"Sinemaya tanınmak için girmedim. Popüler olmak gibi bir idealim hiç olmadı. Sete gazeteci geldiği zaman ben köşe bucak kaçardım, benim fotoğrafımı çekmesin diye..." Bu hafta değerli oyuncu Şehnaz Dilan'ı konuk ediyoruz. Sanatçı, söyleşisinde yine lafını sakınmadan önemli açıklamalar yaptı...
31 Temmuz 2012

27 Temmuz 1968 de İzmir Alsancak'da kalabalık bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesinin, spora ilgi duyması nedeniyle kızı Şehnaz'ın iyi bir sporcu olmasını ister. Bisiklet, yüzme, judo, jimnastik, futbol gibi çeşitli sporlar yapması için kızı Şehnaz'ı yönlendirir. Şehnaz, futbolu daha çok sever.

1983 yılında annesinin vefat etmesi nedeniyle sporu bırakarak İstanbul'a gelir. Böylelikle iyi bir sporcu olarak en büyük ideallerinden biri olan uluslar arası müsabakalarda derece almak, hayallerinden öteye geçemez. Reklam filmlerinde oynamaya başlar. Sinema filmi için gelen teklifi değerlendirir ve sinemaya geçiş yapar. İlk iş olarak sinema için pek uygun olmayan soyadı Vreskala'yı Dilan olarak değiştirir. Sinema oyuncusu olmayı hiç düşünmez düşünmesine ama kısa sürede sinemaya sevdalanır. Çok sayıda sinema filminde başrol oynar.

Yakup Sancı: Sinemaya girdikten kısa bir süre sonra evlendiniz. Oysa evlilik için yaşınızda küçüktü. Bu çok istediğiniz bir evlilik miydi yoksa kendinizi korumak adına mı yapılmış bir evlilikti?

Şehnaz Dilan: Sette ağlıyordum. Beni niye bekletiyorsunuz, benim paramı verin, ben gideceğim bana ne derdim. Genç ve güzel bir kızdım. Benim için; "Bu kızı biri alır evlenir, boş bırakmazlar" derlerdi. Öyle de oldu. Şener Şen ile bir filmde çalışırken eşimi tanıdım, evlendim.

Benim öyle gece çıkıp gezmelerim yoktu. Çevrem yoktu, olsa da istemezdim. Alkol, sigara hiç kullanmadım. Halen de içmem. İşten eve evden işe giden biriydim. Bir arkadaş gurubumuz vardı. Bir gün beni bir yere çağırdılar. Benim kıyafetim bile yok ben gelemem dediysem de ikna edemedim gittim. Bir kömür tüccarı vardı. Telefonumu nerden bulduysa bulmuş bana telefon ediyor, "asılıyordu". Ben de saf saf abi ben evimde kömür kullanmıyorum, kalorifer var diyordum. Bir yoğurtçu vardı. Telefon ediyor, "Ben bilmem ne yoğurtlarının sahibiyim" derdi. Ben de, abi teşekkür ederim ama ben yoğurt sevmiyorum ki derdim. Adamların bana asıldıkları aklımın ucundan geçmiyordu. Bu kadar saf bir kızdım. Eşimi o gece masada gördüm. Kalbim farklı attı. Evet işte evleneceğim kişi dedim. Çok sevmiştim.

Yakup Sancı: Ayrıldınız sonra tekrar evlendiniz. Bu ayrılışın ve tekrar evlenmenin nedeni neydi?

Şehnaz Dilan: Eşimin bir şirketi vardı, maddi durumu iyiydi. İkimiz de evlilik için küçük yaşlardaydık. Ayrılışımızın nedeni bana uyguladığı şiddetti. Sonra ikinci kez evlendik, şiddet devam etti. Ayrıldık.

Yakup Sancı: Sinemaya girdikten sonra pek ara vermediniz hemen hemen her yıl birkaç projede yer aldınız. Bu çalışmalarınız sizi maddi manevi istediğiniz noktaya getirdi mi?

