17 Mayıs 1927 de bab-ı ali de doğar. Henüz altı aylıkken babasını kaybeder. İlkokulu babı-ali de orta okulu Beyoğlu’nda okur.
31 Temmuz 2012

17 Mayıs 1927 de bab-ı ali de doğar. Henüz altı aylıkken babasını kaybeder. İlkokulu babı-ali de orta okulu Beyoğlu’nda okur. Ortaokul son sınıftayken şehir tiyatrosunun 1943 yılında açmış olduğu "Artist Namzet’i aranıyor" sınavına katılır. 40 kişinin arasında Perihan Tedü ile Gülistan Güzey Bu açılan sınavı kazanır. Tiyatroya ilk adımlarını atarlar.

Annesi, Gülistan Güzey’in artist olmasını istemez… Kızına tepki gösterir.Bir kaç gün yüzüne bakmaz ama, Gülistan’ın  çok istekli olduğunu gören anne, Anne kalbine yenik düşerek kabul eder. Gülistan önceleri İstanbul Şehir Tiyatrosunda figüran olarak oynar. Daha sonra büyük rollerde oynayan Cahide Sonku gibi, zamanın büyük oyuncularına dublörlük yapar... "Kral Lear"da Cahide sonku'ya  dublörlük yapar, aynı eserde kendisi de küçük bir rolde yer alır. "Atinalı Timon"da Bedia Müvahit’e, "Katil"de Şaziye Moral’a, "Hamlet"de Madam Kenay’a ve "Üçüncü Selim"de Eliza Binemeciyan’a dublörlük yapar. Ve bu eserlerde de küçük roller de yer alır. Daha sonraları dublörlük yaptığı bu eserlerin hepsinde başrol oynar.

Seyirci tarafından beğenilir ve Ünlü bir tiyatro yıldızı olur... Tiyatroya başladığı ilk yıllarda, danslarda başarısız olduğu söylenir... Tiyatroya girdiği 1943 yılında genç ve güzel bir kız olan Gülistan Güzey’e film teklifi yapılır. O dönemlerde sinemaya Yönetmeninden oyuncusuna kadar tiyatrocular hakimdir. Çekilen filmlerde, figüranların dışında, hepsi tiyatro kökenliydir. Eses film şirketi sahibi Necip Erses, Gülistan Güzey’e çekecekleri "Dertli Pınar" filminde başrol oynamasını teklif eder... Dönemin parası ile 300 liraya anlaşırlar. Gülistan Güzey bu filmin başrolünü oynar. İlk filmi olan “Dertli Pınar”dan kazandığı 300 lira ile bir pırlanta yüzük alır. Hayatının sonuna kadar bu yüzüğü saklar. Dertli Pınar filmi Beyoğlu’nda Lüks sineması’nda vizyona girer büyük ilgi görür. 2-3 hafta oynar, çok para kazanan filmin yapımcısı Necip Erses, pirim olarak Gülistan Güzey’e zarf içinde 200 lira daha vererek sanatçıyı ödüllendirir.

Bir yandan tiyatro oyuncusu, bir yandan sinema yıldızı olarak yoğun çalışmaya devam eder. 1944 yılı’nda "Hürriyet apartmanı"nda oynar. Bu filmde büyük sükse yapar. 1945 de "Yayla kartalı" , Köroğlu ve Sonsuz Acı filmlerini çeker...  Son oynadığı filmin ismi gibi ileride sonsuz acılar çekeceğini bilmeden evlilik hayatına atılır. 1946 yılı’nda gazeteci Ümit Deniz ile evlenir. Bazı afişlerde bu nedenle Gülistan Güzey’in soyadı "Deniz" olarak yazılmıştır.

