Bu haftaki konuğumuz değerli araştırmacı yazar, sinema arşivcisi Vadullah Taş. Çocukluğunda bu yana Anadolu'nun çeşitli yerlerinde başlayan arşivcilik tutkusuyla binlerce film, afiş ve materyalden oluşan bir arşive de sahip olan sayın Vadullah Taş'la arkadaşımız Yakup Sancı konuştu...
31 Temmuz 2012

Yakup Sancı: Vadullah Taş 10 Ekim 1963 yılında Siirt de doğdu. Sinema serüveni Siirt'te seyrettiği bir Yılmaz Güney filmi ile başlar. Bacağında kısa pantolonu ile çok sevdiği Yılmaz Güney'in film afişini karteladan çaldığında henüz İlkokula gidiyordu. Bu afiş Vadullah Taş'ın ileriki yıllarda oluşturacağı sinema arşivinin ilk güzide parçası olur. O günden beri film arşivciliği yapıyor. Zengin bir sinema arşivine sahip olan Taş, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Güzel Sanatlar Galerisi müdürlüğü görevini sürdürüyor.

Vadullah Taş: Siirt'te özgen sineması vardı. Yılmaz Güney'in başrolünü oynadığı "İnce Cumali" filmini izliyordum. Filmin bir sahnesinde kötü adam Yılmaz Güney'e arkadan kurşun sıkarken bıçkın bir seyirci tabancasını çekti son mermisine kadar ateş etti. Bende bu arada filmin afişini çaldım. 1960lı yılların ikinci yarısından itibaren tüm Anadolu'yu saran Yılmaz Güney hayranlığının çok somut bir ifadesiydi bu olay. Aslında bıçkın seyirci bu tepkisini hepimizin Yılmaz Güney'e olan gönül bağının ve kötülere olan hıncımızın dışa vurmasıydı. Biraz sert de olsa hepimizin duygularına tercüman olmuştu.

Çocukluk yıllarımda fanatik sinemaseverler vardı o dönem, Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Eşref Kolçak gibi sanatçıların fanatikleri vardı. Ben Yılmaz Güneyciydim. Yılmaz Güney sinemasını seviyordum. Çünkü yaptığı filmlerde bir ciddiyet vardı. Türk sinemasının da kırılma noktası Yılmaz Güneyden sonra oluştu. 1950-1960lı yıllarda Siirt'te yazlık ve kışlık olmak üzere 8 tane sinema vardı. Tek eğlence kaynağımız sinemaydı. Sinemaya ilgi duyuyorduk. Kadınlar o yıllarda sinemaya gitmeden önce kuaförlere gider saçlarını yaptırırlardı. Menikür, pedikür yaptırır ondan sonra sinemaya gelirlerdi. Ben de sinemaya girmek için gider büfeciye yalvarirdım. Abi bugün gazozları ben satıyım derdim. Maksat gazoz satmak değil tabi, sinemaya bedava girip filmi izlemekti.

Yakup Sancı: Ciddi bir sinema arşiviniz olduğu söyleniyor. Arşivi yapmaya nasıl başladınız?

Vadullah Taş: Arşiv yapmak da çocukluktan başladı. Benim büyük ağabeyim sinemada makinistdi. Sinemaya gelen filmlerin afişlerini biriktiriyordum ben de, daha çok yabancı western filmlerin afişleriydi bunlar. Sonra Yılmaz Güney filmlerinin afişlerini toplamaya başladım. Cüneyt Arkın'ın Malkoçoğlu serisi Fikret Hakan'ın oynadığı Çakırcalı, dokuz dağın efesi gibi filmlerin afişlerini toplamaya başladım. O yıllar iki tane de kling afişim vardı, onları hiç unutmam. O yıllar afişe bakılıp öyle filme gidilirdi. Filmi en iyi anlatan afişidir. Şimdi bile bir film çıktığında önce afişine bakıyorum.

Yakup Sancı: Arşivinizde ne kadar afiş var?

