Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yakup Sancı: Serdar Gökhan, 15 Mart 1946 yılında Bolu-Mudurnu ilçesinde doğdu. 1948 yılında ailesinin İstanbula yerleşmesiyle İlkokulu Beşiktaş- Yıldız ilkokulunda, Ortaokulu Ortaköy-Gaziosmanpaşa ortaokulunda okudu. Beşiktaş Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümüne iki yıl dışarıdan misafir öğrenci olarak devam etti. Babı-ali de 7 yıl tabelacılık ve çizgi roman ressamlığı, film platolarında dekoratörlük yaptı. 1964 yılında Stunt-Men olarak küçük denilecek rollerde oynadı. Tehlikeli sahnelerde dublörlük yaptı. 1966 Yılında Havacı olarak askere gitti. 27 Ocak 1969 da vatani görevini bitirdi. 1969 yılında SES mecmuasının sinema yıldızı yarışmasına katıldı. Finale kalarak Prodüktör Kadir Kesemenin dikkatini çekti. Kadir Kesemenin sahibi olduğu SALTUK ve DADAŞ film şirketi ile 10 filmlik anlaşma imzalayarak başrol oyunculuğuna başladı. İlk iş olarak sinemaya uygun bir isim olmayan Nusret Ersöz adını Serdar Gökhan olarak mahkeme kararı ile değiştirdi. 1969 yılında ilk başrol filmi Kadırgalı Ali yi takip eden 80 i aşkın filmde başrol oynadı.
Serdar Gökhan: Filmlerimin büyük bir çoğunluğunu fiziki yapıma uygun olarak Tarihi ve avantür filmleri olarak gerçekleştirdim. 1976 yılında film sektöründe seks furyası başlaması üzerine evlenerek bu tür filmlerden uzak kaldım. Seçici davranarak az ve öz film yaptım. 1979 yılında İSTANBUL VİDEO adı altında bir şirket kurarak uzun yıllar videoculuk yaptım.
1992 yılında Amerikanın Chicago kentine gittim. Orada sinema sektörünü yakından inceleme fırsatı buldum. Türkün sesini duyurabilmek içinChicago Turkish Radio adı altında İstiklal marşımızla başlayan tamamıyla Türkçe yayın yapan bir radyo kanalı, Şehrin merkezinde Dry Cleaner ve ürettiğim yağlı boya tabloları pazarladığım bir resim galerisi açtım. 1999 yılında vatan hasretiyle ülkeme döndüm.
2004 yılında ikinci evliliğimi yaptım. Adını Alperen Serdar Gökhan koyduğum bir erkek evladı sahibi olarak 57 yaşında ilk defa babalık duygusunu tattım. Şu ana kadar 11 Televizyon dizisinde oynadım. Halen de sanatımı icra etmekte, film projesi araştırmaları ve senaryo yazımı çalışmaları yapmaktayım.
Yasa: Çizgi-roman ressamlığı yaptığınızı duymuştum. Çizgi-roman 60 lı 70 li yıllarda çok popülerdi. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Serdar Gökhan: Bizim zamanımızda İstanbul Bab-ı Alî dediğimiz şimdiki Cağaloğlu - Nuruosmaniye denilen semt gazetelerin, mecmuaların, kitap evlerinin, tabelâcıların ve ressamların merkezi olan ünlü bir yerdi. Ben de bu ünlü yerde üç yıl tabelâ ressamlığı, dört yıl da çizgi çocuk romanları ressamlığı yaptım.
1960 yıllar teknolojinin olmadığı her şeyin elle yapıldığı dönemlerdi. Hazırladığımız her boyuttaki tahta çerçevelere yarım mm kalınlığında saç plâkalar çakar, üzerini fırça ile sürdüğümüz yağlı boya ile kaplardık. Sonrada rengarenk boyalarla yazılar yazar, amacına uygun resimler yapardık.
