.
Adem'in Trenleri filminin bütçesi o kadar az tutulmuş ki yangını canlandırırken bile kurmaca ateş yakılmamış. Zaten küçük bir köyde geçen öykünün, oyuncular ve trenden başka masrafı olmamış. TCDD'de tren konusunda yardımcı olmuş. Maliyeti minimum olması elbette kötü bir şey değil. Daha fazlasını alabilirdik filmden ama bu kadarı da yeterliydi. Sinemamızın geçen seneden farkını Adem'in Trenlerifilmiyle göreceğiz. Çünkü ben inanıyorum bu film geçen sene vizyona girseydi, yüksek sayıda izlenecekti. Sanırım çok fazla talep olmayacak. Ancak düşük bütçesinin nedeni kesinlikle ticari kaygılar değil. Bunu filmin samimiyeti anlatıyor zaten.
Tüm olumlu ve olumsuz yanlarına rağmen seyri gerçekten çok güzeldi. Aynı zamanda sürükleyici olduğundan zamanı bile unutturuyor. Barış Pirhasan'ın içimizden, bizlerden hikaye arayıp bulma başarısı da saygıya değer. Hikayeyi doğuda, batıda arayacağına kendine bakan sinemacıların varlığıyla yüceleceği görüşü, film çok gişe yapmasa da ağır basacaktır. Çünkü gişe aslında çok şey olduğu kadar hiçbir şeydir. Adem'in Trenleri, sinemaya inanan herkesin görmesi gereken bir film.