“Murat’ın Abisi bir kaza geçirmişti. Yatalak kaldı.” Dayı Asım Bey söylüyor bunları. Oysa Orhan’ın durumu, örneğin ‘The Bone Collector’daki (1999) ‘bir parmak, iki omuz ve bir beyin’den başka hiçbir yeri çalışmayan ‘yatalak’ Lincoln Rhyme’dan farklı. Koltuk değneği ile yürüyebiliyor, hatta filmin sonunda Pan Am uçağının dik merdivenlerini çıkabiliyor.
26 Kasım 2012

"Murat'ın Abisi bir kaza geçirmişti. Yatalak kaldı." Dayı Asım Bey söylüyor bunları. Oysa Orhan'ın durumu, örneğin 'The Bone Collector'daki (1999) 'bir parmak, iki omuz ve bir beyin'den başka hiçbir yeri çalışmayan 'yatalak' Lincoln Rhyme'dan farklı. Koltuk değneği ile yürüyebiliyor, hatta filmin sonunda Pan Am uçağının dik merdivenlerini çıkabiliyor.

86 dakikası korunabilen film 21 Nisan 1969, Pazartesi günü (Aksaray) Kısmet Sineması'nda gösterime girmiş. Orhanların Erenköy ve Suadiye'deki iki köşkü sırasıyla 'Kader Böyle İstedi'de (1968) Nilüferlerin ve 'Aşka Tövbe'de (1968) Mübinlerindi. Çay takımlarını ise 'Esmerin Tadı Sarışının Adı' (1969) filminden anımsıyoruz. Servis yapan genç kız tepsiyi biraz çabuk uzaklaştırınca o sırada şeker almaya çalışan Orhan zor durumda kalıyor. Selma ve annesinin evlerinde ise 'Suçsuz Firari'de (1966) Kenan ve kardeşi Mine kalıyordu. (İkisi varsıl biri yoksul) Üç evde de piyano var. Orhan'ın '34 EH 029' plakalı ve Ediz Hun'a ait 66 model Chevrolet/Corvair'ini 'Affet Sevgilim' (1966), 'Bar Kızı' (1966), 'İlk Aşkım' (1967), 'Hicran Gecesi' (1968), 'Aşkım Günahımdır' (1968), 'Ömrümün Tek Gecesi' (1968), 'Sabah Yıldızı' (1968), 'Urfa İstanbul' (1968) filmlerinde görmüştük. Sonuncuda Ediz Hun'un rolü yok. Acaba o yıl araba başkasına mı satılmıştı? Selma'nın Orhan'ı aradığı telefon kulübesinde 'Şehir Eşkiyası'nda (1969) Aylin ve Ayşe var. 'Zümrüt Kuyumcu'ya 'Kardeş Kavgası'ndaki  (1967) Nuran ve Murat da nişan yüzükleri için uğramışlardı. O dönem Erler Film yapımlarında mum çok kullanılmış. 'Son Mektup'ta 26 mum var.

Haftalık 7 Gün dergisinde, 20 Temmuz 1969'dan itibaren 'Son Mektup'un fotoromanı yayınlanmış. Ancak biraz farklı. Filmde Zümrüt Kuyumcu'dan nişan yüzüğü, fotoromanda 'firuze yüzük' alınıyor; Doğan, filmde "Yakında yürüyeceğim" derken, fotoromanda "Ağabeyin artık hiç yürüyemeyecek" diyor. Ayrıca filmdeki ikinci evleri fotoromanda ilk ev; Faruk Çimen'in filmde İhsan olan adı, fotoromanda Ali olmuş.q3yeryhe

Film mi, şarkı mı yoksa Orhan'ın yazdığı son mektup mu etkili olduğu bilinmez ama zamanımızda artık mektup yazılmıyor. Oysa pek çok şarkıya konu olmuştu. The Box Tops'un 'The Letter'ı (1967) (Wayne Carson Thopson) geliyor aklımıza. Filme adını veren şarkıyı başta ve sonda bestecisi Yıldırım Gürses'ten, sona doğru Gönül Yazar'dan, bir sahnede Murat'ın ıslığı ile ve 13 kez de enstrümantal olarak dinliyoruz. Orhan bir sahnede 'Bu Sana Son Mektubum'u (1968) (Suat Sayın) piyano ile çalıyor.