Vadullah Taş: Bir filmden bazen 4-5 afiş birden yapılırdı. En az iki afişi olurdu filmlerin. Çünkü Anadolu işletmecileri böyle isterlerdi. Bölgeye göre afiş yapılırdı bu nedenle. Bazen başrol oynayan bayan oyuncu ön planda olur, bazen de erkek oyuncu ön planda olurdu bu afişlerde. Bazen de afişlere çıplak kadın koyarlardı. Bu çıplak kadının da özel seyircisi vardı, afiş sinemaya çekiyordu bu seyirciyi. Bir dansöz vardı filmin birinde 3-4 defa gidip o filmi sadece dansöz olduğu için izleyenler vardı. Çünkü güneydoğu mahrumiyet bölgesiydi. Adam öyle bir şey görmemiş ne yapsın? Sosyal aktivitede bulunabilecek hiçbir yer yoktu. Bar yok, Pavyon yok gazino yok. Sadece kıraathaneler vardı. Onlar da bizim tembel hanelerimiz maalesef. Bu tembel haneler de tıka basa doluydu. Bu nedenle bir filmin afişinde çıplak kadın, ya da filmin içinde çıplak kadın çok önemliydi.

Endişe filmini Siirt'de kent sineması ve özgen sineması iki sinemada birden getirmişti. Sinemacılar aralarında tartıştılar, en sonunda Özgen Sineması'nda film oynadı. Oynamaz olaydı. Çok fazlaydı kalabalık. Film salonda oynarken sigara içersin içmezsin bahanesi ile sinemanın içinde kavga başladı. Daha sonra olay sinemanın dışına çıktı. Silahlar patladı bir kişi öldü. Sinema sevgisi çok önemliydi. İnsanların tek eğlence kaynağı, tek sosyal etkinliğiydi.

1985 video döneminde de rahmetli kardeşim Ceylan ile Ersin Video adı altında güneydoğu bölgesinin başbayiliğini yaptık. Bütün güneydoğu sinemalarına film dağıtıyorduk. Dolayısıyla sinemanın da içine girmiş oldum. Sinemanın içine girince de arşiv sahibi oldum. O yıllar kütüphanede çalışıyordum, hem devlet memurluğu yapıyor hem de arşiv biriktiriyordum. Mardin'e il kültür müdürü devlet güzel sanatlar müdürü olarak atandım. Hem kurucu müdürlük hem de kültür müdürlüğüne vekaleten baktım. Bu görev nedeniyle bir sene evden uzaklaştım. Annem biriktirdiğim bir kamyon dolusu arşivi ekmek pişirdiğimiz tandırda yakıyor. Eski staj baskı afişler bunlar. Tabi bunu bilinçli olarak yakmıyor, tandırda ekmeği pişirmek onun derdi. 500-600 kadar sevdiğim afişleri yanımda götürmüştüm sadece bunlar kaldı elimde. Sonra yeniden biriktirmeye başladım. Şimdi ciddi bir arşivim var. Hemen hemen bütün üniversitelerde, iletişim fakültelerinde başvuru kaynaklarından biriyim. Bende yardımcı olmaya çalışıyorum. Yardımcı olmaktan büyük onur ve şeref duyuyorum. Cüneyt Özdemir'in sunduğu "5n 1k" adlı programda yayınlanmak üzere bir belgeselim yapıldı. Sinemamızın görülmeyen kahramanı diye yayınlandı. Mutlu oldum.

Yakup Sancı: Peki sinema filmi olarak ne kadar film var?

Vadullah Taş: 16,35 format diye nitelendirdiğimiz yani sinema filmi olarak sinemamız 7.500 civarında film çekti. Bu filmlerin 4.500-5.000 tanesi arşivimde bulunuyor. Bu arşivi yaparken bir gün bu kadar önemli, bu kadar kıymetli olacağından habersizdim. Sadece sinemayı, filmleri sevdiğim için biriktirdim. Meğer çok önemli bir arşiv yapmışım. 26 yıllık devlet memurluğu hayatımda hiçbir defosu olmayan devlet memuruyum. Ama bu başarım cezalandırılmıştır! Anladım ki bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmıyor!

