Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yakup Sancı: 1940 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı: Çağlan Övet'tir. Sinema salonuna girdiği zaman loş ışıklar kırmızı lambalar yanıyordu geçip koltuğuna oturdu. Karşısındaki kadife perde açılıp, beyaz perde oldu. Hiçbir zaman gidemeyeceğini düşündüğü yerlerdi, izlediği filmde gördüğü yerler. Hiçbir zaman olamayacağı insanlarla, hiçbir zaman yaşayamayacağını düşündüğü bir macerayı yaşıyordu. Sinemanın büyüsü içine işlemeye başlamıştı çoktan. 1950-1960'lı yıllarda, ailelerin en çok tercih ettiği gerek eğlence gerek eğitici tek yer sinemaydı. Haftanın 2 günü her aile muhakkak bir film seyretmek için sinema salonlarına gidiyordu. Engin Çağlar, 12-13 yaşlarında dünya sinemasının devlerini sinemada tanıdı. Şişli Terakki Lisesini bitirdi. Robert Kolejinde ve Hildesheim Güzel Sanatlar okulunda okudu. Yeşilçam sinemasında bir dönem star olacağını ve damgasını vuracağını hayal bile edemiyor, sadece hiçbir zaman diyordu.
Engin Çağlar: 18 yaşından itibaren Türk sinemasının oyuncularını takip ettim. Ayhan Işık, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Göksel Arsoy, Orhan Günşiray gibi, filmi baştan sona götüren oyuncuları izledim. Kafama sinema hayalini sokan Neriman Köksal ile Orhan Günşiray'ın oynadığı 'Fosforlu Cevriye' filmidir. Neriman ablanın vuran kıran bir kadını oynadığı, Orhan Günşiray'ın ona yardım ettiği ve sonunda büyük bir sürpriz ile biten bahriyeli bir subayın Türkiye ye zarar verecek bir konuyu işlediği bir filmdi. Sektörün içinde olmayı düşündüğüm an bu filmden çıktığım andır. Türk filmciliğine girmem 10 yıl sonra kısmet oldu. Ses mecmuasında 1968 yılında yapılan yarışmaya girdim. Sanırım 4000 kişi kadar müracaat vardı. Bir boy ve bir portre fotoğrafı ile müracaat ettim. Fotoğraftan yapılan ilk elemeyi kazanan 150 kişi içinde ben de vardım. İkinci eleme için mecmuanın olduğu yerde canlı eleme yapıldı. Firma sahipleri, mecmuanın yazarları karşısında elemeye tabi tutulduk.15 gün sonra eve gelen mektupta ilk 10 kişi arasında olduğum bildirildi. 10 kız 10 erkek finalist olarak Acar film platosuna davet edildik. Çift çift fotojenik miyiz diye filmlerimizi çektiler. Daha sonra Ses mecmuasında ilan edilen ilk üç erkek finalistin içinde bende vardım.
Yakup Sancı: Diğer finalistler de sizin gibi, sinemada uzun soluklu çalıştılar mı?
Engin Çağlar: Bu arkadaşlar 3-5 filmde oynadılar sonra piyasadan çekildiler. Yarışma sonrası bizler ile röportajlar, haberler, tanıtımlar yaptılar. Özelliklerimizi anlatan yazılar yazdılar. Ama 6 ay film piyasasından beni kimse aramadı. Bugün sinemacılığın zor olduğunu bir takım guruplarda olmak lazım geldiğini, şöhretin devamlı olması gerektiğini anladım. Yarışmadan 6 ay sonra, Osman Seden'in sahibi olduğu Kemal filmden beni aradılar. Kasımpaşa daki Kemal film platosuna gittim. Orada dönemin en bilinen kadın yönetmeni Bilge Olgaç beni karşıladı. Fatma Girik ile ''Öksüz'' diye bir filme başlayacağını söyledi. Film için erkek oyuncu arayışındaymış bana kaç filmde oynadığımı sordu. Ben ''Filmde oynamadım'' dedim. ''Kimse seni aramadı mı?''dedi. Bende, ''kimse aramadı'' dedim. ''Nasıl olur da seni kimse görmez Allah Allah'' dedi. ''Hemen anlaşma yapıyoruz ve 15 gün sonra Fatma Girik ile başrol oynuyorsun'' dedi. İlk filmimi Fatma Girik ile Bilge Olgaç yönetiminde çektim. Öksüz filmi önemli bir filmdi o sene. Hikayesi de çok güzeldi. Antalya film festivaline girdik. Filmin ödül alması gerekirken o yıl en iyi film ödülü vermediler. En iyi kamera ödülünü Ali Yaver aldı. İlk filmim diye bana ödül vermediler.
