Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Cumhuriyet dönemi hikaye, roman, oyun ve senaryo yazarlarımızdan olan Orhan Kemal 15 Eylül 1914'te Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet Reşit Öğütçü'dür. Orhan Kemal ortaokul üçüncü sınıftayken öğrenimini bıraktı. Bir süre hiçbir şey yapmadı. Sonraları bir fabrikada katipliğe başladı. Burada çalışırken evlendi. Daha sonra ailesini alarak İstanbul'a yerleşti . Artık tümüyle yazı yazarak, kitaplar yayımlayarak geçinecekti! Bu durumu hem gezmeye hem de tedavi amacıyla gittiği Bulgaristan'da son nefesini verdiği 2 Haziran 1970'e kadar sürdürdü. Orhan Kemal edebiyata, spor, tiyatro yazarlığı ve şiirle başladı. Basılan ilk ürünü "Balık" adlı bir çocuk hikayesi oldu (1940). Gerek Adana'da gerekse oradan ayrılıp İstanbul'a yerleştikten sonra Orhan Kemal hep yaşadığı ve gezip gördüğü, tanıdığı insanların acı ve tatlı olaylarını hikayeleştirdi.
Orhan Kemal, edebiyatımızda öncü ve gerçekçi bir yazar olarak yer aldı. Bugün, artık bizlere trajikomik gelen bir nedenle, "Yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik" suçundan Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde hapis yattı. Bursa cezaevi günlerindeki Nazım Hikmet’le hapishane arkadaşlığı, şiirden öykü ve romana geçişinde etkili oldu. Otuz yılı dolduran yazarlık serüveninde, olayların ve gerçeklerin anlatıcısı oldu. Sanatında abartmaya, gerçek dışı, gerçek üstü anlatımlara yer vermedi. Hep yaşadığı çevreden kişi ve olayları anlatsa da vurguladığı içerik tümüyle evrensel oldu. Yazarın yaşama bakışı, topluma karşı sorumluluğu ve insani özellikleri herkesi etkiledi. Her şeyden önce mücadeleci bir yanı vardı ve "ekmek kavgası" nı ömrü boyunca, hiç kimseye boyun eğmeden yürüttü. Kalemiyle geçinen sayılı yazarlarımızdan biri oldu. Onun eserlerinin bir ucunda aşk, diğer ucunda ekmek kavgası vardır. Romanlarında ele alınan kişiler Çukurova'da işçi, ırgat, ağa olur. İstanbul'da ise gecekonduda yaşayan yoksul insanlar, dar gelirli memurlar, işsizler, hayat kadınları, mahpuslar, aydınlar ve çocuklardır. Böylece Orhan Kemal’in; başta işçinin olmak üzere köylünün, küçük insanın, hapisteki hükümlünün gerçeklerini toplumcu bir anlayışla öyküleştirdiğini söyleyebiliriz. Sanatı "insanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilme çabası adına yapılan çalışma" olarak tarif ederken sanatta toplumculuk yönünü, "Gerçek olan öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen öğren. Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de önemli değil. Ne yaptığın önemlidir!" derken nice Avrupa Amerika görmüş sözde aydınlara inat bu işin tabanından tavanına yükselişindeki esprinin, romanlarındaki olayları bizzat yaşamasına ve olaylara hangi pencereden baktığına, dayandığını görürüz.
Orhan Kemal'in sinemadan uzak olmadığını filme çekilen bir çok yapıtından anlamak zor değildir. Özellikle 1963 yılında yayımlanmış bir inceleme kitabı olan 'Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar' adlı eser bunu kanıtlar niteliktedir. Ayrıca yazar kendi imzasını koymadan pek çok senaryo yazar, yalnızca konuyu sözlü olarak anlatarak bile Yeşilçam'ın ekonomik sorunlarına çözüm aramaya çalışır. Yani Orhan Kemal'in bir ayağı Bâb-ı Âli'de ise öteki ayağı Yeşilçam'dadır. Öte yandan yapıtlarından Devlet Kuşu romanından hem bu adla hem de Avare Mustafa adıyla filmler yapılır. Filme alınmış eserlerinin hemen tümü çok büyük ilgi gördü. Avare Mustafa, Üç Tekerlekli Bisiklet, Vukuat Var, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, 72. Koğuş, Eskici ve Oğulları,Yaprak Dökümü,Devlet Kuşu ve Gurbet Kuşları gibi. 1958 yılında Kardeş Payı ile Sait Faik Hikaye Armağanı, 1967 yılında Ankara Sanatseverler Derneği Yılın En İyi Öykücüsü , 1969 yılında Önce Ekmek ile Sait Faik Hikaye Armağanı ve yine 1969 yılında Önce Ekmek ile Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü alan yazarımız Orhan Kemal’in kendi adına, 1972 yılından itibaren her yıl ailesi tarafından düzenli biçimde "Orhan Kemal Roman Armağanı" adı altında bir önceki yıl yayımlanmış romanlara ödül verilmektedir. Bu ödüllerin ilkini Boynu Bükük Öldüler romanı için Yılmaz Güney almıştır.
Orhan Kemal’in biraz daha yaşaması halinde Türk Sinemasına ve Edebiyatına yapacağı katkıların, tarif edilemeyecek kadar çok eserle açıklanması mümkündür. Belgelediği, bilgilendirdiği toplumsal hastalıklarımıza ek olarak teknolojiyle ortaya çıkan ama adına halen kader denilen yokluk, yoksunluk ve kapanmayan uçurumları, bizlere, herhalde onun gibi anlatan çıkmazdı...
Yararlanılan Kaynak: 100 Temel Eser / Türk ve Dünya Edebiyatı