Yakup Sancı: Neden cezalandırıldığınızı düşünüyorsunuz?

Vadullah Taş: Olmak istediğim yerde değilim. Ben bir ortopedistim ama dahiliyeci gibi kullanılıyorum. Oysa ben canı gönülden sinemanın içinde olmak, hizmet vermek istemiştim. Maalesef bir dahiliyeci gibi kullanılıyorum… Yaptığım işi severek yapıyorum. Arşivimde film ve afiş'in dışında fotoğraf, lobi, kartpostal, dia da var.

Yakup Sancı: Size göre sinemamızın en iyi filmleri hangileri?

Vadullah Taş: Bir filmi izlediğimde önce yönetmenine bakıyorum. Bir usta ne kadar iyi olursa yemeği de o kadar lezzetli olur. Çok beğendiğim Ö.L.Akad'ın üçlemesi var. "Gelin, Düğün, Diyet" defalarca keyifle izlediğim filmdir. Metin Erksan'ın -sevmek zamanı ve gecelerin ötesi.  Ertem Göreç'in - karanlıkta Uyananlar'. Yılmaz Güney'in -Seyit Han ve Arkadaş. Halit Refiğ'in-Karılar Koğuşu, Hanım ve Gurbet Kuşları. Memduh Ün- Üç Arkadaşlar ve Kırık Çanaklar. Bunlar benim sevdiğim filmlerden bazıları.

Yakup Sancı: Bu sezon vizyona giren filmleri nasıl buldunuz?

Vadullah Taş: Antalya Film Festivalindeydim, hemen hemen bütün filmleri izledim. Eleştiri benim haddime düşmez küçük bir anektod anlatmak istiyorum; Sevgili Selda Alkor, Eşref Kolçak, Engin Çağlar ve ben yan yana oturuyorduk. 2-3 film izledik, bu filmleri izlerken arka sıralarda oturan hanımefendiler filmlere çok tepki gösteriyordu. Beni tanımaları mümkün değil tabi yanımdaki sinema oyuncularına " lütfen yönetmenler bu filmleri önce aileleri ile birlikte izlesin. Bizim adımıza bu isteğimizi söyler misiniz?" Dediler. Filmler sokak ağzı ile argo edebiyatını sonuna kadar işliyor. Bir baba "parmağını kırar kıçına sokarım" der mi? Bizim aile yapımızda böyle bir ağız yok. Böyle bir terbiye şekli yok. Argo edebiyatı Yeşilçam filmlerinde de işlendi ama orada bir usul vardı, bir sınır vardı. Yeşilçam sinemasında bu tür bir örnek gösteremezsiniz. Kemal Sunal'ın en argo kelimesi "eşek oğlu eşek" bunu söylerken de izleyiciyi kahkahaya boğuyordu. Ne demek "parmağını kırarım, bilmem nerene sokarım" bir baba evladına böyle söylüyor. Filmlerin genelinde argo edebiyatı sınır tanımadan işleniyor. Bu nedenle de filmleri beğenmedim. Önce bu filmleri çeken yönetmen arkadaşlarımız karısı ve çocuklarıyla çektiği filmi izleyecek. "bu film güzel olmuş" derlerse halk da güzel olmuş der.

Erzurum da düzenlenen Dadaş Film Festivalinde eski filmlerden "Ankara ekspresi"gösterildiğinde Ediz Hun'a o kadar çok ilgi gösterildi ki şaşarsınız. Halk Ediz Hun'u ayakta alkışladı. Sinemamız bu işte. Halk bunu istiyor. O damak, o lezzet, o tat nerede? Sinemanın mutfağı çok güzel… Birinci sınıf fayanslar, birinci sınıf mermerler, aynalar, musluklar birinci sınıf. Ama içinde yapılan yemek berbat. Kömürde pişirilen yemekle doğal gaz da pişirilen yemeğin lezzeti nasıl birbirini tutmuyorsa şimdiki sinemamız da eski filmlerimizi tutmuyor. Emek çok önemlidir. Emeğe tabi ki saygı duyuyorum.

