<p>1948 yılının Mart ayında Ankara da dünyaya gelir. Ççocukluğu ise, Ankara'nın Kendi deyişiyle &quot;çok özel bir semti&quot; olan Yenimahalle de geçer. Lise sona kadar Yenimahalle'de yaşar. Mustafa Kemal Lisesinin tiyatro kolundaki öğretmenleri Mukadder Arkun ve Vijdan Şimşek hocalığında tiyatroya başlar. 1970 yılında Cevat Fehmi Başkut'un &quot;Göç&quot; adlı eseri, sahneye çıktığı ilk oyun olur... Bu haftaki konuğumuz hepinizin çok iyi tanıdığı değerli oyuncu Sinan Bengier... </p>
31 Temmuz 2012

1948 yılının Mart ayında Ankara da dünyaya gelir. Hatırlayamayacak kadar küçük yaşlardayken anne ve babasının anlatımıyla; birbirlerine karşı saygılı, bir o kadar da neşeli sıcacık bir ailede büyür. Hatırlayabildiği çocukluğu ise, Ankara'nın Kendi deyişiyle "çok özel bir semti" olan Yenimahalle de geçer. Lise sona kadar Yenimahalle'de yaşar.

Mustafa Kemal Lisesinin tiyatro kolundaki öğretmenleri Mukadder Arkun ve Vijdan Şimşek hocalığında tiyatroya başlar. 1970 yılında Cevat Fehmi Başkut'un "Göç" adlı eseri, sahneye çıktığı ilk oyun olur (birçok tiyatro oyuncusunun hayatında bu oyun vardır). İkinci oyun ise Necati Cumalı'nın "Nalınlar" adlı oyunu olur. Sonraki yıllar durmaksızın sahnede olan Sinan Bengier, çeşitli televizyon filmlerinde, sinema filmlerinde roller üstlenir... Halen bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir.

Yakup Sancı: Sanat hayatınızda yolunuzu belirleyen isimler oldu mu?

Sinan Bengier: Evet, iki isim oldu. Fakat bunların birini değerlendirirken birini değerlendiremedim... Okul oyununda oyun için yardıma gelen Mert Egemen'in Tiyatro oyunculuğu teklifi bana hem profesyonel oyuncu olmamı hem de minicik de olsa bu işten ilk paramı kazanmamı sağladı. Mert ile tanışmam benim hayatımı değiştirdi. İki sene kadar çocuk tiyatrosu yaptık. Daha sonra Ankara Oyuncular Birliği diye bir gurup kurduk. Bu grupla büyük tiyatrosuna başladım. Tiyatro çok sevdiğim bir iş. Oyunculuğum ilk başlarında Mert'in yönlendirmesiyle şekillendi. Sağ olsun hep var olsun. Etrafa bakmayı, role hazırlanmayı, tiyatro-kulis terbiyesini ondan öğrendim.

1974 de kötü bir rahatsızlık geçirdim. O yıllarda 42 kiloya kadar düştüm. Daha önce Sahnede Erkan Yücel'i seyretmiştim. O zamanlar kendime hedef de koymuştum. Ya Erkan Yücel gibi bir oyuncu olacağım, ya da bu işi yapmayacağım diyordum.

Hastalığımın ne olduğunu da tam olarak bilmiyordum. Doktorlar "6 ay ömrün var" dediler. Doktorlara şöyle dedim. Benim ölmeye hiç niyetim yok, siz şu kanamayı kesin, kan kaybetmeyim yeter. Yapacak işlerim var, 2000 yılında görüşürüz demiştim. Bir gün Mert yanıma geldi. "Erkan Yücel'le çalışıyoruz" deyince ben o hasta halimle tiyatroya gittim, Erkan Yücel'le çalışmaya başladım. Bir sene çalıştım fakat hastalığım tekrar nüksetti. Tiyatroya bir süre ara verdim, tekrar toparlandım yine tiyatroya döndüm. Tabii bu arada çok 6 ay geçti, doktorların dediği çıkmadı. Hala yaşıyorum.

