Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Ne kadar alicenap, ne kadar saygılıydı. Safiyetle ve tokgözlülükle söylerdi lafını. Dahası, kişisel sözlüğümüzde obezite nin resimli haliydi. " Böyle yemeğe devam edersen Necdet Tosun olacaksın," derdik birbirimize.
Evet, çok severdik onu.Tanıdık biriydi, mahalleden, aileden biri. Konaklarda, köşklerde, yalılarda yaşayan Belgin'in, Filiz'in, Hülya'nın en sadık hizmetlisiydi. O filmlerdeki gibi aşklar hayal edip, bulamadığımda defalarca hüsrana uğramışken, bu öksüzlüğümü Necdet Tosun silip atardı bir gülümseyişiyle. En büyük ceza, benim gibi düşlerini özgür iklimlerde dolaştırmayı seven birinin düşlerini katletmekti aslında. Necdet Tosun kalkan olur, acımasız düş kırıcılara karşı korurdu beni. O yanımdayken sırtım yere gelmezdi nasılsa, bilirdim. Hala beyaz mermer sütunlu verandalarda, Belkıs Özener'in sesiyle şarkılar söyleyen Türkan'ı, her yanı sarmalamış manolya ağaçlarını, Ediz'i, Cüneyt'i özlüyor; ipeklere, şifonlara, otrişlere bürünmüş zarif hanımefendilerle dolu, artık hiç var olmayan Yeşilçam dekorunda yaşıyorum. Ayağımda erguvan rengi papuçlar. 1960'lı yıllardı. Henüz tabuları yerle bir edecek, ikonları devirip geçecek, en güzel komşumuz, Fahriye Ablamız, Müjde Ar hayatlarımıza karışmamıştı. Filiz,Türkan, Hülya hep masum, hep tertemiz, hep en güzel olmaya yazgılıydılar. Para gerektiğinde 'fakir ama onurlu', ' namusu için yaşayan' insanlar tarafından zengin fabrikatörün; baba parasıyla yaşayan genç erkeklerin yüzüne çarpılır ve nedense hep iyi olanlar kazanırdı. İyilik acı çekmekti aslında. Gözyaşları sel olur akardı. Matem kokardı sinema salonları. Ağladıkça açılır. Ohh, ne güzel ferahlardık.
Şişmandı. Koskoca bir göbeği, badem bıyığı vardı. Erler Filmin vazgeçilmez karakter oyuncusuydu Necdet Tosun. Genelde aşçıbaşı ya da bahçıvan olurdu. Bir filminde mafya babası olmuş, racon kesip, kelle almıştı. Ama onun asıl başarısı yüzündeki o güzel, sevimli, hüzün bulaşığı ifadede gizliydi. En çok Mürüvvet Simden çekerdi film boyunca. Dursune kalfanın şerrinden korkup, telaşa düşer ikizleri karıştırıp evin kızı yerine, vaktiyle çingeneler tarafından kaçırılan yankesici Hacer'i konağa getiriverirdi. Ah, gırtlağına sahip olamaz, masadakileri siler süpürürdü. Tekdi sinemamızda ve hep öyle kaldı. Yanaklarından kan fışkıran bu tombul adamın günün birinde ölebileceği kimsenin aklına gelmezdi zaten. Ama çok erken bir yaşta ayrıldı aramızdan. Kırk dokuz yaşında. Sinemaya başlamadan önce lokantalarda çalıştı, kuruyemişçide leblebi sattı, terzilik yaptı. Zaten terzilikle geçindiği Burhaniye'ye gelen bir film ekibi fiziğinden etkilenip, ona rol önemişti.400'e yakın filmde rol aldı Necdet Tosun.