Yakup Sancı: Dünyaya filmlerimizi izlettirmek için ne yapmamız gerekiyor?

Vadullah Taş: Avrupa'da başarı sağlamak istiyorsak ülkenin bölünmez bütünlüğüne aykırı filmler çekmemiz gerekiyor. Bunu da biz kabul etmiyoruz. Türk milletini yerden yere vurduğun zaman başarılı olursunuz. Bu günün imkanları o yıllarda olsa inanın tüm yüreğimle söylüyorum Türk sineması Amerikan sinemasını da geçerdi. Bölge isletmecileri yapımcılara film siparişleri verirlerdi. "Falanca sanatçıyla film yap bu da ödemen" diye altı aylık senet verirdi. Yapımcı bu senet'i %5-6-7 gibi faizle kırdırır filmi çekerdi.  Ama filmdi çektiği. Şimdi Kültür Bakanlığının sinemaya yaptığı desteğin haddi hesabı yok. Keza çok güçlü firmalar Sponsor oluyor. Para çok ama film yapamıyorlar. Nerede Yılmaz Güney'in "seyit han" "toprağın gelini keje" Eşkıya filminde keje hikayesini niye kullandılar? Eşkıya filmine kalite getirdi. Eskiye bir Nostalji var. O başarılı filmleri yapamıyorlar bu nedenle de geri dönüşler oluyor, kopyalar çekiliyor.

Yakup Sancı: Siz festivalleri de takip ediyorsunuz. Festivallerde ödül almış filmler gişe yapamıyor. Festivallere iyi film gelmediği için mi jüri üyeleri bu filmleri iyi film seçmek zorunda kalıyor. Yoksa daha iyi filmler var da yanlış filmler mi ödül alıyor?

Vadullah Taş: Kusura bakmasınlar ben lafımı hiç kimseden esirgemem. Körler ve sağırlar birbirlerini ağırlar. Bu sektör belli bir kitlenin elinde istedikleri gibi evirip çeviriyor. Gerçek anlamda jüri, gerçek anlamda sinemacı olursa filmler de kaliteli olur ödüller de hak edene verilir. İş ehlinde biter. Ben dahiliyeci iken ortopedi de kullanılıyorum dedim ya onun gibi bir durum var festivallerde de. Hayatında sinemanın "s" sini bilmeyen bir tüccarı getirip sinema filmlerinde jüri üyesi yaparsanız kalite de bu kadar olur. Bir işin en büyük sigortası yapılmadan önce iyi araştırılmasıdır. Adana Altın Koza Film Festivalinde verilen onur ödüllerine bakın, kim kime vermiş? Kim kime veriyor? Falan dermeğin başkan filanca adamına, filanda derneğin başkanı falanca adamına… Bunlar ayıp işler. Festivallere davet edilenlere bakınız hep aynı kişiler, sinemanın gerçek sahipleri gidemiyor, davet edilmiyorlar. Festivaller parsellenmiş durumda. Sinemamız torpille değil emekle kalkınır. Sinemamızı gerçek sahiplerine bırakmaları gerekir.

Yakup Sancı: Ciddi bir sinema arşiviniz var, sinema yazarlığı yapıyorsunuz. Size Sinema eleştirmeni diyebilir miyiz?