Erkan Yücel, Mert Egemen tarafından Ankara Halk Tiyatrosu kuruldu. Bu tiyatroda 10 sene çalıştım. Kendime hedef seçtiğim, idol olarak belirlediğim bir insanla çalışmak bana çok mutluluk verdi. Halen de gözümün önündedir onun sahnedeki dev oyunculuğu. Sıkıntılı ama yine de keyifli bir 10 yıl... Yasaklamalar, tutuklanmalar, sansürler içinde geçen bir 10 yıl... Neredeyse darbelerin sebebi tiyatrolarmış gibi ilk kapatılan yerler oldu tiyatrolar. Neyse ki o kapatma kararı verenler şimdi oyunlarımızı izlemeye de geliyorlar, üstelik "bizi ailecek de çok seviyorlarmış" Erkan Yücel gibi bir devle çalışmak çok güzeldi. Bana göre gördüğüm ve hatta görebileceğim en müthiş oyuncuydu. Ne yazık ki bu ülkenin çözemediği en önemli sorunlardan olan biri olan trafik kazasında kaybettik... Erkan Yücel vefat edince biraz tiyatrodan soğudum. Yapsam mı yapmasam mı diye düşünür oldum.

Yakup Sancı: Sanat hayatınızda şans olarak görüp değerlendirdiğiniz ya da değerlendiremediğiniz teklifler aldınız mı?

Sinan Bengier: 4 yıllık bir oyuncuyken ilk İstanbul teklifi rahmetli Altan Erbulak'tan geldi, Mert'e "bu çocuğu  bana ver" dedi. Mert, "elbette abi ama kendi bilir" dedi. Annem tek kalacak diye gidemedim. Daha sonra rahmetli Berker İnanoğlu'ndan fotoromanlar ve sinema için bir teklif geldi (hepsi rahmetli oldu ama suçlu değilim sadece doğanın gereği ayrıldılar aramızdan). Fakat inanın mektuba yapıştıracak pulu alacak param yoktu, gidemedim İstanbul'a.  Oysa teklifi çok cazip ve iyiydi. Bu teklifler "aa bende galiba bir şeyler var" duygusunu güçlendirdi bende. Kendime güvenim geldi ama değerlendiremediğim ve benim için önemli bir fırsattı. Bir pul parası bulamadığım için neleri kaçırdığımı düşündükçe hep iç çekmişimdir.

Yakup Sancı: Sizin memurluk döneminiz de var sanırım?

Sinan Bengier: Evet, o on yıl aynı zamanda Etibank da memur olarak çalıştığım yıllardı. Tiyatrodan çok kazanınca paraları üst üste yığmak için Etibank'ta da memurluk yaptım! Biliyorsunuz bu ülke sanatçısına da memura da iyi para verir!

Yakup Sancı: İstanbul hayatınız nasıl başladı?

Sinan Bengier: 1984 de Levent Kırca'nın teklifiyle İstanbul'a geldim. O günlerde Levent Ankara'ya gelmişti. Grup Gündoğarken "Aşağı Yukarı" diye bir oyun vardı. Bu oyunda hem küçük rollerde oynuyor hem de müziklerini yapıyordu. Grup ayrılmış Levent'e oyuncu lazımdı. Levent, "Benimle çalış" dedi. İyi çalışalım dedim. 44 gün bu oyunu oynadık Ankara'da. Levent Kırca, "Sinan senin için Ankara bitmiş artık, gel İstanbul'a"dedi. Haklıydı... Geldim İstanbul'a Hodri Meydan ve Olacak O Kadar günleri başladı. Olacak O kadar da Kameraman olan Sertaç Karan ile çalıştım. Ondan da çok şey öğrendim.

Levent benim Ankara Yenimahalle'den çocukluk arkadaşımdı. "İstanbul'a gidelim" dedi. İyi gidelim dedim İstanbul'a geldik. İki sene burada yalnız yaşadım. Bazen bacanağımda kalıyordum bazen de oynadığım tiyatroda kalıyordum. Tiyatroda yatmak yasaktı. Tiyatronun gece bekçisi akşamları kapıyı açıp beni içeri alıyordu, sabaha kadar tiyatroda yatıyordum, saat 7 de tiyatrodan çıkıyor başka yerden geliyormuş gibi saat 9 da tekrar tiyatroya geliyordum. Böyle sıkıntılı bir dönemdi.

Yalnız yaşamak zor geldi. İki sene sonra ailemi de İstanbul'a getirdim. Fakat çok sıkıntılı bir dönemdi. Ta ki televizyon başlayana kadar sıkıntılı bir dönem yaşadım. Daha sonra Olacak O Kadar başladı. Ekonomik olarak biraz rahatladım. Bir ev aldım. Olacak O Kadar ve Levent Kırca ile 10 sene çalıştım. Şimdi ise ayrılalı 18 yıl oldu.

