Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
1933 yılında Adana'da doğan oyuncu yönetmen Yılmaz Duru, ilk ve orta Okulu Adana da okur. Bir süre Adana Lisesi'ne devam eden Duru, daha sonra sinema oyuncusu olmak için İstanbul'a gelir. Oyuncu olabilmesi için başta dans olmak üzere birçok meziyete sahip olması gerektiğini anlar ve dans dersleri verilen bir okula kaydolur.
Dans hocaları, Yılmaz Duru'nun vücut elastikiyetinin dansörlüğe, bale yapmasına müsait olduğuna karar verir. Sanatçıyı iyi bir dansör olarak yetiştirir. Bir taraftan çalışıp para kazanarak, kurs ücretini ödeyen Yılmaz Duru, dans hocasının tavsiyesi ile 1944 yılı Ses Tiyatrosuna girer. İstanbul İstiklal Caddesinde bulunan Ses Tiyatrosu'nun o yıl sahneye koyduğu "Kadınlar Adası" operetinde dansör olarak oynar.
1944-1950 arası Ses Tiyatrosu'nun sahnelediği bir çok oyunlarda rol alır, dans eder, bale yapar, seyircinin beğendiği, sevdiği bir sanatçı haline gelir. Rol arkadaşları arasında Eşref Kolçak, Nilüfer Aydan, Mahir Özerdem, Sadettin Erbil ve Avni Dilligil gibi tiyatronun dışında sinemada oynayan arkadaşları edinir. Onlarda ileriki yıllarda Yılmaz Duru gibi ünlü birer sanatçı olmuşlardır.
Ses Tiyatrosu'nda dansör olarak sahne alan Yılmaz Duru, en popüler dönemini Nilüfer Aydan'la dans ettiği yıllarda yaşar. Çok uyumlu bir çift teşkil ederler. Öyle ki bu uyumlu halleri ilerde evliliğe, bir erkek çocuklarının dünyaya gelmesine vesile olur.
Yılmaz Duru, dansörlüğü sevdiği halde, arkadaşlarına aklının sinema oyunculuğunda olduğunu söylerdi. Ses Tiyatrosu o dönemler Yeşilçam'a oyuncu veren kurum halindeydi adeta. Yılmaz'ın dışında hemen hepsi sinemaya geçmiş durumdaydı. Yılmaz Duru bir gün sahnedeki dans gösterisini bitirir kulise geçer. Az sonra kulise dönemin Sinema yönetmenlerinden birisi girer. Duru'ya, "seni sahnede defalarca seyrettim. Oyun kabiliyetin ve tipini beğendim. Bir film hazırlığı içindeyim, bu filmde seni ikinci jön olarak oynatmak istiyorum. Kabul edersen yarın ofisime gel" der ve kartını verir.
O gece sabaha kadar sevinçten uyuyamaz genç sanatçı, gün ağarır, saat on civarında film şirketine gider. Kartın sahibi olan şahıs; Sonradan ünlü bir yönetmen olan Metin Erksan'ın abisi Çetin Karamanbey' di. Henüz ofise gelmemişti ama Yılmaz Duru onu sabırsızlıkla tam iki saat beklemişti. Karaman Bey ofise geldiğinde "kusura bakma delikanlı, senin burada olacak saatini bilseydim erken gelirdim" der. "Çete" adlı bir senaryo uzatır Duru'ya. "Filmin yönetmeni benim. Başrolde Neriman Köksal, Nazım İnan ve Orhan M. Arıburnu oynayacak. Seni de filmin ikinci jönü oynatmayı düşünüyorum" der.
Yılmaz, ücret dahi konuşmadan teklifi severek kabul eder, ne ücret takdir ederlerse onu almaya razıdır. 1950 yılının son aylarına doğru "Çete" adlı filmin çekimleri tamamlanır, Yılmaz Duru dansörlüğünün yanı sıra sinema aktörü de olmuştur artık.
Yalnız, o yıllarda çok az sayıda film çekilmektedir. Dönemin ünlü oyuncuları arasında, tatmin olacağı düzeyde bir film teklifi gelmez. Yine Ses Tiyatrosu'nda sahnedeki danslarına devam eder. Başrol veya ikinci rolün dışındaki film tekliflerini kabul etmeyen Yılmaz Duru, ta ki 1954 yılına kadar bekler...