Vadullah Taş: Eleştiri yapmak çok zor… Eleştirmek için bilmek yetmez iyi bilmek gerek. Örneğin bir panele katıldım. Yılmaz Güney'in 18'inci anma günüydü. Bir sinema yazarımız, eleştirmenimiz Yılmaz Güney'in bir filmini anlatıyordu. Anlattığı filmin "bir western filmi olduğunu, bu filmde Yılmaz Güney'in hiç konuşmadığını, ölürken bile dahi konuşmadığını söyledi, hiç konuşmayan bir kanyakçı rolünde" dedi. Ama bu film western filmi değildi ki. Bu film bir Kıbrıs harekatı, bir çıkarma filmiydi.  Büyük yazarımızın yanlış anlattığını duyunca çok şaşırdım. Yazarımızın yanına gidip sordum siz bu filmi izlediniz mi? Bana verdiği cevap, "hayır izlemedim" hocam siz bu filmi yanlış anlattınız ama bu film anlattığınız gibi bir film değildir dedim. Şaşırdı, "Aaa bu film var mıydı sizde?" Dedi. Hocam filmi veriyim izleyin dedim. Orada o gün kendi kendime bir karar aldım. Bir şeyi iyi araştırmadan, iyi bilmeden onu konuşmayacağım dedim. Yorum yapmak kolaydır ama eleştirmen olmak o kadar kolay değildir. Ben eleştirmeliği kabul etmiyorum. Ben de yanlış konuştuğumda birilerinin beni uyarmasından mutluluk duyarım.

Yakup Sancı: Sinemamızda çeşitli furyalar oldu. Bunlardan biri de erotik furya. Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Vadullah Taş: 1974-1980li yıllarda sanırım bu ismi ben koydum "sinemamızın gri yılları." Siyah beyaz, renkli önemli değil. Sinema mı? Değil mi? Kimin eli kimin cebinde? Olduğu yıllar sinemamızın gri yıllarıydı. Sinemayla uzaktan yakından alakası olmayan ama parası olan birileri geldi. Parayı verdi iki kişiyi seviştirdi. Sonra da "ben sinemacıyım"dedi. Bu dönemde hiç bilmediğimiz, görmediğimiz kadınlar meydana çıktı Star oldu. Sadece kadınlar mı? Yeni erkek oyuncular, yeni yapımcılar. Erotik komedi olarak masum başlayan bu gri yıllar birden hard porno oldu. Lando Buzanka rüzgarı esti, bizim yeni yapımcılar da bu rüzgara kapılıp savruldu. Yazık ki bu yıllarda tiyatrocu olan bazı oyuncularımızda ekonomik nedenlerle bu rüzgara kapıldılar. Erotik komedi olarak başlayan bu furya kaş yapayım derken göz çıkardı.

Avantür seks siyah beyaz filmlerimiz döneminde de vardı. Melih Gülgen'in "Parçala Behçet" filmiyle başladı diyorlar ama tartışılır!  Öncesine bakıyoruz. Cihangir Gaffari'nin Tanju Korel'in çoğu filminde mutlaka birkaç sahne var. Bence bu sahneler Nur Ay, Melek Görgün gibi pek çok oyuncularımızın sahnelerinde Stupriz vardı. Daha bir taciz edici, tahrik ediciydi. Arzu Okay, Mine Mutlu Türk sinemasının en güzel kadınlarındandılar. Şimdi sadece bu iki isme baktığımız zaman köy filmlerinden, dram filmlerinden gelen kadın oyuncularımız. Ne oldu da bunlar soyundu?  Önce bunu sorgulamak lazım... Sinemamızın darboğaz içine girmesi, ekonomik koşulların zor olması bu oyuncularımızı soydu. Para kazanma hırsı furyayı körükledi. "Ben seks filmi çekmedim" diyecek kişi az sayıda sanırım.

Yakup Sancı: Sizin derlediğiniz "Memduh Ün filmlerini anlatıyor" adlı kitap piyasadan toplandı yeni baskı ile çıktı. Yeni baskıda sizin adınıza rastlanmıyor. Ne oldu da Memduh hoca ile aranız açıldı?

