Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yakup Sancı: 1926 Ankara doğumlu olan Selahattin Fırat Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünde okudu. 15 yıl Devlet tiyatrolarında oynadı. İstanbul Yüksek Ticaret Mezunu. 1954 yılında sinemaya adımını attı.
Selahattin Fırat: Sinemanın en alt kadrosundan tutun en üst kadrosuna kadar bütün işlerde çalıştım. Sinemayı iyi bilenlerdenim. Binden fazla filmde oynadım. Şu dönem yalnız sinemayla, yalnız tiyatroyla ev geçindirmek pek mümkün değil. Bu işleri hobi haline getirdik. Sinemada çeşitli ödüller aldım. İyi rollerde oynadım. Hala da çalışmaya devam ediyorum. 10 kişilik bir tiyatro grubum var tiyatro yapıyorum. SOTER Tiyatrosunun yöneticisi ve eser yazıcısıyım.
Televizyon çıktı sinema öldü
Sinema dünyanın en entelektüel mesleği... Sinemaya yeni giren arkadaşlara, küçüğünden büyüğüne kadar herkese saygı duyar, sayar severim. Beni mazur görsünler. Eğer televizyon çıkmasaydı bütün arkadaşlarım trilyonerdi şimdi. Ne zaman televizyon çıktı o zaman da sinema öldü. Bu bir gerçek...
"Bana kaç para vereceksin?" diyor
Bizim dönemimiz de çok sıkıntılar vardı ama aramızda hallederdik bu sıkıntıları. Filmci bizi çağırırdı. "Gel oğlum 15 gün çalışacaksın", kaç para vereceksin diye bir kelime konuşmazdık gider işimizi yapardık işimiz biter, cebimize paramızı koyarlar çıkar gelirdik. Şimdi bazı arkadaşları görüyorum iş teklif edilir edilmez "bana kaç para vereceksin?" diyor. Biz bunu yapmadık, yapamadık. İyi mi ettik, kötü mü? orasını bilemem. Ama biz yapamadık.
Biz de terbiye iş disiplini daha farklıydı
Şimdikiler terbiyesiz demiyorum yanlış anlaşılmasın ama biz de terbiye iş disiplini daha farklıydı. Bana telefon geliyor gece vakti baba falan kanalda filmin oynuyor diyorlar kalkıp o filmi izliyorum. Bu filmlerin başka bir havası var. Şimdi böyle filmler çekilmiyor artık.
Yakup Sancı: Şimdi ki filmleri ve oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
Selahattin Fırat: Geçenlerde bir film izledim. Ben o filmde oynamaya utanırım. Bizim zamanımızda edepliydi filmler. Seyirci sinemayı seyrettiği zaman kendinden bir parça bulurdu. Seni de beğenirdi. Bugün televizyon dizilerinde 10 sene oyna yarın kimse seni tanımaz. Ama iki tane sinemada oyna bütün Türkiye tanır. Yeşilçam Sokağı bir mabetti. Burada hiçbir arkadaş hiçbir arkadaşa kötü muamele yapmazdı. Buraya girdiği zaman dışarıdaki hayatını unutur kendini buraya adapte ederdi. Saygı, sevgi vardı.