'Fadime', 'Veda' filmlerinde aşçı, 'Fakir Gencin Romanı'nda kasap Nuri, 'İstanbul Tatili'nde Kahveci Tosun, 'Oyun Bitti'de oto tamir ustası Kadir, 'Acı Hayat' filminde otel sahibi, ' Bitirimler Sosyetede' filminde Türk usulü mafya babası , 'Cilveli Kız'da işportacı Tosun, 'Yumurcak'ta Şerbetçi Tosun, 'Yumurcak Küçük Şahit'te kapıcı, 'Yumurcak Köprüaltı Çocuğu'nda Trafik Ahmet, 'Yankesici Kız'da şişman aşçı, Hırsız Kız da köstekli saatini kaptıran hacı ağa... Hepsi Necdet Tosun'du.Ağlarken güldürür, elinde kepçeyle evin küçükhanımını kovalarken boylu boyunca yere düştüğünde seyirci kendinden geçerek alkışlar, gülmekten adeta gözlerinden yaşlar boşanırdı. Bakışlarında tertemiz, duru bir ifade vardı her zaman. Hiç kızmazdı, ezikti. Emir kuluydu. Azıcık kılıbıktı aslında. Mürüvvet'ten ödü kopardı.İbibikler Çambazhanesinde çadır gülü Fadimeyi öz kızı bellemişti.
Yüreği çok yumuşaktı... Kolayca dolardı gözleri. Ayrılıklara hiç gelemez, hele İlker'in sokaklarda sersefil kalmasına içi elvermezdi. Necdet Tosun, tıpkı Aliye Rona, tıpkı diğer karakter oyuncuları gibi gözleriyle karşısındaki oyuncuya rol verir, onu oynatırdı. Erler filmin İran'la ortak çektiği filmlerde kendisi gibi şişman Hümayun Tebrizyan' ile kamera karşısına geçmişti. Birkaç tarihi kostümiye filmde de rol aldıysa da, Necdet Tosun komedi ve melodramların vazgeçilmez oyuncularından biriydi. Fabrikalar Fabrikatörü Hulusi bey ile zevcesi, Osmanlı Hanedanı'ndan Mürüvvet hanımefendinin Kanlıca'daki yalılarında başında beyaz kukelatası koskoca bir tencerenin başında yemeğin tadına bakar, bazen Zeki ve Sadri'ye bir geminin mutfağında zorla patates, soğan doğratırdı. Eski zamanlarda kalmış, iyi kalpli mahalle esnafını simgelerdi en çok.
Meraklıydı, ama bu merakı asla taciz niteliğine dönüşmezdi. Dedim ya, iyi yürekliydi. Saftı. Ne kadar dirense de ya Filiz'in ya Cüneyt'in oyunlarına gelir, onlara yardım etmek için çırpınır durur, varını yoğunu ortaya dökerdi. Arası çocuklarla hep iyi olmuştu. Sedef, İlker, Ömer, Zeynep, Parla'nın elinden çok çekse de onların tonton aşçı amcalarıydı. Koruyan, gözeten. Yalçın Otağın " Hey Gidi Günler" ( 2007 ) adlı kitabında, birbirlerine " ahretlik" diye seslendikleri Necdet Tosun ile ilgili anlattıklarını hatırlıyorum. Seneler ve seneler önceymiş.Ateşböceği Ercan ve Yalçın küçük bir arabada, ön koltuktaysa Necdet Tosun. Güle söyleye Şişhaneden Unkapanı Köprüsüne doğru yol almaktalar.Ercanda Yalçında adları gibi Ateşböcekleri, hiç dururlar mı ellerinde koskoca bir çikolata, Necdet Tosunun melül bakışlarına aldırmadan elden ele dolaştırmaktalar. Necdet Tosuna çikolata zinhar yasak. Ama canı da istiyor, bir parça olsun koparmak ve anlıyor ki Ateşböcekleri kendisiyle kafa bulmakta,Durdur lan arabayı diyor Ateşböceği Ercana ve tam köprünün ortasında iniyor otomobilden. Ateşböcekleri onu geri alabilmek için diller döke dursun, hiç duymazdan gelip, başı havada, kaşları çatılmış hızlı hızlı yüremeye devam ediyor. O an Yalçın Otağ fark ediyor durumu... Halk Necdet Tosunu görmüş adeta bir ordu Tosunu takip etmekte... Necdet Tosun başını çevirip kalabalığı gördüğü an can havliyle o küçücük arabaya atmaz mı kendini? O gideli otuz üç yıl oluyor neredeyse.