İlk yönetmeni Çetin Karamanbey'in ikinci teklifi olan"İki Ateş Arasında" adlı filmde başrolde oynar. Bu film sinemalarda gişe yapar, seyirci jön olarak sanatçıyı bağrına basar. Çetin Karamanbey'in yönettiği ilk film "Çete" ve ikincisi "İki Ateş Arasında" adlı yapıtlardan sonra, Yılmaz Duru sinemaya ağırlık verir. Gayesi bellidir. İyi bir oyuncu ve ilerde ödüller kazanan yönetmen olmak...
1955 yılında, peşpeşe filmlerde başrol oynar. Sırası ile "Oyuncu kız- Şeyh Ahmedin Gözdesi- Çılgın Bakire- ve Kanlı Para" adlı dört filmle seyirci karşısına çıkar. 1956 Yeşilçam'da fazla film çekilmediği için sadece"Fakir Kızın Kısmeti" adlı bir eserde oynayabilir.
Mesleğinde fazlaca hırslı olan Yılmaz Duru, hedefini belirler. Yurtdışına açılmak, Amerika'ya gitmek ve Hoollywood' da oynamak. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için birileri ile yazışması gerektiğine karar verir. İlk iş olarak Kayseri'den Amerika'ya göç eden Yahudi asıllı Hoollywood' da ünlü bir yönetmen olan Elia Kazan'la mektuplaşır. Dansör olduğunu, filmlerde jön oynadığını, Amerika da kimlerle temas kurması gerektiğini sorar. Elia Kazan neler yapması, hangi şirketlerle temas kurması gerektiğini, bir mektupla Yılmaz Duru'ya bildirir.
Yılmaz Duru Amerika'daki üç-beş firma ile mektuplaşır. Bunlar arasında Philips Dans Okulu olumlu bir cevap verir. Sanatçı, 1957 yılı ortalarında Amerika'ya gidecek, Dans Okulunda hocalık yapacaktır. Bu nedenle 1957 yılında sadece "Beni Şafakta Vurdular ve Mahşere Kadar" adlı iki filmde oynayabilir. Philips Dans Okulunun davetlisi olarak Amerika'ya gider.
Yılmaz Duru, ilk eşi oyuncu Nilüfer Aydan ile gittiği Amerika'da, çok yönlü bir çalışmanın içine girer. Bu çalışmaları arasında Philips Dans Okulunda hocalık yapmak, Türk Halk oyunlarını öğretmek, Nilüfer Aydan'la birlikte gece kulübünde dansör olarak sahneye çıkmayı sayabiliriz. Türkiye'den Amerika'ya göç eden Ermeni ve Yahudilerin gittiği gece kulüplerinde sahne alan Yılmaz Duru, kısa zamanda kendini sevdirir. Nilüfer Aydan'la yaptıkları geleneksel Türk Halk Oyunu dansları ile seyircinin sempatisini kazanır.
Yılmaz Duru, Amerika'daki bu yoğun çalışmaların yanı sıra, TV ve Sinema kurslarına katılır. Altı ay süren bu sinema kursunu bitirdikten sonra Hoollywood filmlerinde oynama imkanı arar ama bulamaz. Philips Dans Okulu'nun Yahudi asıllı müdürü, Yılmaz Duru'nun, okula devamlı hoca olarak kalmasını ister. Buna rağmen sanatçı,"Sinema benim her şeyim. Hoollywood filmlerinde oynamadığıma göre, burada kalmanın bir anlamı yok. Ben Türkiye'de başroller oynayan, çevirdiği filmleri halk tarafından sevilen bir aktörüm. Amerika'da, TV. Sinema Kursu'nda öğrendiklerime kendi becerilerimi de katarak, ülkem sinemasında değerlendireceğim." der. Ve 1958 yılının sonlarında yurda döner.