Yakup Sancı: Neden ayrıldınız?

Sinan Bengier: Birlikte çok keyifli 10 yıl çalıştık. Yaptıklarımızın fark edilmesi ekrandan tanınır olmak güzeldi ama ölümüne bir çalışmaydı. Her gün 16-17 saat çekim, oyun, prova oluyordu. Herkes "kavga ettiler" falan dedi ama hayır, kavga etmedik. Levent benim bir yerde patronumdu ama bir yerde de çocukluk arkadaşımdı. Belki Levent haklıydı, belki ben, bilemiyorum. Sanki sıkıldım Olacak O Kadar da oynamaktan. Hep aynı şeyleri oynuyormuşuz gibi gelmeye başladı. Hep memur, işçi, hırsız gibi skeçleri oynamak bana tekrar gibi gelmeye başladı. Birazcık dışarıda ne varı merak ettim, ayrıldım.

Yakup Sancı: Kemal Sunal filmlerinin bazılarını isim değişikliği yaparak ikinci versiyonunu çektiniz. Bu kimin projesiydi?

Sinan Bengier: Bu, Cem Uzan'ın teklifiydi. O dönemlerde Kemal Sunal filmlerini teklif etti. Ben bu teklife pek sıcak bakmadım. Yaklaşık bir buçuk ay kadar konuyu tartıştık. Kemal'in filmleri çok seyredildi, ikinci versiyonu seyredilmez, o havayı yakalamak zor dedim. Bu nedenle teklife pek sıcak bakmadım. Cem Uzan "kesin seyredilecek. Sen farkında değilsin ama insanlar seni çok seviyor" dedi.

Hakikaten ben Olacak O Kadar da oynarken bu kadar çok sevildiğimin farkında değildim. Sabah 8 de platoya girip işe başlardık, gece 1 de biterdi işimiz. Haftanın 7 günü bu tempoda çalışıyorduk. Aynı zamanda bu skeçlerin dekorlarını da yapıyordum. Geceleri platoda kalıp dekor yapıyor, uykum gelince yatıyor, sabah kalkıp sakal tıraşımı oluyor, kahvaltımı yapıyordum. Ekip geldiğinde diğer hazırlıkları yapıp skeç çekmeye başlıyorduk. Eve çok nadir giderdim. Sokak yüzü görmüyordum.

O zamanlar önüme 58 filmlik sözleşme konuldu. İddia ediyorum hiçbir aktörün önüne 58 filmlik sözleşme konulmamıştır. Gururumu okşadı ama riskli bir işti.  Durun bakalım, önce 3 film çekelim, belki siz beni beğenmezsiniz, belki ben burayı beğenmem, bir deneyelim dedim. Köyden İndim Şehre filmini Kazı Kazan ismiyle çektik. Ben halen seyredilmez diyorum. Köyden İndim Şehre filminin kadrosu da çok iyiydi. Hepsi köşe başı olmuş isimlerdi. 3 film çektik ama bir şartım vardı. Oyuncular tiyatro oyuncuları olacaktı, oldu da. Sağ olsunlar, sevdirmişim kendimi arkadaşlara. Küçük rollere bile tiyatro oyuncuları geldi, oynadı.

Filmi A Takımı'nın karşısına koydular. Savaş Ay'ın ilk çıkışıydı. A Takımı ezer bu filmi dedim. Birinci film 14.5 reyting aldı. Tekrarını yine A Takımının karşısına koydular yine geçti. Halit Akçatepe ile konuştum.  Filmi 40 günde çektiklerini söyledi. Biz 10 günde çekmiştik.

Kemal'in doktor oynadığı filmi Menemen de çekiyorduk. İsmi de Doktora Bak Doktora.  Annemi Ayla Algan oynuyordu, kulakları çınlaşın. Aynı günlerde tiyatroda da Oto Gargara diye bir oyunda oynuyorum. Ayla Algan dedi ki... "Bu akşam oyuna geleceğim ve bir aktörün ölüşünü seyredeceğim. Bu şartlar altında çalışamazsın." Dedi. Çok ağır bir tempoda çalışıyordum o günlerde. Kaldığımız otele gece bir de giriyor sabah altı da çıkıyordum. Bir da yatağımı dağınık bırakmam, toplar öyle çıkarım. Odama bakıyorlar, "kalmıyor herhalde odası temiz, yatağı dağınık değil" derlermiş. Beni bir gören gece vardiyasında çalışan otel görevlileriydi. O yıllarda günde 20 saat çalışıyordum. Kemal Sunal filmlerinin ikinci versiyonları iş yaptı. Yalnız biri iş yapmadı hatta bana göre facia bir filmdi. Ben de beğenmedim bu filmi.

