Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yeşilçam Türk sinemasıdır. Orada hayal dünyasının şekli oluşmuş, orada dal budak salmıştır. Hayal dünyası orada ete kemiğe büründü. Kızdığımız oyuncular, aşık olduğumuz oyuncular hep orada yaşadı. Türk sinemasına damgasını vuranlar, Türk sinemasına gerçek hizmet edenler bir bakıma isimsiz kahramanlardır. Yapımcısı, yönetmeni, oyuncusu, ışıkçısı, senaristi, set elemanlarıyla gönüllerin zirvesinde yerlerini almışlardır. Öyleleri vardır ki... Hem ilklere imza atmış, hem de birçok oyuncu ve yönetmenin yetişmesine neden olmuştur.
Sanat dünyasından bir yıldız gibi kayıp giden fakat ismi ölümsüzleşmiş Yeşilçam insanlarını da unutmamak gerekir. İşte bunlardan birisi de yaptıklarıyla en önemli konuma gelmiş gerçek sinema ustası Yönetmen Natuk Baytan’dır.
Herkesten önce gelir, ekibin toplanmasını beklerdi. Türk sinemasının ünlü yönetmenlerinden biriydi Natuk Baytan. Dram, avantür, komedi ve tarihi serüven filmleri çekti usta yönetmen. Filmlerde rol alarak giriş yaptığı Yeşilçam da her zaman şık giyinir ve papyon takardı. Daha sonraları ismi papyonlu yönetmene çıkacaktı.
Natuk Baytan, veteriner baba ile Selanikli anneden 1925 yılında dünyaya geldi. O bir cumhuriyet çocuğuydu. İlk ve ortaokulu Manisa da okudu. Sinemaya olan tutkusu ortaokuldayken belki bilinçli belki bilinçsiz olarak başladı. Ama içinde böyle bir aşk, böyle bir sevgi her zaman vardı.
Ümit Baytan: (Amca Oğlu) “Ben orta mektep, Manisa da yatılı okuyordum. Ben sabahçıydım Natuk da öğlenciydi. Natuğun bir sinema makinesi vardı bu makine de mahallenin çocuklarına kovboy filmleri oynatırdı. Filmde ses yoktu ama herkes bu filmleri seyrederdi."
Babası Kadir Baytan veterinerlikten emekli olduğunda küçük Baytan da ortaokulu bitirmişti. İstanbul’a taşınırlar. Bir süre Nişantaşı ışık lisesi’nde sonra Boğaziçi lisesinde okur. İstanbul Üniversitesi’nin hukuk kısmına kayıt olur. Sonra da edebiyat fakültesinin arkeoloji bölümünü bitirip arkeolog olur. Üniversite de okurken İstanbul Büyük şehir belediyesinde memurluğa başlar. Bununla da yetinmez, Beyoğlu’nda bir fotoğraf hane açar kendisine. Sinemaya, güzel sanatlara olan sevgisini çektiği fotoğraflara yansıtır. Askere gider, yedek subay olarak askerliğini yapar. Boş zamanında hikayeler, piyesler kaleme alır. Ama ne yazık ki bunlar günümüze kadar gelmez, defterler arasında kaybolup gider. Askerlik dönüşü yine belediye de memurluğa devam eder. Bir gün Kabataş’dan geçerken hayatının değişeceğini aklının ucundan bile geçirmez.
Sırrı Gültekin: “(Yönetmen)Uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı Dolmabahçe de resimlerimizi çekiyor. Yazıhaneden bir oyuncu gelecek onu bekliyoruz ama oyuncu gelmedi bir türlü. Sizden rica etsem bu rolü oynar mısınız? Dedim. "Bilmem, becerebilir miyim?" dedi. Niye olmasın çok mühim bir rol değil. Bir adres soracaksın o kadar.’’ Peki tamam’’dedi. Natuk Baytan ile tanışmamız ve kamera karşısına geçmesi böyle başladı. Aradan zaman geçti, Natuk piyasada görülmeye başladı. Bende Nisan yağmuru diye bir film çekiyordum. Nebahat Çehre, Murat Soydan, Münir Özkul oynuyor. Bu filmde bir mafya reisi vardı. Natuk da yakışıklı güzel bir adam, enteresan bir sinema fiziği var. Natuk böyle bir rol var oynar mısın? Dedim. Gülümsedi, "oynarım" dedi.
