Sinema tarihinde çok az yönetmen Tarantino’nun yakaladığı başarıyı yakalayabilmiştir. Sadece 7 filmle kendisini dünyanın en iyi yönetmenleri arasında bulmuş biri için herhalde söylenecek çok fazla şey vardır.
31 Temmuz 2012

Not: Bu yazıda argo yüklü kelimelere rastlayabilirsiniz. Bundan rahatsızlık duyacaklar şimdiden geri dönebilirler.

Sinema tarihinde çok az yönetmen Tarantino’nun yakaladığı başarıyı yakalayabilmiştir. Sadece 7 filmle kendisini dünyanın en iyi yönetmenleri arasında bulmuş biri için herhalde söylenecek çok fazla şey vardır. Tarantino’yu şöyle bir mercek altına yatıralım ve onun kanlı tarihine  VOLUME 1, 2, 3 ve VOLUME 4  başlıkları altında  bir yolculuğa çıkalım. Karşınızda kendisinin her zaman masum biri olduğunu söyleyen TARANTINO...

1963 yılı dünyada en çok Kennedy suikastı ile anılır. Amerika büyük bir başkanı kaybetmiştir ama bir yandan da sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden birini kazanmıştır. 27 Mart 1963’de Knoxville kasabasında henüz çocuk yaşta diyebileceğimiz 16’lık Connie insanoğluna Jr. Tarantino’yu kazandırır. Jr. Tarantino’ya geçmeden önce onun hayatına yön verecek olan annesi Connie’yi tanıyalım. Connie üç çocuklu yoksul bir ailenin ortanca çocuğudur .Şimdi burada yoksulluk edebiyatı yapmak da neyin nesi diyebilirsiniz. Bunu özellikle belirtiyorum çünkü yazı ilerledikçe, bunun Tarantino’nun hayatındaki önemini çok iyi anlayacaksınız. Nerde kalmıştık? Evet; ortanca kızımız Kızılderili babası ve terzilikle uğraşan annesinden hiç de memnun değildir. Yaşadığı hayattan kurtulmak isteyen Connie bütün vaktini sinemalarda geçirmektedir. En büyük hayali oyunculuk olan Connie sonunda kendisinden yaşça büyük olan sevgilisi Tony Tarantino ile birlikte kaçar. Bir zamanlar evlerinden kaçıp İstanbul’a meşhur olmaya gelen genç kızlarımız gibi yapmaz. Çünkü onun yolu oyunculuktan geçen Hollywood’a değil, Amerika’nın sessiz kasabalarından Knoxville ‘a uzanır. Kendisi gibi meşhur olmayı kafasına koymuş olan country şarkıcısı eşi ile birlikte para kazanmanın yollarını ararlar.Ama bir türlü istediği plağı çıkartamayan Tony Tarantino meşhur olma hayallerinden vazgeçer. Tony ile kaçmasının tek nedeni evden uzaklaşmak olan Connie, sevgilisinin başarısızlığı ile hayal kırıklığına uğrar ama hamile olması nedeniyle onun yanında kalır.

Jr. Tarantino’nun doğumundan sonra Connie oğluna adeta kol kanat gerer. Connie’nin sinemaya olan sevgisi Jr. Tarantino’ya Quentin (televizyondaki western dizilerinden biri olan Gunsmoke’da Burt Reynolds’un oynadığı Quınt karakterinin kısaltılmamış hali) adını kazandırır. Böylece Tarantino ucundan kıyısından sinemaya bir anlamda bulaşmış olur. Zaten Connie gibi bir annenin genlerine sahip olması bile onun ileride neler yapacağına işarettir. Ayrıca Connie büyükbabasının adı Jerome’yi de göbek adı olarak koyar. Bu bir Kızılderili adıdır. Ama Tarantino bunu ilerde hiç kullanmayacaktır.Sadece tiyatroya başladığı ilk yıllarda sahne adı Quint Jerome‘ydi.

