Bu haftaki konuğumuz değerli oyuncu Ekrem Gökkaya. Sinemaya giriş hikayesini ve hayat felsefesini birazdan okuyacak, kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Genellikle hep kötü karakterler oynadı oyunculuk hayatında. Fotoğrafına ilk baktığımızda kendisi de sanki oynadığı rollerdeki gibi gelebilir insana. Unutulmaması gereken bir şey var ki, oynadıkları sadece bir rol ve o sert bakan adam sadece bir fotoğraf...
31 Temmuz 2012

Kardeşlerinden Ağabey Muammer Aksaray'da, abla Kamuran Koçhisar da dünyaya gelir. Babanın emekli olup yerleştiği şehir olan Konya'da da Ekrem Gökkaya 5 Şubat 1934 yılında dünyaya gözlerini açar.
Öğrencilik hayatı Kuran kursları ile başlar. Ortaokulu yarısına kadar Konya da okur, ailenin İstanbul'a göç etmesiyle Üsküdar Paşakapı ortaokulunda da tamamlar. İstanbul Erkek Lisesi nden sonra kısa bir süre Akademinin resim bölümünde okur. Altı yıl resmi görevde bulunur.

Sinemaya giriş hikayesini ve hayat felsefesini birazdan okuyacak, kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Genellikle hep kötü karakterler oynadı oyunculuk hayatında. Fotoğrafına ilk baktığımızda kendisi de sanki oynadığı rollerdeki gibi gelebilir insana. Unutulmaması gereken bir şey var ki, oynadıkları sadece bir rol ve o sert bakan adam sadece bir fotoğraf...

Yeşilçam'ın 78lik delikanlısı Ekrem Gökkaya'nın sert bakışlarının ardına sızıyor, belki de ilk defa gülümseyişini görüyoruz... İşte yüreğine tuttuğumuz aynaya yansıyanlar...

Ekrem Gökkaya: "Ömrüm Böyle Geçti" adlı filmle oyunculuk hayatım başladı. Bu filmde çalışırken memurdum, başrol oyuncusu Gülistan Güzey'in kocasını oynuyordum. Memur olmam nedeniyle filme ismimi bile yazdıramadım. Ayşecik, Öztürk Serengil ve Kenan Pars diğer rollerdeydi. Daha sonra ise sayısını bile hatırlayamadığım yüzlerce film... En sonuncusu Kemal Sunal'ın oynadığı 1992 de çektiğimiz "Koltuk Belası" oldu. Bu filmin aynı zamanda yapım yönetmenliğini de yaptım. Cem ve Cumhur Film şirketlerinin çektiği tüm filmlerin yapım yönetmenliği bana aittir. Yanlış hatırlamıyorsam  toplam 32 filmdir.

Yakup Sancı: Sizi sinemaya çeken neydi, hayaliniz neydi, sinemaya hangi duygularla başlamıştınız?

Ekrem Gökkaya: Çocukluğumdan beri Hollywood sinemasını hayranlıkla seyrederdim. Ortaokul ve Lise tahsillerim sırasında tiyatro oyunlarında hep başrol oynadım. Ailemde bütün fertler annem, babam, dedelerim, kardeşlerim dahil hepsi üniversite mezunudur. Bir tek ben yüksek tahsil yapamadım. Hatta ailede şöyle konuşulur"Ekrem okuyup adam olamadı da artist oldu" derler. Sülalede çok bol general, hukukçu, eczacı ve yüksek gazeteciler var. Adam olamayan bir ben varım! Hayalim; çocukluğum da siyasal bilgiler okuyup Hariciyeci olmaktı. Ağabeyim askeri doktordu, ablam eczacıydı, ben 16 yaşında iken doktor olan ağabeyimi trafik kazasında kaybettim. Ondan sonra dağıldım. Bu şekilde geldim sinemaya... Sinemaya çok severek başladım. Sinemanın her branşında (kamera önü ve arkası) görev yaptım. Sinemanın kamera önünü, kamera arkasını, laboratuar çalışmalarını hepsini aynı derecede sevdim ve yaptım.

Yakup Sancı: Sinemada asıl yapmak istediğiniz iş neydi, oyunculuk mu yoksa başka bir şey miydi?

Ekrem Gökkaya: Sinemanın hamallığından, oyunculuğundan, yapımcılığından, pazarlamasından hepsinden aynı derecede zevk alıyordum. Türk sinemasında nadir olan kamera önü ve kamera arkasındaki tüm işleri yaptım. Buna senaryo ve dekoru da katarak arada ne iş varsa hepsi dahil... Sinemada yapmadığım iş kalmadı. Bir dublajda zorlandım, girdim ama beceremedim. Üstünde de fazla durmadım. Kısacası sinemanın hamalıydım.