Bugün birçoğunun izine rastlanmayan, gümüş elde etmek için yakılan birçok siyah beyaz filmde irili ufaklı rollerde oynamıştır. Ne yazık ki bu filmlerin hiç birine ulaşılamamıştır.
Natuk Baytan Çok sevdiği sinema’nın içine girince kendini bir Yeşilçamlı gibi görür, memuriyetten ayrılır. Senaryolar yazmaya başlar. Bütün ideali günün birinde ünlü bir rejisör olmaktır.
Müjde Baytan: (Natuk Baytan’ın Kızı) "Babam Natuk Baytan’ın, iş hayatında kendini kanıtlamış biri olduğunu düşünüyorum. Baba kimliğine gelince… İş hayatındaki başarısından çok daha başarılı ve mükemmel bir babaydı. Babamı kaybettiğimde 23 yaşındaydım. Babamla ilgili hatırladığım zaman dilimi yaklaşık 15 sene. Ama bu zaman içinde hatırladığım tek bir kötü anı yok. Mutlu bir çocukluk, gençlik yaşadım. Anlayışlı bir baba ile karşı karşıyaydım. Ayrıca babamın o günlerdeki beni yetiştirmesini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Çok sevecen, çok yardımsever olmasına ramen, babam acıkınca bana balık vermedi, balık nasıl tutuluru öğretti. Beni hayata hazırladı. Şimdi bunların ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyorum."
Natuk Baytan Amerika da bulunan abisinden Hollywoood da sinema okullarında okutulan kitaplardan ister. Gelen kitaplar sinema okullarında okutulan temel kitaplardır. Senaryo nasıl yazılır? Oyuncu nasıl olunur? Yönetmen’in bilmesi gereken temel bilgiler nelerdir?
İddalı bir senaryo yazar ve birkaç firmaya götürür. Ancak hiçbir prodüktör asistanlık yapmayan birine rejisörlük yaptırmak istemez. Alaattin isminde bir arkadaşıyla ortak bir firma kurar ve 1961 yılında "karanlıkta yaşayanlar" filmini çekerek. Afişlere yönetmen Natuk Baytan yazmayı başarmıştı.
Necip Sarıcıoğlu (Stüdyo Sahibi): "İnsanlar eserleriyle yaşarlar. Natuk Baytan da yaptığı eserleriyle ilelebet yaşayacak, anılacak, araştırılacaktır."
Kendine has bir teknik geliştirir. Sinemada harekete öncelik verecekti. Ne durağan oyuncu ne de durağan kamerayı sevmezdi. Şaryo tekniğini geliştirmeyi hedefledi ve 24 metre kadar oluklu raylar yaptırdı. Travering arabasını ileri geri sağa sola kaydırdı. Tahta şaryo’yu Natuk baytan’dan önceki rejisörler de kullanmıştı ama Baytan, şaryo’yu filmin değişmeyen bir parçası haline getirdi. Her planı şaryo’yla çekti. Bu yüzden Yeşilçam da ismi şaryo Natuk’a çıktı.
Günde iki üç sinemaya gider, Hollywood yapımı tarihi ve avantür filmleri izler, yönetmenliğe adeta hazırlardı kendi kendini. Beğendiği mizansenleri not alırdı. Hollywood’un çektiği bu dev kadrolu, süper prodüksiyonlu filmler Natuk Baytan’ın yol göstericisi, hocalarıydı sanki. Natuk Baytan "sanat okulum sinema, hocalarım ise filmler" derdi.
