Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Sevda... Adı üstünde. Bir şeyi çok istemektir sevda. Ve istediğine dair çok şey bilmeye çalışmak. Bildikçe daha çok ilgi duymaktır. Ancak, ne kadar bilirse o kadar da bilmediğinin farkına varmak. Her zaman bir yanı boş kalmış olmak.
Sinema günümüzde bir mucizedir. Adına filmler yapılan mucize. Sinema sevdadır. Mucizelerle dolu, sevdalarla doludur sinema. Sonu olan insanların ellerinde, seyredenin gözlerinde sonsuza yol alan, sevdadır. Sinema eğlencedir, sinema sanattır, sinema sektördür lâkin hepsinden önemlisi iyi bir eğitmendir. Bir takım insanların emeklerinden, göz nurundan geçmiş, dantel dantel işlenerek ortaya çıkartılmış eserler manzumesidir. Sinema olması için sevdaların şekle döküldüğü, perdede kendisi bulan, sonuçtur.
İnsanoğlunun tekerleği bulduğundaki sevinci aya ayak basmanın sevincinden çok daha fazla olmuştur. Öyle ya, avını artık çok daha az bir kuvvetle, kağnı benzeri, tekerlek kullandığı basit taşıma yöntemiyle bir yerden bir yere götürecektir. Ateşi bulduğunda da çok sevinmiştir. Artık pişmiş et yemekte, ısınmakta ve hayvanlardan korunmaktadır. Aynı şekilde ilk sinema izlediğindeki sevinci de tarifsiz mutluluklarla doludur insanın. Bu sihirli ekran, perde ona hayallerini vermektedir. Ufkunu açıp, bir gün gerçekleştirmek üzere yeni hülyalara gark etmektedir. Devamla, camın kullanılmadığı bir dünya düşünebilir misiniz? Evimiz, işyerimiz, aracımız, okulumuz camsız olsaydı. Soğuk, sıcak ve rüzgâr faktörü insanı alaşağı ederdi. Hastalıklarla boğuşamaya yetişemezdi bile insanlar.
Tekerleğin icadı, ateşin bulunması ve camın kullanılmasının verdiği üstünlükler gibi insana dönük nice faydalı işlerin benzerini insanoğluna sinema da sağlamıştır. Seyir dünyası izleyene aş ekmek vermese de maddi olmayan doyumlar sunmaktadır. Bu nedenledir ki, ihtiyaçlar hiyerarşisinde sinemanın ilk sıralarda yer tuttuğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Çünkü sosyal insan tarifi insanın en büyük özelliklerinden biridir. Çünkü sinema sosyal insan işidir.
İnsanların birbirine verebilecekleri, ülkelerin kendi yaşamlarından kesitlerin diğer ülkelere izletileceği, dünyanın büyük bir köy haline getirileceği dünyanın ilk gününden başlayarak son ana kadar yaşanmış olayların bir nevi belgesel niteliğine büründürüleceği son noktayı, sinema koymaktadır. Sinemanın etiketi o kadar çoktur ki, başka hiçbir sanat dalında insan meramını bu kadar yoğun biçimde anlatmamıştır. Bu kadar çok sayıda kimseye ulaşmamıştır. Başka hiçbir sanat dalında bu kadar çok kişiyle ekip çalışması yapılmamıştır. Bu görsel sanatta her ne kadar göze, kulağa hitap ediliyorsa da, filmin insanın diğer duyu organlarını da harekete geçirdiğini herkes kendisinde yaşamıştır. İlginçtir, filmin kokusunu alırsınız, tüyleriniz diken diken olur, dilinizde acı bir burukluk duyarsınız. Sinema sevdamız tüm duyu organlarımıza ek olarak psikolojimizi de harekete geçiren yaşam biçimidir.
Sinema filmleri ilk yapılışından başlayarak o büyüleyici havasıyla sessiz filmler devrindeki gördüğü ilgiyi hiç kaybetmedi. Giderek artan ve daha çok insana ulaşan filmlerin kimileri, 1910'lu yıllardan günümüze her ne kadar çelişkilerle, saçmalıklarla, basitliklere dolu olsa da biz onları çok sevdik. Kendi filmlerimizdeki çakar almaz tabancayla ateş edilişine, okun insanda saplandığı yerdeki şişkinliğe, eldeki yüzdeki kan izlerinin bir silmede çıktığına, tarihi filmlerdeki ütülü savaşçı kıyafetlerine ve koldaki saate, adamına göre yazılmış senaryoya, bir kılıç darbesiyle 10-15 kişinin yere düşüşüne şaşırdık, olur ya dedik.