Yakup Sancı: Sinema size maddi manevi ne kazandırdı?

Ekrem Gökkaya: İçinde iken geçindim, alkışlarla yaşadım, emekli oldum, namerde muhtaç olmadan yaşamaya çalıştım. 47 yaşında evlendim. Hayatımda tek evlilik vardır.1 oğlum var. Sinemada çalışırken 2 düsturum vardı. Hanım oyuncular benim ekmek arkadaşımdı. Onlarla bekar olmama rağmen hiç ilişkiye girmedim. İkincisi de işçi teri kurumadan parasını almalı. Ben daha işe başlamadan sabah parayı dağıtırdım. Kimsenin terlemesini beklemezdim. O yüzden aldığım hayır dualarıyla yaşamaya çalışıyorum. Emeklilik zor zanaat olmasına rağmen yaşamaya çalışıyorum. Şu telif hakları çıkmadığı sürece"atın poposundaki sinek" gibi emekli maaşımızla yaşamımız sürüp gidecek.

Yakup Sancı: Bu iki düsturu kendinize yasa olarak belirlemenizde sinemada ve çevrenizde yaşanan olumsuzluklar mı etkendi?

Ekrem Gökkaya: Uğur Mumcu benim teyzezademdir. Onunla aynı kafa yapısındayım. Kadınını saklayan toplumdan nefret ederim. Maalesef Konya da doğmuşum. Atatürk'ten başka yüce tanımam. Atatürk ilkelerine ters gelenlerle zoraki Atatürkçülerle maalesef elimizde olmadan birlikte yaşamaktayım. 18 yaşında olsam bugünkü Türkiye de durmam. Emekçinin hakkının yenmesinden geçtik emek yok artık ticaret var. Tarlada da, fabrikada da yok. Emek unutulmuş. Beyoğlu'nda bir sineması vardı onu da yıkıp muratlarına erecekler. Zaten suret yapmak onlara göre günahtır ve bizlerin ölümü vaciptir!

Yakup Sancı: Sinemayı, film setini özlüyor musunuz?

Ekrem Gökkaya: Film setini özlediğimi bir tek cümle ile ifade ediyorum; Benim yegane ibadetgahım sinema setidir. Anılarım o kadar çok ki herhalde 2 kitap olur. Yeşilçam da çalıştığım dönemlerde yani işin içindeyken ne yaptığımın farkında değildim. Aktör olarak bazen aynı günde 3-4 değişik filmde çalışıyordum.

Yapım yönetmenliği yaptığım dönemlerde ise filmlerin çekimi, basılması, dublajlarının yapılması, kısacası ta ki sinemalarda oynayacak duruma gelene kadar ki işler bana sanki boşu boşuna yapılan işler gibi gelirdi. İşin pratiğini kapmıştım, gündelik işlerdi işte... Sinemadan uzaklaştım aradan 20 sene geçti. İnanır mısınız neredeyse çalıştığım filmlerin hiç biri aklımda kalmamıştı.

Bana göre çağın en büyük icadı olan internet sayesinde anılarımı gördüm. Emeklerimi gördüm. Boşa geçtiğini sandığım yıllarda; övünmek gibi olmasın ama bayağı iyi işler yapmışım. Tanrı, bana o dönemlerimi Yeşilçam da geçirttiği için şükürler olsun. Kendimiz bir zaman sonra kalmayacaksak da eserlerimiz bu internet sayesinde unutulmayacak. Bunun mutluluğu ile de bizler de bir selvi altında rahat uyuyacağız.

Yakup Sancı: Pek çok rejisörle çalıştınız ama Aram Gülyüz hocanın sizde özel bir yeri var diye düşünüyorum, yanılıyor muyum?

Ekrem Gökkaya: Aram Gülyüz ağabeyimle telefonlaştık kısa bir zaman önce. Teferruata girmeden sevincimi belirtmiştim. Aslında konuşmamızın içeriği de Türk sinemasıydı. Türk sinema tarihine saygımdan dolayı şunu açıklamak istiyorum ki, binlerce insanın sadece en iyi vasıflarını toplasanız bir Aram Gülyüz etmez. O telefon konuşmamızda bana en çok dokunan bir cümlesi şöyleydi; "Yeşilçam Bitti" herhalde bu sözü sarf ederken gözleri de dolmuştur. Zira sesi titriyordu konuşurken. Setlerinde en çok zevk aldığım, keyifle çalıştığım rejisör kayıtsız şartsız Aram Gülyüz'dür. Eşini de kaybetti. Hayatlarımız izin verirse yazın İnkum'daki evime davet ettim. İnşallah ölmeden birbirimizi bir daha görürüz. O buluşma olmadan ben ölmemeye kararlıyım...