Müjgan Baytan (Natuk Baytan’ın Eşi): "Natuk, film hayatında ne kadar başarılıysa ev hayatında da o kadar başarılı bir baba oldu, bir eş oldu. Hepimize çok düşkündü. Çocukları çok severdi. Onları da çok güzel yetiştirdi."
Kadir Baytan (Natuk Baytan’ın Oğlu): "Babamla arkadaş gibi değil baba oğul gibiydik. Aramızda bir mesafe olmakla beraber babam daima hoşgörülü biriydi. Bize çok düşkündü. Eğitime çok önem veren bir kişiydi. Benim ve kardeşim için elinden geleni yaptı. Ben yurtdışında okudum uzun seneler. Her türlü fedakarlığa eğitimimiz için katlandı. Babamın çocuklukta başladığı sinema aşkı ölünceye kadar devam etti. Babamın hasta olduğu dönemde bize maddi manevi desteğini esirgemeyen Sayın Türker İnanoğlu’na ailem adına çok teşekkür ediyorum."
Çekeceği filmin her şemasını kare kare çiziyor, dekupe edilmiş senaryolarla hazırlıyordu kendini filmlerine. ‘’Memiş iş başında, çiğdem, ve aşkların en güzeli’nden sonra ‘’sahildeki ceset’’ filmiyle 1966 da, 2’nci İzmir Film Şenliğinde en iyi ikinci film ve en iyi senaryo ödüllerini alır. Aynı yıl içinde Yıldırım Gencer, Muzaffer Nebi oğlu ve Birsen Menekşeli ile ‘’Affedilmeyen Günah’’ adlı koyu bir dram çeker ve izleyiciyi gözyaşına boğar. Daha sonra ‘’Horasan’dan gelen Bahadır’’ ilk tarihi avantür filmine başlar ama maddi imkansızlıklar nedeniyle bitiremez.
Kemal Özekin (Natuk Baytan’ın Komşusu): "Ben eski bir komşusuyum. Çok değerli bir insandı. Çektiği filmlerle hepimizi güldürdü. Allah da onu orada güldürsün."
Usta yönetmen natuk Baytan, Fatih semtinde oturuyordu. 1965 yılı ünlü yönetmene hem şans hem de şanssızlık getirmişti. İki ödül almasına ramen geçim zorluğu içine düşer. İki yıl Fatih de ki oturduğu eve Yeşilçam’dan yaya olarak gider gelir. Onurlu bir sanatçıydı. Hiç kimse onun parasız olduğunu bilemedi. Oldukça şık giyinir pantolonu eski bir deyimle "jilet" gibi olurdu. Devamlı papyon takardı. Papyonlu yönetmendi o, herkesin papyonlu yönetmeni. Ayakkabıları eski ama devamlı pırıl pırıl boyalıydı. "Düşman ayağa bakar" derdi.
Natuk Baytan iki yıl aradan sonra şanssızlığını yeniyordu. 1967 onun kader yılı olacaktı. İkisi fantezi komedi,’’Fantom-İstanbul’da Buluşalım’’ ve ‘’Şaşkın hafiye’’ diğer ikisi de kostümlü avantür filmlerdi. "Şeyh Şamil" ve "Hacı Murat" Natuk Baytan’ın kaderini değiştirecekti.
Yılmaz Atadeniz (Yönetmen): "Papyonu ve her zaman tertemiz kıyafetiyle tanıyorum ben onu. ‘’Sahildeki Ceset’’ filminin revizyonunu yapmamı istemişti. Milli film stüdyosunda revizyon yaptık. O zaman senaryosunu gördüğümde şaşırmıştım, çünkü öyle enteresan bir senaryo’ydu ki her plan en mükemmel şekilde anlatan tek sayfa çizmişti. Şaryo’yu Türk sinemasında en iyi kullanan kişiydi. Şaryo’yu yalnız bir noktadan bir noktaya kadar değil, o ray üzerinde yalnız geriye çekilerek değil, ileriye giderek, açıları 180 derece değiştirerek, mükemmel bir şekilde şaryo kullanan bir yönetmendi."