Yakup Sancı: İlk filmi olana ödül vermiyorlar mıydı?
Engin Çağlar: Evet, daha yeni, ilk filmi, ne olacağı belli değil gibi bahaneler vardı.
Bu filmden sonra dönemin en iyi firmalarından Pesen film'e Türkan Şoray ile ''Kadın Değil Baş Belası'', yine Türkan Şoray ile ''Günah Bende Mi?'' diye iki film çektim. Bu filmler bittikten sonra Sine film'de yine Türkan Şoray ile ''Bana Derler Fosforlu'' filminde oynadım. Ardından Akün film'e Hülya Koçyiğit ile ''Kınalı Yapımcak'' filmini çektik. Daha sonra Türker İnanoğlu'nun Erler film için Filiz Akın ile ''Hüzünlü Aşk'' filmini yaptım.
Sinemaya yeni giren bir erkek oyuncu için o dönemin 4 baş kadın oyuncusu, 4 yapraklı yonca ile oynamakla birlikte büyük bir üne kavuştum. Daha sonra Selda Alkor, Esen Püsküllü, Hale Soygazi, Hülya Darcan gibi oyuncuları ile filmler çektim. Sinemanın bütün kadın oyuncuları ile çalıştım. 1970'li yıllarda Türk sinemasının çok önemli bir yönetmeni olan Metin Erksan'ın yönetiminde Emel Sayın ile bir çok filmde oynadık. Bu filmler halk tarafından çok izlendi ve Saner filme büyük kazanç ve prestij sağladı.Türk sinemasında Metin Erksan ile en çok film çeken erkek oyuncu benim.
Yakup Sancı: Kaç filminiz var?
Engin Çağlar: 70'den fazla filmim var. Bunların hepsi başrolünü oynadığım filmler. Orhan Aksoy, Halit Refiğ, Ülkü Erakalın, Natuk Baytan, Seyfi Havaeri, Mehmet Dinler, Nevzat Pesen, Çetin Karamanbey, Yılmaz Atadeniz, Osman Seden, Temel Gürsu, Zeki Ökten, Hulki Saner gibi dönemin çok önemli yönetmenleri ile çalışma fırsatı buldum. 1968-1974 arası, 6 yılda 42 filmde oynadım. Bunların 19 tanesi siyah beyaz. 1974 de sinemanın duraklaması... Seks filmlerinin ortaya çıkması' Anarşi olayları, insanların sinemaya gitmemesi gibi nedenlerle sinemadan uzaklaştım ve 1980 yılına kadar hiç film çekmedim. 1980 den sonra Banu Alkan ile ''İlişki'' Hülya Avşar ile ''Dağlı Güvercin'' Meral Zeren ''Şaşkın Gelin'' gibi 20'nin üzerinde filmde daha oynadım.
Yakup Sancı: Diziler de çalıştınız bir süre değil mi?
Engin Çağlar: Evet. 1990'lı yıllarda da televizyon dizilerinde oynadım.''El Kızı'' , ''Varsayalım Böyleyiz'' ve ''Ana Kuzusu''nda Perihan Savaş ile ''Yasemin''ve''Günah''da Sibel Turnagöl'le oynadım. Bunların yanı sıra 'Akif Bey', 'Dilan' gibi dizilerin de başrol oyuncusuyum.2008 de Sefa Önal'ın senaryosunu yazıp yönettiği sinema filmi olan''Hicran Sokağı''nda oynadım. Son olarak TRT'nin dizisi 'Kırmızı Işık'' da oğlum Eser ile filmin baş rolünü paylaştık. Bu bir baba oğlu hikayesidir.
Yakup Sancı: Sinema dışında yaptığınız bir iş var mı?