Doktor ve Avukat tabelâları camdan yapılırdı. Belli ölçülerde kesilen cama arka tarafından ters olarak doktor veya avukat isimleri dişi olarak yazılır sonrada bu harf boşluklarını altın varakla doldurarak tabelâyı ortaya çıkarmış olurduk. Çocuk çizgi romanlarını ise aydınger kâğıdına sayfa sayfa çizerdik. Sonra çizilen bu sayfalardan kurşun kalıplar çıkarılır baskıya giderdi.
O zamanlar şimdiki teknoloji yoktu ama her şeyin elle yapılmasının insana onur veren bir emeği ve mutluluğu vardı.
Alın yazısı: 1989 yapımı Cüneyt Arkın'la beraber başrolünü paylaştığı ' Av ' İsimli filmden sonra neden bir yapımda daha beraber olmadılar. Cüneyt Arkın'a kırgın mısınız?
Serdar Gökhan: Cüneyt beyle herhangi bir kırgınlığım yok. Sadece Av filminden sonra birlikte oynayabileceğimiz bir proje çıkmadı önümüze.
Ökkeş avgın: Dönem filmlerinde mi yoksa günümüz filmlerinde mi çalışmak daha keyifliydi?
Serdar Gökhan: Dönem filmlerinde oynamanın, günümüz filmlerinde oynamaktan daha keyifli ve daha ciddi olduğunu söyleyebilirim. Dönem filmlerinde kimliğine büründüğünüz tarihi şahsiyeti canlandırırken duyulan heyecan ve hata kabûl etmeyen sorumluluk duygusu kelimelerle ifade edilemeyen bir haz verir insana.
Sungurbey: Bir partiden milletvekili adayı oldunuz. Neden 1.2. sıradan değil de 4.5. sıradan aday oldunuz? Parti hayran kitlenize mi çok güvenmişti?
Serdar Gökhan: Milletvekilliği adaylığım sırasında beklentim 1 veya en fazla 2. sıraydı. Partinin genel başkanıyla yaptığım görüşmelerde bu doğrultudaydı. Adaylık sıralaması açıklandığında 5. sırada olduğumu görünce şoke oldum. Hemen adaylıktan çekilmek istedim. Araya giren dost ve arkadaş çevremin ısrarlı ricalarıyla Haydi mertlik bende kalsın. diyerek geri çekilmedim. Bunu onur meselesi yaparak çok büyük bir özveriyle seçim çalışmaları yaptım. Ama nasip değilmiş, kazanamadım. Sizinde tespit ettiğiniz gibi parti, hayran kitleme güvenerek beni lokomotif kullandı ve benimle beraber önümdeki dört kişinin de vekil seçileceği hesabını yaptı ama hesaplar tutmadı. Eğer bağımsız aday olarak seçimlere katılsaydım bu gün mecliste olurdum inancındayım.
Securitymen: Bildiğimiz kadarıyla Yeşilçamın genel eğilimine ters bir siyasal görüşe sahipsiniz. Bu durum Yeşilçam da sizin için bir dezavantaj oluşturdu mu?
Serdar Gökhan: Türk sinemasının hiç bir zaman belli bir görüşün veya belli bir eğilimin inhisarında olduğunu düşünmedim. Her sanatçı, görüşü ne olursa olsun sanatını icra etmekle yükümlüdür. Sanata siyaset bulaştırılmaz. Zira sanatçı her kesimin sanatçısıdır. Eğer belli bir kesim kendi ideolojisini Yeşilçam la özdeşleştiriyor, gece barlarda sabaha kadar kadeh tokuşturarak kendilerini sinemanın sahibi gibi görüyorlarsa yanılıyorlar demektir. Zira sinema o meslekten ekmek yiyen prodüktöründen set işçisine kadar herkesindir. Sinema sanatının sanat için, sinemamıza uluslararası etkin bir nitelik kazandırılması için yapılması tarafındanım. Belli ideolojileri empoze etmek amacıyla kullanılmasına karşıyım. Ben 45 yıldır bu mesleğin içindeyim. İnsanların görüş ve düşünce hürriyetlerine her zaman saygı duydum. Herkesin de benim görüş ve düşünce hürriyetime saygı duymasını isterim. Bu görüş farklılığını bir dezavantaj olarak hiçbir zaman görmedim. Ama görenler varsa onu bilemem.