Gözü hep yükseklerde olan Connie artık kendi ayakları üstüne basmaktadır. Sonunda bir yerlere gelmeyi başaramamış kocası Tony Tarantino’yu terk eder ve Quentin’i de alarak Los Angeles’ın yolunu tutar. Burada kuaförlükten marketlerde çalışmaya kadar pek çok işe girer. Sonunda hayatını değiştirecek olan bir başka müzisyen Curt Zastoupil ile tanışır ve çok geçmeden onunla evlenir.Connie istediği lükse bir anda kavuşur ve yoksul hayattan kendisini ve oğlunu bir anda kurtarır. Quentin de büyümeye devam etmektedir. Ama yaşıtlarından biraz farklı. Çünkü yaşıtları parklarda bahçelerde oynarken o annesi ile o sinema senin, bu sinema benim dolaşmaktadır.Henüz altı-yedi yaşında olmasına rağmen annesiyle her tür filmi seyretme şerefine nail olan Quentin o zamanlardan film hazinesini genişletmeye başlar. Öyle ki, o yaştaki çocuklar çizgi film seyretmeyi yaşam sayarken, Quentin Oscarlı yönetmen Mike Nichols’un büyüme , ilişki kurma sorunlarını işleyen erotik filmi CARNAL KNOWLEDGE’dan , Sam Peckinbah’ın THE WILD BUNCH ‘ı ya da John Boorman’ın DELİVERANCE gibi şiddet öğesi yüklü filmlerini annesi sayesinde sinemalarda görmüştür. Eeee böyle bir annenin oğlunun normal olması elbette beklenemez. Altı-yedi yaşındaki bir çocuğa DELIVARANCE’ı seyrettirirsen ondan ilerde bir Love Story yapmasını bekleyemezsin.

Okul yılları Quentin için sıkıntılı geçer. Beklendiği üzere hiç de parlak bir öğrenci değildir. Zamanının çoğunu okuldan kaçıp sinemalarda geçirir. Ardı arkası gelmeyen başarısız kız tavlama olayları onu iyice çıkmaza sürükler. Öyle ki ne zaman güzel bir kızın peşinden gitse sonunda çok çirkin biriyle beraber oluyordur. Artık okul da onun için çekilmez bir hal almıştır. Aklı fikri beyazperdede seyrettiği filmlerdedir ve sonunda kararını verir. Kendisi de oyuncu olacaktır.Artık okuldan sinemaya gitmek için değil, annesinin yakın arkadaşı aktör James Best’ten oyunculuk dersleri almak için kaçar.60’lı yıllarda ikinci sınıf filmlerin ikinci sınıf aktörü olan James, oyunculuk dersleri yanında Quentin’e kamera tekniği ile ilgili bilgiler de öğretir.Böylece sinema konusunda Quentin’e annesinden sonra yön veren en önemli kişi olur. Yeri gelmişken söyleyeyim. James’in ikinci sınıf bir aktör olduğunu söylemiştim. Bence Tarantino’nun bu kadar kötü bir oyuncu olmasındaki en önemli faktör James olabilir diye düşünüyorum. Neyse, biz dönelim tekrar Quentin’in çocukluğuna. Okuldan kaçmaktan derslere bir türlü kendini veremeyen Quentin sonunda öğrenimine son verir ve okulu bırakır. Artık bütün zamanını James’in yanında geçirmektedir. Üç yıl gibi uzun bir süre James’in yanında ders aldıktan sonra bildiği en iyi şey olduğu için, sinemada işe başlar. Ama onun gönlü hala oyunculuktan yanadır.Sinemadaki işinin yanında Alan Garfield’ten oyunculuk dersleri alır. Garfield de aynen James gibi 60’lı yılların ikinci sınıf bir tiyatro oyuncusudur ve en az onun kadar kötüdür.Oyunculuk derslerinin yanında, çalıştığı sinemada seyrettiği filmlerle her geçen gün film dağarcığını daha da genişletir.Sonunda sinemadaki işine son verip sadece oyunculuk dersleri almaya devam eder. 21 yaşında bir tiyatro ajansına başvurarak Cathryn James ile anlaşma imzalar. Bundan sonraki zamanı tiyatro oyunlarında rol kapabilmek ile geçer. Ama o kadar kötü bir oyuncudur ki bir türlü adam akıllı roller bulamaz. James ve Garfıeld’in ceremesini çekiyor dersek sanırım yeridir. Ajansdaki diğer oyuncuların en büyük hayalleri Al Pacıno, Robert De Niro gibi büyük aktörlerle çalışmaktır. Tarantino da onlarla çalışmaya can atmaktadır. Ama onun gerçekte çalışmak istedikleri yönetmenlerdir. Brian De Palma’ya taparcasına hayrandır, Francis Ford Coppola ile çalışmayı çok ister.Hele ki Dario Argento ile çalışabilmek için İtalyanca öğrenmeyi bile göze alabileceğini ifade eder.Tarantino tiyatrolarda rol kapmaya çalışa dursun sonunda parada kazanması gerektiğine karar verir. 22 yaşında South Bay’de video dükkanında çalışmaya başlar.Çünkü filmler hakkındaki bilgi dağarcığından dolayı yapabileceği en iyi işin bu olduğunu düşünür. Aslında çok da doğru bir karar vermiştir.Tüm gün boyunca çalışıp gelenlere durmadan filmlerden bahseder. Bir aralar müşterisi olduğu bu dükkanda bütün filmler şimdi onun elinin altındadır. Burada yapmayı en sevdiği şeylerden birisi de hiç durmadan film seyretmektir. Yalnız bir sorun vardır. Tarantino koymaması gereken ne kadar film var ise onları videoya koyuyordur. Müstehcen,bol küfürlü,kanlı filmler her zamanki gibi Tarantino’nun favorileridir. Öyle ki Harvey Keitel’ın cani bir piyanisti canlandırdığı FINGERS filmi bu dükkanın en favori filmlerinden birisi olmuştur.Pam Grier’ın vahşet yüklü aksiyon filmlerini herhalde cümle aleme en iyi tanıtan Tarantino’dur.Lucio Fulci’nin 7. sınıf korku filmleri her zaman favorilerindendi. Hele ki kung-fu filmleri ilk gözağrılarıydı. Genel bir bilgi Tarantino’nun bildiği herşeyi bu video dükkanından öğrendiği yolundadır. Ama bu yanlış bir bilgidir. Tarantino zaten buraya çalışmaya gelene kadar yüzlerce film seyretmiştir. Connie gibi bir annesi olması onun çocukluğunun sinemalarda geçmesine neden olmuştur. James ve Garfield’den üçer yıl olmak üzere toplam altı yıllık bir oyunculuk eğitimi ve teknik eğitimler almıştır. Hiç sinema okuluna gitmediği doğrudur. Ama öğrendiği her şeyi video dükkanından öğrendiği bilgisi çok yanlıştır. Burası sadece onun kıvama gelmesinde yardımcı olmuş ve onun kafasındaki sinema projelerinin hayata geçirilmesine vesile olmuştur. Ama ileriki yıllar o video dükkanına olan minnet borcunu da ödemeyi ihmal etmez. Şimdiye kadar çektiği bütün filmlerinde filmin sonundaki cast yazılarında Video Archives’e her zaman teşekkürü bir borç bilmiştir.1995 yılında Video Archives’ın kapanması ile o dükkandaki bütün video kasetlerini satın alır. Böylece bir zamanlar satışını yaptığı filmler artık onun elinin altındadırlar.