Bu filmlerde kameraman Salih Dikişçi'ydi. Oyuncunun şansı iyi bir kameramanla çalışmaktan geçiyor. Kameraman sadece filmi çekmiyor, eğer onu dinlerseniz çok şey öğrenebilirsiniz. Salih Dikişçi çok iyi bir kameramandı ve ben ondan çok şey öğrendim.

Yakup Sancı: Bu filmlerin tekrarını çektiğiniz için çok eleştiri aldınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Sinan Bengier: Doğrudur. Çok katı eleştiriler aldım o filmler için fakat hayır edecek de lüksüm yoktu. Cebimde 3 ekmek parası var. Arabaya 5 liralık benzin alabiliyorum. İkitelliye gidip geliyorum benzin bitiyor. Bir yerde mecburdum bu filmlerde oynamaya.

"Kendini Kemal ile bir mi tutuyor, bu filmler Kemal'inkini tutmaz uğraşmasın" Dediler. Çok uzun süre sesimi çıkarmadım ama iş sanatçı kişiliğime dil uzatmaya kadar gelince bende arada bir de olsa konuşmaya başladım...

Bu eleştirileri yapanların çoğunun hayatı tek tip oynamakla geçmişti. Adımı bildikleri halde röportajlarında "Kemal'in filmlerini çeken bir adam var" gibilerinden laflar kullanıyorlardı. Bir de şunu acaba hiç düşünmüyorlar mıydı? İyi filmlerin tekrarları mutlaka "yeni" denem oyuncularla tekrar çekilir. Kırmızılı Kadın, Hamlet, Romeo ve Julitte defalarca çekildi. Yeşilçam da aynı filmleri defalarca çekti. Şimdilerde Al Yazmalım'ın tekrarları çekiliyor. Buna benzer yüzlerce örnek vermek mümkün...

40 günde çekilen filmleri 14 günde teslim ediyorduk ve o eleştirenlerin aldıkları paranın yanında bizim aldıklarımızın sözü bile edilmezdi... Akşamları da tiyatroda oyuna çıkıp tekrar dönüp çekime başlıyorduk. O acı eleştirileri yapanlar kadar tuzumuz kuru değildi... Halende değil...

Yakup Sancı: BKM ile çalıştınız bir dönem fakat daha sonra BKM'nin hiç bir projesinde yer almadınız. BKM'nin o büyük kadrosu neden dağıldı?

Sinan Bengier: BKM'nin kuruluşu ve orada geçen bir 10 yıl (şaka maka bende ülkedeki darbeler gibi on yılda bir yer değiştirmişim). BKM 10 yıl sonra hala anlam veremediğim bir şekilde tüm kadroyu kapıya koydu. Bir toplantıdan sonra bu muhteşem kadroyu yaklaşık 3-4 dakika içinde "yakında görüşeceğiz" diye dağıttılar.

BKM Türk tiyatro tarihinin karşısında suçludur. Yılmaz Erdoğan'ı ve Necati Akpınar'ı tiyatro tarihi bir gün suçlayacaktır. Çünkü dünyada tiyatronun yaygın olduğu ülkelerde bile bu kadar geniş, bu kadar büyük bir oyuncu kadrosunun kurulması mümkün değil, bu oyuncuları bir araya getirmek 20 sene alırdı ama BKM bunu iki sene içinde başardı. Muhteşem bir oyuncu kadrosu vardı. İnsanlar birbirlerini dinleyerek oraya gelmişlerdi.

Bu sözlerinin üstünden yaklaşık 8 sene geçti o "yakında görüşeceğiz" gelmedi. Belki 35 yaşındaki bir adam için bu 8 sene kısa bir süredir ama 64 yaşındaki bir adam için çok uzun bir süre. Hiçbir gazete, tiyatroyla uğraşan hiçbir eleştirmen "BKM niye bitti kardeşim" diye sormadı. "O muhteşem kadro niye bitti, niye dağıttınız" diyen olmadı. Bu kadroda çok önemli isimler vardı. Bu isimlerin her biri şimdi bir köşe başı tuttu, yine iş yapıyor, para kazanıyor ama birlikte olunsaydı çok daha farklı işler yapılırdı. "Yakında görüşeceğiz" diye uzaklaştırıldık sonra da kapının dışında kaldık. Umarım bir gün merakımızı giderme nezaketinde bulunur BKM... Çünkü dağıtılan kadro BKM'yi BKM yapmıştı.