Yılmaz Duru Amerika dönüşü aynı yıl içinde ,"Bir Dilim Ekmek" adlı film de başrol oynar. Ertesi yıl, Amerika'ya gidiş gelişler, oradaki gece kulüplerinde Nilüfer Aydan'la sahne şovları, geleneksel Türk Halk Oyunu dansları yapmaları ile geçer. 1960 sonlarına doğru Türkiye'ye döner, Amerika sevdasını beyninden siler. Türk sinemasına ağırlığını verir. Yeşilçam'da aranan oyuncular arasında yer alan sanatçı, aynı yıl ayağının tozu ile gelir gelmez "Tayfun" adlı bir film de başrol oynar. Bundan sonra tamamen Türk sineması vardır sanatçı için.
1961 yılı "Ayrı Dünyalar-Kara Dut-Arzu-Sepetçioğlu- ve Hancı "adlı beş filmde oynar. Yeşilçam'da çekilen filmlerin getirisinin çok olması nedeniyle peş peşe film şirketleri kurulur. Değişik meslekten kişiler film piyasasına girer. Aralarında Keresteci, Öğretmen Emeklisi, Sayaç Memuru, Gardiyan Emeklisi, 1960 darbe sonrası emekliye ayrılan Subay ve Polis emeklileri, film şirketleri açarlar. Böylelikle film sayısında da çoğalma olur. Bu dönem tahsilin, kültürün, "paran var mı? Sen kimsin" diye kimsenin kimseye hesap sormadığı, Asker kaçaklarının cirit attığı bir dönemdir. Gel gör ki halen de öyledir ya... Terziden Terzilik Belgesi, Berberden Ustalık Belgesi, istendiği halde, filmcilik gibi başlı başına bir iş kolunda hiçbir belge istenmeden yapımcı olunmaktadır.
Gardiyan emeklisi olan Mehmet Arancı (nam-ı diğer Kurt Mehmet) de Kurt Film adında bir Film Şirketi kurmuş, kendi çapında iyi filmlere imzasını atmıştır. Hem Negatif, Pozetif pazarlaması yapar hem de filmler çekerdi bu şirket.
1962 de senaryosunu ve yönetmenliğini Ülkü Erakalın'ın yaptığı, Kurt Film adına sinemaya uygulanan, "Kırmızı Karanfiller" adlı film de Yılmaz Duru, Türkan Şoray'la başrolü paylaşır. Rol icabı yakasına Kırmızı Karanfil takan sanatçı, çekimden sonra film vizyona girene kadar, bu karanfili yakasından hiç eksik etmez.
İstiklal deki Lüks Sineması'nda, gösterime giren "Kırmızı Karanfiller" adlı filmin Gala gecesine yakasında Kırmızı Karanfille gelir Yılmaz duru. Filmin diğer oyuncuları Türkan Şoray, Suphi Kaner, Ali Şen, Uğur Kıvılcım ve Aysel Tanju'nun hazır olduğu Galaya diğer sanatçılar da katılır. O dönemler sinemaya takılan filmin ilk gecesi Gala yapılır, o filmle ilgisi olmayan oyuncular, yönetmenler, kameramanlar, yapımcılar, teknik elamanlar ve tüm basın davet edilirdi. Bayram yerine, baloya, düğüne gidercesine herkes şık giyinir, birbirleriyle şıklık yarışı içinde olurlardı.
Gala gecesi yakasında Kırmızı Karanfil'le basının karşısına çıkan Yılmaz Duru, ertesi gün gazete sütunlarında "Karanfilli jön " olarak yer alır. Film çalışmalarının dışında özel hayatında da çok şık giyinirdi Yılmaz Duru. Film seyirciden ilgi görür bir hafta boyunca sinemada ful gişe yapar. Yılmaz Duru, film Lüks Sinemasında oynadığı sürece yakasında Kırmızı Karanfil'le Taksim –Tünel arası İstiklal Caddesini günde birkaç kez turlar. Görenler ve basın," Film vizyondan kalkana kadar karanfili yakasından çıkarma" derlerdi. Ama öyle olmadı, şık giyiminin yanı sıra yakasındaki Kırmızı Karanfili hiç eksik etmedi hayatı boyunca.
