Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"İnsanlar hayal ettikleri müddetçe yaşarlar evlat. Bunu unutma ve hiçbir zaman umudunu kaybetme." Hapis arkadaşı Gani Dede söylüyor bunları. Ancak başkalarına ümitli olmayı öneren yaşlı adamın 'beklediği bir tek ziyaretçi' var; "Azrail!"
Ekim, 1970'de çekilen 'Ölüm Emri' 25 Ocak 1971, Pazartesi günü (Beyoğlu) Rüya Sineması'nda gösterime girmiş. 76 dakikalık filmin 17 buçuk dakikası şarkı, striptiz, dövüş ve kovalamaca. Jeneriği, kaçınılmaz olarak, o dönemin sevilen şarkısı 'Bir Teselli Ver' (1970) (Orhan Gencebay) ile izliyoruz.
İlk sahnede İstanbul Adliye Sarayı'ndayız. Savcı Ali Demir, bozuk bir Türkçe ile kahramanımızı (birazcık da koruyarak) suçluyor; "Haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap ve şedit bir elemin tesiri altında sanık elinde olmayarak bir suç işlemiştir. Bu suç her ne kadar Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesi gereğince ölüm cezasını müstelzimse de işlediği suç aynı maddenin ikinci fıkrasına binaen hafifletici sebepler göz önüne alınarak 15 sene ağır hapis cezası ile cezalandırılmasını yüksek mahkemenizden talep ediyorum." Ağır Ceza Üyeleri 14 yıla karar vermiş. Haksız bir tahrikle işlenen bu idamlık suçun ne olduğunu öğrenemeyeceğiz. 'Nahak yere' ceza aldığını söylüyor hep. Hapishanedekiler fosur fosur sigara içiyordu. Belki böylelikle zaman daha hızlı geçiyordur. İngilizlerin "Bakmakla su kaynamaz" sözü geldi aklımıza. En iyi arkadaşı Gani Dede. Sakallı nur yüzlü bir ihtiyar. O'nun da hapse düşme nedeni belli değil. Murat ziyaretçilerine çıkmazken O kimsenin gelmemesinden şikâyetçi. Gardiyan "Bunlara da akıl sır ermiyor. Kimi ziyaretçi diye çıldırır kimisi de ayağına geleni geri çevirir" demişti. Hapishanenin nasıl bir yer olduğunu kahramanımızın "Allah düşmanımı oraya düşürmesin" demesinden anlıyoruz. İçerdeyken "Burada çürüyecekmişim gibi geliyor hep", "Bu kalın duvarlar arasında 14 sene çile dolduracağımı düşünmek kahrediyor beni", "Dayanamayacağım artık. Bu dört duvar içinde olmak dayanılır gibi değil" gibi laflar ediyor. Sonlara doğru Selim'e "Hapiste yatmanın ne olduğunu sen bilmezsin" der. Mahalle ve fabrikadaki herkes durumuna çok üzülüyor, daima delikanlıdan söz ediyor. Ancak 'umumi aftan çıktığını' ancak mahalleye geldiğinde öğreniyorlar. Gazete, radyo ve televizyon ile pek ilgileri yok demek.
Murat Soydan sinemaya 1964'te başlamış. 10 yaşından beri en büyük meraklarından biri 'motosiklet'. Fırsat buldukça Kâğıthane tepelerindeki yolda '34 KR 569 plakalı' motosikleti ile çalışıyormuş. Sırtında deri ceket, elinde eldiven, başında (kaza ve rüzgâra karşı) kask. İlk kazasını 18 yaşında Şile'ye giderken atlatmış. Altı ay sonra, bu kez Lüleburgaz yolunda şarampole yuvarlamış. Sanatçıya göre motosikletin faydaları; "Bir defa motor üstünde olduğunuz süre içinde bol bol temiz hava alırsınız. Hızlı gittiğinizi fark edersiniz. Heyecan hissini tatmin edersiniz. Sonra da durup sigaranızı yakarsınız." Ayrıca motosiklet üzerinde yaptığı akrobasi hareketleri avantür filmler için gerekli olan atiklik ve çabukluğu veriyormuş kendisine.
Filmin iki kötü adamından biri olan Selim'i övmeyen kalmamış. Ali "Selim iyi çocuktur. Çalışkan, namuslu, bileği kuvvetli, mert" diyor. Murat da 3 ayrı sahnede Ayşe'ye "Selim iyi çocuktur", "Selim iyi delikanlıdır", "Nişanlın iyi çocuktur" demişti. Selim'e de sağlığında "Bunca yıllık arkadaşımsın. Seni kardeşimden çok severim"; Öldükten sonra "Yazık oldu çocuğa" diye sevgi dolu sözler söyler. Oysa daha birkaç sahne önce 16 yumrukla ağzını burnunu dağıtmıştı. Selim için 7 kez 'yakışıklı/yakışıklım' diyen Neriman'ın ağzından bal damlıyor. Pek sevecen olduğu bir sahnede ise 20 saniye boyunca saçlarını okşuyor. Ama soygunda kandırılma olasılığı ortaya çıkınca 'yakışıklının' adı 'vay hergele vay' olur. 'İçerde ömür törpüleyen' Murat'ın sözlüsüne 'asılınca' meyhanede eleştirilmişti; "Benim bildiğim erkek, arkadaşının hikâyesine yan gözle bile bakmaz." Nişandan sonra bu durum "Helal olsun herife. En sonunda kızı arakladı be" övgüsüne dönüşür.