Yakup Sancı: Televizyon ya da sinema filmlerini takip ediyor musunuz?

Ekrem Gökkaya: Televizyonlarda acemi saçmalıklarına biraz göz atıp takip etmiyorum bile... Bartın da çekilen bir filmin setini ziyarete gittiğimde çok şaşırdım. Çünkü, benim yıllar önce Yeşilçam da yapım yönetmeni olarak tek başıma yaptığım 5-6 iş için ayrı ayrı kişiler görevlendirilmişti. Demek ki biz eski Yeşilçam emekçileri şimdi sette çalışanların yaptığı işlerin 10 katını tek başımıza yapmışız. Böyle bir çalışma da severek yapılınca oluyormuş demek ki...

Yakup Sancı: 78 yıllık hayatınızda sizde iz bırakan, hayatınızı şekillendiren isimler kimler oldu?

Ekrem Gökkaya: Gençlik yıllarımdan itibaren bende iz bırakan önemli isimler ve bu isimlerle güzel dostluklarım oldu. Neyzen Tevfik, çocuk yaşımda onunla rakı içme şerefine nail oldum. Teyzezadem Uğur Mumcu... 28 yaşında kaybettiğim rahmetli ağabeyim Doktor Muammer Gökkaya. Yine ağabeyim Doğan Güreş... Ömer Besim Koşalay... Kafa yapısını hiç sevmediğim halde efendiliği ve insanlığı çok büyük olan rahmetli Adnan Menderes. İstanbul Valisi ve belediye başkanı, Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi başhekimi Doktor Fahrettin Kerim Gökay... Emniyet Müdürü Muzaffer Çağlar. Cinayet masaları emniyet müdürü Vedat Sokullu... Roma olimpiyatlarında birinci olan Suvari birliği ekibinden Saim Polatkan, Yaşar Doğu, Mersinli Ahmet, Gazanfer Bilge, Celal Atik... Futbolda, Metin Oktay, Baba Gündüz Kılıç, Sarı Muzaffer, Coşkun Özarı, Turgay Şeren, Cihat Arman, Küçük Fikret, Halit, Beşiktaşlı Çengel Hüseyin, Baba Hakkı ve diğerleri... Atletizimde Cezmi Or, Ruhi Sarıalp, Gülleci Toma Balcı (Sahte Kabadayı filminde Kemal Sunal'ın babası rolünde oynattığım ve garson rolünde öldürdüğüm kişi) Üsküdarlı Kıvırcık Muzaffer, Yenikapılı Raci, Beyoğlulu Kürt Abbas Dayı, Hüseyin Heybetli ağabey ve 30 sene beraber olduğum ağabeyim Dündar Kılıç.

Sinema ve müzikte, Muzaffer Tema, Ayten Çankaya, Ayhan Işık, Turan Seyfioğlu. Arkadaşlığı dostluğu hiçbir insanda bulunmayan Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Emel Sayın, canım kadar sevdiğim rahmetli Natuk Baytan, çok saygı duyduğum Metin Erksan, her an beraber olmak istediğim Aram Güler, Adile Naşit'ten Atıf Kaptan'a tüm sinema aktörleri ve aktristleri hayatıma şekil veren unsurlar olmuştur.

Tabii bu unsurları bir araya toplayan dünyanın en güzel şehri İstanbul'u yad etmeden geçemeyeceğim. Eşim ve oğlum, şimdiki memleketim Bartın. Bahsettiğim her bireyden bir şeyler öğrenerek 78 yaşıma geldim.

Yakup Sancı: Uzun süredir Bartın da yaşıyorsunuz. Neden Bartın'ı tercih ettiniz?

Ekrem Gökkaya: Emekli oldum, sinema salonları kapandı, bizler alaylı sinemacıydık, okullular geldiğinde ben zaten hanımımın memleketi olan Bartın'a yerleşmiştim. Kışın Bartın merkezde yaşıyorum. Yazın ise İstanbul'un Kilyos'una benzer, İnkum da yaşıyorum. Denize ve kuma 100 metre mesafede küçük bir bahçesi olan evimde yazı geçiriyorum.

Yakup Sancı: Oğlunuz da çocukluğunda oyunculuk yaptı diye biliyorum yanılıyor muyum?

Ekrem Gökkaya: Uğur Mumcu'nun mizahi yönünün çok kuvvetli olduğunu bildiğim için kendisine, Kemal Sunal'a bir senaryo yazar mısın dedim. O da "ben Sakıncalı Piyade kitabımı 7 senede yazdım" demişti. Bir kaç yıl sonra annemin vefat etmesi nedeniyle Uğur Mumcu ziyaretime geldiğinde oğlum Evren de 4 yaşındaydı. "Ne kadar güzel bu çocuk" dedi. Ben de ona, sen Sakıncalı Piyade'yi 7 senede yaratmıştın, ben oğlum Evren'i 47 yıl düşündükten sonra yarattığım için böyle güzel oldu dedim, gülüştük rahmetliyle. O yıl oğlum Evren Emrah'ın "Ayrılamam" adlı filmindeki küçük kardeşi Ali'yi oynamıştı.