Engin Çağlar: Evet. Öğretmen Yayınları adli bir kuruluşumuz var. Bu Firma benden de büyük. Babam ve annem İlkokul öğretmenleriydi. Mesleği gereği babam ilkokulda ihtiyaç duyulan gereçleri bildiği için bu firmayı 1938'de kurmuş. 1974 yıldan beri de ben işin başına geçtim. Şimdi oğlum Eser ile birlikte baba mesleğini yapıyor, burada çalışıyoruz.
Yakup Sancı: Sizin döneminiz ile şimdi ki dönemi kıyaslayacak olursak ne gibi değişiklikler var sinemamızda?
Engin Çağlar: Teknik olarak çok üst düzeyde, gerek kamera ve objektif, gerek ışık, gerek sesli çekimler için her türlü üst düzey malzemeler kullanılıyor. Bizim zamanımızda bu malzemeler yoktu. Bunun çok sıkıntısını çektik. Şimdi oyuncuların kendilerini role konsantre etmesi için bütün olanaklar var. Setlere gidiş, gelişleri rahat, çalıştıkları mekanlar son derece konforlu. Bizim zamanımızda oyuncu arkadaşlar için kostüm değiştirecek yerlerimiz yoktu. Işıkların taşınmasında çok zorluklar yaşanırdı. Kışın çalıştığımız mekanlar da soğuktan ağzımızdan buharlar çıkardı. Ekonomik zorluklardan dolayı zengin sahnelerini çekmekte çok zorlanırdık.
Yakup Sancı: Yeşilçam'ın büyüsü nedir? Aradan yıllar geçmiş olmasına, defalarca sinemalarda gösterilip televizyonlarda yayınlanmasına rağmen neden hala izlenir bu filmler?
Engin Çağlar: Sektörde çalışan insanlar bütün akıllarını, zihinlerini, bilgilerini işlerine verdikleri, bütün oyuncular sevgi ile birbirlerine baktıkları için. O dönemin filmlerinde müthiş bir içtenlik ve samimiyet göze çarpar ve bu sevgi seyirciye yansır.1952'lerden 1974'e kadar bu filmlerdeki içtenlik ve samimiyeti izleyicinin hissetmesi ve günümüze kadar da hala izleniyor olmasının nedeni bu olsa gerek.
Yakup Sancı: Sinemamızda bir gelişme var mı? Yoksa var diye kendimizi mi aldatıyoruz? Teknoloji sinemayı ne kadar gelişmiş gösterir?
Engin Çağlar: Sinemamızda gelişme teknik olarak var ama Türk sinemasını daha ileriye götürecek bir gelişme yok. O dönem Türk sineması oyuncu sineması. Türk insanı kendinden olan hikayeyi kendi içinden çıkan birinin oynamasını benimsiyordu, zevk alıyordu. Onun için Türk filmlerini seviyor, Türk insanı.
Yakup Sancı: Usta çırak ilişkisi sizce devam ediyor mu?
Engin Çağlar: Usta çırak ilişkisi hayır, devam etmiyor. Şimdi kimse ustasını kabul etmiyor. Şimdi üniversiteden mezun olan çocuklar, ben oldum diyor. Kendilerini usta görüyorlar. Ama çektikleri filmler izleyici bulamıyor. Bu nasıl ustalık! Kendilerini meslek olarak bu işe verenler ve kendini geliştirenler, sinemayı takip edenler öne çıkıyor. Ama sinemayı meslek olarak değil de başka işler için vasıta yapanlar bir süre sonra silinip gidiyor.
Yakup Sancı: Sinema size maddi manevi ne kazandırdı? Ne kaybettirdi?
Engin Çağlar: Türkiye de sinema oyuncusundan daha çok sevilen bir meslek yoktur. Türk sinema oyuncularına gösterilen sevgi Cumhurbaşkanına, Başbakana bile nasip olmamıştır. Manevi olarak en üst mertebeye gelmiş insanlardır sinema oyuncuları. Maddi olarak olması lazım gelenin çok altında bir kazancımız oldu. Türkiye de telif hakları yasası olmadığı için oyuncu, yönetmen, teknik ekip ve diğer çalışanlar layık oldukları varlığa kavuşamamışlardır. Oyuncular da ancak hayatlarının belirli yaşlarında çalışmışlardır. Dünya sinemasında ise oyuncular ileriki yaşlarda bile rahatlıkla iş yapabiliyorlar.