Güzelliği ve kişiliğiyle huzur bulduğumuz Selma. Ulaşılması olanaksız ama sanki hep bizimle beraber gibi. Evlerini çok sevdik. Çamurlu sokaklarını da. Henüz 'benzin kokulu demir yığını' arabalarla daraltılmamış. Köşede bir at arabası (şimdilerde o da unutuldu) seçiliyor. Soba boruları, pencere ve duvarlardan fırlamış.

Selma ve Orhan gerçekleşmeyecek evlilik kararı almış iki genç. Annelerinin adlarını öğrenemiyoruz. 7 Gün dergisindeki fotoromanda Şaziye Moral'ın ismi 'Şaziye'. Mahmure Handan'ın burada da 'adı yok'. Kızının üzerine titriyordu; "Seni ben ak sütümle büyüttüm. Bin bir zahmetle bu yaşa getirdim. Yanılacaksın, ziyan olacaksın diye ne korkulu günler geçirdim." Orhan'la evleneceğini öğrenince "İyi bir insan mı; Genç mi; İşi gücü iyi mi; Niyeti ciddi mi" diye soruyor. 'İşi gücü iyi mi' sorusuna Selma'nın yanıtı ilginç; "Zengin bir ailenin çocuğu. Erenköy'de kendi köşklerinde oturuyorlar." Şaziye Hanım'ın ilk sorusu ise "Kim bu bahtiyar kız" şeklinde. Sonrasında "Anlaşıyor musunuz; Seviyor mu seni; Sen de O'nu seviyor musun" var.

Sahil Yolu'nda, saat 3'te buluşmaya karar vermişlerdi. Oysa Selma bir gün önceki çay bahçesinde bekliyor ve Orhan'ın gelmesinden ümidi kesip oradan ayrılırken saat biri gösteriyordu. Kaza, 11 sahnede çekilmiş.

Senaryodaki en uzun cümleyi (21 sözcük) Orhan söyler; "Aylarca önce ayrıldığımız o felaket gününden beri birbirimiz için birer ölüden daha doğrusu birbirimize iki yabancıdan başka bir şey değiliz artık."

Murat, abisi sıkılmasın diye makaralı gösterici ile 'The Longest Day' filmini (1962) oynatır. Onlar seyrederken biz de General Eisenhower rolündeki Henry Grace'in Normandiya çıkarması (6 Haziran 1944) için verdiği emri duyarız; "I'm quite positive. We must give the order. I don't like it but there it is. Gentlemen, I don't see how we can possibly do anything else but go." Ardından Nazi işgalindeki ülkelerde direniş müziği olan 'Kader Senfonisi'nin ilk dört notası duyulur. Murat "Daha ne filmler getireceğim. Her akşam bir tane" deyince Abisi şu şakayı yapıyor; "Yalnız bedava değil. Bundan sonra duhuliye 5 lira." Ancak sonrasında herhangi bir sinema gösterisi yok.q5yer

Başka ilginç bir sahnede, Murat "Plakçının önünden geçiyordum. Bu plak hoşuma gitti. Girip aldım. Bu kadar güzel bir aşk şarkısı da ancak Abime yakışır" diyerek pikaba 45'lik bir plak koyar. Suat Sayın'ın şarkısı duyulur; "Bu sana son mektubum//Ayrılmaya mecburum//Ne olur anla beni//Bu aşktan korkuyorum." Oysa plaktaki şarkı bambaşka. Johnny Halliday'in söylediği 'Johnny Lui Dit Adieu' (1965) (Joy Byers / Ralph Bernet).

İki kardeşin meslekleri belirtilmiyor. Ayrıca Murat'ın hangi ülkeden (KLM'den indiğine göre belki Hollanda) geldiği ve Orhan'ın nereye (Pan Am ile olduğu için belki Amerika) gittiği bilinmiyor.

Filmdeki Melodiler:

'Un Homme et Une Femme' (1966) (Francis Lai) Kaza öncesi araba ile giderken.

'The Good the Bad and the Ugly'deki (1966) 'The Desert/Il Deserto' (Ennio Morricone) Ameliyat sırasında.