Yılmaz Atadeniz: "Hacı Murat" çekilecekmiş Turgut Demirağ beni yazıhanesine çağırdı. Turgut ile beraber çok çalışmıştık. Şampiyon diye Emel Sayın’ın Ayhan Işıkla oynadığı ilk filmini çekmiştim. Orada da bir tiyatroda yönetmen rolünde Natuk Baytan’ı oynatmıştım. ‘’Cüneyt Arkın’lı Hacı Murat filmini işletmeciler senin çekmeni istiyor’’ dedi. İmkansız ben söz verdim elimde iş var dedim. "Filmi kim çekecek o zaman" dedi. Ben bir kişi tanıyorum. Bence mükemmel çeker, Natuk Baytan. Natuk Deyince…’’Ya o oyuncu yönetmenlikle ne ilgisi var?’’ Ben çektiği filmin montajını yaptım, senaryosunu gördüm. Çok itimadım var dedim. ‘’ Bak filmi kötü çekerse parasız olarak filmi düzeltmeyi, montajı yapmayı kabul ediyor musun?’’ Evet, ben Natuk’a çok güveniyorum çok itimat ediyorum dedim.”
Cüneyt Arkın: "Ben Natuk abi ile yaklaşık 30 kadar film çektim. Hacı Murat filminde bir sahne çekiyoruz. Ruslar bizi top ateşine tutarlar biz 20-30 suvari bir an evvel aramızdaki mesafeyi kapatıp toplara gider onları imha ederiz. Topların patlaması için kör Nizam barutları belli aralıklarla dizmiş bizde oradan geçerken top güllesi patlıyormuş gibi oradaki barutlar patlayacak çektik olmadı. Natuk abi ‘’barutu biraz fazla koyun’’dedi. Kör Nizam kızdı. Barut fazlalaştı. Atlarla son sürat barutların üzerine gidiyoruz birden altımda bir şey patladı ki barut mu? Bomba mı? Anlayamadım. Atın alt kısmının parçalandığını gördüm. Yere düştüm elim bir anda şişti. Hiç unutmuyorum o zaman Natuk abi geldi. Ne kadar üzgün gözleri dolu ağlayacak nerdeyse. Tuttu beni kucakladı. İnsan tarafı fazla olan bir insan, harika bir insandır.
Arabesk filmleri çıktığı zaman bizim de onlarla rekabet eden filmlerimiz de karate filmleriydi. Ama yapımcılar değişti. O dönemler daha çok ikinci, üçüncü sınıf prodüktörler var, ancak onlarla film yapabiliyoruz. Paramız az, negatif az, zaman az. Altı tane çok güzel, sarışın kız gelecek sete. Onların sahnesi var. Sıra onlara geldi Natuk abi, "kızlar hazırsa gelsin" dedi. Set amiri vaziyeti anladığı için ortalıkta yok. Asistanı geldi. "Abi hazırlar", Natuk Abi, "gelsinler o zaman"dedi. Altı tane fıstık gibi, mavi gözlü, sarışın genç kız yerine, altı tane şişman, çirkin, yaşlı kadın geldi. Natuk abi şöyle bir baktı sonra kameramana döndü "ya kameramanım, bu altı tane çirkin, şişman, yaşlı kadını, altı tane mavi gözlü, sarışın, güzel genç kız haline getirecek lambalar var mı sende?", kameraman "var abi" dedi. Kameraman ışıkçıya sesleniyor; "abi altı tane şişman, çirkin, yaşlı kadını, altı tane mavi gözlü, sarışın, genç kız yapacak lambalarımız var ya onları getir bakıyım" dedi. Hayata müthiş bir zekayla bakan ve o gücüyle de en mutsuz durumlarda ince zekasıyla ince espriler yakalayan dünya güzeli bir insandı. Nur içinde yatsın."