Yakup Sancı: Siz ve diğer oyuncular dışlandınız diyebilir miyiz?

Sinan Bengier: Sanmıyorum. Bir sorun varsa da oturup konuşacaksın kardeşim. Harç bitti inşaata paydos diyeceksin açık açık. Ama yakında görüşürüz demeyeceksin. Buna aptalca bir iki bahane de buldular. Oysa o aptalca bahaneler hiçbir zaman BKM'nin çalışmasına engel değildi, olmadı. Sadece ben değil, benim gibi o büyük kadrodan hiç kimseye BKM projelerinde yer vermedi. Çağırılmadık.

Çok gece oturup düşünmüşümdür bu konuyu. Hiçbir sebep bulamadım. Bir insan biri ile ilişkisini sonlandıracağı zaman"gel kardeşim seninle ilişkimi şu nedenden dolayı bitiriyorum" demeli. Ben de ya yanlış anlamışsın ya da evet haklısın derim. Dostluk, arkadaşlık öyle kolay olmuyor.

Yakup Sancı: Tiyatroya bu kadar ağırlık verme nedeniniz televizyon ya da sinemada yeteri kadar iş yapma imkanınızın olmayışı mı?

Sinan Bengier: Piyasa çok değişti, çok yeni insanlar girdi piyasaya, bu işi çok kolay sanıyorlar. Çünkü geldikleri yerde bu işin sahtekarlığını öğrenmişler ve sadece o kısmını baz alıyorlar. Başrolde oynayanlar paralarını çoğu zaman peşin alıyor, ondan sonrakiler ise Allah kerim. Uçuk rakamlar alan 3-4 oyuncu olunca altından kalkamıyorlar ve diğerlerinin paralarını vermiyorlar. 60 bin lira alanlar var bu piyasada. Bu parayı hak edecek ne yapıyorlar merak ediyorum. Beğenmeyenlerde var bu parayı. Birisi çıksın "ben bu parayı hak edecek şunu yapıyorum" desin. "Ağzımla kuş tutuyorum" gibi bir şey söylesin mesela. Bu parayı verince artı isteklerde geliyor tabi. "8 saat çalışırım" ya da "haftada 2 gün çalışırım, sabah gelmem öğleden sonra çalışırım" diyebiliyorlar.

Tiyatroyu çok seviyorum. Tiyatro özel bir meslek... Televizyonlarda da zaman zaman iş yapıyorum, dizilerde çalışıyorum. Çoğu zaman paramı alamıyorum. Yapımcılarda kalan paramın haddi hesabı yok. İnsanlar çok çalışıyor görünce paramızın da çok olduğunu sanıyor. Çocuğunun üzerine yemin edip para vermeyenler var.

Kışın ayazında buzunda ceket gömlek oynuyor, son lafını söylüyor akşam oteline geliyorsun yapımcı yok ortada. Arıyorsun telefona çıkmıyor. Asistanını arıyorsun "abi ben onunla çalışmıyorum artık" diyor. İki ortaklarsa eğer biri diğerinin üstüne atıyor. "Abi para işlerine o bakıyordu ayrıldı, ben bilmiyorum" diyor. Yalan, oysa beraberler. Tüm bunlar para vermemek için yapılan çirkin oyunlar. Piyasada 300 bin lira param kaldı. Bunu duyan da "demek ki 600 kazanıyorsun ki 300ü kaldı. Diyor. Hayır, yok öyle bir şey. Kazandığımın tamamı bu ama alamıyorum.

Yakup Sancı: Çalışacağınız insanları mı seçemiyorsunuz?

Sinan Bengier: Tanımıyorsam eğer onu tanıyan bir dostumu arayıp soruyorum. Arkadaşım "dört dörtlük biridir çalış" diyor. Diyor ama arkadaşımın tanıdığı gibi kalmamış ki diğeri, parayı bulmuş değişmiş adam.