Tarantino için zaman hızla akıp gitmektedir. Artık hayalleri için  bir yerlerden başlaması gerektiğine karar verir. Onun için oyunculuk değil, en önemli şey yönetmen olmaktır. Böylece 1986 yılında ilk filmini çekmeye başlar.İkinci el bir kamera almıştır.Öyle setçisi, ışıkçısı yoktur. Her şeyi amatörce halletmeye karar verir.Sonuçta onun tek hayali film çekebilmektir. MY BEST FRIEND’S BIRTHDAY (En İyi Arkadaşımın Doğum Günü) bir komedi filmidir (ne kadar ilginç değil mi?) Genç bir adamın doğum gününün yolunda gitmeyen birkaç sürpriz ile mahvolmasını anlatan “screwball comedy” tarzında bir öğrenci eğlencesidir. Ama ne yazık ki bu filmi hiçbir zaman bitiremez.(Buna pek şaşırmamalı aslında) Kendisinin başrolünde oynadığı sakarlıklar parodisinde iki arkadaşını başrolde oynatır. Ama bir tanesinin başka bir şehre taşınması ile film projesi yarıda kalır.Senaryoda değişiklik yapar ve tekrar çekmeye başlar. Ama bu seferde aldığı ikinci el kamera arızalanır.Dekor olarak kendi evini kullanan Tarantino ne yazık ki bu filmi bitirmeyi başaramaz. Elinde kamerası ile kala kalan Tarantino en sonunda hayallerinin yıkılması ile karamsarlığa düşer ve intihar etmeye karar verir.İntihar planı bile hazırdır. Onun gibi biri hap içerek ya da kendisini boğarak öldürecek değildir. Ölümü de hayal dünyasına yakışan şekilde olmalıdır. Küveti sonuna kadar doldurup içine girecek ve damarlarını kesecektir.Onun için her şey hazırdır. Ama tam o sırada televizyonda THE PARTRIDGE FAMILY(True Romance ve Pulp Fıctıon filmlerinde sık sık bahsi geçer) adlı komedi dizisi başlar.O diziye hayrandır ve hiçbir bölümünü kaçırmamıştır.Sonunda diziyi seyretmeye karar verir.Oturur ve seyreder.Dizi bittikten sonra kendisine şunu söyler. “Kendimi öldürecek gibi hissetmiyorum!?!” İnanabiliyor musunuz ?!? Onun hayatını bir dizi film kurtarmıştır.