Yılmaz Duru 1962 de çektiği "Kırmızı Karanfiller" den sonra aynı yıl "Aşk Güzeldir - Ağlama Sevgilim - Bir Aşk Günahı - Dilber Yuvası - Süleyman Çelebi - Ölmek İstiyorum ve Kanun Der Ki adlı yedi filmde daha oynadı. 1963 senesi tam dokuz film çevirir Yılmaz Duru. Bunlar arasında "Kavgasız Yaşayalım - Sevenler Ölmez ve Bekarlık Sultanlıktır" dikkati çeken filmleri olur. Bu arada ilk eşi Nilüfer'den ayrılır ve bir başka film yıldızı hanımla birlikte oturmaya başlar. Hedeflerine kademe, kademe ulaşan sanatçı kendi firmasını kurup yapımcı, oyuncu, yönetmen olmaya karar verir. Tura Film adında bir şirket kurar. Bu şirketin ilk filmi "Erkekler Ağlamaz" adlı yapımın senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu olarak afişe imzasını atar. Erkekler Ağlamaz'da Yılmaz Duru'dan başka Muhterem Nur, Reha Yurdakul, Kenan pars, Suzan Avcı, Atif Kaptan ve Aliye Rona da oynar.
Kendi Film Şirketinin dışındaki şirketlerle de oyuncu olarak oynar. Bazılarında hem oyunculuk hem de yönetmenlik yapar. Kimilerinde ise sadece yönetmen olarak görev alır. Sinema yaşamı boyunca oyuncu olarak 69, yönetmen olarak 36, senarist olarak da 16, filme imza atan Yılmaz Duru'nun ölümüne kadar 105 film çektiği görülmektedir. Çok yönlü bir sanatçı olan Yılmaz Duru, oyuncu, yönetmen, dans'çı, senarist, dublaj yönetmeni, müzik direktörü gibi birçok işi bir arada başarmıştır.
Oyuncu olarak sıradan iş filmlerinde oynayan Yılmaz Duru yönetmen olduktan sonra Kaliteli filmlere imzasını atar, ödüller alır. Belli başlı filmleri arasın,"Büyük Cellat, Meydan Köpeği, İnce Cumali, Bin Yıllık Yol, Zalimler, Büyük Öç, Kara Doğan, İblis, Susuz Yaz" adlı eserleri sayabiliriz.
Sanatçı; 1967'de 4. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "Zalimler" Filmi ile En Başarılı Film ve En İyi Yönetmen ödülü…
1968‘de 5. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, başrolünü Yılmaz Güney'le oynadığı "İncecumali" filmi ile En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödülü…
1969'da 6. Antalya Altın Portakal Film Festivalin de, Zeynep Aksu ile başrolünü oynadığı
"Bin Yıllık Yol" ile En İyi 2'inci Film Ödülü…
1970'de 7. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "Büyük Öç" ile En İyi 3'üncü Film ödülü…
1972' de 4. Adana Altın Koza Film Festivali'nde "Kara Doğan" ile En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödülü…
1997' de 34. Antalya Altın portakal Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü, almıştır.
Yetmişli yılların sonuna doğru Türk sineması yerli ve yabancı erotik filmlerin etkisi altına girer. Normal aile filmleri pek iş yapmaz, hatta girecek sinema bulamaz birçok film. Bu arada Yılmaz Duru, yurtdışında ortak film çekmek için Rusya Sovyetler Birliği'ne bağlı sinemacılarla temasa geçer. Onlarla ortak filmler yapmak ister. Nazım Hikmetin Romanından uyarlama "Bir Dağ Masalı "Ferhat ile Şirin" adlı bir senaryo hazırlanır. Bu senaryoyu Ejder İbrahimof ile Yılmaz Duru birlikte yazarlar.
Yıl 1978. Tuğra Film, Mos Film ve Duru Film Şirketleri bir araya gelerek" Ferhat ile Şirin" in kadrosunu oluştururlar. Başroller ile birlikte 25 civarında oyuncu, Kamera Gurubu, Set Gurubu, Stüdyo, Reji Gurubu, Kostüm ve Aksesuarların tümü Sovyetler Birliğinden olacak, Türkiye'den Işık Ekibi ile birkaç oyuncu yer alacaktır. Sadece Türkçe Dublajı Türkiye de yapılacaktır. Filmin çekimleri Ukrayna da başlar üç ay da bitirilir.
