Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
1955 yılında Elazığ da doğar. 1968 yılında 13 yaşındayken nedenini bilemediğimiz bir nedenle babasından yediği üç tokatla soluğu İstanbul'da alır.
Yeşilçam'la tanışması, 1968 yılında Yılmaz Güney'in senaryosunu yazıp yönettiği "Seyit Han" filminde ışık asistanı olarak çalışmasıyla olur. Yedi yıl ışık asistanlığı yaptıktan sonra 1975 yılında Natuk Baytan yönetiminde çekilen "Aslan Adam" filminde ışık şefi olarak çalışmasıyla ışık şefliğine adımını atar. Günümüze kadar yaklaşık 350 sinema filminde çok sayıda yabancı filmlerde, fotoromanlarda, çeşitli reklam filminde, televizyon kliplerde ışık şefi olarak görev alır.
Turgut Köse: O zamanlar ben artık şef oldum diyemezdik. Çünkü iyi ustalar vardı. Ayrıca çok iyi görüntü yönetmenleri vardı. İyi bir ışık şefi olmak için önce çok iyi bir asistan olman gerekiyordu. Asistanlar şef olmak için en az 8-10 sene çalışırdı. Yetenek varsa ustalarımız "artık şeflik yap. Senin asistanlığın bitti" derlerdi. Şef olmak o kadar kolay değildi. Şimdi üç günde ışık şefi olunuyor.
Yakup Sancı: Sizinle çalışanlar çok güzel gökkuşağı yaptığınızı söylüyor. Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Turgut Köse: 1978 senesinde bir İngiliz görüntü yönetmeniyle belgesel çalışmıştık. Bu, uzun soluklu bir çalışmaydı. Çok iyi dostluğumuz olmuştu. Bana gökkuşağını nasıl yapacağımı öğretti. İki ışığın birbirini görmesi ve su hortumuyla bu iki ışığın arasına su vermekle gökkuşağını yapıyordum. Gökkuşağını yapmakla kalmıyor istediğim boyuta getirebiliyor, istediğim yerde yapabiliyordum.
Gökkuşağı yapmayı ilk olarak Atıf Yılmaz'ın çektiği "Mine" adlı filmde deneyecektim. Atıf Yılmaz'a söyledim. Atıf Hoca"yap da görelim bakalım" dedi. Görüntü yönetmeni de Salih Dikişçi'ydi. Gökkuşağını çıkarınca herkes hayret etti. Gökkuşağını daha sonra pek çok sinema filminde, televizyon reklamlarında yaptım.
Yakup Sancı: Bazı film ve dizilerde gece aydınlatması yapılırken çok ışık kullanılıyor. Gece ışığı yapmak için nelere dikkat edilmeli?
Turgut Köse: Günümüzde mekana göre ışık yapan son sitem ışık var, kamera var. Ama usta yok. Onlara sorulduğunda "en büyük usta benim" der.
Gerçeği kimse konuşmak istemiyor. Çünkü "konuşursam düzenim bozulur, iş alamam" diye korkuyor. Çok film izliyorum. Özellikle kamera arkasını takip ediyorum. Yabancı sinemacılarla çok çalıştım. Doğruları söylediğim için, doğrucu olduğum için birilerinin hoşuna gitmiyor böyle konuşmalar.
Başta çok ışık kullanıyorlar ve bilinçsizce kullanıyorlar. Giden zamana yazık... Oradaki oyunculara yazık... Lambaları taşıyan insanlara yazık... Giden paralara yazık... Onun için beni ve benim gibi düşünen görüntü yönetmenini sette istemiyorlar.
Az ışıkla çok güzel resimler alabilirsiniz. Dizilere bakıyorsun her taraf aydınlık. Bazen de camlardan 12'lik arkları veriyor, ışığı patlatıyorlar. Buradan yapımcılara sesleniyorum. Bizleri istemiyorsunuz, istemeyin. En azından bu iş nasıl yapılıyor diye sorun, öğrenin bari. Giden zaman yazık, emeğe yazık...
Yakup Sancı: Siz sinemamızın çok önemli yönetmenleriyle çalıştınız. Işık konusunda sizi en çok zorlayan yönetmen kimdi?
Turgut Köse: En çok zorlayan Natuk Baytan, Mehmet Aslan ve Çetin İnanç'dı. Çünkü avantür çekerlerdi. Natuk Baytan çok şaryo kullanırdı, bu bizi biraz zorlardı. Yönetmen, 18 objektif (geniş açı) çalıştığında mekanı genel görür. Geniş açı çalışmak ışıkçıları zorlar. Geniş açı daha çok avantür filmlerde, avantür sahnelerde kullanılır. Kamera hareketli, oyuncular hareketli olunca bu da bizim işimizi oldukça zorlardı.