Film çekmek için artık iyiden iyiye yanıp tutuşmaktadır. Ama bunu nasıl yapacaktır? Sonunda kararını verir. Bir senaryo yazacak ve yapım şirketlerinin kapısına dayanacaktır. 1987 yılında TRUE ROMANCE’ı (Gerçek Romantik) yazar.Hayali bu senaryoyu kendisinin filme almasıdır.Kapı kapı dolaşıp senaryosunu beğendirmeye çalışır. Senaryo iyi olmasına iyidir ama hiçbir yapım şirketi Tarantino’nun teklifini kabul etmez.Hiçbir şey yapmamışken böyle şartlarla gelen bir genci yönetmen koltuğuna oturtmak hiç akıl karı bir iş değildir. Senaryosu sonunda elden ele dolaşmaya başlar. Her gittiği yerde senaryonun sonuna dair değişik yorumlar yapılır ve senaryonun değişmesi halinde bunu filme alabileceklerini söylerler. Ama herkesin şartı aynıdır. Yönetmen Tarantino olmayacaktır. Tarantino senaryosunun değişmesine karşı çıkar. Yönetmenlik meselesinin olmayacağını anlayınca da bu kararında geri adım atar. Senaryo gittikçe ilginç bir hal almaya başlar. Artık Clarence ‘in (filmdeki erkek kahramanımız) yalnız kaldığı zamanlarda Elvis ortaya çıkacak (evet...hani bizim şu kral) ve kahramanımıza öğütler verecektir.Kendisi de Elvis’in büyük hayranıdır. Bu yüzden onu da senaryoya ekleme konusunda bir tereddüt yaşamaz.Ama Clarence’in ölümü ile biten final sahnesinin mutlu sona dönüştürülmesi onu çok rahatsız eder. Senaryosunu iyice değiştiren Tarantino Hollywood’da katıldığı bir partide (daha doğrusu senaryosunu filme alabilecek birilerini bulmak için) yönetmen Tony Scott ve Bill Unger ile karşılaşır. Senaryosunu bu ikiliye beğendirmeyi başarması hiç de zor olmaz. Çünkü Scott , Tarantino’nun bir başka senaryosu RESERVOIR DOGS ile Harvey Keıtel’ın ilgilendiğini duymuş ve bu genci merak etmiştir. Ondaki potansiyeli de gördükten sonra filmi çekmeyi kabul etmiştir. Tarantino’da senaryoyu alarak August Entertainment şirketine yönetmenin Scott olması ve başrolde Christian Slater adlarının projeden çıkartılmaması şartı ile satmıştır.Yıl 1990’dır. Ama filmin yapım aşaması 1993’de başlamıştır.

Tony Scott sinemaya bir korku filmi ile giriş yapmıştır. THE HUNGER adındaki vampir öyküsünde kadın kahramanımız vampirliğine yakışır bir şekilde önüne geleni parçalamaktadır. Daha sonraları adı hep hareketli filmlerle anılacaktır. Ve bütün filmleri hasılat rekorları kıracaktır. BEVERLY HILLS COP SERİSİ , DAYS OF THUNDER , THE LAST BOY SCOUT , REVENGE , TOP GUN gibi filmlerle ününe ün katmıştır. Ama açık söylemek gerekirse hiç birinde (buna The Hunger da dahil ) TRUE ROMANCE ‘da olduğu gibi vahşeti bu kadar saf haliyle göstermemiştir. TRUE ROMANCE Tarantino’nun ilk senaryosudur. Ve iddia ettiğine göre romantik bir filmdir!!! Doğrusu dağılan kafalar,patlayan vücutlar bir filmi ne kadar romantik kılar tartışılır ama Alabama ile Clarence arasındaki aşk gerçekten görülmeye değerdir. Gelelim filmimiz hakkındaki ayrıntılara. Önce isterseniz oyuncu kadrosundan başlayalım.Başrolde Clarence Worley karakteri ile Christian Slater , Alabama Whitman karakteri ile Patricia Arquette (hıhım Arquetta kardeşlerin en büyüğü. David , Rosenna , Alexis olan) ve diğer rollerde Dennis Hooper , Gary Oldman , Brad Pitt , Christopher Walken , Samuel L. Jackson , James Gandolfini , Tome Sizemore , Chris Penn (Buda bizim Sean Penn’in kardeşi ) ve Elvis rolü ile Val Kilmer . Gerçekten büyük bir kadro. Ve kanlı mı kanlı bir film.