Yönetmenliğini Ejder İbrahimof, Görüntü yönetmenliğini Costantin Petricenko'nun yaptığı''Bir Dağ Masalı (Ferhat ile Şirin) de, Şirin rolünü Alla Sigalova, Ferhat'ı Faruk Peker, Banu Sultan'ı Türkan Şoray, oynar. Diğer rollerde Yılmaz duru, Vsevalod Sanayev, İdil İskenderov ve daha birçok Sovyetler Birliğine bağlı Ukraynalı oyuncular rol alır. Filmin müziklerini, Arif Sağ ile Mustafa Balanc yapar.
Üç ay çekimleri, iki ay kadar da stüdyo işlemleri süren "Ferhat ile Şirin" filmi Rusça yapılan dublaj ile Ukrayna ve diğer Sovyetler birliği sinemalarında oynar. Türkçe dublajlı olarak da Türkiye'deki sinemalarda vizyona girer. Bu ortak yapımdan büyük beklenti içinde olan Yılmaz Duru, filmin az gişe yapmasından ötürü Prodüktör olarak maddi kayıplara uğrar. Kaliteli film olmasına rağmen, yapımcısını zor duruma sokan''Ferhat İle Şirin'' filmi, 12.Eylül darbesinin de şansızlığı ile uzun süre sinemalarda oynama fırsatı bulamaz.
Türk sineması, seksen sonrasında her geçen gün kötüye gider. Bir taraftan filmler korsan çıkar, bir taraftan yasalı piyasaya sürülen videolar sarmıştır etrafı. Herkes bir video gösterici alıp evinde film seyretmeye başlar. Bu arada Yurt dışında (Dönemin başbakanının oğlu ve ortağı tarafından)kurulan ilk özel TV. Kanalı Star TV… Avrupa üzerinden Türkiye de yayın yapar. Yasal olarak Türkiye de TV. Kanalı açmak yasak olduğu için, Star'dan sonra daha başka TV. Kanalları da yurt dışında kurulur ve Türkiye'ye illegal yayın yaparlar...
Oğlunun başı çektiği kaçak TV... Kanallarını yasal hale dönüştürmek için, Telsiz kanununda bir değişiklik yapan Başbakan, Türkiye de Yasal TV. Kanallarının kurulmasını sağlayan kanunu çıkartır. Böylece, Türk Televizyon kanalları çoğalır, devletin resmi TV. Kanalı TRT 1'e rakip olurlar. Bu kanallar yerli ve yabancı filmler, diziler oynatır, seyirciyi eve bağlar. 12 Eylül 1980, Askeri darbe, Yeşilçam'da başta Yılmaz Güney'li Filmler olmak üzere birçok filmin toplatılmasına vesile olur. Mahkeme sonucu müsadere edilen bu filmlerin bir kısmı sahiplerine iade edilir ancak halen bulunamayan Yılmaz Güney'li filmler vardır. Bunlar arasında Yılmaz Duru'nun çektiği Yılmaz Güney'li bir filmde bulunmaktadır.
Yeşilçam zorluklarla ayakta durmaya çalıştığı dönemlerde Yılmaz Duru kendi adına filmler çeker: 1984'de, "Acı Ekmek" 1986' da "Süreyya ve Kuşatma" adlı iki film yapar. 1988'de iki yıl aradan sonra "Gün Uzar Yüz Yıl Olur" adlı eserini sinemaya uygular. 1991'de sanat aşkı galip gelir, "Vahşetin Davulları"nı çeker. Aslında filmlerin iş yapmadığı, seyircinin evde TV Filmleri, dizileri seyretmeğe başladığı bir dönemdir. Yılmaz Duru gibi sanat aşkı ile yanan kişilerin zararına da olsa film çektiği dönemlerdir. Türk filmlerinde gözle görülür bir gerileme başlar önceleri, daha sonra yılda üç beş film çekilir Yeşilçam'da. Yapımcısından sanatçısına kadar çok kişi işsiz kalır.
