Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yakup Sancı: Bu haftaki röportajımızı sanatın değişik dallarında emek vermiş Türkçe ustası değerli sanatçı Toron Karacaoğlu ile yapıyoruz. Kendisi temiz Türkçesiyle, sanatçı kişiliğiyle ve kendini sanata adamışlığıyla hepimize örnek olmuş bir sanatçımız. Kültürlü, sevecen, sahne yaş sınırı tanımaza en güzel örnek olan ve hiç bir oyununda heyecanını yitirmeyen Toron Karacaoğluyla röportaj yapmak bir onurdu benim için.
İstanbula ilk geldiğinizde gerek tiyatroda gerekse sinemada en zor oyunları oynayacağınızı düşündünüz mü?
Toron Karacaoğlu: Tiyatrocu olmak için 1949 yılında lise 2 sınıftan ayrılıp Ankara ya oradan da İstanbul a geldim. İstanbul şehir tiyatrolarının açmış olduğu kursların içinde buldum kendimi. Lale Oraloğlu. İsmet Ay. Zerrin Arfat daha birçok arkadaşım ile birlikte Ercüment Behcet Lavın açmış olduğu kurslarda çalıştık bir yıl. O zamanlar İstanbul konservatuar tiyatro bölümü yoktu. Sene sonu bizim gösterimizi o zamanki Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay seyredip beğenince Konservatuar da tiyatro bölümü kurulsun diye izin verildi. Askerliğimi yaptım 1953 yılında şehir tiyatrolarındaki imtihanı birincilikle kazandım.
Yakup Sancı: Sinemaya dublajla mı başladınız oyuncu olarak mı?
Toron Karacaoğlu: Nejat Uygura yalvara yakara sahneye çıkarıp uşak oynatan benim. Toron Karacaoğlu: Dublajla başladım. Ferdi Tayfur, çok büyük ustaydı. Sekiz on satır cümleyi anında ezberlemek zorunda kalırdınız. Böyle teks den bakarak ezber yapmadık. Şimdi birçok film sesli çekiliyor. Diziler öyle. Biz hem tiyatro, hem seslendirme, hem radyo. 3ünü birlikte götürdük. Eskiden tiyatro haftada 6 gün faaliyetteydi. 6 günde 9 oyun oynardık. Buradaki boşluğumuzda ertesi günün provası, oradan seslendirmeye, oradan radyoya. Yorucu yıllardı. Beklide iyi oldu yorulmamız. Şimdi bu işler yok yorulmuyoruz artık. Tiyatronun dışında halk evlerinde oyunlar oynar, reji yapar birçok bakından yardımcı olurduk. Tiyatrocu tiyatro yapar, tiyatro için yaşar. Ama biz birkaç karpuzu tek koltuğa sığdırırdık. Halk evinde Nejat Uygura yalvara yakara sahneye çıkarıp uşak oynatan benim. Ben başrol oynuyordum. Sahneye çıktı, çıkış o çıkış. Allah selamet versin. İki tane de tiyatrocu faal evlat yetiştirdi. Senelerce tiyatro işletti. İyi arkadaşız. Beyaz melekte beraberdik.
Yakup Sancı: Tiyatronun hayatınızda önemli bir yeri var. Yıllardır tiyatro oyunları oynadınız, yönettiniz. Şehir tiyatrolarından emekli oldunuz. Tiyatro hayatınızı biraz anlatır mısınız?
Tiyatro oyunculuğu hayatımın bir parçası
Toron Karacaoğlu: Dublaj, seslendirme, radyolarda canlı yayınlar. Ekrem Reşit Rey zamanın da radyo oyunları. Tiyatro oyunculuğu hayatımın bir parçası Çok oynadım, kafadan atmıyorum. Bazıları çok 250 300 diye kafadan atar. Bir oyuncu senede 2.3 oyun anca oynayabilir. Bir defa ömrü yetmez ki o kadar oyun oynamaya. Sezonda 3 oyun oynasa ve 50 yıl tiyatro yapsa 150 oyun eder. Nasıl 250 300 oyun oynayabilir ki? Ben 142-143 lerdeyim. Bir yazı okudum 150 kadar oyun da oynadı Toron Karaca diye yazmışlar. Bu yanlış. Sarı Naciye iki yıl oynadığım oyundur. Son oynadığım oyun 8 yıldır "kendi gök kubbemiz".