Cüneyt Arkın’lı tarihi serüven filmlerle şöhretini pekiştiren Natuk Baytan, 1968 yılında daha önceki yıllarda yarım kalan filmi, "Horasan’dan Gelen bahadır" ve "Gök Bayrak" filmlerini çeker. Ardından da ‘’Hacı Murat Geliyor’’ ve ‘’Kırmızı Fener Sokağı’’ filmlerine imza atar. Büyük usta Natuk Baytan, 1969 yılı’nda ‘’Namluda Beş Kurşun’’ ve ‘’Ömür Boyu’’adlı polisiye avantür filmleri çeker.
Yunus Yılmaz (Yönetmen- Natuk Baytan’ın Asistanı): "Tüm senaryonun sahne dökümlerini böyle yap. Senaryoyla işin bitsin, sonra bu dökümlerden mekanlara göre sahneleri topla. Bir döküm daha yap. Senaryo da kaç tane meyhane sahnesi varsa bunları bir araya topla. Dahiller ayrı, hariciler ayrı gruplar halinde geçtiğin mekanlarda toplanacak. Dahili, harici diye ayırdığın bu dökümden günlük iş planları çıkaracaksın. Günlük iş planı, o gün çekebileceğimiz sahnelerin oyuncularını, kostüm ve aksesuarlarını yönetmenin rehberidir. Her gün ayrı bir iş planı yapacaksın. Bunu yaptığında bizim bu filmi kaç günde çekeceğimiz önceden belli olur. Oyuncular bu plana göre önceden haberleri olur. Bu program hiç ama hiç değişmez. O gün konan iş programında bir aksilik olduğunda önceden hazırlanan programın en sonuna konur. Bu önceden oyunculara ve mekkan’a verilen tarihlerde bir aksama olmaz. Normal iş programı üzerinden devam eder, anlaştık mı? Anlaştık hocam."
Sönmez Yıkılmaz: "Battal gazi’yi çekiyoruz, bende battal gazinin arkadaşını oynuyorum. Dayak yemiyorum bu filmde, dayak atıyorum. İyi bir rol… Mengene Hasan’ı oynuyorum. Natuk baba "şu tepeciğe çık atlılar gelecekler. Sen oradan aşağı uç, atlıların birini attan düşür"dedi. Aşağı baktım 15-20 metre kadar var. Baba ben Süpermen miyim? Dedim. "oğlum sen jön oynuyorsun" dedi."
1970’li yıllarda özellikle hareketli ve tehlikeli mizansen içeren ‘’Kara Murat’’serisiyle tarihi avantür filmlerinin aranılan yönetmeni durumuna gelir Natuk Baytan.
Cüneyt Arkın: "Natuk abi’nin yüzünde her zaman iyimser bir hava olurdu. Ben onun o iyimser havasını gördükçe kendimi çok iyi, huzurlu hissederdim. Bir kez kızdığını, öfkelendiğini görmedim. Hiçbir zaman yüksek sesle bağırmazdı. Natuk abi’nin o iyimser hali onda müthiş bir yaşama sevinci yaratırdı. Çok severdi hayatı, bu nedenle de çok üretken bir insandı. Sete her zaman hazır gelirdi. Senaryo elinde kamera nerede? Hepsinin hesabını yapmış olarak, yani dekupajını yapmış olarak gelirdi. Bu nedenle çok kolay çalışırdık. Vişne suyunu çok severdi. Bir de mekanı çok iyi değerlendirirdi. Müthiş bir mekan bilinci vardı."