Elinde eski filmleri olan yapımcılar, bu filmleri TV. Kanallarına satar, aldıkları parayı başka işlere yatırırlar. Hiç birisinin aklına gelmez ki "TV dizilerinizi, filmlerinizi biz çekelim" desin. İlerde büyük bir dev sanayi haline dönüşecek olan TV kanallarını Sinema ile hiç ilgisi olmayan kişilere kaptırırlar. Büyük bir sanayi iş kolu oluşur. Böyle bir dönem de Yılmaz Duru bir kez daha şansını denemek ister.
Necati Er'le birlikte yazdıkları "Dünya Kadınla Güzel" adlı senaryoyu 1996 da kendi firması adına, kendi yönetmenliğinde filme çeker. Bu filmde Gabi Osmanoğlu, Yılmaz Duru, Hülya Avcı, Tamer Yiğit, Sevgi Kaya ve Alp Doğan birlikte oynarlar. Görüntü yönetmenliğini Şener Işık'ın yaptığı bu filmde Yılmaz Duru maddi zorluklar çeker. Çalışanların parasını uzun süre ödeyemez. Üst üste gelen sıkıntı ve zorluklar, talihsizlikler Yılmaz Duru'yu etkiler, sağlığını bozar.
1978'de Başbakan Bülent Ecevit'in sanatçılar için çıkarttığı borçlanma kanunundan istifade eden Yılmaz Duru, birçok sanatçı arkadaşı gibi (Borçlanma parasını) kendisi ödemek suretiyle emekli olur. Sanatçının elinde Taksim Feridiye caddesinde Duru AP. Ve I6 adet eski sinemalarda oynamış, TV'ye gösterim hakkı olarak sattığı filmler kalmıştı... Ama parasal zorluk içerisindeydi. Son yaptığı filmlerin zarar etmesi yüzünden ailevi sorunlar yaşar.
Eşi Sabah Duru ile ayrıldığı, elinde avucunda kalan servetini de ona verdiği rivayet edilirdi. Küçük oğlu Serhan Duru'nun ise Amerika da olduğu, zaman zaman Türkiye'ye geldiği, babasını fazla göremediği söylenenler arasında yer alırdı. SSK emeklisi olan Yılmaz Duru, hastalığı sırasında, Şişli SSK hastanesinde kendisine ayrılan tek kişilik bir oda da tedavi görmekteydi. Bazen iki üç ay tedavi için hastanede kaldığı olurdu. Yılda birkaç kez böyle uzun süre tedavi gören Yılmaz Duru'nun evden çok hastanede kaldığı bilinmektedir. İki üç yıl kadar bu böyle devam eder. Duru ile Hastane personeli adeta bir aile olur. Zaman zaman hastalığı sırasında, doktorundan izin alarak sokağa çıkan Yılmaz Duru, birkaç saat hava aldıktan sonra tekrar hastane odasına dönerdi.
Yönetmenler derneği üyesi olan Duru'yu, o dönem Film-Yön'ün yönetiminde olmam nedeni ile hastaneye kendisini ziyarete gitmiştim. İzin alıp sokağa çıktığını, neredeyse gelmek üzere olduğunu söylediler. Nitekim de öyle oldu, az sonra Yılmaz Duru geldi ve yarım saatten fazla bir ziyaret sohbetimiz oldu. Haftaya da Hastaneden taburcu ettiler sanatçıyı.
Yılmaz Duru hastalığının dışında hemen her gün Yeşilçam'a gelir, dostlarını, meslektaşlarını görürdü. Eski şıklığı, yakasındaki karanfil hiç eksik olmazdı. Majestik Sinemasının kafesinde oturur, arkadaşlarını gördükten sonra evine giderdi. Bir müddet sonra yeniden hastalanır Yılmaz Duru, Şişli'deki hastaneye kaldırılır. Tüm tedavi masrafları SSK tarafından karşılan sanatçı, üç ay kadar tek odada yatar...