Vadullah Taş: "Memduh Ün filmlerini anlatıyor" adlı kitabı kendisi arkadaşım olan oğlu Uğur Ün ile birlikte derledik. Bu kitap da Kabalcı Yayınlarından çıktı. İlk baskı benim adıma çıktı, ikinci baskı Sayın Memduh Ün'ün adına çıktı. Orada da bir anlaşmazlık var. Yayınevi ile böyle konuşmadık, ama canı sağ olsun büyüğümüz dedik öyle örttük olayı. Memduh hoca kitabın kapağına "Ağrı Dağı Efsanesi" filminin afişini koyduk diye bize kızdı. Bu film çekilirken Hakan Balamir ile bir tartışmaları olmuş sanırım. Bunu gerekçe göstererek kitapın ikinci baskısını kendi ve oğlu Uğur adına çıkmasın uygun gördü. Ben kararına saygı duydum. Emeğim ortada taktir edilir edilmez bilemem ama kırgın değilim.

Yakup Sancı: "Orhan Gencebay filmlerini anlatıyor" adlı sizin derlediğiniz bir kitabınız çıktı. Orhan Gencebay ile de bu tür bir olay yaşamamak için ne yaptınız?

Vadullah Taş: Orhan Gencebay'ın izni ile hazırlanmış bir kitap. Çok mutlu oldu, çok duygulandı. Yayınevi ile de bire bir görüşüp konuştular. Sorun yaşamayız. Bunun dışında çok kitaba elimden geldiğince katkı yapmaya çalıştım. Çok kitaba kaynak oldum, danışmanlık yaptım. Senaryo danışmanlığı, belgesel danışmanlığı yapıyorum. Bütün festivallerde sergiler açıyorum. Adana da çıkan Adana life dergisi ve maksim dergisinde sinemanın gri yıllarını yazıyorum. Ayrıca yaba edebiyat dergisine de yazıyorum. Memduh Ün ve Orhan Gencebay filmlerini anlatıyor kitap serilerim sektörün içindeki önemli yönetmen ve oyuncularımızla devam edecek.

Yakup Sancı: Sinematürk sitesini ve çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Vadullah Taş: Sinematürk Türk sinema tarihine geniş arşiviyle, röportajlarıyla ışık tuttuğu için tüm Sinematürk ailesine teşekkür etmeyi borç biliyorum. Ülkemizde kaybolmaya yüz tutmuş tarihi doku kıymetinde olan bu çalışmalarınızı canı gönülden kutluyor, sanata ve sinemaya göstermiş olduğunuz ilgi, alaka ve değer için teşekkür ediyorum. Sinemanın gerçek sahipleri sinemanın mutfağında olanlardır. Vitrine aldanıp da mutfağını unutmayalım lütfen. Sinemanın gerçek sahipleri sinemaya sizin gibi gerçek hizmet edenlerdir. Sinematürkte röportajların dışında çıkan diğer köşelerinizdeki yazıları da dikkatle takip ediyorum. Ayrıca gittiğim tüm üniversitelerde, iletişim sinema- tv bölümlerinde okuyan tüm öğrenci kardeşlerime bir sinema araştırmacısı, bir sinema yazarı olarak Sinematürk sitesini takip etmelerini öneriyorum. Olayları, kişileri birebir kaynağından almak, öğrenmek farklıdır, bir kitaptan araştırıp bulmak farklıdır. Sizleri tekrar tebrik ediyorum. Sinema tarihine ışık tutuyorsunuz. Bilgi belge niteliğinde bir iş yapıyorsunuz. Benimle röportaj yaptığınız için size ve Sinematürk sitesine teşekkür ederim. Sinemamız böyle gerçek sahipleriyle ayakta kalır. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Yakup Sancı: Geçmişten geleceğe uzanan köprüde buluştuklarımızla söyleşilerimiz devam ediyor, anlatılanlar ışığında sinemamızın sorunlarına çözümler arıyoruz.

Vadullah Taş'a Teşekkürler.

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)