Tarantino yazdığı senaryolarda karakterlerin hepsini gerçek yaşamdan seçmektedir. (bu benimde senaryo yazılımında seçtiğim bir yoldur. Senaryo yazanlar bence bu yolu mutlaka denemeliler.) Her karakter çevresinden bir kişidir. Onun yaşamından ve tanıdıklarından kesitler sunar. Örneğin TRUE ROMANCE filmindeki Clarence hiç kız arkadaşı olmamış günlerini ikinci sınıf sinemalarda kung-fu filmleri seyrederek geçiren ve çizgi roman satan bir mağazada çalışarak geçirmektedir. Tarantino burada Los Angeles’da geçirdiği çocukluğundan esinlenmiştir. İtalyan mafya elamanlarından birisinin adı Darıo’dur. Bu da en sevdiği yönetmenlerden birisi olan ünlü İtalyan yönetmen Darıo Argento’dan gelmektedir. Clarence , Alabama’ya Sonny Chiba adında bir kung-fu yıldızından bahseder. Sonny Chiba Japonya’da dövüş filmleri ve dizileriyle tanınan bir aktördür. Shadow Warrıor adlı dizide başrol oynayan Chiba’ya Tarantino taparcasına bağlıdır. PULP FICTION filminde Butch’un Marcellus’u samuray kılıcı ile kurtardığı sahne bu diziden birebir olarak alınmıştır. Ayrıca Tarantino öykülerindeki karakterlerin hepsinin sinemaya olan hayranlığı gözlerden kaçmamaktadır. Alabama, DRESSED TO KILL filmindeki Nancey Allen gibi yaşamak istediğini sürekli vurgular.THE PARTRIDGE FAMILY dizisini çok sevdiğini söyler.Romantik filmlerin ona göre olmadığını, kanlı vahşet yüklü filmlerin onu daha çok cezbettiğinden bahseder. Karakterlerin sinema hayranı olmasının yanında zevkleri size kimi çağrıştırıyor?? Bu arada ben hala TRUE ROMANCE filminden bahsetmedim değil mi? Konusu kısaca özetlersek kahramanımız yani Clarence günlerini kung-fu filmleri seyrederek geçiren , Elvis ve çizgi romanlarla yaşayan son derece sessiz ve sakin birisidir. Çizgi roman satan bir dükkanda çalışmaktadır. Günün birinde patronu doğum günü hediyesi olarak bu saf delikanlımıza bir fahişe ayarlar. Yalnız sorun fahişeyi bir şekilde Clarence’e kabul ettirmektedir. Bu yüzden Clarence ile fahişenin daha doğrusu Alabama’nın karşılaşmaları tesadüfi olmalıdır. Bunun olacağı en iyi yerde sürekli gittiği 7. sınıf dövüş filmlerinin oynadığı sinema salonudur. Burada tanıştığı kıza aşık olan Clarence onun fahişe olduğunu öğrenince kızı bu hayattan çekip almaya karar verir. Ama bunu yaparken başına olmadık belalar açılır. Kendini zenci zanneden beyaz bir p..enk (bu da olsa olsa Tarantino filminde olur zaten) ve İtalyan mafyası Clarence ve Alabama’nın peşine düşer. Bu da yetmezmiş gibi kokain dolu bir bavul kahramanlarımızın eline geçer. Bu da polisinde işe karışacağı anlamına geliyor yani. Düşmanlarından kaçmaya başlayan Clarence ve Alabama’nın hikayesi sıra dışı bir yol filmi halini alır. Yönetmenliğini Tarantino yapmamış olsa da buram buram Tarantino kokan bu filmin kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum.

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)