Bu kez Ziyaretine, eski jönlerimizden, yapımcı ve sinema sahibi arkadaşım, Duru'nun da hemşerisi ve yakın dostu olan İrfan Atasoy (Uçan adam)la birlikte gitmiştik. Tek kişilik Hastane odasında 37 ekran bir televizyon ve telefon vardı. Yılmaz duru telefonda, ayrı oturduğu son eşi Sabah Duru ile konuşuyordu. Eşi, "bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sormuş. Yılmaz Duru o kadar gururlu ki, dostlarına söylediği gibi "Çok teşekkür ederim, hiçbir şeye ihtiyacım yok Sabah Hanım" diye cevapladı.
Telefon konuşmasından sonra bir saate yakın sohbetimiz oldu Yılmaz'la. Sabah Duru'nun telefonla her zaman aradığını, bazen de hastaneye ziyarete geldiğini söyledi. Fakat Sanat çevresindeki söylentiye göre, ayrı oturduğu eşinin pek ilgilenmediği rivayet edilir. Özel hayatına girmeyi pek uygun bulmuyorum ama Yılmaz Duru son günlerini yalnızlık içinde geçirmiştir. Eski eşi Nilüfer Aydan ve ondan olma oğlu Turhan Duru'nun ziyaret edip etmedikleri konusunda kesin bir fikrimiz yok.
Birkaç yıl defalarca girip çıktığı, aylarca kaldığı hastane odasından son kez çıkışı ölüm nedeniyle vuku bulur. Eski SSK Şişli olan sonradan, Devlet Şişli'ye dönüştürülen Hastanede tek kişilik odada hasta yatan Yılmaz Duru, 01.03.2010 yılı pazartesi günü 77 yaşında hayata veda eder. Bazı gazeteler, sanatçının eşinin evinde öldüğünü yazmış olabilir ancak, tüm sanat camiası Yılmaz Duru'nun hastanedeki odasında öldüğünü bilmektedir. Amansız bir hastalıkla yıllarca mücadele eden sanatçıyı, dostları, meslektaşları, sevenleri ve ailesi ölümünde yalnız bırakmamış, Cami avlusunu doldurmuştur.
Yılmaz Duru'yu son kez uğurlamaya gelenler arasın da, Fikret Hakan, Türkan Şoray, Türker İnanoğlu, İrfan Atasoy, Yılmaz Atadeniz, Tamer Yiğit, Kuzey Vargın, Nuri Alço ve daha bir çok oyuncu, yönetmen, teknik ekip arkadaşları vardı... Bir kısmı sanatçı hakkında basına kısa demeçler verdi. Bunlar arasında son eşi Sabah Duru da vardı."Eşim Yılmaz Duru, filmlerinde çok başarılıydı, kendisini iyi anlatmasını bilmişti. Ancak, özel hayatında kendini pek anlatamadı galiba ki cenazeye katılım az oldu" şeklinde bir beyanda bulunur.
Oysaki eski Yeşilçamlılar, hemen hepsi cenazeye katılmıştı… Sanatçıya olan saygılarını bu vesile ile göstermişlerdi. Sadece genç oyuncular, dizilerde oynayan sanatçılar, eski meslektaşlarının cenazelerine pek katılmazlar. Öyle bir kültürleri yoktur sanırım.
Cami avlusu sanatçıların dışında gelen, sinemaseverlerle de doluydu. Yılmaz Duru'nun çocukları Turhan Duru ve Serhan Duru taziyeleri kabul ederken bir köşede eski eşi Nilüfer Aydan gözyaşları içinde devamlı ağlıyordu. Ağlayanlar, üzülenler çok oldu ancak, en çok ağlayan, gözyaşları hiç dinmeyen eski eşi Nilüfer'di. Taziyelerin kabul edildiği yere gidememişti… Zira ora da son eş Sabah duru vardı. Taziyeleri kabul ediyordu.
Dostları ve sevenlerinin katılımı ile Teşvikiye Camii'nde İkindi vakti kılınan Cenaze namazını müteakiben Feriköy Mezarlığına defnedilir sanatçı...
Mezarında rahat uyu ünlü oyuncu, ünlü yönetmen Yılmaz Duru. Meslektaşların, Ailen ve sevenlerin seni hiç unutmayacak. Geride bıraktığın eserlerinle hep anılacaksın. Kalıplaşmış deyimle, sanatçılar ölmez, eserlerin var oldukça hep yaşayacaksın.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun sevgili meslektaşım.