Piyasada yapımcı olarak efsane olmuş kişiler var. Onlarda paraları ellerinde tutabildiklerince tutmak istiyorlar. Dizi 100 bölüme gelmiş ekip hala 30. bölümün parasını alıyor... Çünkü insan emeği bu ülkede en ucuz satın alınacak şey... Köşeler onların elinde, yeni bir projeyi isterlerse kendi kanallarında (kanallar parselli) oynatmama güçleri var.

Gidin bu dizilerde oynayan oyuncularla konuşun kaçıncı bölümün parasını alıyorlar? Ya 40dır ya 50dir ama dizinin 150'nci bölümü çekiliyor! Bu ülkede ne kadar oynamış, tanınmış oyuncu varsa hepsinin sayesinde servetlerine servet katıyorlar ama emekçinin üç kuruşuna da el koymayı kar biliyorlar.

Başka bir dizi de oynaya bir oyuncu arkadaşla konuşuyoruz. Paranızı alabiliyor musunuz diyorum "evet alıyoruz abi. 17'nci bölümü aldım" diyor. Ama 60'ıncı bölümü çekiyorlar. Neredeyse 40 bölüm parası içeride, almamış. Artık oyuncular olarak bir birimize bunları soruyoruz. Sinemanın devlerinden birinin insanların paralarını vermeme, geç verme gibi bir hakkı var mı? Oyuncu olarak bizleri yıllardır sömürdüler, halen de sömürü hız kesmeden devam ediyor. Böyle konuşuyorum diye de kimse kusura bakmasın. Zaten "televizyona çıkıyım da para vermeseler de olur" diye düşünen ve kendini oyuncu zanneden o kadar çok kişi var ki. Onlar oynuyor. Paralarını alamasalar da sorun olmuyor, zaten baştan kabullenmiş durumu.

Sinemaya hizmet etmiş bazı isimler için jübile filmleri çekildi. Bu filmlerde bana da teklif geldi. "Filmin geliri bu kişiye verilecek. Destek filmidir. Ne kadar istiyorsun" dediler. Ben istemem dedim oynadım. "Nasıl istemiyorsun? Herkes istiyor alıyor" dediler. Herkes isteyebilir ben istemiyorum dedim. Bir meslektaşıma destek olmuşum çok mu? Seve seve gider hiç para almadan oynarım. Kimlerin filminde oynadım para alamadım, ne olacak ki 15 gün de gider o filmde oynarım. En azından bir meslektaşıma destek olmanın mutluluğunu yaşarım.

Benim derdim para değil, öyle aç gözlü biri değilim. İsyanım insanların emeklerini vermeyişlerine. Biri gelse de "Sinan abi durum bu, bir film çekeceğim senin oynamanı istiyorum. Paranı da filmi satınca vereceğim" dese oynarım. Ya da"benim ilk filmim oyna destek ol bana" dese yine oynarım. Bir kuruş da para almam. Sinan Bengier'i nasıl kandırırım da oynatırım demeyecek, açıkça söyleyeceksiniz. "Kardeşim bu filmde oynamanı istiyorum ama para veremeyeceğim." De... Hay hay der oynarım, yeter ki zamanım uysun. Dürüst olacaksınız. Benim istediğim bu.

Yakup Sancı: Tiyatro çalışmalarınız devam ediyor. Sıkı bir turne programınız var. Farklı şehirlerde değişik insanlar tanıyorsunuz. Buralarda neyi gözlemliyorsunuz?

Sinan Bengier: Özel İzmir Şehir Tiyatrosu'nda çalışıyorum. Bu tiyatroyla turnelere çıkıyorum. Mesleğimin özel bir meslek olduğunu biliyorum. Sahnede çok mutluyum, son 2 senedir o şehirlerden seçilen milletvekillerinin bile gitmediği yerlere gittim. Daha önceden de gidiyordum. Değişimi gördüm, çok fazla yerde insanların medeniyetin gerektirdiği şartlarda yaşadıklarını gördüm mutlu oldum. Değişmeyen yerleri gördüm üzüldüm. İnsanlarımız insanca şartlar altında yaşamalı... Öğrencileri için fedakarca çalışan gencecik Öğretmenler gördüm.

Yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışan Kaymakamlar, Belediye Başkanları gördüm mutlu oldum. 21. yüzyılda internet gibi mucize bir olayın öğretmen evlerinde yasak olduğunu gördüm, hala örümcek kafaların olmasına üzüldüm...

Sinan Bengier'e Teşekkürler.

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve www.sinematürk.com'un izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
 
Yakup Sancı İletişim: [email protected]

 

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)