Romantik âşıkların Leyla ve Mecnun'dan ileri duran aşklarına, abartılmış konu seçimlerine, erotik diye yola filmlerde erotizmle uzaktan yakından ilgi kurulamayışına, olmayacak vakaların nasıl da cereyan ettiğine, bire bin katıldığına, gerçekçi sinema akımının halka mesajdan ziyade siyasi görüşü ön plana çıkarmasına hiç aldırmadık. Sinemayı, sinemada filmlerimizi sevdik mi tam sevdik, hataları görmezden geldik. Zemini toprak yazlık sinemalarda tahta sandalye veya kalaslar üzerinde 2 film süresince otururken bunun daha iyisi yok mu demedik. Razı olduk oturduk. Şimdilerde 100 kişilik geniş koltuklu, 3 boyutlu sinema salonlarında yerimizi alırken her birimiz yılların eleştirmeniydik. sanki. Bilgimizi ve eleştirel yönümüz kuvvetlendirdik. Daha sinemaya gitmeden iletişim kanallarından film hakkında hayli bilgi sahibiydik. Sinemamızı gün geldi, Avrupa ve Amerikan yapımı filmlerle karşılaştırma hakkını kendimizde bulduk. Ortadoğu ve Arap ülkelerinde filmlerimiz aranır oldu. Yurtdışında ödül alan film sayımız artık iki elin parmaklarını geçmişti. Sinema sevdamız kendine daha bir güven duymaya başlamıştı.
Tarihi şahsiyetleri, önemli tarihi olayları es geçmedik. Daha yapılacak yüzlerce tarihi konulu film varken çoğu zaman aslına sadık kalmayıp, hatta inadına başka yerlere çekerek, elimize yüzümüze bulaştırdık. Bir birimlik tarihi olayın aslını 10 birimlik ilave çerçeveyle doldurduk. Sinema sevdamız zaafları görmedi. Tıpkı âşıkların, sevdiğinin olumsuz yanlarını görmemesi gibi noksanlıkları görmemeyi yeğledik.
Gün geldi, filmlerdeki başkahramanın ya da karakter oyuncularının kullandığı sözler dilimize pelesenk oldu, replik ortaya çıktı. Replikler günlük hayatımızı süsledi, nerdeyse vecize sayıldı. Sinema sevdamız vecize gibi replik kullandığımıza şahit oldu.
Film müziklerini de çok sevdik. Şarkıların, türkülerin, ağıtların hikâyesine göre filmler yaptık... Bazen film müziğinin, filmin önüne çıktığını hissettik. Kimi zaman da ses sanatçılarına göre senaryolar yazılıp, sinemanın "s" sinden anlamayanlara başrolü kaptılar. Yılların dev sanatçılarının önüne geçtiler. Sinema sevdamız bunlara da peki dedi. Şarkıları, türküleri, aranjmanları filmle birlikte anıp, yorumlamaya devam etti.
Meslekten gelmeyen ama parası olan kişilerin yatırım aracı oldu sinemamız. Film ve video yapımcısı olarak bunların sektöre verdiği zararı kimse vermedi. Dışarıdan gelenler, film seçiminde titizlik göstermeyen sinema sevdalılarının sayesinde paralar kazanıp, riskli ortamlarda derhal paralarını çekip sistemden ayrıldılar. Buna rağmen, sinemadan kazanıp sinemaya yatırmayanların, sinemamızın büyümesine katkıda bulunmayanların da filmlerine rağbet gösterdik. Sinema sevdamız burada da bir engel tanımadı.
Sinema yolunda çok az ilgili, yetkili, yapımcı, oyuncu ihya olurken emek verenlerin çok büyük bölümü umduğunu bulamadı. Sersefil oldu. Duruşlarını, kalitelerini bozmadılar hemen birçoğu. Taşıdıkları Yeşilçam titrini çarşıda pazarda iffetli gelinlik kız gibi korudular. Onlara dair medyada bir gün olsun kötü haber yapılmadı. Çünkü potları dahi yoktu Yeşilçam'lı hüviyeti taşıyanların. Bir gün olsun sokakta çekirdek çitlemediler. Aykırı davranışları görülmedi o güzel insanların. Sinema sevdamız onlar yaşarken de öldükten sonra da unutmadı, Her zaman her yerde vefasını, saygısını gösterdi.
100 yıllık sinema geçmişimizde, de ki binlerce insan sinema trenine bindirildi. Bileti son durak olarak verilmesine rağmen bu emektarlar, rızaları alınmadan yolculuklarının herhangi bir yerinde ıssız, ayaz gecelerde trenden indirildiler. Kurda kuşa yem yapıldılar. Geriye dönüp bakılmadı ki, sonlarının ne olduğu bilinsin. Şimdi yenileri geldi, biletim var bana bir şey olmaz diyerek. Sanatının değil reklamın gücüyle pohpohlanan, karşımıza çıkan, her gün görmekten gına gelen yeniler. Oysa aynı çark dönmekte, aynı yazgılar icra edilmekte. Sinema yolunda sağlığını hatta hayatını feda eden öncekilerin trenden indirilişinden hiç ders almamacasına hareket eden yeniler. Önlerinde 100 yıllık yaşanmış tecrübe varken ihtisaslaşamayan, organize olamayan yeniler. Yine de sinema sevdamızdır çırpınan, önlenebilir acıların, haksızlıkların, eziyetlerin, dramın önüne geçmeye çalışan.
O halde bir şeyler yapmalı. insana saygı, emeğe saygı anlayışı tavan yapmalı. Şu üç günlük dünyada hangi konumda olursak olalım bir gün tersyüz olacağımız ihtimalini düşünüp sinema sevdamız gibi insan sevdamızı zirveye çıkartmalı...