Senaryo yazarları Derneği (SENDER) kısa bir süre önce, sektörün kanayan yaralarından birine parmak basmaya karar verdi... Sender Yönetim Kurulu’nda birkaç kişinin verdiği gazla başlayan hareketi ta en başından takip eden biri olarak, bir de gördüm ki, 2-3 kişinin gazıyla başlayan hareket yüzlerce set işçisi, oyuncusu, yönetmeni, yapımcısı ve senaristiyle birlikte binlerce kişinin sesi oldu...
31 Temmuz 2012

Senaryo yazarları Derneği (SENDER) kısa bir süre önce, sektörün kanayan yaralarından birine parmak basmaya karar verdi... Sender Yönetim Kurulu’nda birkaç kişinin verdiği gazla başlayan hareketi ta en başından takip eden biri olarak, bir de gördüm ki, 2-3 kişinin gazıyla başlayan hareket yüzlerce set işçisi, oyuncusu, yönetmeni, yapımcısı ve senaristiyle birlikte binlerce kişinin sesi oldu...

Televizyon kanalları önce umursamaz, alaycı bir gülümseme ile takip ettiler bu hareketi, sonra gördüler ki, durum pek de zannettikleri gibi değil... Umursamazdan gelmeye kalkıştıkları bu hareketin tedbirini almaları gerektiğine karar verip, kendilerine ‘yandaş’ yapımcı aramaya başladılar... Buldular da, bazısı çıkıp ‘Yerli dizi yersiz uzun falan değil’ dedi, birileri çıkıp ‘Bana kalsa 180 dakikaya çıkarırım’ dedi, birileri çıkıp ’90 dakika yazamıyorlarsa kalem bıraksınlar’ diyecek kadar ileri gitti...

Oysa mevzu 90 dakika yazmak ya da yazmamak değildi... Velhasıl 240 kişilik üyeye sahip SENDER’in ateşlediği fitil, kısa zamanda kocaman bir yangına dönüştü... aynı şeyleri tekrarlamayacağım için, bu durumun kendisiyle ilgili olan kısımların bazılarını ‘teğet’ geçiyorum...

Peki eylemlerden sonra ne oldu? Önce TV Yöneticileri karşıt bir hamle yaparak ‘medyadaki’ güçlerini kullanıp, bazı yapımcılara kendilerine ‘boş’ gelen bu eylemin karşısında duran beyanatlar verdirdiler... RTÜK bu işe el atmak istediğinde ‘RTÜK’ün işi bu değil’ içerikli haberler yaptırdılar... Bakanlık açıklama yaptığında ise sessiz kaldılar...

Gelinen noktada ‘binlerce set işçisini, oyuncuyu, yönetmeni, yapımcıyı, ajansları ve aslında medyayı da yakından ilgilendiren’ bir süreç başladı... Kültür Bakanlığı ve RTÜK bu konunun üzerine gitmeye kararlı görünüyor.. Umarım gidilir ve sonuçta alınır. Üçüncü dünya ülkeleri arasına ısrarla yerleştirilmeye çalışılan canım ülkemde, artık dizi süreleri de eylemde belirtildiği gibi ‘yetmez ama 60 dakika’ya indirilir... Çalışma saatleri 18 saatten 8 saat’e düşürülür... Çalışan herkes hak ettiği ücreti ve çalışma koşullarını kazanır...

Peki, bu eylem ne kadar doğruydu? Sonuna kadar! Neden? Çünkü Osman Sınav’ın sonunda itiraf ettiği üzere 90 dakikalık dizilerin neden ve nasıl ortaya çıktığı anlaşıldı. Görüldü ki, aslında 90 dakikalık dizilerin tek amacı, rakip dizileri bir şekilde yok etmek ve raiting canavarına kurban etmek! Acı değil mi ? Emek zayiatı sağlamak için, bir başka emeğin gücünü kullanmak!

Türk sineması son 15 sene de çok merhaleler kat etti. Ama yazıktır ki, aynı şeyi Dizi sektörü için söyleyemiyoruz... Neden? Denetleme mekanizmalarının yeterli düzeyde çalışmamasından belki de, belki de böyle bir arayış olmamasından... Sektörel yaptırımlar şart... Sektörel birlik şart! Düşünelim biraz, mesela meslek birliği üyesi olmayanların sektöre alınmadığı, iş yaptırılmadığı bir ortam düşünülebilir mi ? Hayır! Neden? Çünkü; memlekette demokrasi var! İşine gelenlerin, demokrasiyi istedikleri gibi kullanmaktan asla çekinmedikleri bir demokrasi var! Ama sonuçta var işte... Bu nedenle kimse birine ‘Sen meslek birliği üyesi değilsin, o nedenle seninle iş yapamayız’ diyemez! Diyemeyince de işin içinden çıkılamaz!

Neden?

Çok basit, çünkü ‘Ben 90 dakika yazmayacağım bu nedenle de kalem bırakıyorum’ diyen bir yazarın işine hemen son verilip, piyasa da dolaşan onlarca işsiz yazardan birine iş teslim edilebilir... ‘Ben 90 dakika çekmeyeceğim’ diyen bir yönetmenin de kaderi aynı olabilir... Çünkü, memlekette bol yazar, senarist, yönetmen, oyuncu, set işçisi v.s. var...

Ama memlekette bol yapımcı/finansör yok!

O zaman burdan çıkarılacak sonuç ne? 90 dakikalık kabusun sona erdirilmesi ve dizilerimizin de Türk sinemasının yakaladığı altın çağı yakalayabilmesinin anahtarı yapımcılardan geçiyor... Öyle, RTÜK denetimi, Bakanlık önergesi, kanuni yaptırımları falan bir kenara bırakmalı... Tüm yapımcılar ve yapımcılar birliği ikna edilmeli... Yapımcılar aslında kendileri ikna olmalı... 90 dakika için uğraştıkları zamanı ikiye bölerek 45’er dakikalık hadi biraz kötümser olalım 60’ar dakikalık diziler yaparak, hem daha kaliteli, hem daha fazla, hem de daha saygın projelere imza atılabilir...

Ben önerdim aradan çekildim demeyeceğim tabi... Ama bana göre bu sorunun başka hiçbir çözüm noktası yoktur... Ya yapımcılar dizi sürelerini aşağı çekecekler, ya da bu eylemler için anti-demokratik kararlara imza atılacak...

Seçimi siz yapın... ?

Kaynak
Ulaş Çobancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)