Yakup Sancı: En çok keyif aldığınız oyun hangisiydi?
Toron Karacaoğlu: Bütün oyunlarımı severek oynadım. Sevmediğim bir rolü oynamam zaten.
Yakup Sancı: Nedret Güvenç ile sahneyi çok paylaştınız. Bir röportajda 15 ayrı oyunda karı koca ya da sevgili olarak oynadığınızı okudum. Sahneyi en çok paylaştığınız bir arkadaşınız değil mi?
Toron Karacaoğlu: O rakamı atmışlar. 10 oyun falan. İlk oynadığımız oyun Suna Pekuysal eşimi, Nedret de annemi oynuyordu bazen kendisi bile hatırlamıyor. "Onda onadık mı?" diye bana soruyor. Çok iyi çalışan disiplinli bir oyuncudur. En son Son Aşk Mektupları Oyununu oynadık. İki ekip olarak oynadık bu oyunu. Onlarınki kısa sürdü, biz 4 yıl oynadık. Berlin de bizim tiyatromuz var. Orda da beraber oynadık. Tabii yaş ilerledikçe yaşa göre oyunlar oynuyoruz. Atilla koçun. "Emekliler evinde otursun" Sözünü tutmuyor, oyun oynamaya devam ediyoruz. Hayatımda en üzüldüğüm olay bu sözdür.
Yakup Sancı: Öztürk Serengil, filmlerin de söylediği Şepke, Babe, Patrön gibi sözler her ne kadar Serengile mal olmuş olsa da, bu sözlerin asıl sahibi Serengilin dublajını yapan Mücap Ofluoğlu olduğu biliniyor. Sizin de seslendirme hayatınızda size ait olup başkalarına mal oluş sözcükler oldu mu?
Toron Karacaoğlu: Evet, Mücap yapardı Öztürk Serengilin seslendirmelerini. Kendine has bir sesi vardı. Öztürk, Mücapın sesine alıştı. O kadar oturmuş bir ses idi ki Bir süre sonra Öztürk, Mücapı taklit eder oldu.
Her şeyden evvel biz Muhsin Ertuğrul talebeleriyiz.
En çok Cüneyti konuştum. Çok çeşitli roller oynadı. Senaryo gereği çıkardığımız değişik sesler vardı. Ruslar geliyor diye bir filmde, İngiliz aktörü konuşmuştum. Bu Aydın Beyi ödüllendirmişti. Bu kadar meraklıydık. Çok dikkatli olmalısın. Bir işi yapmak için çok sevmek lazım seslendirmede öyle. Radyoda da oynayamazsınız sırıtı verir. Tiyatrocu bir aktörün daima kontrollü olması lazım Her şeyden evvel biz Muhsin Ertuğrul talebeleriyiz.
Yakup Sancı: Yaş haddinden emekli oldunuz. Ama hala çalışıyorsunuz. Sanatçının emeklisi olur mu?
Toron Karacaoğlu: Operanın balenin olur ama tiyatronun olmaz. Tiyatrocu kendini sahnede kuvvetli olduğunu hissettiği sürece sahnede kalır. Zaten uzaklaşamaz. Ama eski kültür bakanı emekliler evde otursun dedi. Yine bir oyuna hazırlanıyorum rolümü ayarladım. Abdulhamit düşerken oyununda bir paşayı oynayacağım. Tiyatrocu rolsüz yaşayamaz. Tabii hayatını bu işe vermiş tiyatroculardan bahsediyorum. Tiyatroyu bir araç gibi kullanıp farklı yerlere atlamayanlar için.
Yakup Sancı: Zeki Müreni en iyi tanıyanlardansınız. Sizin çocukluk arkadaşınız. Oynadığınız Zeki Müren müzikalleri ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Toron Karacaoğlu: "Bir Demet Yasemen müzükali" Böyle bir teklif geldi. Anket yapmışlar. 1000 kişinin içinden 900 ü Toron oynar demiş ankete katılanlar. Rolü kabul ettim oynadık. Bayağı da ses getirdi. Anadoluyu epey dolaştık. Zeki Müren ile Orta 3 sınıfa kadar beraber okuduk. Mahallede beraber geçti çocukluğumuz. Çocuktuk her şeyden evvel. Sonra okulu bitirince Zeki, İstanbula geldi. Burada da beraber olduk.