Yakup Sancı: Ortak yapımlarla dünyaya açılabilir miyiz?
Engin Çağlar: Türk sinemasının gerek Avrupa gerek dünya sinemasına damga vuracağını sanmıyorum. En iyi döneminde Yunanistan, Suriye, İran, Beyrut, Mısır gibi ülkelerle yapılan ortak yapımlarla yurt dışına çıkma imkanı buldu. Şu anda Avrupa da katıldığı festivallere rağmen yurt içinde Türk seyircisine fazla ulaşamadı. Bundan sonra da ulaşacağını düşünmüyorum. Ben filmin çok seyirci tarafından seyredilmesi taraftarıyım. Bir iş yapıyorsun hem verilen emeğin karşılığını almak hem de orada anlatmak istediğin mesajı daha büyük kitlelere ulaştırmak gerekir.
Yakup Sancı: Devletin sinema politikası nasıl olmalı? Sinemamızın dünyaya açılması için neler yapmalı?
Engin Çağlar: Amerika nasıl kendi sinemasını dünya'ya anlatıyor, nasıl sempatik görünüyor ve para kazanıyorsa, Hint sineması, İran sineması da dünyaya açılıp kendini sevimli gösteriyor. Türk sinemasını da bu yola sokmak lazım, ama insanların çabası yeterli değil. Hükümetlerin de sinemaya yardımcı olması lazım. Bakanlık bazı projelere para vererek yardımcı olduğunu sanıyor. Hal bu ki filmin kalitesine göre vergi indirimleri Türk sinemasını yabancı sinemaya karşı koruyucu tedbirler alınması gerekli. Çalışanlara özel imkanlar düşünülmeli ve Türk sinemasının ilerlemesi için bu düşünceler eyleme geçmeli.
Yakup Sancı: Engin Çağlar ne tür filmler izler ve nasıl bir filmde oynamak ister?
Engin Çağlar: Ben değişik ülkelerde geçen hareketli macera filmleri izlemeyi seviyorum. Hem ülke genelinden bilgi verdiği için hem sinemanın bir hareket aracı olduğu için. Bugüne kadar hem salon filmlerinde romantik delikanlı rolleri oynadım, hem avantür filmlerdeki tabancalı, kavgalı, dövüşlü sahnelerde oynadım, hem de at üstünde bir elde kılıç tarihi dönem filmlerinde oynadım. Osmanlı ve Türk tarihi içindeki bir şahsın 30dan 80'li yaşlara kadar olan fiziki gelişimini gösterecek bir rolde oynamak istiyorum. 30 ile 80 yaşı aynı kişinin oynaması için günümüzde teknik olanaklar yeterli.
Yakup Sancı: Bizimle bir anı paylaşır mısınız?
Engin Çağlar: Bakırköy Ruh ve Sinir hastanesinde çekim yapıyoruz. Benim sahnem alındı. Ekip binanın başka bir bölümünde çalışmak için mekan değişikliğine gidiyor. Benim gözüm kesmiyor yoruldum burada oturmak istiyorum dedim. Ekip diğer bölüme gitti. Orada otururken uyuyakalmışım, vakit epey geçmiş, ekip beni orada unutup gitmiş. Ben hemşireyi buldum. Dedim ki hemşire hanım burada çekim yapıyorduk uyuyakalmışım ekip beni bırakıp gitmiş kapıyı açında ben gideyim. Hemşire ''daha iyi bir bahane bul'' dedi. Hemşire hanım ben oyuncuyum bakın burada çekim yaptık dedim. Hemşire; ''burada herkes kendini artist sanıyor zaten'' dedi kapıyı açmadı. O zamanlar cep telefonu yeni çıkmıştı aklıma geldi aradım prodüksiyonu. Gelin beni çıkartın buradan, hemşire kapıyı açmıyor dedim. Nasıl ettiler bilmiyorum başhekimi mi aradılar ne yaptılarsa gece beni hastaneden çıkarttılar.
Engin Çağlar'a TEŞEKKÜRLER'