Meksika-İspanya ortak yapımı olan Pan'ın Labireneti fantastik sinemaya bir çok anlamda yeni boyutlar getiriyor. Hem fantastik karakterlerin hem de bu karakterlerin ve atmosferin yaratım aşamasında kullanılan teknolojinin tek bir amacı var ;"hikaye anlatımında mükemmelliğe ulaşmak."
31 Temmuz 2012

Meksika-İspanya ortak yapımı olan Pan'ın Labirenetifantastik sinemaya bir çok anlamda yeni boyutlar getiriyor. Hem fantastik karakterlerin hem de bu karakterlerin ve atmosferin yaratım aşamasında kullanılan teknolojinin tek bir amacı var ;"hikaye anlatımında mükemmelliğe ulaşmak." Yönetmen Del Toro teknik yeteneğini ve filmin bütçesini izleyicinin gözüne sokmadan mükemmel bir biçim-içerik uyumu yakalarken efektlerin hikaye anlatımına hizmet eden bir araç olarak kullanıldığında ne kadar iyi bir çalışma çıkarabileceğinin de dersini veriyor. Yakın zamanda izlediğimiz ve sırtını tamamen efektlere dayayıp öykü, dramatik altyapı, karakter gelişimi gibi konuları öksüz bırakan -300'ün yönetmeni- B.Snyder, bu dersi almış mıdır acaba?

"Fantastik sinema" dendiğinde aklımıza gelen ilk film "Yüzüklerin Efendisi" oluyor hiç kuşkusuz. Türe aşina olmayan izleyici için ise "Harry Potter" her tarafından inlerin, cinlerin, konuşan yılanların ve bu satırlarda anamayacağımız kadar çok türlü yaratığın fışkırdığı bir film olarak neredeyse fantastik sinema tabirinin bir izdüşümü oldu. Pan'ın Labireneti?nde ise yönetmen Del Toro, yarattığı atmosferde rüya alemi ve gerçek hayat arasına keskin sınırlar koymayarak anlattığı öyküde kelimenin tam anlamıyla tür sinemasının önünü açıyor ve izleyicilere şu mesajı veriyor; "İlerleyin"

Hevesli sinema severler olarak Del Toro'nun açtığı kapıdan büyük bir mutlulukla girip kendimizi filme bırakıp "ilerliyoruz."

İspanya iç savaşının artçı çatışmalarının sürdüğü Franco'nun İspanya'sında taşrada bir karakolda görevli olan askerler ormanda mevzilenmiş "komünist" isyancıları etkisiz hale getirmekle görevlidir. Karakolun komutası ise iliklerine kadar kötü, sonuna kadar faşist Yüzbaşı Vidal'in elindedir.

Hikayemiz Vidal'in hamile karısı ve karısının önceki evliliğinden doğma kızının karakola gelmesi ile başlıyor ve üvey baba Vidal'in zulmü sebebiyle mutluluğu öte dünyaya yaptığı sortilerde arayan Ofelia'nın yaşadıklarına odaklanıyor. Bir yandan acımasız bir gerilla savaşı devat etmektedir. Karakolda kendi kimliğini gizlemeyi başarabilmiş bir komünist işbirlikçisi vardır.

Tüm iyi niyetine rağmen sıkıntılı bir hamilelik geçiren annesine ve kendisine yardım etmenin bir yolunu bulamayan Ofelia'nın his dünyasını anlamak istediğimizde kendi çocukluk anılarımızdan da yararlanabiliriz sanırım; İşler kötü gittiği zaman çocuklar ters gidenin ne olduğunu bilmeseler de bunu sonuna kadar hissederler ve ellerinde bu gidişatı değiştirecek bir güç yoktur. Çocuk olmak bir anlamda da "çaresiz olmak" ile eşanlamlıdır. Ofelia ise yaşadığı çaresizliğe teslim olmak istemez ve işlerin daha iyi gitme ihtimalinin olduğu bir evren yaratır. Karanlık ve korkunç olmasına rağmen aldığı kararlar ile yazgısını değiştirebileceği bir fantezi dünyası Ofelia'nın ayakta kalmasını sağlar. Ofelia'nın Komutan Vidal ile başedemeyeceği ortadadır. Peki alternatif evreninin kötü adamı olan ve antik bir şeytanı andıran Pan'ın sınavından geçme olasılığı yok mudur? Ofelia, kollarını sıvar...

Girizgahda da belirttiğimiz gibi, dramatik yapı hassasça kurulmaya devam ederken biz izleyiceler kendimizi görsel bir gösteri sunan Del Toro'nun kadrajına, ışığına ve renklerine bırakıyoruz. Verdiği röportajlarda yönetmen olmasa ressam olacağını söyleyen, ressamlar hakkında konuşmayı seven ve fantastik öğeleri önce kendisi çizerek yaratan Del Toro'nun görsel yeteneğine hayran olmamak gerçekten olanaksız. Resim tarihi ile içli dışlı olanlar bazı ünlü tabloların beyaz perdeye yansımış hallerini kaçırmayacakları söyleniyor.

İspanyol ağırlıklı bir oyuncu kadrosunu izlediğimiz filmde Yüzbaşı Vidal'i canlandıran Sergi Lopez'in kolay kolay unutulmayacak bir "kötü adam" portesi çizdiğini söylemek gerek. Ayna önünde kendisi ile konuşan her karakteri gördüğümüzde "deliliğin sınırındaki taksici" Travis'i hatırlatıyoruz elbette. Yine de aynadaki aksinin gırtlağına usturasını dayayıp kendisine küfür eden "delirmiş Vidal" sahnesinin de hafızlarımızda uzun zaman yer edineceği kesinmiş gibi gözüküyor.

Sonuç olarak Pan'ın Labireneti yükselen Meksika Sineması'nın bir baş yapıtı olurken bir yandan da fantastik sinemaya yeni bir soluk getirerek çitayı oldukça yukarı koyuyor. Bu işten en büyük kazancı sağlayacak kişi kariyerinde ilk defa iyi para kazanacak gibi duran Del Toro olduğunu söylemek yanlış olmasa da, ben bir izleyici olarak yeterince "kazançlı" çıktığımı düşünüyorum. Pan'ın Labireneti?ni kaçırmayın.

Kaynak
Kerem Oğuz
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)