Yakup Sancı: Çalıştığınız filmlerde yönetmenler mi isterdi nasıl bir ışık yapılacağını, yoksa görüntü yönetmenleriyle mi kararlaştırırdınız?
Turgut Köse: Yönetmen söylerdi. Işık şefi ışığını yapar, sahneyi hazırlardı. Yönetmen oyuncusuyla provasını alır, görüntü yönetmeni poza metre ile ışığı ölçerdi. Bu ölçüme göre ışık azaltılır ya da çoğaltılırdı. Tüm ekip koordineli çalışırdı. Birimler arasında uyum vardı. Şimdiki gibi monitöre bakarak ışık yapmıyorduk.
Yakup Sancı: Yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz?
Turgut Köse: Biz çok zorluk çektik. Şimdiki görüntü yönetmenlerinde "yönetmen hastalığı" var. İki film çeken "ben yönetmen oldum" diyor. İki sette ışık asistanı olan "ben ışık şefiyim" diyor.
Eskiden camlı kremer ışıklar vardı. Işık yapmak çok zor olurdu. Jeneratörümüz yoktu. O zamanlar İstanbul'da elektrikler 110'du, biz direklere iki farz bağlar 220 yapardık. Trafolar çok ağırdı, kablolar yerinden kalkmazdı. Işık şeflerimizden, benim de ustam olan Aslan Yıldız, daha çok Hamido diye bilinen tornacı Hamit'e kuvars lambalar yaptırdı. Bu lambalar çorba tasına benzerdi. O lambalarla bugün televizyonlarda en çok izlenen filmleri çektik. 1992 yılında "Sevginin Gücü ve Zirvedekiler" diye iki dizinin ışıklarını yaptım. Kullandığım tüm lambalar 3 tane 2.000'lik, 8 tane 800'lük kuvars, 6 tane de 500'lük mizar. Günümüzün kamerasıyla en az ışık kullanan ışık yönetmeni benim. Şimdikiler çok ışık kullanıyor.
Yakup Sancı: Son yıllarda çekilen filmlerde yapılan ışıklandırmaları beğeniyor musunuz?
Turgut Köse: Beğenmiyorum. Işık yapmıyorlar, aydınlatma yapıyorlar. Çok fazla ışık kullanıyorlar. Usta-çırak ilişkisi yok. Pek çoğunun ışık konusunda bilgisi yetersiz ama uzman ışık yönetmeni edasındalar.
Bir gün Cihangir'den geçerken bir film seti gördüm. Nasıl çalışıyorlar diye bir kenardan izlemeye başladım. Işık yönetmeni bir havada, görüntü yönetmeni bir havada... Görüntü yönetmeninin ağzında bir sigara "oraya ışık koy, buraya ışık koy" diye sürekli talimat veriyordu. Sokağa bütün ışıkları asker gibi dizdiler. Oyuncularla birlikte tüm film ekibi saatlerce ışık yapılmasını bekledi. Işık yönetmeni sürekli asistanlarını azarlıyordu. Ne yönetmen ne de başka biri çıkıp da "bu kadar ışığı ne yapacaksınız, bu kadar ışığa gerek yok" demedi. Oradaki insanlar böyle iş bilmezlerin yüzünden setlerde 18 saat çalışmak zorunda kalıyor. Giden zamana yazık... İnsanların emeğine yazık... Doğrusu o setteki ortamı, iş bilmezliği görünce sinemacı olduğuma utandım.
Yakup Sancı: Çok sayıda filmde çalıştınız, asistanlarınızdan başarılı olan oldu mu?
Turgut Köse: Başarılı olanlar oldu olamayanlar oldu. Bazıları yapımcı, görüntü yönetmeni, oldu. Bazıları ışık şefi oldu. Bazıları ise hiçbir şey olamadı. İsim vermek pek doğru olmaz. Onlar kendilerini bilirler. Bazı insanlar bir yerlere geldiğinde arkasına bakmaz, geçmişini unutur. Kendine yapılmış fedakarlığı hatırlamak istemez. Çünkü bunu yapmaya hazır değiller, temelleri müsait değil.
Yakup Sancı: Festivallere davet ediliyor musunuz?
Turgut Köse: İki sene önce Adana Altın Koza'ya davet ettiler, gitmedim.
Yakup Sancı: Neden gitmediniz?
Turgut Köse: Kızdım gitmedim. 1978'de "Maden"Filminin ışık şefi Ömer Ekmekçi'ye ödül verildi. Bu sinemamızda bir ışık şefinin aldığı ilk ve son ödül oldu. Benim çalıştığım onlarca film ödül aldı. Görüntü Yönetmeni alıyor, Sanat Yönetmeni alıyor ama ışık yönetmenine ödül vermiyorlar.