Yakup Sancı: İstanbul, bir ömür yaşadığınız şehir, belli ki hayatınızda çok yer kaplıyor. İstanbul'u özlüyor musunuz?

Ekrem Gökkaya: İstanbul Lisesi'nde okurken Kuzguncuk'tan vapurumuz Galata köprüsüne yanaşırdı. Yürüyerek ve ya yaya tramvaya binerek okula gidip gelirdim. O zamanlar İstanbul ayaklarımın altındaydı, şimdi kalbimde...

Şairin dediği gibi "ben de aynı kanıdayım" yıllardır uzaktan bakıştıkları halde aklı olmadığı için evlenemediği Kız Kulesi'ne bakıp duran Galata Kulesi'nin içinde çok film çalışmalarım oldu. Oralarda çok hatıralarım vardır, bu nedenle Bizanslılara müteşekkirim...

İstiklal Caddesindeki tramvayı kendime benzetirim hep... Çünkü ben de en az 5 defa Taksim Tünel arasında denize sarkıtılmış bir zoka gibi, amiyane bir tabirle volta atardım. Geriye dönüp baktığımda hayatımın en güzel yıllarının Taksim Tünel arasında geçtiğini görüyorum. Demek ki gönlüm sokak çocuğuymuş, sokaklarda yaşayan insanların sokak sevgisini şimdi daha iyi anlıyorum...

Nostalji yapmak istediğimde interneti açıp maçta penaltı noktasına konulmuş gibi 50 yılımın geçtiği Beyoğlu İstiklal Caddesi karşımda duruyor. Yazmakta olduğum kitapta da bahsedeceğim, bana takılmış 3 tane lakabım vardı. Üsküdar Kuzguncuk da yaşarken"Üçgen Ekrem" sinemada "Santana Ekrem" ve "Beyoğlu Ekrem" derlerdi.

İnanın Taksim'den Tünel'e kadar İstiklal Caddesi ve Tünel Caddesinin santimetre karesine 5.000 defa basmışımdır. Diğer semtlerden gelenler beni görmediklerinde Beyoğlu'na çıkmamış gibi olurlardı. Pasaj da Akordeon çalan Madam, Konak Oteli(Konak Han) önünde, kolunda kayış, elinde balon satıcısı... Bu adamın da Mitçi olduğu rivayet edilirdi... Ayakkabı boyacısı Roman Avare, Entelektüel Cavit, Ayakları kesik Samim ve ben Beyoğlu'nun delileriydik. Keşke hep öyle deli kalabilseydim. Gönlüm Beyoğlu aşkı ile dolu, hatta deli divaneyim. İçinde oturanlar, size bıraktığım en kıymetli hazinemi, Tophanesinden Tüneline, Kasımpaşa'sından, Karaköy'üne, Taksim'ine kadar kıymetini bilin. Aklınız varsa oralardan uzaklaşmayın. Beyoğlu'nu tek kelimeyle özetleyecek olursam benim için bir "Platonik Aşktır"

Yakup Sancı: Birlikte çalıştığınız pek çok sinema insanı aramızdan ayrıldı. 78 yaşındasınız daha dün gibi anlattınız İstanbul'u. Nasıl geçti bu ömür?

Ekrem Gökkaya: 78 yaşıma geldim ve şunu anladım ki yıllar sulardan, sellerden, ırmaklardan daha hızlı akıyor. Kendini öldürmeye kalkarsan deli derler, her şeye rağmen yaşıyorsan akıllı, öyleyse dünyaya kazık çakmalı adamakıllı diye düşünsek de maalesef hayat ne bir nokta ne bir hat... Bir solukta varacağız ve mezar taşı denen noktayı koyacaklar başımızın üstüne...  Bu güne kadar Yeşilçam nice dostlarımızı dibindeki toprağa aldı. İyi ki varsın Yeşilçam, benden bu kadar. Elbet bize de bir gün sıra gelecektir. Kalanlara selam olsun...

Arkadaşlara, dostlara, yarenlere, meslektaşlara, sinemaseverlere ve beni tanıyan hatırlayan herkese sevgilerimi yolluyorum.

Ekrem Gökkaya'ya Teşekkürler.
Her hakkı saklıdır. Yazarının ve www.sinematürk.com'un izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
Yakup Sancı İletişim: [email protected]

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)