Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Siverek doğumlu Hamit Pütün oldukça fakir bir ailenin ferdidir. 11 yaşında babasını yitirir. Kan davası bir cana daha mal olmuş ve bir çınarı adeta yok etmiştir. Küçük yaşta babasız kalmak ne acıdır. Yaşamını sürdürmek adına bir şeyler yapmak durumundadır. Pek hısım akrabası da yoktur ne yazık ki. Büyükleri ile birlikte Katırlar ve kağnılar ile Adana' ya doğru yola çıkarlar, Yenice köyü onları beklemektedir sanki. Başlarını sokacak bir yer bulurlar orada. Irgatlık günleri başlar karınlarını doyurmak için.
Köyün sessiz sakin kızı Güllü ile evlenir Hamit Pütün.
Sonrasında YILMAZ PÜTÜN ve LEYLA PÜTÜN dünyaya gelir ardından. Belli bir zaman, bu köyde yaşamlarını sürdürürler. Ardından, Adana serüveni başlayacaktır.
Yılmaz Pütün, daha küçük yaşlarda iken, sinemanın ezeli çarkında kendisini bulacağını bilmeden, sinemanın içine girmiştir.
Sinema izleme tutkusu onu, Adana' da bulunan 16mm (Dar Film) işleten bir firmanın taşıyıcısı olarak çalışmaya başlamasıyla, sinema anaforuna da atmış oluyordu böylece. Bir taraftan okula gidiyor, diğer taraftan gecesi ve gündüzü ile sinemanın gösterim alanındaki uğraşısını sürdürüyor, harçlığını çıkarıyordu, Zordu işi. Bir bisiklet yardımı ile tek kopya olarak şehre gönderilen filmlerin bobinlerini yetiştirmek amaçlı sinemalara taşıyor bundan hiç mi hiç şikâyetçi olmuyordu.
O dönemdeki arkadaşları arasında İRFAN FİLM in sahibi; senarist ve Aktör İRFAN ATASOY, NİHAT ZİYAALAN Yönetmen ALİ ÖZGENTÜRK gibi sinemada şöhret olmuş değerleri de sayabiliriz.
Liseyi bitirir bu arada. Kendi çapında küçük öyküler ve şiirler de kaleme almaktadır.
Üniversite okumak için İstanbul' a geldiğinde İktisat fakültesinde okumaya başlar. Geçimi için çalışmak durumundadır. İstanbul'da, Adana şubesinde çalıştığı, İstanbul merkez "DAR FİLM" de çalışmaya başlar. Bu arada Atıf Yılmaz ile tanışır. İnce, uzun boylu, kıvırcık saçlı genç bir delikanlıdır. Yaşar Kemal'in öyküsünü yazdığı "BU VATANIN ÇOCUKLARI" adlı filmi Atıf Yılmaz, DAR FİLM adına çekecektir. Bu filmde oynaması için Yılmaz'a teklif yapar. Küçük bir roldür ama ayrıca, Atıf Yılmaz'ın reji yardımcılığı ve senaryo yazım asistanlığını da üstlenecektir genç delikanlı. Pek herkese nasip olmayan bir biçimde üç konumda birden sinemaya geçen çok şanslı biri olur aynı zamanda. Böylece YILMAZ GÜNEY, sinemamızda resmen doğmuştur artık.
Yıl 1959. Gazeteciler Cemiyeti ( Derneği ) nin bir film yarışması olur. Yılmaz Güney' de katılmak ister öyküsüyle. Çeşitli güven duyacağı insanlara okur, okutur. Güzel bir öyküdür. Ancak dönem itibarıyla, böyle bir öykünün bir dergide ve film olacak biçimde hazırlanacak olması, pekiyi karşılanmayabilir, görüşü vardır insanlarda. Bu öykü nedeniyle hakkında Komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle dava açılır. Suçlamayı reddetmediği için hüküm giyer. 1,5 yıl hapis yatacak, 6 yıl da Konya' ya, sürgün olarak gönderilecektir.
Nevşehir hapishanesinde mahkûmiyet günlerini yaşar. Ne acıdır ki hapis sonrası kimse iş vermemekte direnmektedir. O dönemde, Şimdi hayatta olmayan kameraman Ali Uğur' un desteği ile Duru filmden bir kutu film alarak İlk kez yönetmenlik yapacak olan Remzi Aydın Jöntürk' ün yönetiminde, ilk başrol filmine başlar. Ondan sonra arkası gelir. İzleyeni Çok sevmiştir Yılmaz Güney' i. Sonsuza dek sevilecek bir aktör ve sinemacı olarak, oyunculuk serüveni de böyle başlar.
Sinema onun için önceleri anlama, kavrama ve yapacaklarını planlama gibi düşüncelerle görüş ve fikirlerinin yansıtılacağı bir araç olacaktır bundan böyle. Kimilerinin deyimi ile Vurdulu Kırdılı filmler yapan, şanslı biri olarak nitelendirilirken o, bunlara hiç aldırmayarak amacına yönelik, hızla ve sabırla ileri doğru gidecektir. Yaşamsal boyutunda inişli çıkışlı, olaylarla dolu anlarla karşılaşmasına rağmen, inançları doğrultusunda gözünü budaktan sakınmayan bir dirençle, halktan yana bir başkaldırının savaşını verecektir. Ne derece doğrudur yanlıştır tartışılır.
Olgunlaşma dönemi, yaşamının bu inişli çıkışlı olaylar zinciri içinde başlar. Zaman içinde yaşadığı mahkûmiyetlere rağmen çok önemli yapıtlar çıkartır ortaya, sinema ve anlatımı adına.
Bunlardan ARKADAŞ adlı film bir başyapıt olmasının yanı sıra ayrıca fikirsel bazda çok önemli bir eleştirinin de ortaya konması bakımından, örnek olacak bir film şölenidir.
Ardından gelen "BABA, ENDİŞE" gibi filmler onun sinemacılığının yanı sıra önemli bir fikir adamı olduğunu da ortaya koyar. Vurdulu kırdılı adam yoktur artık.
Yine mahkûm olduğu dönemlerde, yazmasını ve film yapma düşüncesini hiçbir zaman ertelemez. Mahpus iken yönetmenliğini kendi dışında yönetmenlere vererek SÜRÜ, ve YOL gibi, hit olacak filmlerin oluşmasını da sağlayan bir irade yapısı oluşturur kendinde. Filmleri de yasaklanır ama zaman içinde filmlerin değeri anlaşılır ve izleyen ile buluşur sonunda...
Yılmaz Güney, hapisten kaçarak gittiği Yurtdışında da yaptığı filmlerle, Halktan yana görüş sergilemeye ve bu yönde filmlere imza atmaya devam eder. Festivallerde aldığı ödüller ona, sanatçı olarak gurur vermesinin yanında bir özellik taşımaz. O lider olarak yaşamsal görevini sürdürmek için de çaba gösteren ender insanlardan biridir.
Zamanımızın el verdiği ölçüde onu anlatmaya çalıştık.
Bizim burada onun ile ilgili sergilediğimiz şey, onun Sinemacılığı, sanatsal değeri ve onun çok az insana nasip olacak, bu değerin ulaştığı en doruk noktasının var oluş biçimidir.