Yakup Sancı: Sinemamız dünya sineması ile rekabet edebilir mi? Teknik, senaryo, oyuncu, yönetmen, ve maddi olarak bu gücümüz var mı?
Serdar Gökhan: Kendini ayakta tutmaya çalışan, Bir Türk Filmi karakterini özümsemeyen sinemamızın Dünya sinemasıyla rekabet edebilmesi mümkün olabilir mi ? Tekniğimiz, senaryolarımız, oyuncularımız, yönetmenlerimiz her ne kadar yetersiz olsalar da bunlar olgun hale getirilebilir. Bunun için gerekli olan tek şey para. Sinema demek görsellik demek, görsellik demek para demektir. Para olmadan sinema yapılamaz. Maalesef sinemamızın bu gücü de yok.
Yakup Sancı: Günümüz hükümeti sinemamızı dünyaya yeteri kadar anlatabiliyor mu?
Serdar Gökhan: Bu sorunuzu sadece bu günkü hükümetle özdeşleştirmek biraz haksızlık olur. Bu güne kadar geçmiş hükümetlerin hangisi sinemaya gereken önemi verip sahip çıktılar ki ?..
Yakup Sancı: Kültür bakanlığının bazı projelere verdiği destek yeterli mi? Sinemamızı dünyaya daha iyi anlatılması için neler yapılmalı?
Serdar Gökhan: Devletin Kültür bakanlığımıza sinema için ayırdığı fon yetersiz. Kültür bakanlığı ayrılan bu kısıtlı fonla sinema projelerine küçük denebilecek katkılarla destek vermeye çalışıyor. Bu yüzden de dünya sinemalarıyla boy ölçüşebilecek maliyeti yüksek projeler üretilemiyor. Türk sineması kurulduğu günden bu güne kadar hep ekonomik sorunlarla uğraşmış bu yüzdende Türk sinema sanayi bir türlü kurulamamıştır. Yapılan filmler kişisel gayretler ve büyük özverilerle ortaya çıkarılmıştır. Türk sinemasını dünyaya tanıtabilmek için devlet desteğini tam vermeli, Bir sinema kanunu çıkarılmalı, büyük iş adamlarını bu mesleğin bünyesine girmeye, film yapmaya teşvik etmeli ve Türk sineması ülkeye kazanç sağlayan bir sanayi haline getirilmelidir.
Yakup Sancı: Kültür bakanlığı bazı projelere para vererek destekliyor. Sizce, bu desteklemede filmin kalitesi ne kadar dikkate alınıyor?
Serdar Gökhan: Kültür bakanlığımız bazı projelere karınca kararınca da olsa iyi niyetle destek vermeye çalışıyor. Lâkin her destek verdiği proje sahibi kültür bakanlığımız gibi iyi niyetli çıkmıyor. Proje maliyetini yüksek göstererek sırf kültür bakanlığından aldığı destek parasıyla cebinden beş kuruş harcamadan filmi bitirenler maalesef çoğunlukta. Bu yüzden Kültür bakanlığı destek verdiği filmin başlangıcından bitimine kadar takipçisi durumunda olmak zorunda ama bu yapılmıyor. Bu takip yapılmayınca da iyi bir film yapmayı geçekten arzu eden yapımcılar mağduriyete uğruyor hakkı olan alacağı destek, başkalarının kötü emelleri uğruna heba edilmiş oluyor.
Yakup Sancı: Sinemacıların, telif hakları yasası ile alakalı neler söylemek istersiniz?
