Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
S.A.: Ağır bir sorumluluk yüklediğini söyleyebilirim. Okulda anlattıklarınızı çekimlerde yapamadığınız zaman bir bakıma çelişkiye düşüyorsunuz. Yani okulda bir filmi en ideal şekilde yapmanın kuramını anlatıyorsunuz. Bunlar doğrudur ve olması gereken şeyler. Ama uygulamaya gelince şu veya bu nedenle filminizi olması gerektiği gibi yapamıyorsunuz. O zaman öğrencinin önünde mahcup oluyorsunuz. Kısacası çektiğim filmimi hocama, bir de öğrencilerime gösterdiğim zaman sıkıntıya düşüyorum. Hocam çoğunlukla durumumu anlıyor. Ama öğrencilerim anlıyor mu, bilmiyorum...
Sinematurk: Eve Giden Yol bir tarihi film mi? Aşk filmi mi? Yoksa siyasi bir film midir? Filminizi nasıl tanımlarsınız?
S.A.: Eve Giden Yol Seferberlik yıllarına denk gelen bir dönemde Antakyalı bir gencin yolculuk hikâyesidir. Bu yolculuk, bir tezgâhla askere gönderilen gencin evine ve sevdiğine dönme çabasından ziyade kendi iç dünyasında yaptığı manevi bir yolculuktur. Bu yolculuk insanın dünyayı olduğu gibi kendini de tanıdığı, bir sürü kazanımların yanı sıra bir sürü şey de kaybettiği, zaferler elde ettiği ve yenilgiyi de tattığı, eninde sonunda yaşamı idrak ettiği çok çetin bir yoldur. İnsanın insana özgü manevi arayışların ve yüce bir aşkın yoludur. Filmin vizyona giren versiyonu yarım saat kadar eksik kurgulanmıştır. Oysa filmin başında ve sonunda bu manevi yolculuğun önemli ipuçları vardır. Yani filmin kahramanının "Kırklar Meclisinde" ettiği bir yemin vardır. Her filmin olayları belirli bir tarihte geçer. Bu durum filmi tarihi film yapmaya yeter mi? Sanmıyorum. Ama Eve Giden Yol, ciddi bir siyasi içeriğe sahiptir. Yüz yıl önce emperyalizm Ortadoğu?yu parçalamıştı. Parçalama işinin henüz bitmediğine aynı güçlerin aynı yöntem ve aynı amaçlarla yüzyıldan beri çizdikleri haritayı gerçekleştirmek için çalıştıklarına dikkat çeker Eve Giden Yol.
Sinematurk: Şellale filminize izleyicilerden taban tabana zıt yorumlar gelmişti. İdeolojik anlamda solda bularak sizi eleştiren izleyici bu kez Eve Giden Yol'da sizi milliyetçi olmaya çalışıp olamadığınız şeklinde eleştirmekte. Bu konudaki kafa karşıklığını neye bağlıyorsunuz?
S.A.: Bu konudaki kafa karışıklığını halkımızın önyargılı oluşuna, araştırma yapma gereği duymadan kesip biçmesine bağlıyorum. Bizde "karşı" tarafta olanın hiçbir şeyini kabul etmeme geleneği vardır. Yani bizim gibi düşünmeyen hiçbir şekilde, hiçbir konuda haklı olamaz gibi bir gelenek var. Çoğu insan filmi anlamaya çabalamak yerine, filmin ne kadar kötü olduğunu ve ne kadar yanlış içerdiğini görmek için filmi izlemeyi tercih eder. Yani insanımız hep haklıdır, hep doğrudur. İnsanımız kolaycıdır. Bu nedenle hiçbir zaman yanlışı kendinde aramayı denemez. Çünkü yanlışı kendinde aramak babayiğitlik ve dürüstlük ister.
Kürt kökenli bazı kardeşlerimiz son kişinin ölümü pahasına, İngiliz bayrağının indirilip bayrağımızın tepeye dikilmesi sahnesinden rahatsız olmuş ve beni Türk milliyetçiliğiyle suçlamışlar. Cevabım şu: Annemin babası Çanakkale'de (Gelibolu) babamın bir amcası Sarıkamış'ta bu bayrağın gölgesinde şehit oldular. Babamın bir amcası da (Eve Giden Yol'un kahramanı) ile dedem, yani babamın babası Suriye cephesinde yine bu bayrağın gölgesinde savaşmışlardır. Ben dedelerimin gölgesinde şehit düştüğü bayrağı tepeye diktim. Kusura bakmasınlar başka bir bayrak düşünemedim... Ayrıca bu bayrağın sadece milliyetçilerin olduğunu da nereden çıkarıyorlar. Bu bayrak bu ülkede yaşayan herkesin bayrağı değil mi? Yoksa futbol takımları gibi her bir takımın kendi bayrağı mı var?
Bir de, yanılmıyorsam Salı akşamı, TRT'2 de bir beyefendinin Eve Giden Yol ile ilgili yepyeni bir savla ortaya çıkmış olduğunu işittim. Bana iletildiği kadarıyla, güya ben Türk tarihini saptırmışım. Beyefendiye göre (kim olduğunu söylemediler, zaten önemli değil) Suriye cephesinde sadece Türkler savaşmış. Yani hazretin filmdeki "Azeri Gaffar, Laz İsmail, Vartolu Settar, Demirci Butros (Antakya Araplarından) ve dedemin kardeşi Mahmut" karakterlerine itirazı var. Yani bu ülkede Laz, Çerkez, Arap, Kürt gibi ne varsa bunlar savaş zamanı evlerinde oturdular, savaşmadılar. Böyle bir şeyi iddia etmek faşizm değil de nedir Allah aşkına... Benim dedem Suriye cephesindeydi ve savaştan döndüğü zaman emin olun Türkçe bilmiyordu. Zaten hayatının sonuna kadar öğrenememişti ya... Buna ne diyecek beyefendi? Bu iddialar beni, o dönemi iyi anlatan yepyeni bir film yapmaya motive ediyor. bu da iyi bir şey belki...