Şehnaz Dilan: Sinemaya tanınmak için girmedim. Popüler olmak gibi bir idealim hiç olmadı. Sete gazeteci geldiği zaman ben köşe bucak kaçardım, benim fotoğrafımı çekmesin diye. Şöyle bir söz var "Beni halk buralara getirdi" Buna katılmıyorum. Hayır beni halk bir yerlere getirmedi. Ben emeğimle çalıştım. Bir yere gelinmişse bu benim emeğimle olmuştur. Aliye Rona, Fatma Belgen gibi sağlam bir karakter oyuncusu olarak iyi bir yer edinmek istedim. İşimi çok sevdim. Ayrıca mütevazilik yapmayacağım, iyi bir oyuncu olduğumu söyleyebilirim.

Ertem Eğilmez, Bilge Olgaç gibi iyi yönetmenlerle çalıştım. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Tek başına bir oyuncu oyuncu değildir. Parayla da olmuyor oyunculuk, içinizde olacak, içinizden gelecek. Sinema zor bir işti bende zoru seven bir yapıya sahiptim. Emek verdim, emeğimle çalıştım ama emeğimi alamadım.

Yakup Sancı: Emeğinizi neden alamadınız?

Şehnaz Dilan: Kim diyorsa "Ben hakkımı aldım" diye bu yanlıştır, yalandır. Sinema yüzünden ailem bana sırtını döndü. Sinemaya iyi davrandığım gibi eşime bile davranmadım. Candan, gönülden, yürekten sevdalandım sinemaya. Çalıştığım tüm işleri bu aşkla yaptım. Bir oda bir salon bodrum katta oturuyordum. Peki ne zaman? İlyas Salman'la Şener Şen'le, Kadir İnanır'la film çeken Şehnaz Dilan iken. Evimde televizyon, buzdolabı yoktu. Oturmaya kanepe yoktu, yere attığım minderde oturuyordum. Kiramı ödeyemiyordum. Bu filmler dönemin en iyi iş yapan filmleriydi. Bu jönler dönemin en çok kazanan jönleriydi. Ben de dönemin jöndamıydım. Nerde benim emeğim? Emeğimin karşılığını almış olsaydım o dönemler durumum böyle mi olurdu? Hakkımı alamadım, vermediler.

Yakup Sancı: 1993 yılında bazı fotoğraflar çektirdiniz. Bu fotoğrafları çektirme nedeniniz neydi?

Şehnaz Dilan: Benim için ailem çok önemli. Buna rağmen ailemden birine kızdım. O yıllar onun öldürmeyi bile düşündüm, öldürmek için teşebbüste de bulundum. Sonra araya birileri girdi başaramadım. Onun üzülmesini istedim. Onun zarar görmesini istedim. Bu fotoğrafları o yıllarda bu nedenle çektirdim.

Yakup Sancı: Peki bu fotolar nedeniyle zarar gördü mü? Üzüldü mü?

Şehnaz Dilan: Hem üzüldü hem de zarar gördü. Hani "Zaman en iyi ilaçtır" denilir ya. Hayır zaman ilaç olmuyor. Bazen ne kadar yıl geçse de nefretin kat be kat artıyor.

Yakup Sancı: Son yıllarda bu fotoğrafları kaldırmak için bazı web sitelerine dava açtınız. Bu fotoğraflarınız sizi şimdi neden rahatsız ediyor?

Şehnaz Dilan: Bu fotoğraflar 22 yıl önce çekilmiş fotolardır. O zamanlar evli değildim, çocuklarım yoktu. İnternetten bu fotoları satıyorlar. Benim geçmişim kimseyi ilgilendirmez. Bir defaya mahsus yaptım. Benim fotomu internetten satıyorsun. Bana bunu niye yapıyorsun peki? Beni niye satıyorsun? Beni kimse satamaz, satmaya da hakkı yok. Bir zamanlar böyle bir şey yaptım ama şimdi bir ailem var, 20 yaşında oğlum, 10 yaşında kızım var. Eğer kendimi satmak istesem bunun için sana gerek yok, ben kendimi satarım. Sen beni satamazsın. Kimsenin benim üstümden para kazanarak ailemi yok saymaya hakkı yok. Buna izin vermem. Sonuna kadar da uğraşırım.