Cüneyt Arkın tarihi filmler için yaratılmıştı sanki. Gözü pek, cesur ve dublör kullanmaksızın en tehlikeli sahnelerde oynuyor, kale surlarına tırmanıyor, burçlardan parandeler atarak, uçuyor, zıplıyordu. Natuk Baytan da sahnelerini en iyi biçimde planlıyor değişik ve çarpıcı mizansenleri ustaca kullandığı şaryo hareketleriyle bam başka bir lezzet ve görsel ziyafetle sunuyordu sinema severlere. Yeşilçam da çekilen tarihi filmlerin değişmez ikilisiydi Natuk Baytan ile Cüneyt Arkın.
Türker İnanoğlu: "Natuk Baytan, benim hem meslektaşım hem de çok aziz bir dostumdu. Kendisi Türk sinema tarihinin en iyi aksiyon ve tarihi film yönetmeniydi. Bu söylediğim konularda gelmiş geçmiş yönetmenlerimiz içinde en iyisi olduğunu üzerine basarak söylemek istiyorum. Kendisi’yle 8 tane Kara Murat filmi yaptık. Ayrıca kanlı para, iki esir gibi muhtelif prodüksiyonlarda da beraber olduk. En son yaptığımız ‘’Üç Kağıtçılar ve Babanın Evlatları’’ filmlerinde beraber çalıştık. Bu iki film bütün dünyada gösterilen filmlerdi. Kendisini İtalyanlarda çok beğenip çalışmayı arzu ettiler ama sağlığı müsaade etmedi."
1975 yılı’nda 1- İstanbul Uluslar arası Film Festivalinde Cüneyt Arkın’ın oynadığı ‘’Babacan’’filmiyle en iyi yönetmen ödülünü aldı.
Yunus Yılmaz: "Bak evladım. İyi film çekmenin üç ana unsuru vardır. 1- Bol para ve mesleğinin ehli yapımcı.2- İyi bir senaryo ve esere uygun oyuncu kadrosu. 3- Kalifiye teknik ekip ve ufku açık iyi bir yönetmen. Bu yönden ben çok şanslı olanlardanım. Son yıllarda bu üç unsuru hep bir arada buldum. Anlaştık mı?’’ Anlaştık hocam.”
Kaya Ererez: "Natuk Baytan anlatılmaz seyredilir. Yaptığı filmlere şöyle bir bakmak lazım... Türkiye de en hareketli kamera kullanan, kamerası hiç durmayan bir yönetmendi. Çok enerjik filmler çeken, çok değişik tarzı olan bir yönetmendi. En iyi yönetmenlerden biriydi. Sahneyi karikatür resimlerle plan plan planlardı. Grafik çizerdi, genel, yakın, uzak olarak. Onu da bana verirdi. Resmi ona göre yapardım. Yaşasaydı bu teknik imkanlarla çok daha güzel işler yapabilirdi."
Şevki Tosunoğlu (Yapımcı): "Natuk Baytan Türk sinemasında gelmiş geçmiş en iyi yönetmen arkadaşlarımızdan biriydi. İnsanlara insancılca davranması çok güzel bir huyuydu. Natuk Baytan’ın yerinin dolması söz konusu değil. Türk sinemasının başı sağ olsun."
Ferdi Tayfur: "Avantür yönetmeni olmak duygusuz demek değildir. Duygulu bir adamdı. Rol yaparken gözlerimizi ıslatırdık. Duygulu oynarken o da duygulanır gözleri dolardı."
Vadullah Taş (Sinema Tarihçisi): Natuk Baytan demek Türk sinemasının avantür, polisiye hatta kostüme sineması demek. Avantür ve tarihi sinemada Cüneyt Arkınla perçinleşerek bir ikili oluşturmuştur.