Ben bunun mücadelesini yıllardır verdim, yıllardır söylüyorum. Ne yazık ki kimseye sesimi duyuramadım. Örneğin, "Hakkari'de Bir Mevsim" Benim de çalıştığım ve çok ödül alan filmlerden biri. Herkese ödül var bana yok. Bunun yanında Hazal, Bir Yudum Sevgi, Mine keza çok ödül alan filmler. Bu filmlerin ışık yönetmeni benim. Sanki filmi sadece görüntü yönetmeni çekiyor, sanki sadece sanat yönetmeni çalışıyor gibi onlara ödül var ama ışık yönetmenine yok.
Emek ödülü bir kişiye verilmemeli. Sinemanın her alanında çalışan insanlara verilmeli. Hayatını sinemaya vermiş insanlar hiç olmazsa ölmeden bir defa olsun emek ödülü almalı.
350 filmde çalıştım, 350 filmde emeğim var ama bir tane ne ışık yönetmeni, ne de emek ödülü verilmedi. Çalıştığımız çoğu filmin jeneriğinde adımız bile yok. Telif haklarımızı aramaya kalksak hiçbir hak iddia edemeyeceğiz.
Festivallerde sanat yönetmeni, görüntü yönetmeni masası var ama ışık yönetmeni, set amiri yok. Işık yönetmenini, set amirini adam yerine koyan yok. Bu konuda çok mücadele ettim ama yalnız kaldım.
Yeni nesil ışık yönetmeni ve set amiri kardeşlerim haklarını arasınlar. Onların da setlerde emeği var. Filmlerde emeği var. Herkese ödül dağıtılırken onlar da kendi haklarını arasınlar. Çünkü setlerde en çok çile çeken, en çok yorulan ekip, ışık ekibi ve set ekibidir.
Yakup Sancı: Siz, Yeşilçam'ın yeni sinemacılar tarafından dışlandığını, sizlere iş verilmediğini her fırsatta söylüyorsunuz ama Yeşilçamlı pek çok oyuncu çeşitli filmlerde, dizilerde çalışıyor. Bir dışlanma olsaydı bu insanlar çalışamazdı sanırım. Ne dersiniz?
Turgut Köse: Çalışanlar var evet, bana da iş geliyor ama ben çalışmıyorum. Çünkü setlerde çok saygısız bir ortam var. Sadece üç-beş kişinin çalışması ya da benim çalışmam yetmez, herkese iş vermeliler. Sonuçta sinema filmleri olsun dizi filmler olsun çalışabileceğimiz iş alanı var.
Aslında Yeşilçam'a en büyük darbeyi içimizden çıkan yapımcılar vurdu. Sırtımızdan kazanılan paraları başka sektöre yatırdılar. Sinemanın emekçisini düşünmediler. Kendilerini nasıl kurtarabilirler, nasıl daha çok para kazanırlar tüm hesapları bu oldu.
Yeni nesil Yeşilçam sinemacılarını sevmiyor. Ayrıca Yeşilçam sinemacılarına saygısızca davranıyorlar. Bunun yanında Yeşilçam'ın mirasını yemekten de vazgeçmiyorlar. Kültür Bakanlığı "Film yapılsın" diye Yeşilçam'a 96 milyon Dolar verdi. Yapılan filmlerde bizler yokuz. Festivallerde ödül kaldırıyorlar, bırakın ödül almayı davetli olarak bile yine biz yokuz. Onursuz, şerefsiz yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. Onursuz insanların kimliği olmaz.
Yakup Sancı: Sinema size ne kazandırdı?
Turgut Köse: Sinemadan kazandım nankörlük yapmayalım. İki tane evim var. İki çocuğumu okuttum. Emekliliğim var. Başka da bir birikimim yok. Tüm varım yoğum bu. Yalnız beş senedir çalışmıyorum, hazıra dağ dayanmıyor.
Yakup Sancı: Sinemacı olduğunuza pişman oldunuz mu?
Turgut Köse: Hem de çok. En güzel yıllarım, gençliğim gitti.
Yakup Sancı: Dilerim yıllarınızı verdiğiniz-vereceğiniz mesleğiniz için, yıllar sonra pişmanlık duymazsınız. Pişman olmayacağınız işleri yapmanız dileğiyle. Sevgiyle kalın...
Turgut Köse'ye Teşekkürler.
Her hakkı saklıdır. Yazarının ve www.sinematürk.com 'un izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
Yakup Sancı İletişim: [email protected]