Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Amerikalı bağımsız yönetmenlerden bahsedildiği zaman hep bir yanılgı içine düşülür, en azından ben bazen düşüyorum. Bağımsız yönetmenler mali açıdan film şirketlerine görece bağımsız bir şekilde kendi fikirlerini filme dönüştürürler, ama bu görece bağımsızlıkları fikirlerinin de, hakim Hollywood ideolojisinden bağımsız olduğu anlamına gelmiyor her zaman. Bazı bağımsız filmler, şirketlerin kontrolünde çekilmemelerine rağmen ideolojik açıdan genel Hollywood ve Amerikan ideolojisinin bir parçasıdırlar. Uçuş 93 de bu kategoriye giren bir film. Bağımsız yönetmen Paul Greengrass ın çektiği film tam bir Amerikan filmi.
11 Eylül de yere çakılan 4. uçağın hikayesini anlatan film, ölen yolcuların ailelerinin destekleri ve tanıklıklarıyla biçimlendirilmiş. Bilindiği gibi 11 Eylül 2001 de 2 uçak Dünya Ticaret Merkezine, 1 uçak da Pentagona çarpmıştı. Beyaz Sarayı hedef aldığı söylenen 4. bir uçak da yere çakılmıştı. Olayların terörist saldırı olduğu söylenmiş, Bin Ladin hedef seçilerek Afganistan a operasyon düzenlenmişti. Daha sonra Irak, bugün de Filistin ve Lübnan la devam eden işgallerin gerekçesi konumundaki tarihi bir olayla ilgili film yapma fikri harika ve heyecan verici bir proje bence. Ama Paul Greengrass bu değerli fikri doğru kullanamamış ve vasatın altında bir film yapmış.
Uçuş 93, 90 dakikalık gerçek zamanlama ile çekilmiş, filmdeki diyaloglar gerçekçi olsun diye doğaçlama yoluyla ortaya çıkarılmış. Filmde kaçırılan uçağın içerisindeki yolcuların nasıl cesaret gösterip duruma el koydukları ve kahramanca bu saldırıyı engelledikleri, kendilerini feda ettikleri anlatılıyor. Bu haliyle klasik Hollywood kahramanlık filmlerinin kötü bir örneği konumundaki film ayrıca Amerikada yükselen yeni muhafazakarlığa selam duran da bir film. Uçuş 93te Ortadoğulular terörist olarak yaftalanırken, Hristiyanlığın İslamiyete üstünlüğü de alttan vurgulanıyor. Uçağı kaçıranlar bunu Allah için yaparken ve sürekli konuşmalarında Allahın adı geçerken, yolcular önce dua edip daha sonra cesaret toplayarak bir haçlı seferi gibi uçağı kaçıranlara saldırıyorlar. Daha sonra uçak kontrolden çıkıyor ve yere çakılıyor.
Politik olaylara tarafsız yaklaştığını iddia eden Paul Greengrassın önümüze koyduğu Uçuş 93 , bugün Ortadoğuda gerçekleştirilen işgalleri ve katliamları meşrulaştıran bir anlatıma sahip. Tabii ki bu bilinçli bir meşrulaştırma olmayabilir ama bazı durumlarda tarafsızlık, egemen olanın, hakim olanın tarafında olmaktır istemeden. Uçuş 93 de bu anlamda taraflı bir film olmuş aslında, Ortadoğulu teröristlere karşı Amerikalıların, İslamiyete karşı Hristiyanlığın, barışa karşı savaşın, işgalin tarafında yer alan bir film. Ve bu yeni muhafazakar ideolojiyi 93 numaralı uçuş üzerinden yeniden üretip taşıyıcılarına, yani izleyicilere aktarıyor. Bu düşüncenin taşıyıcıları da daha sonra Lübnana asker göndermeyi destekler, İsrailin katliamını görmezden gelir ve aynı düşünce yapısı daha sonra yeniden üretilmek üzere kaynağına geri döner ve sonra başka bir biçimde tekrar piyasadadır. Bu süreç böyle sarmal bir şekilde devam eder. Bu yüzden tarafsızlık çoğu durumda yanılsamadır. Sinemada da tarafsızlık benzer bir duruma tekabül eder. Tarafsız bir gözlemci olarak ele alınıp aktarılan gerçekler sonuçta aynen hiçbir zaman aktarılamadığı için, yalnızca belli yönleriyle ortaya konmuş oluyor. Mesela George Clooneyin İyi geceler İyi Şansları da bir dönem filmiydi ve hakim olan görüşün dışında bir bakış açısı verebilmişti döneme dair, ya da en azından bunu denemişti. Uçuş 93te ise 11 Eylül, düşen uçaklardaki yolcuların gözünden anlatılmış, hatta gerçekçi olsun diye tanınmış oyuncular kullanılmamış, birebir yaşananlar aktarılmaya çalışılmış ama bu olayı verirken 11 Eylülün öncesini, kaçıranların durumunu ve 11 Eylülden sonra yaşananları göz ardı ederek filmi çektiğinizde ortaya gerçeğin dışında bir durum çıkıyor. Kısaca ortaya çıkan vasatın altında bir Amerikan filmi.