Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Sinema izleyicisinin çok hassas bir kalbi vardır. Salonda ya da evde film izlerken eğlenmek isterler. Eğlenme eyleminin kişisel olduğunu düşünürsek, içinin dolu olması gerekir. İzlediğinizde salak yerine konulmayacağımız, klişelere maruz kalınmayacak sinema filmleri her zaman ilgimizi çeker. İlgimizi çeken başka bir nokta ise filmin kadrosudur. Popüler oyuncular, film starları, dahi yönetmenler ve başarılı yapımcılar hep izlenilmek isteyen filmlerin adamlarıdır. Charlie Wilsonın Savaşı filmi oyuncu kadrosu bakımından pek çok yıldızın olduğu galaksi gibi. Duyduğunuz anda filmi görmenizi sağlayacak isimler filmin afişinde görünüyor. Ancak sinema afişi filmin özeti değil. Hem de Hollywoodta hiç değil.
Charlie Wilson 1980lerin Amerikasında senatördür. Dönemin global gündemine bakarsak tabiî ki uğraşa uğraşa bitiremedikleri Sovyet Rusyasıyla olan rekabet var. İki büyük gücün soğuk savaşı dünyayı kutuplara ayırırken, her şey Sovyetleri göçertmeye yönelik olarak kurgulanıyordu. Öte yandan bütün bunlar bizim tarih kitaplarımızdan öğrendiklerimiz değil. Zaten tarih kitaplarımız 1945te son buluyor. Ne İkinci Dünya Savaşı, ne Amerika, ne Nazi Almanyası ders kitaplarında yazılan, okulda anlatılan şeyler değil. Bizler siyasi olayların çoğunu, bazen hepsini sinemadan ve medyadan takip ediyoruz. Sinemanın insanlar üzerindeki etkiyi çok önceden keşfedenler ve bunu kullananların ürünü olarak pek çok kavramı, olayı bize verildiği kadar, verildiği gibi anlıyoruz. Bazıları buna propaganda diyor. Hollywood bugüne kadar kendilerini övecek, güç göstergesi niteliğinde yüzlerce film yaptı. Bu film için sinemaya gittiğinizde aklınıza gelen ilk soru şu oluyor: Sovyetlerle yapılan savaşın son perdesini anlatan Charlie Wilsonun Savaşı bize neyi fısıldıyor?
80lerin sonuna doğru Afganistana giren Sovyetlerin bombaladığı, helikopterle kurşunladığı, masum, çaresiz, eğitimsiz halkın acı durumunu filmde defalarca görebiliyorsunuz. Dünyada nerede zor durumda kalan olsa yardıma giden Amerikanın halkı silahlandırıp, Sovyetlere zarar verme planı dokunaklı biçimde anlatılıyor. Bazı diyaloglarda, en azından Ramboyla olmayacağını öğrendiler diye içinizden geçirirken, Yaşasın Amerika çığlıkları atabileceğiniz sahneler de bulunuyor. Charlie Wilsonun bu iş ayrılan bütçeyi beş milyon dolardan daha büyük miktarlara arttırma savaşı, sonrasında elde edilen sonuç temiz bir propaganda yediğimizi hissettirir gibi oluyor. Anlatılan hikayeden kısa süre sonra yapılan Irak çıkarmalarının içeriği aynı yapımcılar tarafından değişik filmler çekilir muhtemelen. O yüzden filmin üzerinde durduğu temel düşünceyi, yakın tarihimizde yaşadığımız tecrübeler iyi sorgulamamız gerektiğini söylüyor.
Filmde Julia Robertsın oynadığı karakter, Amerikan siyasi tarihinde erkeklerin egemen olsa bile kadınların sahip oldukları yadsınamaz güç olduğunu işaret ediyor. Bunu yaparken de güçlü kadın portresini bazen güzel kadın alıyor. Oyunculuklarda herkesin parasının karşılığını aldığı söylenebilir. Uzun sürelik bir zaman dilimini anlatan filmdeki zaman vurgusu net yapılmaması yönetmenliği zayıflatıyor. Filmi izleyen ve haritaya bakma zahmetinde bulunmamış bir kişi Amerika ile Pakistanı komşu bile zannedebilir. Ve filmde Charlie Wilsonun yardımcısı hoş hanımın niyeti hiç belli edilmemiş, böyle olunca oyunculukla birlikte çizilen tip kullanışsız olmuş.
Gerçek bir hikayeden alınmıştır sözcüğünün ve türevlerinin bir filme verilebilmesi için belli kurallar olması gerektiğini düşünüyorum. Bu filme de aynı etiketi yapıştırıp tarihi istediği gibi değiştirenler, tarihin bundan elli sene sona böyle hatırlanmasını sağlayacaklar. Belki filmin sonunda çıkan Charlie Wilsonun sonu kayıntıya bile gelebilir. Çünkü kimse bunu hatırlamak istemeyecek. Kimse 11 Eylülü yapanın Bin Ladin olarak bilindiğini düşünürsek, belki bundan elli yıl sonra, bu filmde anlatılanlarla on beş yıl sonra olanların bir ilişkisi olmadığı düşünülecek.
Yüzlercesini izlediğimiz Amerikan siyasi anlatı ve propaganda filmlerinden biri olan Charlie Wilsonun Savaşı üzerine bal dökülse bile tat vermeyecek bir film. Oynayanlara aldanmak yerine evinize gidip kitap okumayı tercih edebilirsiniz.