İsmail Güneş (Yönetmen- Natuk Baytan’ın Asistanı): Asistanlık yaparken herkes ona baba diyordu. Şaşırmıştım. Birçok insan vardı sette ve hiç biri birbirine benzemiyordu. Biz gerçek babaya baba derdik sadece. Sonra anladım ki gerçekten Türk sinemasının bir babasıydı. Asistanlığımız döneminde şunu düşünürdük. Sette, sokakta çalıştırmadığımız kimse kaldı mı? Buna çok dikkat ederdi. Unuttuğumuz biri varsa onu da oynatalım bu filmde diye. Bana derdi ki... "Oğlum, sinema okulda öğrenilmez. Kitap okunarak da öğrenilmez. Sinema, sinema salonunda öğrenilir. Bol miktarda film seyredeceksin. Başka bir okul yoktur. Ben hiç kimseye asistanlık yapmadım sinema salonlarında deli gibi günde 3-4 film seyrederek film çekmeyi öğrendim." Hakikaten Türk sinemasında tekniği en yüksek yönetmenlerden biriydi. Onun seti bir okuldu. Kendine has tarzları vardı. Mesela hiçbir yönetmende olmayan bir dekupaj sistemi vardı.
Mehmet Soyarslan (Yapımcı): "Gerek oyuncularla gerekse çekim ekibiyle olan ilişkisi o kadar insanca, o kadar dostçaydı ki sevgiyi hiçbir zaman elinden bırakmadı. Çok erken kaybettik. Onun Türk sinemasına vereceği daha çok şeyler vardı. Her neredeysen, bulunduğun yerde rahat ol Natuk abi. Her neredeysen huzur ve rahatlıklar dilerim. Seni çok sevmiştik."
"Sabun sürüp beni yıkadın. Bu rüyayı kime anlattımsa dediler ki… Hüsniye seni seviyor" Kemal Sunal’lı komediler çekiyor, ulaşmak istediği zirveye hızla ulaşıyordu Yönetmen Natuk Baytan. Türk sinema izleyicisinin yıllarca unutamayacakları komedi filmleri çekti. Komedi olmasına ramen bu filmlere ustalıkla avantür sahneler yerleştirip hafızalara kazınmasına neden oldu. "demek sen patlattın hee" – "evet, ne güzel patladı di mi?"
Yönetmen Natuk Baytan, "Ölümlü dünya, ismimizin yanında görüntümüz de kalsın" der, yönettiği filmlerde ufak tefek roller oynardı hatıra olsun diye.
Rafet Şiriner (Kameraman): Natuk Baytan’la en çok çalışan kameramanlardan biriyim. Sinemayı çok iyi bilen, resim yapmayı bilen kamerayı bir kameraman gibi kullanan rejisördü. Çok film çektik. Bu filmlerde muhakkak filmin bir yerlerinde görünürdü hatıra olarak.
TRT Kurumu yakın tarihimize ışık tutacak, bir nevi tarihsel işlevi de yerine getirerek dünyaya gerçekleri yansıtacak çok önemli bir konuyu gerçekleştirmeye karar verir. Uzun araştırmalar sonucunda aldığı kararla bu dizi’nin Natuk Baytan Yönetmenliğinde yaşama geçirilmesini sağlar.
Fikret Hakan: Televizyondan bir telefon geldi. "Fikret Bey bir diziye başlayacağız, "Duvardaki Kan" yönetmen Natuk Baytan çekecek" dediler. Okudum, çok beğendim. Çok başarılı oldu. Bazı sahnelerini Berlin de çektik. Çok titiz çalışan bir insandı. Sette saygılı bir otorite kurardı. Öyle bağırıp çağırmayı hiç sevmezdi. Hayatındaki en büyük merakı treving yapmaktı. Treving arabası olmadan çalışmaya çıkmazdı. Yeşilçam da az rastlanan beyefendilerden biriydi.
Cemal Gonca (Makyör): Bu filmde 300 asker’e bıyık taktığım çok oldu. Çalışanlar bilir bunları. Sıraya dizerdik askerleri 70 kişiden fazla plastikbal oyuncu ve 6-7 tane de jön oynayan oyuncu vardı.