Yakup Sancı: Sevdiğim bir arkadaşım sizin için "Yanında olduğun zaman gözünü kapa ve sadece Toron Bey in sesini dinle." Dedi. Haklıymış, sesiniz insana huzur veriyor.
Toron Karacaoğlu: Ses bizim tiyatronun sermayesi. Özel hayatınızda bunu yaparsanız gülerler. Tiyatroda sesinizi değiştirerek farklı kişiler oluyorsunuz. Seslendirmelerde de çok fazla farklı kişiyi konuştuğumuz oldu. İlk dublaj hocam. Ferdi Tayfur (Halkın genelinin tanıdığı şarkıcı ferdi Tayfur değil ) ile Boran Ayanoğlu.
Yakup Sancı: Sinema izleyicisinin tanıdığı bir ses . Cüneyt Arkının dublajını çok yaptınız değil mi?
Toron Karacaoğlu: En çok Cüneyt Arkını konuştum. 1000 film çevirmişse 800 ünü ben konuşmuşumdur. Bazen iki stüdyoda Cüneyt Arkın filmleri seslendirilirdi. Aynı anda iki filmde konuşamayacağım için bu yetişemediğim filmleri başka arkadaşlar seslendirdi.
Yakup Sancı: Başka kimleri seslendirdiniz?
Toron Karacaoğlu: Geçenlerde bir gazeteci arkadaş da bu soruyu sordu. İsimleri unutmuş olabilirim. Ama kimleri konuşmadınız diyecek olursanız bunun cevabını hemen veririm. İki kişiyi konuşmadım. Sadri Alışık ve Zeki Müren. Bu arkadaşlar kendileri yaparlardı seslendirmelerini. Bunların dışında hepsini konuştum. Tiyatro ile dublajı bir arada götürdüm. 1986-88 bizim lug şistemi değildi. Şimdi ki dublaj filmlerinin seslendirmesini yaparken stüdyoya yalnız giriyorsunuz. Karşıdaki kişi olmazsa tonlama yapamazsınız. Karşınızda kimse yok. Bir takın no senkronlar var. Eskiden Şehir Tiyatroları Oyuncuları yaparlardı seslendirmeyi. Bazıları da kendini konuşurdu. Bazen film izlerken ben bu adamı niye konuşmuşum dediğim oluyor. Avrupa da kendini konuşmayan oyuncuya ödül verilmez. Kendi sesi ile oynaması lazım. Bizde bir iki kişi var anca.
Yakup Sancı: Resim de yapıyorsunuz değil mi?
Toron Karacaoğlu: İki sene Leven lisesinde resim hocalığı yaptım. Bursa da bir halk evinde resim dersleri almıştım. O zaman halk evleri çok güzeldi. Sadettin Çanga benden bir iki yaş büyük. Onunla resim dersleri alırdım.
Yakup Sancı: Sanat hayatınızda sinemadan daha çok tiyatro yaptınız. Yüzlerce oyunda, binlerce defa sahneye çıktınız. Sizi en son "Beyaz Melek" filminde izledik. Sinema ikinci planda mı kaldı?
Talebeler başarılı oldukça zevk alıyorum.
Toron Karacaoğlu: Benim vaktim yoktu. Her sene bir rol ezberliyorduk. Tiyatro, seslendirme, radyo, provalardan kalan zamanlarda bazı filmlerde oynadım. Ahh sahneler. Oynamadığım tiyatro, sahne kalmadı. 1986 da Almanyadan dönüşte Nur Hayat Berker ile diksiyon dersleri koyduk. Tiyatro dersleri koyduk. Şimdi piyasada oynayan birçok talebemiz var. Talebeler başarılı oldukça zevk alıyorum. Tiyatro demek düzgün Türkçe demek. Yalnız tiyatro için değil her meslek için. Mesela iş bortacı, Tezgahının başında ne kadar güzel konuşursa o kadar iyi anlaşılır, o kadar iş yapar. İnsanları başına toplar. Siz güzel konuştukça karşınızdaki de güzel konuşur. Ne kadar güzel hitab ederseniz o kadar güzel karşılık alırsınız. Bu diksiyon derslerini ilk ben yaptım. Sonra bunu kazanç haline getirdiler. Dershaneler, kurslar açtılar.