David Rose and His Orchestra'nın 'Deep Purple' uzunçalarındaki (1965) 'Autumn Serenade' (1945) (Peter de Rose / Sammy Gallop) Avrupa'dan dönen Murat, evde Orhan ile kucaklaşırken.

'Laura' (1945) (David Raksin / Johnny Mercer) Gazinodaki dansta.

'Ne Me Quitte Pas' (1959) (Jacques Brel) Murat'ın Selma'yı arabasıyla evine bırakması dâhil 7 sahnede.

'La Cumparsita' (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Nikâhta.

Fausto Papetti'nin '1a Raccolta' albümündeki (1960) 'Scandalo Al Sole-A Summer Place' (1959) (Max Steiner) Doğum sancılarının tuttuğu dans sırasında.

'Son Mektup'un iki sürprizi var. Gazino ve nikâhta karşılaştığımız İhsan-Faruk Çimen ve nikâhta karşılaştığımız Ünsal Emre.

Filiz Akın buradaki bazı giysilerini başka filmlerde giymişti. İlk sahnelerdeki koyu renk pardösüyü 'Ölümden Beter'de (1965) Kenan-Kenan Pars'ın evine giderken; Dört düğmeli kısa mantoyu 'Lekeli Melek'te (1969) babası Rıza'ya "Buraya mı geldi" derken; İşyerinde Ayşe'ye "O gün ne güzel ayrılmıştık... Anlayamadım birden bire ortadan kaybolmasının sebebini" dediği sahnedeki kazağı 'Lekeli Melek'te (1969) babasına maaşının 850 lira olduğunu söylerken; Orhan'ın ilk mektubunu okurkenki yeleği 'Lekeli Melek'te (1969 ) "Babamla bir kız kardeşim var, Efendim" derken; "Benim yerime sen git Ayşeciğim" dediği sahnedeki kazağı 'Lekeli Melek'te (1969) 'daktilo talim ederken'; Yeşilköy Havaalanı'ndaki kürklü mantoyu 'Karlı Dağdaki Ateş'te (1969) Yusuf-Ayhan Işık'a "Yürüyüşe çıkmıştım. Tesadüfen gelmişim" derken; Balayı dönüşü Orhan'la karşılaştığı sahnedeki pardösüyü 'Yıkılan Yuva'da (1967) Turgut-Süleyman Turan'a "İnan böylesi hepimiz için daha hayırlısı" derken; Murat'la bebekleri hakkında konuşurkenki sabahlığı 'Aşkım Günahımdır'da (1969) "O öpüşle kalbimi, aklımı, canımı almış meğer" derken; Hastanedeki sabahlığı 'Benim De Kalbim Var'da (1968) Necdet-Feridun Çölgeçen'e "Birkaç gün daha kalsın bakalım" derken giyiyordu.3yreyer

Selma'yı Adalet Cimcoz; Orhan'ı Abdurrahman Palay; Murat'ı Esen Günay; Dayı Asım'ı Rıza Tüzün; Orhan'ın annesini Şaziye Moral; Ayşe'yi gülen Kıpçak seslendirmiş.

Selma'nın muhasebesinde çalıştığı Puro-Fay Fabrikası; Arkadaşları Ayşe-Gülten Ceylan ve Aynur Aydan; Murat'la tanıştıkları gazino; Boğaz'ı gören çayevi; Belgrat Ormanı ve ['Mazideki Yıllarım/Yaralı Kuş'tan (1967) anımsadığımız] çeşme; Orhan'ın hatıra defteri; Şaziye Moral ve Nubar Terziyan'ın bezik oyunu; Orhan'ın dalgınlıkla masa lambasını defalarca açıp kapaması; Doktor-Muammer Gözalan; Yeşilköy sahneleri çok güzeldi.

Murat; "Her yerde, her an O'nu görüyorum Abi. Aramızda âşık olacak bir hadise ve zaman da geçmedi."

Orhan; "Aşkın ne zamanı ne saati vardır. Nasıl gelir, kiminle gelir bilinmez. İnsanı alıp götürür. Aşk iyi şeydir Murat. Tatlı şeydir. Yalnız sonu hüsranla bitmese."                

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)