Sinemanın bazı insanları hala çalışıyor ve sinemaya kötülük yapıyorlar
Rahmetli Sakıp ağa ile konuştum. Toprak ağa ile konuştum. Gelin bir plato yapın bize. Bizi dağıtmayın sinemacıların yanında olun elimizden tutun dedim. 10 dönüm bir arazi etrafı duvarlarla çevrilip kapısında nezaketlerin en güzeli ile bir genç dursun. Giriş, belki paralı belki bedava olurdu. İçeri girdiğiniz zaman bütün sanatçıları bir arada bulabileceksiniz. Kahvesi, pastanesi. Platolar, film çalışmaları. Ağalara projeyi anlattım. "Yapacağız baba, yapacağız baba" dediler. Ama maalesef kimse yanaşmadı. Sinema öksüz kaldı. Sinemanın bazı insanları da hala çalışıyor ve sinemaya kötülük yapıyorlar. Bunların isimlerini vermeyelim. Bakın şurada 4 yapımcı var bunlar senede 10 film yapsa 40 film yapar. Her filmde 50 kişi çalışsa 20.000 kişiye iş olur, ekmek olur bu memlekette. Bunlar belli kişiler. Ama yapmadılar. İmkanları olduğu halde yapmadılar, yapmıyorlar. Kimse kimsenin elinden tutmuyor. Şu yaşımıza geldik hala Yeşilçam sokağına geliyoruz. Ben şu sokağa günde bir defa uğramazsam yaşayamam. Yaşayamam kardeşim. Burası benim ve benim gibi arkadaşlar için bir mabet, bir iş yeri. Burada hiçbir şey yapmasan bile bir arkadaşını görüyor mutlu oluyorsun. Eski arkadaşlarımızın hepsinde bu terbiye var. Hal hatır sorarlar. "Baba nasılsın?" derler. Ama yenilerde böyle bir şey yok yavrum.
Biz, sinemada çok şey yaptık, hiçbir şey yapamadık
Bu bir devir. Birileri gidecek birileri gelecek. Allah sinemayla uğraşanların sonunu hayretsin. Biz sinemada çok şey yaptık, hiçbir şey yapamadık. İnşallah yeniler daha güzel işler yaparlar. Sinemamızı hak ettiği yere götürebilirlerse ne mutlu bize.
Katiyen telif yasası çıkacak biz para alacağız rüyaları görmesin arkadaşlarımız
Telif yasası çıktı diye filmlerde oynayan arkadaşlarımız o kadar çok sevindi ki. Filmim oynadığı zaman şu kadar para alacağım hesapları yapmaya başladılar. Hayır efendim alamazlar. Telif yasasından ne ben ne başkası istifade edemez. Bu yasadan sadece yapımcılar istifade ederler. Müzikçiler bu işi başardı tebrik ediyorum. Katiyen telif yasası çıkacak biz para alacağız rüyaları görmesin arkadaşlarımız. 20 sene sonra bile çıkmaz. Bizi hep oyaladılar, avuttular. AB ye girersek telif yasası çıkacak, telif hakkı çıkacak bunlar bir hikaye, bir masal. Asla telif yasası bizim gibi emekçilere mahsus değildir. Ancak belki yapımcılar faydalanabilir hepsi o kadar.
Yakup Sancı: Sinema size ne verdi, sizden ne aldı? Yıllardır sektörün içindesiniz, geleceğinize yatırım yapabildiniz mi?
Selahattin Fırat: Sinema benim gençliğimi aldı. Sinemadan bendeniz asla bir şey kazanmadım. Kazanmadım derken geçindim elbette. Hepsi o sadece karnımızı doyurduk. Bakın ben bugün hala kirada oturuyorum. Sinema bana kazandırmış olsaydı benim bir evim olurdu bunca yıl sonunda... Bundan sonra da kazandıracağını sanmıyorum. Başta da dediğim gibi sinemadan, tiyatrodan ev geçindirmek hayal. Bugün öyle arkadaşlarımız var ki... Fakr-ü Zaruret içinde. Kirasını veremiyor. Evine giderken eline bir paket alamıyor. Ama ne yapsın? Sinemayı seviyor. Şimdi sinema ile uğraşan bir arkadaşıma de ki "Şurada bir inşaat var gel bir çivi çak sana 50 lira vereceğim" gitmez, gitmez. Ama Erzurum da küçük bir rol var 10 lira verecekler de koşa koşa gider. Sinema tutkusu böyle bir şey işte...