Yakup Sancı: Sizin çok güzel örgü ördüğünüz söyleniyor. Bütün seslendirmelerinizde hep birileri için örgü örermişsiniz doğru mu?
Örgü örmek beyin tansiyonunu dengeliyor.
Toron Karacaoğlu: Kamuran Usluerin ördüğü örgüleri hanımlar bile öremezdi. Hatta 2 şiş ile örgü örmeyi o öğretti bana. Örgü örme konuşu şöyle oldu: Benim tansiyonum 4.5dan 2ye düşmüştü. Muayene oldum tansiyonunuz çok düşmüş. Bunu düzeltmeniz lazım dedi doktor bey, hobileriniz nelerdir? Diye sordu. Bende resim yaparım, şiir yazarım dedim. Doktor başka? Dedi. Rol yaparım, rol ezberlerim dedim. Doktor, Yok yok bunlar değil. Daha başka bir şey mesela örgü bilir misiniz? Dedi. Hayır bilmem ama eşim biliyor deyince Derhal eşinizden öğrenin öğrendim. Öğrendiğim örgüleri de Sevinç Erbulaka öğrettim. 2 ters 1 düz al şöyle bir model olur. Ve hakikaten 1 ayda beyin tansiyonum yerini buldu. Beyini dinlendiren bir araç. Benden daha çok örgü ören arkadaşlarımız vardı. Bülent Erbaşak ördüğü örgülerle butik açmıştı Kamuran Usluer de ördüklerini burada satardı.
Yakup Sancı: Bunca yıldır sanat yapıyorsunuz, özel hayatınızla hiç gündeme gelmediniz. Bunu nasıl başardınız?
Toron Karacaoğlu: Muhsin Ertuğrul, "Çocuklar sakın hayatınızı aşırıya kaçırmayın Aksi taktir de seyircinin gözünden düşersiniz. Yoksa sukut-ü hayal olur" derdi. Birçok oyunda bize hocalık etmiştir. Bir tiyatrocu için emsal gösterecek biriyimdir. 52 yıllık evliyim. Eşim 52 yıldır benim kahrımı çekmiştir. Dışarıda aşırı bir hareketimiz olmamıştır. Gerçekten tiyatro. 3 duvarlı bir dünya ama karşıda seyirci olmadan olmaz.
Yakup Sancı: Düzenli olarak Berline gider bir süre kalırdınız. Berlindeki çalışmalarınızdan bize söz eder misiniz?
Toron Karacaoğlu: İki defa emekli oldum. 80 yılında kendi isteğim ile emekli oldum. 1980'de emekliliğimin ardından Berlinde Alman Kültür Senatosu bünyesinde tiyatro eğitmenliği yaptım. Yüksek Halk okulunda hocalı yaptı. Sonra Schaubühne den gelen teklifi Kabul edip 2,5 sene orada çalıştım. Sonra yurda döndüm. Özel tiyatrolarda oyunlar sahneye koydum. 87 yılında şehir tiyatrolarında dünden geceye oyunu ile tekrar geri döndüm. 95 yılında 65 yaşımı doldurduğun için yaştan emekli oldum. Ama tiyatrodan kopmadım. Konuk sanatçı olarak bu güne kadar devam ettim.
Yakup Sancı: Yapmak isteyip de yapamadığınız bir hayaliniz oldu mu?
Toron Karacaoğlu: Aklım fikrim bir kitap yazmakta... Şiirlerde yazarım ama kitap halinde yok. Bir de şiir kitabı. Bazen öğrencilerim hocam sizin şiirinizi okuduk diyorlar. Saatli marif takvimlerinin arkalarında yayınlanıyor. Bir hayat hikayesi aralarına şiirler yerleştirerek bir kitap yazmak istiyorum.
Yakup Sancı: Su gibi akan sesi ile berrak, pırıl pırıl konuşan Türkçe ustası. Sanata ömrünü vermiş ve emsal sanatçı.
Toron Karacaoğluna TEŞEKKÜRLER.