L.C.C. (Language and Culture Centre) mezunu Selim-Erden Alkan, Viyana'daki Max Reinhard Tiyatro Okulu'nda 3 yıl şan ve dans eğitimi görmüş. 'Ölüm Emri' ilk filmi. Gülriz Sururi ve Engin Cezzar'da rol aldığı eserler; 'Nikâh Kâğıdı' (1969) (Ephraim Kishon) (Çeviran Hale Kuntay); 'Düşenin Dostu' (1969) (John Herbert); 'Hint Kumaşı' (1970) (Roland Millar); 'Morfin' (1970) (Michael Vincente Gazzo). En çılgın denemesi ise 'Oh Calcutta' (1971). Çıplak oynanan bu 'seks revüsünün' bizde 'mevzuat gereği' sutyen ve külotla sahnelenmesi gerekmiş. Bunca hazırlıktan sonra büyük olasılıkla bu proje rafa kaldırılmıştır.
Ali-Ali Poyrazoğlu 'Morfin'de Polo rolündeydi. Abisi (Engin Cezzar), Vietnam'dan morfinman olarak dönmüş. Biriktirdiği 2 500 doları Johnny'ye uyuşturucu bulmak için tüketir. Yardımcı olayım derken kötülük ediyor. 'Ölüm Emri'nde hâlâ bu rolün etkisinde gibi. Ayşe'nin de dostu ama hep yanlış yönlendirir genç kızı. Selim'in evlilik önerisi için "Sen ne dersin Ali" diye fikri sorulduğunda "Kısmet diye bir şey vardır Ayşe... İnşallah mutlu olursun" yanıtını veriyor. Ama yüz ifadesi "Yapma" şeklinde. Üstelik Selim'i övmeyi ve yüzükler takılırken bakışları ile onaylamayı da eksik etmez. Bir iş çıkışı genç kıza, altı 45'te Rüya'daki 'Bomba Ahmet'e gitmeyi önerir. 'Tam 36 kişi ölüyormuş'. Gerçekten de 'Bomba Ahmet' 12 Ekim 1970, Pazartesi günü Rüya Sineması'nda gösterime girmiş. Ama ölü sayısı 'tam' 36 değil 15. Tavla oynarken 'dört cihar' atınca "Şu pulu koyayım bekçiyi çaar (çağır)" diye uyak oluşturuyor.
Ayşe-Esen Püsküllü, Zeytinburnu'ndaki TEKTA Tekstil Sanayi T.A.O. Yün İplik-Dokuma Fabrikası'nda işçi. İki erkek arasında kalmış. 'Murat'tan başkası ile evlenmek, bir Abi bir arkadaş olarak bildiği Selim'e koca olarak bakmak'. Aklının ermediği şeymiş bu. Öyle güzel ki, kızsak da Selim'e hak vermemek elde değil. Esen Püsküllü "Hamdolsun her şeyimiz var" dediği sahnedeki etek, gömlek ve kolyeyi 'Ah Müjgan Ah'da (1970) Faruk'a "En ufak bir ümit verdim mi size" derken; Selim'in evlenip uzaklara gitmeyi önerdiği sahnedeki kareli gömleği yine 'Ah Müjgan Ah'da (1970) "Bir saat baygın kaldı" derken kullanıyordu. Nişanlısı bir an önce evlenmekte ısrar edince 'birkaç gün düşünmek için müsaade ister'. İki gün sonra da "Öyle dalgınım ki... Bugün çok iş vardı da. İstersen yarın konuşalım" diyor.
Neriman-Mine Soley de çok güzel. Gazino sahibi. (Bu konuda senaryo çelişkili. Sonlara doğru burayı Rıza'nın işlettiği söyleniyor). Nedense konuklarını ya soyunma ya da yatak odasında kabul ediyor. 'Adamdan' Rıza bazen beyaz bazen de siyah takım elbiseli.
İlginç bir şekilde imalathanesi soyulan Muammer Gözalan iş gezisini yarıda kesip dönmüyor. Çalınan para işçilerin haftalığı. Bir sahnede 400 bin, bir başka sahnede 400 küsur bin. Orada 10 işçi vardı. İnanılır gibi değil ama her birinin haftalığı 40 bine geliyor.