Yakup Sancı: Sinemaya gönül vermiş gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Selahattin Fırat: Son yıllarda bir şey var. Boyacı mısın? Diploman olacak. Ayakkabıcı mısın? Diplomam olacak. Terzi diploma. O diploma bu diploma. Oyuncu da diplomalı olacak. Diplomalı çağa girdik. Yeni sinemaya özenti duyan arkadaşlarıma şunu söylüyorum. Okuldan gelin. Okulunuzu bitirin ondan sonra oyuncu olun. Artık alaylı geçti. Sinema alaylıyı kabul etmiyor artık. O nedenle genç çocuklarıma mutlaka bir ekolden gelmelerini tavsiye ederim.
Yakup Sancı: Sinemada birçok kişiye isim takmışlar. Size neden "Muhterem" dediler?
Selahattin Fırat: Bir çok filmin castını yaptım. Cast yaparken şuna dikkat ediyordum. Bir filmde Türkan Şoray ile Murat Soydan oynuyor. Alt kadroyu çıkarmak için senaryoyu eve götürür üzerinde çalışırdım. Bunu Ali oynar, bunu Mehmet oynar. Sonraki filmde de başka arkadaşlar yazardım. Herkes oynardı. Onun için sinema piyasasında adım muhterem kaldı. Rolleri bütün arkadaşlara taksim ederdim, bizim çalışmalarımız böyleydi.
Yakup Sancı: Onca film çekilirken emekçi neden oturuyor?
Selahattin Fırat: Şimdi kimse kimseye rol vermiyor. Biri "Selahattin Fırat oynasın" diyor. Diğeri "boşver Selahattin Fırat da kim" diyor. Koca koca şirketlere oyuncu castı yaptım. Şimdi "tüm işleri ben yapıyım sen açlıktan öl bana ne" diyorlar. Birbirlerinin kuyularını kazar durumdalar. Biri 100 liraya gidiyorsa diğeri 50 liraya gitti. Biri 500'e gitti ise diğeri 200'e gitti derken iyice ayağa düştü. Olan sinemamıza oldu. Emekçimize oldu. Yazık oldu.
Bazı güçler Türk sinemasının gelişmesine mani oluyorlar
Sinema ölmez. Dünyanın en büyük sanatı harp sanayiden bile önemli bir sektördür sinema. Amerika harp sanayiden sonra ikinci gelir kaynağı sinema. Nerdeyse harp sanayisini geçti. Bazı güçler Türk sinemasının gelişmesine mani oluyorlar. Bunlar olduğu müddetçe asla Türk sineması ileri gitmez. Yapımcılar nasıl para kazanırım hesabı yapıp, para kazanmanın peşine düştü. Sektörden çekildiler. Allah yollarını açık etsin.
Niye sinema ile uğraşsınlar ki. Tıkır tıkır para geliyor
Sinemadan çok para kazanan yapımcılar oldu. Bu paraları tekrar sinemamızın daha da gelişmesi için sinema sektörüne yattırmayıp, farklı sektörlere girdiler. Benim bildiğim en az 10 yapımcı mütaahitliğe başladı. Sonra faiz furyasına daldılar. Adamın bir trilyon parası var, beş yüz milyar faiz alıyor. "Ben niye film ile uğraşıyım ki?" dediler. Paralarını yatırdılar bankalara başka yerlere, faizlerini aldılar. Niye sinema ile uğraşsınlar ki. Tıkır tıkır para geliyor.
Halk sinemacılarımızı seviyor
1990 yılında arkadaşlara dedim ki... Gelin arkadaşlar bir otobüs alalım, içine 40 kişi binelim her şehirde bir sinemada resmi geçit yapalım. Her arkadaş küçük bir fıkra anlatsın. Ya da bir anısını anlatsın. İki cümle söyleyip geçecek. Maalesef toplayamadık. Bunu başarabilseydik hepimizin durumu iyi olacaktı. Çünkü halk sinemacılarımızı seviyor. Bir Anadolu şehrinde 40 tanınmış isimi bir arada görmek için halk bir birini ezer. İzdiham olurdu. Ama başaramadık.
