Derler ki; Yeşilçam Sokağı\'nın tam girişindeki binanın birinci katında otururmuş. Sokağa giren çıkanları, film yazıhanenelerini takip eder, kimin filmi nerede iş yapmadı, hangi senarist hangi yapımcıyla kavgalı, kim hangi firmadan henüz parasını alamadı... Bunları bilirmiş.
31 Temmuz 2012

Derler ki; Yeşilçam Sokağı\'nın tam girişindeki binanın birinci katında otururmuş. Sokağa giren çıkanları, film yazıhanenelerini takip eder, kimin filmi nerede iş yapmadı, hangi senarist hangi yapımcıyla kavgalı, kim hangi firmadan henüz parasını alamadı... Bunları bilirmiş.

"Abla be, Mürüvet Sim filanca filmde öyle bir başarılı olmuş ki" diyenlerin vay halineymiş tabii.
 
Derler ki: Osman Nihat Akın çok sevmiş onu. Evlenmek istemiş. Hatta: "Yine bu yıl ada sensiz, içime hiç sinmedi / Dilde yalnız dolaştım ben...gözyaşlarım dinmedi..." şarkısını bu aşkın hatırasına adamış ve onun için yazmış. Kızım var, ona karşı sorumluyum diyerek evlenme teklifini geri çevirmiş.

Selim İleri der ki: "Mualla Sürer sinemamızın bence en güçlü kompozisyon oyuncularından biriydi. Salon filmi kompozisyonuyla Bir Demet Menekşe tarzı toplumsal çizgili filmlerdeki kompozisyonu gerçekten üzerinde durulmaya değer ayrıntılarla ayırt edebilmiştir. Kendisiyle tek bir kez konuşabildim.Sinemayı, oyunculuğu sevdiğini, ama halkın ilgisine daha tutkun olduğunu söylemişti.”

Hüseyin Rahmi Gürpınar\'ın romanlarında anlattığı dedikoducu, cadaloz, fesat, kıskanç, kavgacı, eli belinde, rastık çekerek, yastık dikerek gününü gün eden kenar mahallelerin yoksul kadınlarıyla kanbağı olan karakterlere hayat ve kan verdi perdede. Bazen Aliye Rona\'nın dalkavuk hizmetçisi, bazen Filiz Akın\'ı yankesiciliğe zorlayan, çocuk hırsızı çingene  Saçaklı Raziye...bazen Vahi Öz\'ün biricik Bediaaaaa\' sıydı. Bakışlarını süze süze " Ama Rüknettinn beyyy" değişi hala gözlerimin önündedir. Mualla Sürer en çok Orhan Kemal Romanlarına yakışabilirdi. Arnavut kaldırımlı sokaklarda aşı boyalı bir evin cumbasından etrafı keskin gözlerle süzen bir kayınvalide...Geçimsiz. Nobran. Dediğim dedik. Kaprisli.
 
Bal Kız, Bir Dağ Masalı, Çalıkuşu, Karagözlüm, Ah Müjgan Ah, Hayat Sevince Güzel, Bir Demet Menekşe, Ayşecik Boş Beşik, Yankesici Kız, Fıstık Gibi Maşallah, Berduş,  Fadime, Turist Ömer Afrikada filmlerinde canlandırdığı karakterlerle unutulmazlar arasında yerini almıştı.
 
Mualla Sürer. Sert bir maarif müfettişi, yufka yürekli bir dadı, gözü genç erkeklerde bir şen dul, kurallarına düşkün bir kız lisesi müdiresi, huysuz bir kayınvalide açık platine saçları, yüzündeki hoşnutsuz ifadeyle adeta perdede bir rüzgar gibi eserdi. Çocuk kaçırır, cepçilik yapar, ama ille de Turist Ömer\'den çok çekerdi. Sanırım sadece Rüknettin beyi sevmiş ama  sevgisi pek de karşılık bulamamıştı. Rüknettin\'in gözü onun parasında pulundaydı. Neyseki şeytan çekici Ayşecik vardı da, her şey tatlıya bağlanırdı. Beyaz gelinlik bile giyerdi Bediaaaa.
 
Bir Demet Menekşe\'de özellikle Reha Kral ve Muazzez Kurtoğlu ile olan karşılıklı sahnelerinde adeta perdede canlanmış ve muhteşem bir oyunculuk sergilemişti.
 
Yuvarlak yakalı kolsuz siyah saten giysileri, boynunda iki sıra beyaz incisi, bazen şık bir salonda, bazen teneke leğenin başında dirseğine kadar sabun köpükleri içinde çamaşır yıkar, bazen kirasını ödemeyen işportacı Filiz ile Kartal\'ı sopala evden kovalardı...sıkıştı mı ben zavallı bir dul kadınım a dostlar diye bağırır, kendinden  geçerdi... Gün gelir bir paşa konağının en kıdemli kalfası olur, etrafına kök  söktürürdü. Kuşkusuz  Mualla Sürer\'e sesini veren Suna Pekuysal, Nezahat Tanyeri’nin payını da unutmamak gerekir.
 
Mualla Sürer Türk Sineması\'nın en önemli karakter aktrislerinden biriydi kuşkusuz. Vahi Öz ile öyle bir çift oluşturmuşlardı ki, seyirci perdedeki bu hayali gerçek sanır, onların evli olduklarına inanırdı. Yeşilçam zaten masalların yaratıldığı bir sinemaydı.

Onu sadece bir kez İstiklal Caddesi’nde yürürken gördüm herhalde, çok net hatırlamıyorum. Son derece zarif bir bastona tutunarak dolaşıyordu. Etrafında bir insan kalabalığı...herkese gülümsüyor, başıyla selam veriyordu. Açık sarıya kaçan saçları, yaşlanmış yüzüyle o kadar sevimli ve güzeldi ki. Perdeyle hayat arasındaki ayrılığı ortadan kaldırmıştı sanki. Sinemaya adanmış, sinema için var olabilen bir yaşam tarzı olmalıydı. Alışılagelmiş piyasa beğenisinin pek de dışında kalamamıştı. Zaten o dönem Türk Sineması, bir tür bölge ve işletmeciler tarafından yönetilen, sinemaydı. Tipler kartondu. Yılda yüzlerce film çekiliyordu...çoğu fotoroman tadında.

Yılları saymıyorum şimdi...

Kaynak
Cemal Türker
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)