1947 yılında "Hülya", 1949 da "Ölünceye Kadar Seninim", 1950 de "Çakırcalı Mehmet Efe", 1951'de de 4 film çeker. Bunlardan "Yavuz Sultan Selim" ve "Yeniçeri Hasan" büyük ilgi görür. 1952'de "Kahpenin Kızı", Ayhan Işık ile oynadığı "Kanun Namına" ve "İngiliz Kemal Lawrence’a karşı", unutulmaz filmleri arasında yer alır. 1953 de Kemal Film adına Ayhan Işık ve Neriman Köksal ile başrolü nü paylaştığı "Katil"  filmini çeker... 1954 de "Aramızda Yaşayamazsın", "Sönen Yıldız", "Hata", "Allı Yemeni", "Bir dilim ekmek", "Kelepçe", "Sokak Çocuğu", "Kendi Düşen Ağlamaz", "Zehir Ali", "Ömrüm Böyle Geçti" filmleri ile sinemadaki starlığı devam eder. 1961 de Turgut Özatay, Yılmaz Duru ve Aysel Tanju ile Başrolleri paylaştığı "Hancı" filminde oynar. Bu film dönemin en çok iş yapan filmlerinden biri olur... "Bu filmin aynısı daha sonra defalarca çekilir.

Gülistan Güzey 1964 yılına kadar: Hamile iken çektiği "Doğmadan Ölenler" filmi’nden sonra Oğlu Ferit dünyaya gelir. 1964 yılına kadar çekilen filmlerin hepsinde başrol oynayan Gülistan Güzey, tiyatro çalışmalarını tercih ederek bir süre sinemaya ara verir. Oğlu Ferit ve tiyatro ile ilgilenir.

1968'de tekrar sinemaya dönen Gülistan Güzey, bu defa başrol değil karakter oyuncusudur. "Paydos" adlı filmde Sadri Alışık ve Serpil Gül ile birlikte oynarlar. Filmin yönetmeni Ülkü Erakalın, Ünlü sanatçının sinemaya tekrar dönüşünde etkili olur.

Bundan sonraki oynamış olduğu 30’un üstündeki filmde, ikinci derece karakter oyuncusu olarak izleyicinin karşısına çıkar. 1943-1960 arası sinemaya damgasını vuran Gülistan Güzey, yine şöhretin zirvesini zorlamaktadır. 1976 yılı’nda TRT’nin  ilk dizi filmi olan "Şıp Sevdi" dizisinde  oynar. TRT’den başka hiçbir TV’nin olmadığı bu yıllarda, Siyah-Beyaz çekilen Şıpsevdi deki başarısı ile izleyiciyi evlerine kilitler adeta. 1980 yılı’nda yine TRT adına "Parkta Bir Sonbahar" adlı uzun soluklu bir dizi daha çeker. Bu dizi de Hulusi Kentmen ile başrolü paylaşır. Diziyi TRT’nin kadrolu yönetmenliğini Hüsamettin Ünlüoğlu üstlenirken, Yardımcı yönetmenliğini şimdi yönetmen olan Adem Ayral, kameramanlığını ise Yeşilçam’ın usta görüntü yönetmeni Kenan Kurt Yapar. Gülistan Güzey’le Bahis konusu dizi de Kamera asistanı olarak çalışan, Görüntü yönetmeni Ferhat Bakır, sanatçı hakkında Şöyle diyor;

"Gülistan Güzey’le en son çalışanlardan biriyim. Çok hassas, çok sevecen, hiç kimseyi kırmamaya çalışan bir insandı. Kendinden küçüklere çocuğu gibi şefkat gösterir, büyüklerine karşı ise son derece saygılı biriydi. Sanatına gelince… Çok iyi bir sanatçıydı. duygulu sahnelerde oynamayı seviyordu. Ezik sahnelerde oynamak onu daha mutlu ediyordu. Lüksü pek sevmezdi. Son yıllarında mütevazı yaşamı tercih  edenlerdendi. İsterdim ki yine dünyaya gelsin, yine beraber çalışalım. Dünya tatlısı bir ablaydı."

Gülistan Güzey, oğlunun doğumundan sonra eşi ile mutlulukları uzun sürmez kısa süre sonra ayrılırlar. Bu ayrılıktan 9 ay sonra Kamil Cemali Beyle evlenir. Altı yıl zoraki yürüyen bu evlilik de yıkılır. Üçüncü evliliğini Suat Baydur adlı bir işadamı ile yapar. Son evliliği de acı verir. Aradığı mutluluğu bulamayan sanatçı, kısa süre sonra bu evliliği boşanma ile sonuçlandırır.