Adem Ayral (Yönetmen- Natuk Baytan’ın Asistanı): Bütün asistanları Natuk abi’den çok şey öğrendi. Setteki sakinliğinden, insani ilişkilerinden ve teknik hakimiyetinden o kadar çok şey öğrendik ki... Diğer çalıştığımız yönetmenlere göre çok farklıydı. Grafiklerle çalışırdı. Büyük bir hassasiyetle çalıştı hatta zaman zaman öyle anlar oldu ki çektiğimiz sahnelerde çok duygulandığını hissettim. Son günlerinde rahatsızlığı nüksetti ona ramen bütün gücü, bütün çabasıyla seti bırakıp gitmedi. Sancı çeke çeke o sahneleri çekti.
Çekimler büyük bir heyecan ve sorumluluk duygusuyla başlar. Ülser gibi acı veren bir hastalığın pençesindedir Natuk Baytan. Çekimlerin ilerlemesi ve senaryo’nun içeriği ile ilgili duyarlılığı onda başka zorlu hastalıkların oluşmasına neden olur. Ermenilerin Türklere yaptığı zulümler ve katliamlardan çok etkilenir. Dizi olağanüstü gayreti ile biter ama acılar içinde hastaneye kaldırılır büyük usta Natuk Baytan.
İsmail Güneş: 1986 yılıydı. İlk filmimi ona hitaf ettim. Natuk abi de o sıralarda ‘’duvardaki kan’ı’’ çekiyordu. Çok istiyordum çektiğim filmi görmesini. İlk kısmının montajını bitirdim seyretsin diye gösterdiğimde bir plan’a müdahale etti. Durumu ağırlaşmıştı. Ben, söyleme demiş olmama ramen İsmail filmini sana hitaf etti demişler. Yarım saat ağlamış. Ziyaret için evine gittiğimde beni görünce yine ağlamaya başladı. ‘’Beni perişan ettin’’ dedi. O kadar üzüldüm ki… Baba ne yaptım? Dedim. "Beni perişan ettin, beni perişan ettin" dedi.
Natuk Baytan var olan son gücünü de dizinin kurgusunu yapmak için tüketmeye başlar. Seslendirme aşamasında tekrar hastaneye kaldırılır. Oradan da Londra’ya tedaviye gönderilir. Ama nafile. Ölümcül hastalığa yakalanmıştır usta yönetmen Natuk Baytan. Teşhis kanserdi. Doktorların yapacakları bir şey kalmamıştı artık. Dizi TRT ekranlarında yayınlanmaya başladığında acılar içinde araladığı gözleri ile özenerek çektiği diziyi izlemeye çalışır, gözleri yaşlar içinde. İkinci bölümü izlemeye ömrü yetmez ne yazık ki… 5 Aralık 1986 yılında güzel gözlerini hayata kapar büyük usta Natuk Baytan.
Sevenleri ve meslektaşları gözyaşlarına boğulurlar. Yeşilçam’dan rüzgar gibi gelip geçen Natuk Baytan artık yoktur. Bıraktıkları, yüzündeki o tatlı tebessümü, papyonlu sevimli sempatik hali ve kendine özgü İstanbul beyefendisi olarak sonsuza dek yaşayacaktır gönüllerde.
Yönetmen Natuk Baytan’ın kızi Zekeriya köydeki villasını babasına olan sevgisini göstermek için müze haline getirir. Natuk Baytan’ın bu villa da yaptığı filmlerin afişleri, aldığı ödüller, onur belgeleri, çocukluk terlikleri. Fotoğraf makinesi, eski telefonu, ünlü daktilosu, çekim senaryoları, ve okuduğu kitaplar bulunmakta.
Yönetmen Natuk Baytan yaşamı boyunca 79 sinema filmi ve 13 bölüm tv dizisine yönetmen olarak imza atar. Bunlardan 43’ü polisiye-avantür... 8’ı müzikal- drama- avantür...28 Tanesi de kostüm ağırlıklı tarihi- avantür filmlerdir.
Seni unutmadık değerli hocam, gönüllerde yaşıyorsun...
Saygıyla anıyoruz.