Sinematurk: Antakya üçlemesi gibi bir planınız var; Şellale ve Eve Giden Yol bu yol haritasında nerede yer almaktadır.
S.A.: Eve Giden Yol bu üçlemenin ilk filmi, "Karmaşa" ikinci Şellale de üçüncü filmidir. Prodüksiyon olanakları önce "Şellale"yi yapmamıza olanak sağladı. Bu yıl Eve Giden Yolu yapmaya imkânımız oldu. "Karmaşa" kaldı. Onun yapım koşulları oluştuğunda onu da çekeceğiz.
Sinematurk: Senaryo dilinizin hem çok beğenilip hem çok eleştirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
S.A.: Olması gereken budur. Beğenilen eleştirilir. Eleştiri yol göstericidir. Eleştiriden ders almasını bilmeyen kendini beğenmiş bir ukaladan farksızdır.
Sinematurk: Sinemada toplumsal mesaj verme kaygınız var mı? Bu bağlamda sesinizi duyurmak istediğiniz özellikle hedeflediğiniz bir kitle var mı?
S.A.: Elbette! Altı milyar insan hedefliyorum. Yani gücüm yettiği kadar insana ulaşmayı ve onları kardeşliğe, eşitliğe, insan sevgisine, cehalete karşı, haksızlığa karşı, ayrımcılığa karşı, emperyalizm ve faşizme karşı cephe almalarına davet etmek isterim. Hayatımın amacı budur. Ölmek var dönmek yok!
Sinematurk: Filminizde kullandığınız ve bizim başarılı bulduğumuz Antakya halkının şivesi üzerinde de çok farklı görüşler var. Acaba o yörede kullanılan çok fazla şive olmasından dolayı mı farklılıklar oluşmaktadır?
S.A.: Eve Giden Yolda hamam sahnesinde bir laf var. "Velhasıl şaşırdık nerenden öpeceğiz ey kabak, dinine yandığımın her bir tarafın aynı"... Ben de şaşırdım kaldım. "Şellale"de şive kullanılmadı diye bizi yerden yere vurdular, Eve Giden Yolda şive var diye de taşladılar. Yukarda dedim ya! İnsanımız önyargısız film izlemeyi öğrense daha iyi olur. Çok övdükleri Hollywood yönetmenleri gelsin, bize tanınan olanaklarla daha iyisini yapsınlar bakalım... İzin verin izleyici arkadaşlarıma buradan bir mesaj göndereyim: "İnanın kâğıt üzerinde, yani teorik olarak neyin nasıl olması ve nasıl yapılması gerektiğini çok iyi biliyoruz. Ama bu olanaklarla olmuyor kardeşlerim, olmuyor! Taşıma suyla değirmen dönmüyor! Oyuncuya şive öğretmek için bir yıl o yörede tutmak ve çalıştırmak lazım. Ama o zaman ona ücret olarak 20.000 YTL yerine 200.000 YTL, 100.000 YTL yerine de 1000.000 YTL ödemek lazım gerekir değil mi?"
Sinematurk: Türk seyircisinin "zor film", "sıkıcı film" diye adlandırdığı ve genelde sanat filmi kategorisindeki filmleri izlememesinin nedenleri nelerdir. Sizin sinemanızın da durduğu yer orası mıdır?
S.A.: Her sanat filmi mutlaka sıkıcıdır demek doğru değil. Coppola'nın Baba filmi sanat filmi değil mi? Kurasawa'nın da bütün filmleri sanat filmi değil mi? Ben bu filmleri izlerken sıkılan bir izleyici duymadım. Evet bazı filmler zordur. Tarkovski'nin filmleri gibi. Ama her sıkıcı film de sanat filmi değil. Dolayısıyla benim sinemam, sanatın genel prensiplerinden ödün vermemeye çalışarak mümkün mertebe izlenebilir film yapma esasına dayanır. Tabi ödün vermemeyi henüz başaramadım. Buna karşılık "sıkıcı" filmler yapacağım anlar da gelecek sanırım...
Sinematurk: Filmin yönetmen kurgusu versiyonunda ciddi değişiklikler olacak mı? Yeni sahneler çekecek misiniz bunun için?
S.A.: Evet. Filmin anlaşılmasını engelleyen kurgu temposu yavaşlatılacak, filme dahil edilmeyen ve yarım saatten fazla zaman tutan sahneler eklenecek. Bu sahnelerden dört tanesi henüz çekilmedi, bunları mutlaka çekmem gerekiyor. Yapımcım eksik sahnelerin çekimine para vermeyi reddettiği için sponsora ihtiyacım var.
Şimdi tek başıma kurguya başladım. Filmin yaklaşık beşte birini kurguladım. Nisanda Suriye'ye gidip çekilemeyen dört sahneyi çekeceğim. Hocam Rus Film Akademisi Başkanıdır. Ayrıca Moskova Film Festivali komisyon üyesidir. Onunla görüştüm. Elimi çabuk tutmamı ve Hazirana yetiştirmemi söyledi. Moskova'yı kaçırırsam üzüleceğim doğrusu...
Söyleşi: Levent Hacıyusufoğlu