Serdar Gökhan: Sinema sektörü olan dünyanın hiçbir ülkesinde bizimki kadar haksız, manâsız, ön yargılı ve yapımcıya dönük tek taraflı bir telif kanununun olduğunu zannetmiyorum. Bir filmin yapımında karakterleri canlandıran oyuncular olmasa o film yapılabilir mi ?.. Tabi ki yapılamaz. O halde filmin yapımcısı yasayla korunduğu kadar oyuncularının da korunması gerekmez mi ?.. Bizler yıllardır sanat adına topluma hizmet ediyor ve bir yerde amme görevi yerine getiriyoruz. O halde bizim de haklarımızın korunması en doğal hakkımız. Ama telif eserleri kanunumuzda sanatçıları direkt olarak koruyan bir madde yok. Yıllardır yaptığımız filmler televizyonlarda defalarca oynadığı halde bizlere tek bir kuruş ödenmiyor. Para tamamıyla filmi elinde bulunduranlara gidiyor. Yapımcı adına haksız bir kazanç elde ediyorlar. Yapımcı adına diyorum zira piyasada kanaldan kanala dolaşan binlerce filmin büyük bir çoğunluğunun gerçek sahipleri bu gün filmi elinde bulunduranlar değil. Türk sinemasının darboğaza düştüğü 80 li yılların başında zor durumda kalan bazı yapımcılar ellerindeki filmleri satmak zorunda kaldılar. Bazı parası olan açıkgözlerde bu filmleri çok düşük fiyatlarla topladılar. Bu günde bu filmleri kanallara satarak veya kiraya vererek para kazanmaktadırlar. Hem de o filmlere emeği geçenlere beş kuruş ödemeden
Hükümetin telif eserleri kanununu yeniden eline alıp adil bir şekilde yeniden düzenlemesini, işçi statüsünde emekli olup 550 600 T.L emekli maaşı alan sanatçılar olarak hiç olmazsa telif haklarımızın korunmasını, AB ye uyum sağlamaya çalışan bir hükümet olarak sanatçıların durumlarını da göz önünde bulundurmalarını ve sanatçılarına sahip çıkmalarını bekliyoruz.
Yakup Sancı: Kendi filmlerinizi izlerken, bu sahnede şöyle oynasaydım daha iyi olurdu, dediğiniz oluyor mu?
Serdar Gökhan: Tabi ki oluyor. Ben kendi filmlerimi seyrederken hep kendimi eleştirir, şu sahnede keşke şöyle oynasaydım diye pişmanlık duyarım.
Yakup Sancı: Bir gün sinemamızın dünya sinemasına damgasını vuracağına inanıyor musunuz?
Serdar Gökhan: İnanmıyorum.
Yakup Sancı: Serdar Gökhan ne tür filmler izler?
Serdar Gökhan: Cıvık komedi, seks içeren ve ağır aşk filmlerinin haricinde her türlü filmi izlerim. Belgesel, Gerilim ve tarihi filmler diğerlerine göre daha ağırlık kazanır.
Ahmet45: Dünyaya bir daha gelseydiniz yine oyuncu mu olmak isterdiniz?
Serdar Gökhan: İsterdim ama sanatçısına değer veren, sanatçısına sahip çıkan ve sanatçı haklarını koruyan başka bir ülkede
Süperhero: Yeni dönemde, içinde olacağınız bir proje var mı?
Serdar Gökhan: Yıllardır kendi hazırladığım ve senaryolarını kendi yazdığım projelerim var. Yüksek maliyetli bu projelerimi hayata geçirebilmek için gerekli finans kaynaklarını oluşturmaya çalışıyorum.
Leventtamer: sinema dışında bir işle uğraşıyor musunuz?
Serdar Gökhan: Hayır.
Kaya Erdaş: 1972 model Mustang arabanız vardı. Hala duruyor mu?
Serdar Gökhan: 1972 değil 1969 model kırmızı bir Ford Mustang dı. Hayır durmuyor. 1976 senesinde sattım.
Serdar Gökhana TEŞEKKÜRLER.