Bilirsin. Hani derler ya "Masa üstü muhabiri" bunu ben çocukluk yıllarımda öğrendim. Bir gazeteci yüzünden iftiraya da uğradım. Allah'tan belasını da buldu sonunda. Ben deli Aysel'in deli kızıyım. Ailem için her şeyi yaparım. O çocuklarımı bu yaşa getirene kadar neler çektiğimi bir ben bilirim.

Yakup Sancı: Şikayetiniz üzerine bazı web sitelerinden kaldırıldı bu fotolar ama yine de pek çoğuna rastlamak mümkün. Bunun önüne nasıl geçeceksiniz?

Şehnaz Dilan: Savcılığa şikayette bulundum. Bulunmaya da devam edeceğim. Bu fotoğrafları internet sitelerinden kaldırmak için elimden ne geliyorsa yapacağım. Bu benim doğal hakkım. Ben hakkımı arıyorum. Kimse beni satmasın diyorum. Eğer çıplak kadın fotoları satmak istiyorlarsa kendi ailenden birilerini soyup, satsınlar. "Hayır, ailem benim için önemli" diyorlarsa, beni anlasınlar. Benim ailem de benim için önemli.

Şehnaz Dilan ismi internette, sadece Sinematürk sitesinde çıksın yeter. Başka hiçbir yerde çıksın istemiyorum. Beni bu site çok ilgilendiriyor. Beni biri merak ediyorsa girsin bu siteye hangi filmde çalışmışsam görsün. Kim hakkımda iyi kötü hiç önemli değil ne yorum yapmışsa okusun. Bir sinema sitesi ancak bu kadar ciddi olur. Kimsenin bana hayran olmasını da istemedim. Olanlar varsa da saygı duyar, sevgiyle kucaklarım. Sinemayı sadece sevdiğim için yaptım. İmkanım olsa sinematürk.com sitesinin dışında tüm sitelerden ismimi, fotolarımı silerim.

Vaktinde aç kaldım susuz kaldım. Ev kiram bin lirayken bana 50 bin lira teklif edildi. Çocuğum var ben böyle filmlerde oynayamam dedim, oynamadım. Sefaleti göğüsledim ailem uğruna. Ben bu kadar soyunmayı seven biri olsaydım kabul ederdim. Ben aptal mıydım ki reddettim onca parayı. Yarın çocuğum büyüyecek ki büyüdü de...  Bu filme denk gelecek "Benim anama tecavüz ediyorlar" diyecek. Lütfen aileme saygı duysunlar. Bunlar benim kafamda daha çocuğuma hamileyken yer etti. 22 sene önce bir iş yaptım ve konu o zamanlar kapandı. Soyunduğuma asla pişman değilim, bunu bir hata olarak düşünmüyorum. Hatta iyi ki de yapmışım diyorum. O soyunmanın amacı vardı ve amacına da ulaştı.

Yakup Sancı: Soyadınız nedeniyle pek çok kişi sizi Yugoslav göçmeni olarak biliyor. Doğrusu nedir?

Şehnaz Dilan: Ailem Yugoslav göçmeni değil, Arnavut. 1986 yılında TRT'ye Kenan Işık'la bir dizi çekiyorduk. O zamanlar soyadımın sinema için pek uygun olmadığını söylediler. Ben de bu tarihten sonra soyadımı Dilan olarak değiştirdim.

Yakup Sancı: Sizin sahne çalışmalarınızda var. Ne tür müzik okuyorsunuz?

Şehnaz Dilan: Ses tonumun Zerrin Özer'e benzediği söylenir. Sinemacılar içinde şarkı söyleyen tek kişi ben kaldım herhalde. Halk müziğini Rock tarzında okuyorum. Özgün müziği iyi okuyorum. Bu benim tarzım, böyle okumayı seviyorum. Dört dörtlük değil, ben dört onluğum. Çok güzel değilim ama çok iyi oyuncuyum, çok iyi yorumcuyum.