Uzun soluklu TRT dizisi "Parkta Bir Sonbahar Akşamı" setinde aylarca beraber çalışan, Yönetmen Adem Ayral Gülistan Güzey hakkında bilgi verirken gözleri dolar ve söyle der;

"60.Yaşındaydı. Sinemaya ve TV dizilerine çok şeyler verebilirdi. Onun gibi usta oyunculara ihtiyacımız vardı. Tam verimli çağındaydı. Erken kaybettik. Ölümü tüm dostlarını çok üzdü. Büyükle büyük, küçükle küçük, hepimizin ablasıydı, çok sevdiğimiz birisiydi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun."

Yaşadığı onca sıkıntı, acı ve sevgisizlik, el bebek gül bebek büyüttüğü oğlu Ferit’in alkole olan düşkünlüğü, anaya karşı düşmanca tutumu, sanatçıyı bir hayli yormuş, ümitsiz aşklar yaşamış, oğlundan vefa görmemiş olan sanatçı dostlarına içini dökecek kadar mert ve arkadaş canlısı olduğu söylenir. Evlilik ve beraberliklerinde mutluluğu bulamayan Gülistan Güzey bir arkadaşına şöyle der… "İnsanlara çok çabuk inanıyorum. Bunun zararını da gördüm. Willim Shakespeare (Şekspir)in şu sözünü hep hatırlarım. – İnanmış olmak için aldatılmaya göz mü yummalı?-"

50 yıldır sinemaya hizmet eden, sinema tarihi kadar eski bilgilere sahip Necip Sarıcaoğlu Gülistan Güzey’i anlatırken geçmişi yaşar gibi oluyor ve şöyle diyor;  "Gülistan’ı çocukluğundan beri tanırım. O benden biraz büyük olduğu için abla derdim. Güzel kadındı. Sinema da güzel kadınlar çoktu ama Gülistan bir başka güzeldi. Onun güzelliği yüzünde olduğu kadar, içinde de vardı ama şansı güzel değildi. Hayatı boyunca hiç mutlu olmadı. 3 evliliği de oğlu Ferit’in de onu bedbaht ettiğini, mutluluk yerine acı verdiğini biliyorum. Aşık oldukları hep onu istismar etti. Çevresindekiler de iyi niyetinden faydalanarak onu sömürdü. Çok sevecen, arkadaş canlısı, hassas duygusal bir kişiliğe sahipti. Dramatik bir müzik veya film seyrederken, gözleri dolar ağlardı. Kötülük nedir bilmezdi. Kahve ve çay içmeyi sever, hiç bir kötü alışkanlığı yoktu. Hep bahçeli bir evi olsun, çiçekler yetiştirsin isterdi ama hayatında öyle bir eve sahip olmadı. Menekşeyi, gülü çok severdi. Evinde çiçek hiç eksik olmazdı. Arkadaşlarına giderken, arkadaşlarının zevkine göre çiçek seçer, götürürdü."

Oğlunun alkole olan düşkünlüğü, Gülistan Güzeyi üzer ve amansız bir hastalığın pençesine düşürür. 5 Mart 1987 yılı’nda yorgun sanatçı hayata gözlerini yumar. Gülistan Güzey’ başrolünü oynadığı ilk filmi, "Dertli pınar"dan kazandığı para ile aldığı, pırlanta yüzüğü, hayatının sonuna kadar yanında saklamıştır. Ancak, ölümünden hemen sonra Oğlu Ferit bu hatırayı, gözünü kırpmadan sattığı gibi, evini, kürklerini, diğer mücevherlerini de satar.

Yirmili yaşlar da Alkol’e esir düşen Ferit’in de hayatı uzun sürmez. Miras paraları çabuk biter. Alkol parası bulmakta zorlanır. Yaşama ayak uyduramaz, evsiz, barksız ve parasız olarak, İstanbul’un izbe sokaklarından birisinde ölüsünü bulurlar. Kim olduğu araştırılıp tespit edildikten sonra aile kabristanlığında yerini alır.

Gülistan Güzey Hanımefendi seni unutmadık kalbimizde yaşatıyoruz. Her neredeysen huzur içinde olmanı dilerim.

 

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)