Selim, Sahil Yolu'nda "Bir gün eğer dönse bile Murat'ı hiçbirimiz tanımayacağız. Kıytırık bir ihtiyar olacak" diyor. 14 yılda böylesine değişecekmiş. Oysa Yaşar Nabi başka fikirde. 'Sevi Çıkmazı'ndaki (1935/79) (Varlık Yayınları) 'Kaçırılmış Fırsat' adlı öyküde (sf. 94) şöyle yazmış; "15 yıl sonra bir kadın tanınır mı hiç? Oysa bir erkek yüzü 30 yıl sonra da ilk bakışta hatırlanabilir."
2000'lerdeki gösterimde 'kancıklık' ve 'Fruko' gibi bazı sözcükler (üç sahnede) biplenmiş. Sigaralar da sansürlenirken Kulüp rakılarına böyle bir uygulama yok.
Filmdeki melodiler.
'Was Ich Dir Sagen Will (The Music Played)' (1967/68) (Udo Jürgens / Joachim Fuchsberger / Mike Hawker) mektup okuma dâhil 10 sahnede. Ajda Pekkan, Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı Türkçe sözlerle söylemişti; 'Boş Sokak' (1968).
Herb Alpert & The Tijuana Brass'ın 'Whipped Cream & Other Delights' uzunçalarındaki (1965) 'Green Peppers' (Sol Lake) Ali, 'altı 45' matinesine davet ettiğinde.
'Hatari!'deki (1962) 'The Sounds of Hatari' (Henry Mancini) meyhane kavgasında.
Fausto Papetti'nin 'I Remember N.2' albümündeki (1965) 'Saint Louis Blues' (William Christopher Handy) striptiz sahnesinde. Yine Fausto Papetti'den 'Harlem Nocturne' (1939) (Earle Hagen) Selim ikinci defa gazinoya gittiğinde.
'Desafinado' (1959) (Antonio Carlos Jobim) Neriman ile tanıştığı 2 buçuk dakikalık sahnede.
'Zorba'daki (1964) 'The Happy Youth' (Mikis Theodorakis) Telefonda sahil yolunda buluşmak istediğinde ve nikâh hazırlıkları için nüfus kâğıdını almak için geldiğinde.
'Wipe Out' (1963) (Bob Berryhill / Pat Connolly / Jim Fuller / Ron Wilson) soygunda.
'Crime Wave' (Irving Joseph) Neriman "Yani 'yakışıklı bizi kandırdı' mı demek istiyorsun" derken ve Murat, Selim'in odasını ararken.
'Once Upon a Time in the West'deki (1968) (Ennio Morricone) 'The First Tavern' Rıza, imalathanede Selim'i sorarken, Selim hangarda "Paradan puldan haberim yok" derken, Ayşe "Sen mi yaptın" diye sorarken ve Rıza silah getirdiğinde; 'As a Judgement' Murat "O'na bu tabancayı sen mi verdin" derken ve Neriman, Rıza'nın Edirne'den sınırı geçeceğini söylerken.
Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde iki şarkı dinliyoruz; Nişan sırasında İhsan Kayral'ın söylediği 'Bunu Sen İstedin (Adieu Jolie Candy)' (1969) (Alain Boublil / Raymond Jeannot / Türkçe sözler Bora Çakır) ve Neriman'ın Handan Kara'nın sesi ile söylediği 'Gözüm Sende' (Sözler Ülkü Aker).
Anne Nezihe Güler; Fabrikatör Muammer Gözalan; Bar fedaileri Adnan Mersinli ve Tarık Şimşek; İmalathane işçileri Ahmet-Ahmet Şenses, Şakir Usta-Oktay Yavuz, 'Zehirli Hayat'ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım; Nişan davetlileri Remziye Fırtına ve Özdemir Akın; Komiser Haydar Karaer; Meyhaneci Faik Coşkun çok güzeldi.
Murat'ı Sadettin Erbil; Ayşe'yi Samiye Hün; Selim'i Fuat İşhan; Neriman'ı Alev Koral; Ali'yi Ali Poyrazoğlu; Rıza'yı Kemal Ergüvenç; Şakir'i Agâh Hün seslendirmiş.
Meyhanede 'kadın milleti' ile ilgili 'nezih' konuşma. Ayşe 'galiba Selim'e pek boş vermiyormuş'.
Şakir-Oktay Yavuz; "Karı milleti değil mi köküne kibrit suyu. Herhalde unuttu bile Murat'ı."
Ahmet-Ahmet Şenses; "Eğer öyleyse yazıklar olsun. Murat Abi unutulur mu be? O'nun gibi delikanlı az bulunur bu zamanda."
Şakir; "(Yere tükürerek) Karı milleti değil mi oğlum. Saçı olanın dini olmaz."
Ali; "O senin dediğin anandır."
Kadınları küçük düşürücü konuşmaya karşı çıkış bile kadınlara hakaret içeriyor. Son sahnelerden birinde Rıza "Ne kadar akıllı geçinsen gene de kadınsın Neriman. Değil mi ki saçın uzun" diyecektir.