Yakup Sancı: Sahneden hakkınızı alabildiniz mi yoksa o da sinema gibi mi oldu?

Şehnaz Dilan: Sahneden kazandım ama şöyle bir şey var. "Sinemacı sonuçta, sahnede ne yapabilir ki?" diye bir önyargı var. Bu önyargı sesimi dinlediklerinde kırılıyor ama sesimi dinletene kadar da zaman kaybı oluyor. Bizim yerimiz kapalı mekanlar değil, halkın içi olmalı. Konserler olmalı, festivaller olmalı.

Yakup Sancı: Yapmak istediğin bir proje var mı?

Şehnaz Dilan: Oğlum DJ. Müzik yapıyor, benim istediğim gibi bir müzik yapacak ben de okuyacağım. Ne sinemanın yaşı var ne de müziğin.

Yakup Sancı: Açık sözlüsünüz. Birine bir söz söylenecekse bunu söylemeden edemiyorsunuz. İnsanlar kırılır, üzülür diye düşünmez misiniz?

Şehnaz Dilan: Korkularım yok. Anneme çok teşekkür ederim.  Bu huyumu annemden almışım. Öyle yetişmişim. Annem,"Korkma, ne söylemek istiyorsan söyle" derdi. Çocuklarımı da böyle yetiştiriyorum. Birine bir söz söylenecekse o söz söylenmeli. Doğru olan bu diye düşünüyorum.

Yakup Sancı: Hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz?

Şehnaz Dilan: Sinemadan emekli oldum. Şu gün itibariyle 727 lira maaş alıyorum. Ailemin aldığı evde oturuyorum. Ailem bu evi almamış olsaydı bu maaşla çocuklarımı nasıl okuturdum? Daha önce de ailem iki ev aldı, ikisini de çocuklarımın eğitimi için sattım. Gerekirse şimdi oturduğum evimi de çocuklarım için satarım.

Ben bir sanatçıyım. Bizim emeğimiz çalışırken ödenmedi şimdi de ödenmiyor. Neden telif haklarımızı alamıyoruz? Patronlar halen sırtımızdan para kazanıyor. Birileri filmlerimizi satıyor, birileri fotolarımızı satıyor kimse bize "satabilir miyiz?" diye sormuyor. Bir şeyimiz satılacaksa bunu biz satarız, başkaları bizi niye satıyor? Bu hırsızlıktır.

Büyük patronlara söylüyorum buradan; Emeğim boğazlarında kalsın, zehir zıkkım olsun. Kültür Bakanlığımız var, kendine hayrı yok ki bana ve benim gibi bir avuç kalmış sinema insanlarına hayrı olsun. Çekerken emeğimiz verilmedi, filmlerimiz oynuyor halen emeğimiz verilmiyor. Bizi sömürdükleri yetmemiş halen sömürülüyoruz. Yardımcı oyuncu arkadaşlarımız var yedi kat yerin altında oturuyorlar. Gitsinler onların halini görsünler. Kimleri sömürdüklerini bilsinler. O insanlara yazık günah değil mi? Bu insanların hakkını nasıl yersiniz?

Gerekirse temizlik yapar, simit satar, ne gerekiyorsa onu yapar. Ama niye yapsın. Bu insanlar sanatçı, sanat yaptılar. Bir ülkenin sanatçısı temizlik için evlere gidiyorsa bu devletin utancıdır.

ÇASOD'da (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) Fatma Girik biz sinema insanlarına daire yapılmak üzere Tarabya taraflarında arsa verdi. Yıllardır ev yapacaklar bize diye para ödedik ÇASOD'a. Nerde dairelerimiz? Nerde paralarımız?

Yakup Sancı: Tekrar buluşmak dileğiyle...

Şehnaz Dilan'a Teşekkürler.

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve www.sinematürk.com'un izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
 
Yakup Sancı İletişim: [email protected]

 

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)