Yakup Sancı: Bize birkaç anı anlatır mısınız?
Selahattin Fırat: Allah rahmet etsin Erol Taş ile Amasra�dayız. Bana dedi ki: "Muhterem gel çarşıda yürüyelim biraz" yürüyoruz çarşıda. Sağlı sollu mağazalar var. Arkamızda iki kişi konuşuyor. "İşte şu var ya, kuyuya attı öldürdü" duyuyoruz konuşmaları. Erol Taş dedi ki; "Muhterem bizi konuşuyorlar, küfür de ediyorlar" iki kişiydiler biz yürüdükçe arkamızdaki kişilerde çoğaldı. 10-20-50 derken arkamızda bir ordu insan oldu. Sürekli küfürlü konuşuyorlar, tehlikeyi ensemizde hissediyorduk. "Muhterem, bir iki üç deyince kaçacağız son sürat otele" tamam dedim. "Bir iki üç" dedi. Kaçıyoruz var gücümüzle. Arkamızdaki çığ da bizi yakalamak için koşuyor peşimizden. Can havliyle otele zor attık kendimizi. Ekrem Gökkaya diye bir arkadaşımız vardı çıktı dışarıya halkı sakinleştiriyor. "Arkadaşlar rol icabı öyle yaptı. Aslında çok iyi biridir Erol Taş" dedi halkı konuşa konuşa sakinleştirdi.
O zamanlar ki anlayış öyleydi. Bana hala soruyorlar. "Filmlerde birçok adam ölüyor, kimse size hesap sormuyor mu? Hiç ceza almıyor musunuz?" diye soranlar var hala. Bunları düşünen bunların bir film olduğunu anlamayan halk var bu ülkede. Malatya da film çekimine gittik. Orada 28 gün kaldık. Saat 4 olduğu zaman hava kararıyor, elektrik yok. Tomalar diye bir Kürt köyü. Elektrik direkleri tomalar köyünün 5 kilometre yakınından geçiyor. Oradaki köylerde var bu köyde yok. Dedim ki ağa niye elektrik almıyorsunuz? Kürt şivesi ile "valla baba 4 senedir gidip geliyoruz elektrik alamıyoruz. Başımız derde girecek" dedi. Ben ertesi gün lacivertleri çektim. Rejisörden izin aldım. Doğru valiye gittim. Valinin kapısında bir Baş komiser beni gördü. "Vay baba hoş geldin" dedi. Bey ile görüşeceğim dedim. İçeri girmesi ile çıkması bir oldu. Vali�nin makamına girdim. Vali bey beni çok iyi karşıladı. Tatlılar, katmerler, kayısılar. Vali Yeşilçam sokağında 15 gün çalışmış vakti zamanında, parasını alamamış. İki saat bu konuyu konuştuk. Dedim ki; "Beyim bir istirhamım olacak. Şurada Tomalar diye bir Kürt köyü var. Kürt olduğu için mi elektriği vermediniz yoksa sırası mı gelmedi?" Vali, "Ne demek olur mu öyle şey, o da bizim kardeşimiz" dedi. Telefon etti elektrik idaresine... Vali beyin makam arabası ile elektrik idaresine gittik. Orada da beni tanıdılar. 3 gün içinde köye elektrik direkleri dikildi. Halk bizi böyle seviyor, biz de halkı. Köyün ortasında bir yetkili gibi bir direkte şuraya dikin bir de buraya dedim. Kırmadılar beni. Sağ olsunlar. Sabahlara kadar köyün çocukları elektrik direğinin ışıkları altında oynadı. Gözleri yaşardı. Bunlar unutulur mu? Bizim vatandaşımız sinemayı böyle seviyor, sanatçısını böyle seviyor. Kurban olurum ben bu millete.
Selahattin Fırat�a TEŞEKKÜRLER.